- 757 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
1Suskunluklarımız benlik direncimizi aştı 1.
Suskunluklarımız ve acılarımız benlik direncimizi aştı…
Korkularımız ve de öfkelerimizdi benliğimizi sarsan…
Çok kısa zaman kullanışı bu, her şeyin bir anda darmadağın oluşu…
Birkaç kere göz açıp kapaması kadar geçen zamanlarda verilen kararlar ile yaşamın tüm geri kalan kısmının değiştirilebileceği kararlar bunlar…
Birçoğu hata, birçoğu isabetli olup, buna rağmen hayatın tümünü, tüm yaşam zamanlarını, değiştirebileceğim, belki de yanlışı, belki de sadece olması gerekenler oldu, ama çoğunun olması yaşam biçimimi değiştirdi…
Birçoğu da geleceğimi tüketti artık her şey oluruna yığılıp, kaldı…
Bir an, birkaç saniye, birini görüp de sevmeye ve hayatının bütününü bu karara göre değişmesine yetip de artıyor bile…
Sevmek duygusuna ne kadar hükmedebiliyordu bir insan? Ve dayanma gücü sevgiye karşı ne kadar güçlü idi insan yüreği?
Apansız yüreğe gelip çömelen bir sevme hissi ne kadar güçlü olabilirdi ki onca yıl sonra hâlâ bu sevme duygusunda pişmanlık hisleri tükenmiyordu?
Ve hangi an zamanlarında ki tesadüfler bu duyguyu bu günlere taşıyacak kadar güçlüydü?
Çoğu zaman pişman olduğunu sansa bile insan, bundan pek emin olamadan öfke duygusu ile hareket yapısındaki değişimler ile yaşamını alt üst edebiliyordu bu pişmanlıklara dönüşmüş duygularla…
Sevmek, içimizdeki duyguları tetikleyip, tek başınalıkla tüm vücuda kalp aracılığı ile hükmetme duygusu yaratıyordu sanki…
Ve pişmanlık duygularından uzak geceyi gündüze ekleyerek koşuyordu sevme duygusunun aşka dönüşmüş kavramının arkasından koşarken tüm acılara rağmen pişman dahi olamıyordu çoğu zaman…
Bazen, demenin de faydası yok ama çekip gider insan ansızın belirsizliklerle arkasında özlemleri bırakarak, bazen de hasreti yoğunlaştırarak, gitti iste bir an zaman durdu ve şaşkın bakındık ardından dualar ederken...
Bazen yüz yüze bir de göz göze geldiğimiz zamanlar olurdu, kokun genzime yapışır, dilimden düşmeye hazır cümleler beklerdi düş yorgunu oluğum zamanlarda hep özlemimdi sesin, hep gülümsemendi gülümseyişim, korkularını düşlediğimde ayrılık acıları yapışırdı içimden bir yerlere, sahipsiz kelimeleri, sahipsiz sözlerin bizi anlatmasına bayılırdık, sanki birbirimize derdik, birbirimiz için düşlerdik, sonra kısa vedalarımız olurdu sen Akdeniz sahillerin gider, bense ege kumsallarında cümleler kurardım özleme dair hasrete dahil cümlelerle mesajlar ardı ardına düşerdi gözlerimizin önüne ve ben en sonunda yine özlemeye başladım seni dediğimin ertesi avuçlarımda olurdu ellerin…
Yol oldukça uzadı sevgili bu sert söyleşilerle senin özlem dolu yazıların artık yüzümü eskitti, gülmenin ucuna düşen düşüncelerim kayboldu, sadece yarının umutsuzluğu ile bakışlarım değişti ve eskiyen yüz hatlarım ile haykırmanın tadına öfkeleniyorum… Hayatı en hoşu ile bir birimize adamış iken şimdilerde küskünlük şarkıları dinlemek, öfke kelimelerine sığınmak pek de hoş olmasa gerek demek bile hoş değil…
Saçlarının kısasına, uzununa, gözlerinin karasına, boyasına, sesinin çocukluğuna kırıklaşmış gırtlak yapınla çıkarmak istediğin tüm sözcüklere öfke saçarken bakışlarım artık yarınların umudundan vaz geçtikçe, seni düşlemek mi özlemek mi düşüncesi daha ağır bastı farkında olmadan basıyorum tuşlara…
Sen sevgili hayallerime bile uzak iken avuçlarıma düşmüş avuçlarının sıcaklığı ile nefes almak sanki yangın yerinde koşmak gibi bir tavırla hayatın bam teli ile şakalaşıyorum…
Zamanı bana bırak diyordu içindeki ses ile kendi kendine konuşurken… Zamanı bana bırak, seni düşünmeye ayırdığım bunca zaman sonra bana kalan neydi zaman adına, ne kadar kendimle barışık yaşayabiliyordum, ne kadarı ile senle kavgalar ediyordum, öfkemle barışık olduğum zaman ne kadar benim ruhumla oyalanıyordu, ne kadar sensiz zamanım vardı sana ve kendime öfkelenmediğim, ne kadarı içimden huzurla geçiyordu bana ait zaman dediğim?
