- 2121 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
I.
En büyük distopya bu dünya. Hatta kendi kafalarımızın içi. Kendini bir şeyler yaptığına inandırmış tuhaf, çekingen, telaşlı, bencil ve ve ve değişik bir zümreyiz ve hala yazmasam deliririm falan diyebiliyoruz. Yahu yazmak zaten bir çeşit delilik. Kendi kendine konuşma hali. Yalnızlık. Soyutlanmışlık. Klavyenin başına oturunca tanrı olmuyorsun. Bir kaç fukaraya üç dört çeşit olay giydirdin diye kader yazdığını sanıyorsun ve bu sende ister istemez farklıymışsın düşüncesi yaratıyor. Yahu Tanrı bizimle oynuyor. Ve bazen bizi sıkıcı bulduğunda kudretli kalemiyle bize şöyle bir dokunuyor...Bom...Al sana kader. Hepimiz bir tepsinin içinde avare yüzen renkli boyalarız. Dilediği yerimize kalemi batırıp bizi dilediği yöne çekerek kendi dilediği deseni çıkaran tanrıya karşı tanrıcılık oynamak ne kadar ahmakça.
Annem dedi ki bugün “Sen kendine çok iyi bak. Allah şifanı verecektir.” Ben kendime iyi bakarsam şifamı Allah vermiş olmaz ki, dedim. Uzun bir sessizlik. "Allah sen büyüksün yarabbi" sessizliği. diyaloğu toparlayabilmek için düz kontak yapmam gerekiyor. Oysa anneme her gece kurduğu saatten çok da farklı olmadığımızı söylemek istiyorum. Biz hiçbir şey yapmıyoruz. Ne duamız ne isyanımız ne işimiz ne işsizliğimiz bizim tasarrufumuz değil. Daha on iki yaşındayken beni doğurabilmesi için 600 iğne yapılmış ona. O yüzden kendisini muzaffer, beni de mücahit addediyor. Biz ne yaptık. Mesela benim olmamı Allah dilememişti de, kendi çabalarımla mı ona rağmen dünyaya gelmiştim. Ya da o kaderine inat mı 600 iğne vurulmuştu. Biz hiçbir şey yapmıyoruz anne. Ne sen muzaffersin, ne ben mücahit. "La galibe illallah" Bir başka deyişle anne, ne yaparsan yap kasa kazanır. Yani oynatan.
Hayat mı? Harabat bu, harabat! Nuh’tan artakalan bir harabat. Her şey orada bitmişti belki de. Allah sete şöyle bir baktı. Tam çekip gidiyordu ki uzakta bir şey kıpırdadı. O şey belki bir terliksi hayvandı. Her ne ise işte, ikinci fasıl hayat o şeyden türemişti belki. Harabat içinde ince bir kıpırtı. Hani bol aksiyonlu, çok gerilimli bir filmin sonunda kahraman canavarı yok ettiğini sanır da mutlu mesut arabasına binip oradan uzaklaşırken yer altından bir kamçı toprağın yüzeyine çıkar ya. Aynen öyle.
Çok acelem varmış gibi konuştuğumun farkındayım. Süresi dolmak üzere olan bir yarışmacı gibi toplamam gereken sembollerin yanında dokunmamam gereken sembolleri de çuvalıma doldurduğumu biliyorum. Bunca konu dağınıklığı…Her şey o kadar değişken ve uyaranlar o kadar fazla ki hiçbir şey hakkında sabit bir tutum geliştiremiyorum. Rengarenk ve kör edecek derecede parlak ışıklara rmaruz kalmış deney fareleri gibiyiz hepimiz. Sadece bende değil, bir çoğumuzda bu geçici delilik hali var. Sağa sola dalışımız, kafa atışımız bu yüzden. Sen farzetki havaalanında güvenlik noktasındaki banttan valizler geçiyor. Senin olanı al git. Valizin orada değil mi? Havayolları sana tazminat ödeyecek. Hep öder anne. Oldu mu düz kontak?
