- 616 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Talika,köstere ve nalbant Selahattin…
Nisan ve mayıs ayları Trakya’da otların bittiği,ekinlerin de ayağa kalktığı güzel aylardır.Her taraf yemyeşil ve tarlaların arasında kıvrılıp,giden incecik yollar…Bu arada yol kenarlarında biten kuzukulakları ve papatyalar ile buğday tarlalarını bir “kırmızı halı” gibi örten gelincikler de bir başka güzellikti.
Hele şimdi üzerinde Kayalı Barajı yapılan “Teke Deresi”nin suyuna girmek,orada ıslanmak ve atı koştura koştura dereden karşıya geçmek…
Şimdi gel de talikayı hayal etme.
O yollarda talikaya binip gezmek ve ata kamçı ile vurup “deh “demek ne büyük keyifti.Ama bizim talikamız yoktu fakat nalbant Selahattinlerin vardı.
Yabancı da değildi bize rahmetli.Halamın kocasıydı.
Geriye onu ikna edip,talikasını almak ve kasabadan yola çıkarak,Aşağıova,Eskibağlar,Yenibağlık ve Çeşmebaşı diye adlandırılan yerlere gitmek,temiz havada sağa sola yıkılırcasına “yalpa” yapan ama yıkılmayan tek atlı arabaya yani talikaya binmek bir eğlenceydi bize!
Eniştem bizi kırmaz,sadece karşılığında biraz kösterede alet bilemeyi isterdi…
Bunu seve seve kabul ederdik.
Talika,dört tekerlekli,yaylı ve tek atla çekilen arabaydı.Köstere ise hayvanların tırnaklarını/ toynaklarını kesen aletlerin bileylendiği yuvarlak ve büyücek taşın adıydı.40-50 cm çapı,10-15 cm de kalınlığı vardı.Ortasında da bir bağlantı demiri ya da çubuğunun geçeceği kadar bir boşluk!
Taşın oturduğu ilkel bir de ayakları vardı ,ki döndürülmesi için oturtulmuştu oraya.Ancak döndürmeye başlanınca,kesici aletler enlemesine yüzeye tutulur,işin “kaliteli” olması için de su dökülürdü.
Talikaya binmek karşılığında bu kadar “angarya” güzeldi…
Şimdilerde ne talika kaldı,ne de köstere…
Eniştemin mesleği bu olmasına rağmen,İstanbul Büyükşehir Belediyesinin İETT birikimden emekli olmak kısmet olmuştu rahmetliye.
Babam gibi de severdim.
Çok nazikti,bize dediği söz de ,dikkatli olmamız anlamında “Yavrum,yavrucuğum “idi çoğu kez!
1966 yılında aldığı küçücük bir arsası da vardı Bahçelievler’de.Yıllarca orada oturdular,çok ekmeklerini yedim ben de.
1990 ‘larda Yıldıztepe Bölgesine müteahhitler de girdi.
O küçücük yere,bedelini de ödeyerek bir apartman diktiler.
Enişteme,o güzel insana “jest” olması babından da adını “Nalbant Apartmanı” koydular!Eniştem Trakyalı,jesti yapanlar ise Erzurumlu idiler.
Sonra rahatsızlandı eniştem.Uzun dönem tedavi sürecinden sonra,5-6 yıl önce de aramızdan ayrıldı.
Bu Haziranın 18 ‘i “Babalar Günü”ymüş!
Rahmetli babam “Hasan Çavuş”u ya da “Doktor Hasan”ı yazılarımla andım burada.Çok da beğeni toplamıştı o makalem.
Şimdi de babamla birlikte,kendisi de “baba “olan enişteme bir saygı sunmak ve onu yad etmek için bu makaleyi kaleme aldım.
Teyzeler “anamızın yarısı olurlar” ya,niye eniştem de “baba yarısı gibi olmasın” demek istiyorum.
Saygıyla yad ediyorum hem babamı,hem de nalbant Selahattin’i.
Kendisi gitti ama adı İstanbul’da bir apartmanda kaldı yadigar!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.