Hepsi boş laflar, hepsi dibi delik düşüncelerle, hiç biri bir biri ile bağımlı değil, her şey kopuk, her düş sanki ayrı bir rüya ertesi, zamanı kullanmak senli geçecek düşüncelerle geçmişe dönmüş anıların tekrarından fazlası neydi ve ben ne kadar kendime ait yaşayabiliyorum?
Garipsenecek bir yaşam bu, teklik ve yalnızımsı düşüncelerle boğulmak ve kendine saklı hiç bir şeyin aitliğinde nefes alamamak…
Zor bir yaşam şekli, zor bir sahipsizlik hisleri ile yaşamda baş etme duyguları ile rahat nefes almak hepten zor düşüncelerin içine seni mıhlamak, senli anılarla nefese merhabalar diyebilmenin huzuru ne ve nasıldı ve nasıl olurdu?
Sanki kararsızlık, sanki korkuların içinde yaşam dengesi kurmak, zordu aslında verilen mücadelenin içinde diri kalmak ve senli veya senin yazdığın cümlelerden uzak yaşamak…
“Gözlerim kararır sensizlikle yol yordam aramak ve o yollarda sona ulaşmak” dediğin zamanlarda kendi kendime garip bir güç bulmanın şimdilerde anlamını düşündükçe senin yol korkunu görmek o güne göre bu gün bile içimde korlar söndürür…
Bu gün ruhumla hesaplaşmalarımın günü…
Tarafsız zamanlar ve tarafsız düşüncelerle kendimle aslında bir savaş bu, dünlerle, yarınları eşleştirip farkı yakalama savaşı bunları düşünmek…
Kırgınlık zamanlarında göğsünde ağlarken, enseme düşen gözyaşlarınla ürperirdi içim. Ve ayrı bir savaş başlardı hayata. Sonra kumsallar, çalılıklar ve her birimize atıştırdığımız cümleler başladı hayatımıza zıpkın gibi giren…
Ben senin beni özlediğini hep bilirdim, hep fısıldardın kulağıma ve ardından derdin ki “yo sen demezsin bunları hiç” derken, bile yüzündeki o buruk ferahlığı keşfederdim…
Yaşam, sevgi yaşamın, yaşanmış kısımları artık anıların gömülü olmaya başladı…
Kısmen öfkelerim, kısmen özleme dair kırgınlıklarım ve de nefretim her an, zamanı kolladıkça, bedenimi saklıyorum.
Kendimi kendimden ve de senden…
Artık uzaklar ve de imkânsızlıklar ve nefretin kan bağı sarmışken bedenimi sadece yaşamdan öfkeli nefeslerimden korkuyorum…
Geceye, gecenin ardındaki puslara, pusun içindeki hayatlara ve hayatın içindeki çilelere de selam olsun yarınları unutmadan, dünlerden korkmadan...
Başka başka duygular bunlar, önce kendime düş kurma anları meydana getirip, sonra da sonsuza ulaşan düşüncelerle baş etme zamanları bunlar…
Nedeni niçini sanırım yok denecek kadar açık olan düşüncelerin peşinden koşmanın anlamsızlığı bu…
Arkada kalan sevgi düşünceleri, kendini koruyamayan sevgi değildi aslında biz koruyamadık onu ve ardından veryansın etmenin de ruhsal yapı yorgunluğu idi…
Belki bir başka zaman boyutunda, belki de olmayasıya bir zaman boyutu için direnmekten başka bir uğraş değildi bu dar nefes almalar, sadece kendi kendimize pişmanlık hisleri ile savaş açmaktan başka ruhu dikleştiren arkada kalan bir yaşam kesitiydi bunların tüm yaşanmışlık düşler sonunda pes etme çaresizliği…
Belki bir başka zaman boyutunda onu korumayı öğrenebilecektik ama, geçen zamanın ardından hayıflanmaktı asıl bizi per perişan eden…
Artık tüm üzüntü ve düşüncelerimiz veya pişmanlıklarımızdı geriye getirmeyeceğimiz zamanın içinde düzeltilmesi de mümkün değildi.