YORUMLAR
Öyle görünüyor ...
edebiyat yazarlarınca realistikle suçlanıyor
akrabalarım ise bana
aksi kusuru atfediyorlar
hiç gerçeklik duygusuna
sahip olmadığımı söylüyorlar
onlar için hiç kuşkusuz talihsizbir göstergeyim
metin analistleri taşralı akrabalar
hepsini hayal kırıklığına uğrattım görünüşe göre
elden ne gelir
bazi olaylardan söz edeceğim
bazı sofu teyzeler kendini tutamıyor
ve ağlıyorlar bana bakınca
cok daha utangac olanlar bana sütlaç yapıyorlar
Çocukluğumda olduğu gibi
ve nadim gülümsüyorlar ve konuşuyor benimle
ne uzun boylu
baban seni görseydi ...
ve susup kalıyorlar ne ekleyeceklerini bilmeden
oysa bilmez degilim ki
kararsız jestlerinin
samimi bir çaresiz merhameti
gizledigini
nemli nemli bakışlarında
ve merhametli takma tavşan dislerinde parıldayan
sadece onlarda değil
geceleri yaşlı ....... teyzem mezarında dönüyor
dallı budaklı ellerini saklamak için yüzümün önünde
ve tekrarlamak için uyaran bir tonda
"Güzellikle karın doymaz !Yaşamın ne o,duğunu sanıyorsu ?"
merhum anneme gelince
zayıf ve kederli sesle
mevcudiyetime üzücü bir kehanette bulunuyor
akıl hastaneleri
huzur evleri
kekelik ve elem sohbetleri
onlara diyecek sözüm yok ve onlar
sessizliklerine dönüyor
ayni eskisi gibi
öyle görünüyor ki
ölum bize uğramamış
Maria Puder tarafından 7/15/2017 1:22:42 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
"Bir kaç fukaraya üç..." Birkaç fukara... şeklinde yazılır.
"dilediği deseni çıkaran tanrıya" Eğer tanrı insanların uydurduğu ya da Antik dönem tanrılar ifadesiyse küçük harfle başlar. Fakat mensup olduğunuz inancın Tanrısı ise büyük harfle başlar.
Aynur Engindeniz
Sevgiler, teşekkürler.
Aynur Engindeniz
Maria Puder
Öyle görünüyor ...
edebiyat yazarlarınca realistikle suçlanıyor
akrabalarım ise bana
aksi kusuru atfediyorlar
hiç gerçeklik duygusuna
sahip olmadığımı söylüyorlar
onlar için hiç kuşkusuz talihsizbir göstergeyim
metin analistleri taşralı akrabalar
hepsini hayal kırıklığına uğrattım görünüşe göre
elden ne gelir
bazi olaylardan söz edeceğim
bazı sofu teyzeler kendini tutamıyor
ve ağlıyorlar bana bakınca
cok daha utangac olanlar bana sütlaç yapıyorlar
Çocukluğumda olduğu gibi
ve nadim gülümsüyorlar ve konuşuyor benimle
ne uzun boylu
baban seni görseydi ...
ve susup kalıyorlar ne ekleyeceklerini bilmeden
oysa bilmez degilim ki
kararsız jestlerinin
samimi bir çaresiz merhameti
gizledigini
nemli nemli bakışlarında
ve merhametli takma tavşan dislerinde parıldayan
sadece onlarda değil
geceleri yaşlı ....... teyzem mezarında dönüyor
dallı budaklı ellerini saklamak için yüzümün önünde
ve tekrarlamak için uyaran bir tonda
"Güzellikle karın doymaz !Yaşamın ne o,duğunu sanıyorsu ?"
merhum anneme gelince
zayıf ve kederli sesle
mevcudiyetime üzücü bir kehanette bulunuyor
akıl hastaneleri
huzur evleri
kekelik ve elem sohbetleri
onlara diyecek sözüm yok ve onlar
sessizliklerine dönüyor
ayni eskisi gibi
öyle görünüyor ki
ölum bize uğramamış
” Ben kendime iyi bakarsam şifamı Allah vermiş olmaz ki, '' diye sorgulayan bir evladın kendi kızına camileri gezdirmesi ve '' Burası Allahın evi '' derken kızının da aynen kendisi gibi bir sorgulama yapabileceğini, ''Ama Allah yok ki'' diyebileceğini düşünememiş olması oldukça ilginç geldi bana..
O minik kız hani '' Madem Allahın evi, ev sahibi nerede? Ev sahibinin izni olmadan bir eve girilir mi? Kapıyı bile çalmadık. Bu ayıp değil mi?'' Diye sorsaydı nasıl bir düz kontak yapılırdı daha sonra o da ayrı bir merak konusu oldu bende.
