- 942 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
sarmaşık kokuları.
Soğuğun, denize girmenin henüz erken olduğunun düşünüldüğü bu günlerde - kendini bırakmamak olduğunu anladım dalgalara. Telaşlı yüzler içindeki en şaşkını bendim evet yine… Akşama kadar anca vardığın bu uzaklıktan, orkidelerden, deniz kenarından- sıkıldığım bir anda, elimdeki değersiz ışığın giderek azaldığını düşündüm. Donuk kareler halinde uzaklaştım baktığım her şeyden, bileklerimi önce / sonra avuç içlerimi ve soluğumu hissettim… Uzaklaşmak hissi tekin olmayan topraklarda telaşlar içinde gelir… Akşam yemeği, yorgunluğun giderilmesi, birkaç film ve birkaç her şey… Kendimden uzaklaşmak, bir anda ve kesintisiz değil. Anlık ve “zaten yok demenin” içinde… Aldım kendimi kendimden, bir irade ya da güç değil. Senin öğretebildiklerin henüz bu kadar. Bir anne kadar öznesizsin halen daha çünkü. Tercinin içine terin bulaşıyor bazen, bazen bir başkası ve derken bahara giriyorsun… Boğulduğunu sanarak ve buna inanarak ve bunu yaşayarak…
Bir başkasının, sen olabileceğini düşündüğüm zamanlarda sarmaşık kokularını biriktiriyordum, defterlerin arasında ve uzun ve yorgun günlerden arta kalan zamanlarda. Yeni yeni alıştığım bir şey gibiydi, arayarak bulduğum heves. Telaş. Avucunun terlemesi… Aynı kokuyu duyma isteği, utanç, gurur, öfke… Bana ne yaptığına bakıyorsun değil mi? Kaç acemi sıçrayış içinden sana geliyorum… Kaç anlamsız zamanın içinde ve şimdi… Hiçbir sahilin bana benzemediği bu yerde kuzey rüzgarlarını çekerek içime… Bir başkasının, sen/ olabileceğimi düşündüğüm zamanlarda ben. Kendime çekilerek, biraz daha anlamak isteyerek ve biraz daha var olduğunu düşünerek sana benzeyen birine bakıyorum, denize doğru baktığım bu balkondan onun odasına…
Çünkü, içime çekip ateş böceklerini kanatsız sular düşledim omuzlarımda, yağmur surelerine dokunurken tozdan toprak. Kestim yüzümdeki belirgin sesi… İtirafın, inkar sayıldığı bir yerdeyim. Topuklarımı sulara gömerek girdim saçımdaki o arsız denize… tenin ve üzerindeki renkler içindeki kokunun sesi… Evet, seni dinliyorum… “bir şeyi öğrenmek için bir şeye benzeyerek”. Ve giderek ikiye ayrıldığımı düşünerek, bir diğeri olarak ve kendime benzer gibi ilerliyorum içine. Her zaman olduğum şey olarak, senin için bir yokun varlığı gibi.
İlk kez yok olduğumu düşündüm, her şey için artık çok geç olduğunu düşündüğümde. Ne olamayacağımı anladım işte o zaman… Senden başka neyi öğrenebilirdim ki? Kendi denkleminin, kendisi olabileceğini öğrenmiş biri… Kendime geldim, ani bir dalgada üşüdüm ve üşüyorum da bu yüzden zaten bir fark göremiyorum beni bağışla… hep aynı yüzlerin içinden geçerek bir başkasının sen olabileceğini, düşünerek geçirdiğim zamanlarda. Orkidelerin ve uzaklığın bir kuzey rüzgarına eş olduğu yoğun anathema sendromlarından sıyrılarak kaçarak sana kendimi deklare ediyorum. Tarafım değilsin tarafında değilim. Bu yüzden bağışlamıyorum seni. Bu yüzden bağışlanmayı beklemiyorum.
Çünķü
Aşk, bükülmesi değil!
Bir metalin…
.
mb. 2017
haziranonaltı