Sadece iç huzurumuzun peşindeki düşünce dağınıklıkları ile yaşamımızı zorlaştırdık sadece ki bu da kolay kabullenilecek yaşam şartları değildi…
Seni sevdiğim kadar bu günlerde senden nefret edebilseydim eminim ki yaşamım bir o kadar daha huzurlu ve de öfkesiz olacaktı, acılarımdan kurtulmak istediğim kadar senden kopmayı düşünseydim bu günlere bu acılar la ulaşmam artık gereksiz olacaktı veya değersiz olacaktın…
Ama gerçek zamanla yüz yüze geldiğim, tek doğrumdu acıları savuşturmam adına…
Her şey kendince değişti, çok şey döndü durdu yaşamımda, kuşlar bile uçuşlarının dairelerini değiştirdi, sevdim kelimesi hoş kal denmiş gibi soğuklaştı, ben ve sen neredeyiz sevgili?
Sen ve ben sevgili, bir zamanlar birbirimizin gözlerine bakarken, hüzün cümleleri kurardık…
Şimdilerde, sen ve ben nerelerdeyiz? Hangi şehrin ayrı ayrı yerlerinde nefesler alırken, biz şimdi birbirimize göre nerelerdeyiz?
Yaşamımız bölünmüşse, bakışlarımız birbirimizden dağılmış, yalnızlığı ayrı ayrı yerlerde yaşarken, yalnızlıklarımız bile bölünmüş, bastığımız toprak, baktığımızdaki gökyüzündeki bulutlar bile farklı görüntülere bürünmüş, acılarımız bir birimize bölünmüş, gülüşlerimiz birbirimizden uzaklaşmış, yaşam bile bizi ayrı ayrı yerlerde acılanmaya terk etmişken, biz şimdilerde nerelerdeyiz, sen neredesin ki beni sakın sorgulama çünkü her gün bastığım toprağı değiştiriyorum…
Geceden kalma ve sabahın tan vaktine ulaşan düşler bunlar, belki de senin uykuda olduğun zamanlar, garip bir yalnızlık işkencesi bu saatlere orantılı, oysa zaman sen ve ben varken yan yana, tarifsiz bir hıza ulaşırdı, gece...
Sabahın tan vakti ve ben hâlâ seni düşlüyorum...
Bu güne kadar benim yazdıklarımla, senin okudukların, sana göre gerçek yaşamından alınmış, nefes almalarımdı…
Oysa bana göre tarifsiz ağır geçen bir yaşamın cümlelere dönüşümüydü…
Nerede bir eksik veya fazlalık var da yaşanmışlıklarla anlatılan nefes almalarımın kesikliği eksik olan ise senin yazdıklarını buralarda kullanılamayışımdı şimdi…
Sadece birkaç cümlenden bahsederken bile yaşamıma dahil olmuş o anıları anlatmam pek de kolay olmadı…
Bu bir arenadaki bu sevgi kahramanlarının birbirlerine olan öfke ve kırgınlıkları ile o günleri gerçeğine yakın düşlemekti asıl bedeni hırpalayan…
El konulmuş bir yaşamın yıllara dayanan kısmını anlatımım pek de kolay değildi…
Suçlamalarım veya kırgınlıklarımı anlatımda yaşamın zor anlarını tekrar yaşamışlığa götürmesi oldukça zor anlatılan anlardı…
Şimdi soruyorum her ayrılık sonrası sakin olmak kolay mıydı?
Kolay olmayan yaşanması ile o günlerden sıyrılıp bu günlerdeki söyleşiler, komediye dönüşe bilir miydi?
Yaşamı zor onlarca yıl geçirdik bu günlere ulaşırken, sadece içimizdeki burukluk pek de hafif değildi…
Zaman zaman ruhsal patlamalarla bu günlere ulaşmak pek de kolay olamadı bedenimizden eksilen benlik güveni gün geldi yok acınılası bir düşünce davranışına dönüştü…
Biz yoklularda ve zorluklarla öğrenmiştik sevmeyi, onu kolay feda edemezdik ve edemedik de…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.