Yani diyorum ki düşünmek, hatta bazen sesli düşünmek ve her şeyi sorgulamak o kadar da doğru bir davranış olmasa gerek. Öyle ya gerçekten de bazen bazı soruların cevabını bulmakta aciz kalıyoruz.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 6/22/2017 7:57:49 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Kadir geceniz hanenize hayırlar getirsin. Sevgiler saygılar.
sami biberoğulları
Ben sizin Allahın varlığını sorguladığınız sonucunu çıkarmadım ki. Zaten verdiğiniz cevaplarda da bunu gayet net açıklıyorsunuz. Benim çıkardığım sonuç şu:
Siz Annenize '' Ben kendime iyi bakarsam beni Allah iyileştirmiş olmaz ki'' Diyorsunuz.
Yani bir yerde annenize ''Anne, Allah doktor mu? beni neden o iyileştirmiş olsun? '' türünden bir şeyler söyleyerek bir yerde Allahın dünyadaki her şeye karışmadığını söylüyorsunuz. Bu Allahın varlığını sorgulamak değildir. Bu Var olan Allahı nasıl algıladığımızla ilgili bir durumdur. Akıl yürütmüşsünüz ve '' Ben kendime iyi bakarsam ve şifaya ulaşırsam bunda Allahın rolü olmaz ki'' demişsiniz. ''Allah mı o da nerden çıktı'' dememişsiniz.
Benim çelişki olarak gördüğüm şey bundan sonra başlıyor.
Kendiniz akıl yürüterek annenize ( Hikaye üzerinden konuşuyorum. Yoksa direkt hedefim siz de değilsiniz. Yazıdaki Aynur'a hitap ediyorum) bir cevap veriyorsunuz.
Kendi akıl yürütmeniz sizi şaşırtmıyor. Garip ve sıradışı da gelmiyor ama kızınız '' burası Allahın evi'' dediğinizde '' Allah yok ki'' deyince şaşırıyorsunuz. Bunda şaşacak ne var? Öyle ya Allahın eviyse ev sahibi nerede.
Haa bu arada Camiye ''Allahın evi'' diyen biri Allahın varlığını sorgulamaz. Dolayısıyla bu yazıya hiç o şekilde değerlendirmemiştim.
Aynur Engindeniz
Okuduğun icin teşekkürler sevgili Deniz.
Geçici delilik yine iyiymiş. Bende hasar geri dönüşümsüz.. İnan ki bu halimi daha çok sevdi eski ben. Tanrı istediğini yapsın.Ben kendi boya tüplerimi aldım kendi Ben'imi rengarenk boyadım... Bu boyutta var olan ben ile yarattığım ben arasında ki karmaşa eskiden varlığımı yoruyordu. Şimdi sulh....
Beni unutmuş yada sevmiyor olmasıyla da ilgilenmiyorum... Daha çok sevdiklerini de sorgulamıyorum... Benim bir valizim yok... Her şeyi döküp saçarak yol alıyorum... Dağınıklığımı bile seviyorum anasını satayım.
Yukarıda yazdığım her şey şu an ki benin fikirleri. Yarın başka bir melankoli de görüşürüz belki kim bilir.
Sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
sorgulanarak, akıl kullanılarak, hazıra konmadan, kafa yorarak elde edilen her şey değerli. bir yaratıcı varsa ve gelişmeye açık bir organ verdiyse bir bedene, körü körüne bağlılık ya da sorgulamadan taklit istediğini hiç sanmıyorum. gözümüzün gördüğünün bile gerçek olamayacağının muhtemel olduğu bir dünyada her şey sorgulanabilir, sorgulanmalı.. yazınız kısa ama öz.
Aynur Engindeniz
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Selamlar.
Anlatım tarzınızla içimdeki artçı depremlerin şiddeti arttı gerçi her halükarda vesvese üretebilme yeteneğine sahip iken.
Özgür düşüncenin dayanılmaz hafifliği ve pek tabii ki paylaşıp fikir alışverişi yapmanın da.
Her an her şey olabilmekte belli ki bizlerin çıkmaza girip çıkma olasılığı.
En masum edimde bile dumura uğrarken ve sevginin gücüne kapılıp sevmekten dahi kaçmak iken bazen maruzatımız.
