- 1382 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇATURANGA
Tarihçesi;
M.Ö 4000 Mısır’da Kraliçe Nefertiti’ye ait pramitin üzerindeki plaka kayıtlar, satrançla ilgili bilinen ilk dokümanlardır. Sonrasında Çin’de, Mezopotamya’da ve Anadolu’da oynanmakta olduğuna ait bilgi ve belgelerdir. Bugünkü adını alması, MS 3. - 4. yüzyıllarda Hindistan’da, oyuna Brahman Sissa, sankrit dilinde “4” demek olan (çatur) sözcüğüyle “kısım” anlamına gelen (anga) sözcüğünü birleştirerek, oyununun adına ÇATURANGA demesi ile başlar. Satranç ile ilgili ilk yazılı belgeler Hindistan’dan kalmadır. Daha sonra satranç İran’a, onlardan Araplara, Endülüslüler sayesinde de İspanya üzerinden Avrupa’ya yayılmıştır
Bu yazımda amacım satrancın tarihsel bilgisinden ve zeka geliştirici özelliğinden daha çok, satrancın; satranç sporcusuna nasıl bir ruh inşa ettiği üzerine olacaktır. Öncelikle satranç bir spordur, satranç tahtası 64 odası (karesi) ile müthiş bir spor kompleksidir. Diğer spor faaliyetlerine baktığımızda fiziksel gelişim yani kas gelişimi ön plandadır çünkü müsabakalardaki başarı oranı %75 ile %90 arasında kas gücüne bağlıdır, oysa satrançta kas gücü; sadece taşları bir m2 içinde oynatabilecek kadar olması yeterlidir. Bu da en fazla %2 lik bir oranı teşkil eder. Geri kalan %98 gibi bir oran ise akıl gücüne bağlıdır bu nedenle “satranç tahtası; yani aklın spor kompleksi” akla bir ruh inşa ettiğimiz yerdir ve aynı zamanda aklın medresesidir.
Bilindiği üzere bütün öğretiler insana akıldan daha çok akla bir ruh inşa etmeyi hedefler, çünkü akıl zaten yaratılıştan var olandır, geliştirip çoğaltmak, belli bir tasavvura sahip olmak ise yaşarken elde ettiğimiz tecrübelerimiz ve parçası olduğumuz kültürün harmanıdır.
Satrancın akla inşa ettiği ruhu, üç maddede sıralayacak olursak
Düşünen Akıl, Analitik Akıl ve Direnişçi Akıldır.
1-DÜŞÜNEN AKIL; aklın lokomotifi düşünmektir, düşünmek aklı harekete geçirmek ve atıl akıldan aktif akıla geçmektir. Günümüzün şu meşhur sözünü hatırlamadan geçemeyeceğim Rene Descartes’ın "cogito ergo sum" (düşünüyorum o halde varım) diyerek düşüncenin önemini varlık ile ilişkilendirerek ne kadar önemli oluğuna dikkat çeker. Fakat şahsım bu görüşü, düşünceyi varlığın önünde tuttuğu için, çok abartılı bulurum “varım o halde düşünüyorum” diye ifadelendirmek sanırım daha isabetli olur
Kısacası, varlığın gelişerek devamı için akla düşünce elbisesini giydirmek şart. İşte satranç bize tam olarak bu üç şeyi öğretiyor düşünmek, düşünmek ve düşünmek.
Satranç müsabakalarında en akıllı olan değil, en doğru düşünen kazanır, bu nedenle satranç oyuncularına baktığımızda “düşünce eylemini” nasılda aktif hale getirdiklerini, yüzlerine ve ellerine baktığımızda görürüz adeta parmaklarını bile düşünüyor olarak görebilirsiniz..
Satranç ile ilgili hepimizin bildiği şu meşhur efsanevi olay oyunu kurgulayan bilgin, oyunu Pers Kralı’na sunduğunda çok memnun olan kral, “Dile benden, ne dilersen” demiş. Bilgin, kraldan satranç tahtasının sol alt köşesindeki kareye bir buğday tanesi koymasını ve sonra her kareye bir önceki karenin iki katı buğday tanesi koymasını ve bu şekilde 64. kareye kadar gitmesini isteyerek, “Bana bu kadar buğday verseniz yeter.” demiş. Zenginliğinden gurur duyan kral, tebessümle, bilgin’in alçak gönüllülüğünü övüp, vezirine “Dileği, yerine getirin” diye emir vermiş.
Katlana katlana giden buğday tanelerini, satranç tahtasının son karesinde tam 263e ulaştığını görürüz
20 + 21 + 22 + 23 + 24 + 25 + ... + 261 + 262 + 263 = 264 - 1
Tarım uzmanları 1000 buğday tanesinin yaklaşık 31g geldiğini söylüyor. Sonuç şaşırtıcı. (264 - 1) x 31 / 1000 g. Bu 570 milyar tondan daha çok buğdaya karşılık geliyor. Bir karşılaştırma yapabilmek için yıllık dünya buğday üretiminin 700 milyon ton civarı olarak belirlenmiş, buna göre tam 889 yıl boyunca dünyanın bütün buğdayını bilgine vermesi lazım.
Şimdi bu buğday tanelerini, buğday tanesi olarak değil de, “düşünce tanesi” yani düşünerek elde edeceğimiz farklı hamleler seçeneği olarak bakacak olursak, kaç kentrilyon hamle ve bu hamleleri üretecek kaç ton bakış açısı düşünmemiz gerek acaba..