Efkarın hacminde mutluluğa rast gelme olasılığı ya da mutluluğu mutlak bir kaygı gibi not edip, düşüncelerimizi de bertaraf edemediğimiz ve işte buluşma noktamız.
Hele ki ezelden karışık iken kafam aydınlanma çağını yaşıyorum son zamanlarda hala da karanlık noktaları muhafaza ederken geride bir yerde.
Özgün kaleminizi selamlarken size ve sevgili kızlarınıza da sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
Dostluğun en özel hali yine birbirimize dokunmak ve çekinmeden.
Güzel yüreğiniz asla dert görmesin sevgili dostum.
Aynur Engindeniz
Çok sevgiler. Tekrar teşekkürler.
Gülüm Çamlısoy
Çok çok sevgimle.
Şimdi, az evvel sizin üzerinde durduğunuz meseleye bilmem hangi yönüyle biraz alakalı bir konuşmasını izliyordum dücane’nin ki- bunu neyle izah edelim- yani tanrı’nın kötülük yapmayacağı ama insana zarar vereceği hususundaki beyanat. o kendine has bulanık tavrıyla ama . Burada şöyle bir eklemede bulunmak ne kadar doğru olur peki, ya da yeri gelmişken ağzımızdan çıkanı biraz da kulağımız duymasa nasıl olur acaba? Hatta şöyle bir motto hatırlıyorum kinyas ve kayra’da geçiyor: "önemli olan benim tanrıya inanıp inanmamam değil tanrının bana inanıp inanmaması". böylece söyleyeceklerimdeki çarpıklığı bu isimlerini verdiğim kişilerin üzerine atmam daha kolay olacaktır. Yani demek istediğim tanrı insana, doğaya zarar veriyor, insan da kötülük yapıyor tanrı'ya!.. Şimdi bu durumda kim kiminle oynuyor? Kabul edelim ki, tanrı’yla oyun olmaz, fakat durum da ortada, insan fena halde kötü ve güçlü. Gözle görülecek kadar da aşikâr.
‘’Ben kendime iyi bakarsam şifamı Allah vermiş olmaz ki’’ demeciniz doğruluğu ve’ya fazlalılığı üzerinde durmayalım gene de. Bu bile aslında bir nevi tanrıcılık oynamaktır, düz kontak* bunu diyor bence. Şimdi benim buradaki cümlenin noksanlığına bir laf olursa da anlarım, zira bu türden kurulmuş her cümlenin içinde maalesef kendi neliği yok. O yüzden sırtımı duvara yaslamayı seçiyorum şimdilik.
Anneniz haklı, siz de haklısınız.ben de haklıyım. tanrı da.
Çok aceleniz olduğu kesin, dolayısıyla arkanızda sakin adımlarla koşmamı bekleyemezsiniz. Ve tazminatı almak için öncelikle ısrarcı olmanız, hak isteminiz, sizin olan, yani oradaki tanrılara kendinizi inandırmanız gerek. Yoksa sadece giden siz olursunuz. Anneniz gene haklı.
Aynur Engindeniz
bugün yaşamak çok zor. fiziksel olarak da zor mental olarak da zor. dolayısıyla insanlığın esas şimdi O'na ihtiyacı var. Sora sora Bağdat bulunuyor da Allah bulunmaz mı? Onu bulacağım.
Aynur Engindeniz
Ulrike'den söz etmek istiyorum biraz. cezaevinde tutukluyken psikolojik işkenceye maruz kalmıştı ve bir gün cezaevindeki odasının penceresinin demirliğine kendini asarak intihar etmişti. ölümü üzerine birçok spekülasyonlar çıkmış ve bazı varsayımlarda bulunulmuştu. hatta denmişti ki Ulrike intihar etmemiştir, olsa olsa devlet güçlerince öldürülmüştür. ki günlüğünde şöyle der: “artık yaptıklarımı savunacak takatim ; düşüncem kalmadı , düşünecek birşeyim kalmadı”. şimdi Ulrike de nerden çıktı diyebilirsin doğal olarak ama insan bazen düşündükçe gerçekten kafayı üşetecek gibi oluyor. toplum bireylerinin gitgide birbirlerinden kopup hayattan ve gerçeklerden uzaklaşması, kendi yarattıkları iç dünyasında kendileriyle hesaplaşması ve sorularına bazen de mantıklı cevaplar bulamaması; iyice her şeyin çığırından çıkmasına ve zor bela ayakta tutulmaya çalışılan bir takım dengelerin de alt üst olmasına yetebiliyor. nasıl ki düşünceyi harekete geçirmek için bir kıvılcım gerekiyorsa bazen, bu yeri sallantılı bozuk döngüde de delirmek için bir söz yetebiliyor insana bazen...
hazır Ulrike'den söz açmışken Dario Fo'nun, 'ben Ulrike, bağırıyorum' isimli oyunu'nu da hatırlatmak isterim. burdaki cümleler de oldukça düşündürücüdür bana sorarsan:
“Çok güvenli görünüyorsunuz! Fakat sanmayın ki bu böylece devam edecek! Öfke ve nefret büyük geminizin makine dairesinde terden geberenlerle birleşecek, biliyorum. İspanyol, türk, yunan, arap, italyan göçmenler ve avrupa’nın tüm ezilenleri…ve tüm kadınlar, ezildiğinin, aşağılandığının sömürüldüğünün farkında olan tüm kadınlar neden burada olduğumu ve beni neden öldürmek istediğinizi anlayacaklar… Gardiyanlar, yargıçlar, politikacılar, hiç biriniz umurumda değilsiniz. Asla beni delirtemeyeceksiniz! Beni sağlam öldüreceksiniz… mükemmel bir ruh ve mükemmel bir beyinle. Böylece herkes katillerin devleti ve katillerin hükümeti olduğunuzu anlayacak! Herkes sosyal demokrasinin neye benzediğini anlayacak!
…şimdiden cesedimi kaçırıp saklamanızı, kapıyı avukatlarıma kapatmanızı görür gibiyim. Ulrike Meinhof kendini astı diyeceksiniz. Kanlı ellerinizle kapıları yüzlerine kapatacak ve fotoğraf çekmeyi soru sormayı yasaklayacaksınız. Yasak diyeceksiniz, cesedi incelemek yasak! soru sormak, düşünmek, tahmin etmek yasak!! yasak!!… ama kendi korkunuzu yasaklayamazsınız! Her katile özgü korkuyu yasaklayamazsınız!
Cesedim bir dağ gibi ağır olacak…yüz bin ve yüz bin…yüz binlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin oturduğunuz o sahte tahtı sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar! ..ve hep birlikte bağıracaklar: Ulrike Meinhof’u öldüremeyeceksiniz.”
(Dario Fo, Ben Ulrike, Bağırıyorum)
umarım rahatsızlık vermemişimdir Aynur. sevgiyle yürektesin gülüm. senden daha uzun yazılar, öyküler de bekliyorum...
Aynur Engindeniz
Eskiler hep "Allah'ı ya da gaybı çok düşünmenin insanı delirteceğini söyler. ben hiç öyle düşünmüyorum.
Üç yaşındaki kızıma dün cami gezdirdim. Burası Allah'ın evi dedim. Bana Allah yok anne dedi. Hemen ablası müdahale etti. "Allah var ablacım. Küçük "Hani nerede o zaman" Abla "O her yerde." Konuyu değiştirmek en iyisi bu gibi durumlarda. Üç yaşındaki çocuğun sığınma anlayışıyla yetişkinin sığınma ihtiyacı aynıdır aslında. Çocuk anne babada yaratıcıdan beklenen her şeyi bulur. Allah'a ihtiyaç duymaz. Ama büyüdükçe o da ablaları gibi benim sınırlı kapasitemin farkına varacak ve daha büyük bir sığınağa ihtiyaç duyacak. O zaman Allah'ın evinde göremese de bir Allahın var olduğunu bilecek.
Düşünmek yapabildiğim tek şey. Beni nereye götürürse götürsün.
Öykülere ara verdim Gulem. Biraz böyle kısa sohbetler tarzında devam ederim. Bir de sana yazdığım bir mektup var; buraya ekleyip eklemek konusunda kararsız kaldığım.
Çok sevgilerimle can.
Gule
teşekkürler gülüm can'sın...
Senin bu eyvallahsız sözlerin, söylemlerin hr okudugumda eni konu karıştırıyor kafamı; sanki sen atalarımızın "bulanmadan durulmaz" sözünü her defasında yazılarınla ispata gönderilmiş bir gönül ve hizmet elçisisin... gibi yani.. öyle hissediyorum ve hatta emin oluyorum bundan çoğu zaman.