İşte neredeyse sonsuza yakın bakış açısı üretebileceğimiz bu 64 odalı “tahta medrese” de, akıl ister istemez “düşünce elbisesini” giymeye başlayacaktır…
Satranç Ve Ruh İnşası
Geçen yazımda satrancın günümüze gelişim sürecini ve kazanımlarından ilki olan “düşünen akıl” edinimini işlemeye çalışmıştım. Şimdi ise, satrancın aklımıza inşa ettiği iki ayrı ruha, yani “Analitik Akıl” ve “Direnişçi Akıl” ayrıca her satranç taşlarının hareketsel özellikleri ile insanın taşıdığı vasıflarla olan paralelliğine dikkat çekmek istiyorum…
ANALİTİK AKIL; Dikkat, hafıza, muhakeme, algılama ve çıkarsama gibi bir çok zihinsel sürecin, eşgüdüm içinde etkileştiği bir çeşit süreçler toplamıdır. analiz edebilmek için öncelikle algı yetimizin açık olması gerekiyor ki, doğru muhakeme edebilelim. Nasıl ki, yanlış anladığımız bir soruya veya olaya, doğru cevap veya doğru tepki verebilmemiz ne derece sağlıklıysa, algısı düşük bir analiz eyleminin doğruluk payı da bu orantıdadır. Bu nedenle satrancın bize, zaman içinde kazandırdığı en önemli olgulardan biridir “algı ve analiz” yeteneği. 16 kendi, 16 da, rakibimizin taşı olmak üzere toplam 32 taşın birbiri ile olan münasebetinden doğan hamleler topluluğu ve bu hamlelerin meydana getirdiği olasılık yüzdelerinin ve bu olasılıkların sürekli değişkenlik arz ettiğini düşünecek olursak, taşlarımızın bulunduğu konuma sağlayacağı avantaj ve dezavantajlarını için, bizzat algı ve analız gücümüzün ne kadar önemli rol oynadığını fark edeceğiz. Sürekli oynadıkça beynimizin düşünce gömleğinden sonra edineceği en önemli kazanımlardan biri de “analitik akıl” olacaktır.
DİRENİŞÇİ AKIL; direnç gösterebilmek bir ruh meziyetidir, yani en zor durumdan tekrar ayağa kalkabilecek direniş bilincini aktif hale getirebilmektir. Her zaman bir çıkış yolu olduğuna inanarak pes etmeme ve aklında buna iman ederek yeise düşmeden, elimizde kalan imkânların güçlerini birleştirerek rakibin üstünlüğünden kaynaklanacak rehavet hatalarına sürüklemek ve kaybederken kazanmayı bilmektir.
Büyük usta Pire Mac Orlan’ın şu sözü ne çok şey anlatıyor;
"Satranç tahtasında tüm denizlerdekinden daha fazla macera vardır."
Satranç taşlarının hareketsel özellikleri ile insanın taşıdığı vasıflarla olan paralelliği;
Piyonlar; satranç taşlarının arasında en zayıf taşlardır (1 Puan), fakat diğer taşlara oranla oldukça kalabalık olduklarından, doğru açılışlarda diğer taşların önünde adeta bir duvar örüp rakip taşlara geçit vermeyerek, tıpkı insandaki sosyal yardımlaşmayı andırarak “birlikte nasıl güç doğarı” insanın bilinçaltına yerleştiriyorlar..
Kaleler; taşlar arasında vezirden sonra en güçlü taştır(5 Puan), diğer değerli taşların en sağında ve en solunda bulunurlar ve mümkün oldukça çok ileriye çıkmayarak
diğer taşları adeta sadık bir dost gibi korumaya odaklıdırlar, hatta şah ile yer değiştirip (Rok) gelecek tehlikeleri kendisi göğüsleyerek, insanın bilinçaltına sadakat duygusunu emziriyor..
Atlar; değerli taşlar arasında filler ile aynı değerdedir(3 Puan). Diğer bütün taşlar dik ve çapraz giderken at; L çizerek gider ve diğer bütün taşların üzerinden atlayabilir
Bu da ona özgürlükçü, çılgın ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir özellik kisvesi giydirir tıpkı her insanın içinde yaşattığı bir vasıf değil midir?
Filler; filler de değerli taşlar arasındadır(3 Puan) filin bir tanesi beyaz karede çapraz giderken, diğeri siyah karede çapraz giderek hamle yaparlar, bu nedenle asla birbirlerini koruyamayan tek taş olma özelliğindedirler. Bu da insanın aciz yanını resmeder, çünkü insan kendi özünden olana, diğer yarısına hükmedemeyecek kadar acizdir. Bu yüzden hep bir yanımız siyah, ya da beyazdır…
Vezir; vezir tek ve en güçlü taştır(9 Puan) hareket alanı kale ile filin hareketlerinin toplamı kadardır, yani düz ve çapraz gider. Bu nedenle hem koruyucu özelliği ile vefalı yanı vardır, bir o kadar da saldırgandır. Oyunu genelde geriden izler ve çok kritik durumlarda ileriye çıkarak bitirici hamleler yapar. Bu da insanın liderlik özelliğini, akılcı ve planlı hareket eden yanını temsil eder.
Şah; şah ise, tüm oyun mantığının kendisini korumaya yönelik kurgulandığı ve değeri puan ile ölçülemeyeceği için puansız tek taştır, asla hücuma kalkmaz
Her yöne sadece tek kare giderek, adeta insanın yaşlılık zamanlarını korunmaya muhtaç dönemlerini temsil eder.
Abdulkadir Bostan
Çaturanga ; Kültür Ajanda Dergisi sayı 16
Satranç Ve Ruh İnşası ; Kültür Ajanda dergisi sayı 17