Ne çok isterdim annenle muhabbetlerinize tanık olabilmeyi; gülmekten ağlamaya, ağlamadan gülmeye hızlı geçişler kervânına dönerdi ortalık eminim...
Öpüyorum güzel gözlerinden ve kalemi "doğru" tutan ellerinden...
Aynur Engindeniz
Annemle sohbetlerimiz genel olarak renklidir. Çünkü onun aklını karıştırıyorum. duracağım yeri biliyorum ya da bir şekilde kendisi bildiriyor bunu. bir sonraki paylaşımım daha içaçıcı olacak inşallah. Sevgilerimle Özlem.
Aynur Engindeniz
Okuduğun için teşekkür ederim Sahra. Sevgilerimle.
Aynur hanim,
yukaridaki yazdiklarinizin vesvese oldugunu dusunuyorum. Vesveseden muzdarip olmayan yok gibi ama onemli olan vesvese akintisina kendimizi kaptirmamak.
selamlar,
abdullah
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
"En büyük distopya bu dünya. Hatta kendi kafalarımızın içi. Kendini bir şeyler yaptığına inandırmış tuhaf, çekingen, telaşlı, bencil ve ve ve değişik bir zümreyiz ve hala yazmasam deliririm falan diyebiliyoruz. Yahu yazmak zaten bir çeşit delilik. Kendi kendine konuşma hali. Yalnızlık. Soyutlanmışlık. Klavyenin başına oturunca tanrı olmuyorsun. Bir kaç fukaraya üç dört çeşit olay giydirdin diye kader yazdığını sanıyorsun ve bu sende ister istemez farklıymışsın düşüncesi yaratıyor. Yahu Tanrı bizimle oynuyor."
Bu bölümü dikkate aldım ve biraz da konu dışına çıkmak istedim. Bağışlayın lütfen. Dünyada olup biten herşeyi tanrıyla yorumlamak gelenekçi ve yanlış bir anlayıştır. Bunun dünyayı nasıl bir karanlığa götürdüğü açıkça ortadadır.
"Belki de bu dünya başka bir gezegenin cehennemidir" diyor Huxley.
Bu ironik bir söylemdir. Mecazidir. Çünkü kendisi de cennet ve cehennem kavramlarına inanmamaktadır. En büyük distopya kafalarımızın içi değil, cennete gitmek için dünyayı çirkinleştirenlere karşı gereken direnişi yapamamaktır. Eğer bir cennet varsa veya olacaksa; oraya öbür dünya için çalışanlar değil, bu dünyayı güzelleştirmek için çalışanlar gidecektir.
Klavyenin başına oturup da gerçekten bir şeyler yazmak isteyenler tanrı olduğunu düşünmez zaten. Öyle düşünen varsa o zaten bir yazar değildir. Sadece soytarıdır. Ve tanrı; insanların yarattığı bir şeydir. Tek gerçek hepimizin atasının bir bakteri olduğu gerçeğidir.
ve bizler kötülük karşısında nerede durduğumuz ile insan denen kavrama anlam kazandırabiliriz ancak.
Saygılar...
Aynur Engindeniz
Uzun bir konu. Gercekten herkes özgürce icinden geceni söylemeli.
Okudugunuz icin tesekkurler. Selamlar.
Uyumsuz_PenGuen
yaziya bakarsak bana eglenceli geldi, verilen ornekler acisindan oldum olasi tez ve antitezi icinde barindiran seyleri severim.sonucu kesdiremese de sonuc odaklidir. bilimsel veriler tasimasa da bir sekilde bilimin onunu acar.
ben bu minvalde her ikinize de tesekkur ediyorum.
Aynur Engindeniz
bu sefer sessiz gitmeyeyim bari dedim ve elektro şok yiyip gidiyorum ama aslında bu hâl çok da yabancı değil hele ki büyük şehirlerde yaşayan insanlara hiç yabancı değil zira koşaradım yaşıyoruz.
sağlıkla kalın
Aynur Engindeniz
Selamlar.
Kalem güzel ama biraz kafam karışır gibi oldu. Yarın(bugün) bir kez daha okuyup aynur bacımın verdiği mesajı çözmem lâzım.
Selam ve saygılar efendim.