- 1040 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kalkanları Yok Etmeyin
Dosyalarını toplarken düşünüyordu. “Altmışına merdiven dayamış biriyim; neden hala çalışıyorum? İçimde okuma ve çalışma hevesini neden bitiremiyorum?
Annesi geldi aklına. Gençlik yıllarında okumasın, babasının işine devam etsin diye ne kadar uğraş vermişti. “Şu hayatta beni bir anam ve bir de eşim çok sevdi. Ama onlar da beni hep yanlış anladı. İçimde ki çalışma ve okuma hevesimi bir türlü anlayamadılar” diye düşündü.
Gençlik döneminde okumak zor, hayat oldukça çetindi. Bakılması, emek verilmesi gereken kardeşleri, ablası, ağabeyleri vardı. Herkes bir işin ucundan tutuyor, aile geçimine fayda sağlıyorlardı.
Büyük ağabeylerinin desteğiyle okuma hevesi yarıda kalmadı. Ailesi erken evlendirmişti onu. Okul yeni bitmiş, iş hayatı yeni başlamıştı. Evlilik sorumluluk getiriyordu. Daha da çok çalışmak, bilmediklerini öğrenmek aşkı ile tutuşuyordu. Eşini hem çalışıp hem okuyacağına, iyi bir aile babası olacağına ikna etmişti.
İşe erken yaşlarda başladığı için, memuriyet hayatını emeklilikle sonlandırdı. Bu arada dışarıdan istediği fakülteleri okumuş, İstediği mesleğin insanı olmaya hak kazanmıştı.
Okuma hırsı kendi genlerinden çocuklarına da geçmiş olmalı ki; hepsi çok iyi üniversiteler bitirmiş, hayata atılmışlardı. Hayatında en çok gurur duyduğu olay da buydu.
Yeni işi ile çok iyi tanındı. Son yirmi yıldır, tahmin bile edemeyeceği kadar çok dostu oldu. Dürüst, çalışkan ve güvenilir birisi olduğundan çok seviliyordu. Bu sevgi zaman zaman kendini şımartsa da, ailesinden aldığı terbiye ve inancı sayesinde kibrini yenmeyi hep başarıyordu. İş yerinde emri altında çalışan elemanlarının hepsi de kendini çok seviyordu. Kimin ne derdi varsa çözümü onunla bulabiliyorlardı. Okuduğu kitaplardan, yaşamından örnekler vererek, doğruyu bulmalarını sağlıyordu.
Ofisinde yalnız, kendi ile baş başa kaldığı zamanlarda, kimselere söyleyemediği o boşluğu nasıl dolduracağını düşünürken, hüzün gözlerinden sessiz sedasız akıyordu.
Seveni çoktu; ama o daha farklı sevilmek ve sevmek istiyordu. Genç yaşta evlendiğinden, tatmadığı duygularını nasıl tatmin edeceğini bilemiyordu.
Ofisinde yalnız olduğu bir saatte, asistanı ona, dışarıda görüşmek isteyen biri olduğunu haber verdi. Geleni az sonra odasına kabul etti.
Onun kapıdan girmesiyle “İşte bu!” diye düşündü. “Sanki yıllardır aradığım, farkına varmadan içten içe beklediğim kadın bu.”
Şirketlerinden birindeki sorun için gelmişti kadın. Kendi değil eşi çalışıyordu aslında; ama bazı şeylerin yanlış gittiğinin farkına varmış, durumu bizzat söylemek için uğramıştı.
Kadın haklıydı. Sevindi aslında böyle bir çalışanı olmasına; anında iş teklifinde bulundu. Kadın, eşi ile konuşması gerektiğini söyleyerek ayrıldı.
Ertesi gün eşi ile gelip çalışmayı kabul ettiğini bildirdi.
Yeni bir birim kurmak istiyordu. Şimdi tam zamanıydı. Kadın bu iş için biçilmiş kaftandı.
Yapılanma için artık sık sık bir araya geliyorlardı. Sohbet bazen iş dışına da kayıyordu. Onun yanında tarifsiz bir heyecan duyuyordu adam. Uzun bir süre devam eden yapılandırma aşaması, beraberinde harika bir dostluk getirdi. Artık sadece işveren - eleman ilişkisi değil, çok da iyi dost olmuşlardı. Aileler tanışmış, keyifli sohbetler başlamıştı. İç dünyasında bir sürü heyecan yaşıyor; ama dışarıya belli etmemeye çalışıyordu. Sürekli çatışma yaşıyordu ruhunda. Bir yılı aşmıştı dostlukları. Bazı hareketleri ele verse de belli etmek istemiyordu. İçinden sürekli “Biz yanlış yapmamalıyız” diye tekrarlıyordu.
Günler günleri kovaladı. Tam sekiz yıl, aynı şekilde karşılıklı güven ve saygı ortamında devam etti her şey. İş başarısı iyiydi; ama o hayatına girdikten sonra daha da iyi olmuştu. Onun kendisi için çok dua ettiğini, bu yüzden işlerinin rast gittiğini biliyordu. Hem kadın da saklamıyordu ki ettiği duaları.
Bir alt birimde çalışmaya başlayan Şenel her şeyin farkındaydı. Hırslı bir kadındı Şenel… Hırslı, zeki ve güzel… Henüz yeni girmişti kırkına. Ne buluyordu patronu şu kadından; anlamıyordu. O kadının olması gereken yere, aslında en çok kendisi yakışıyordu. Daha genç, daha dinamik ve çok daha güzel olan kendisi…
Planlar yapmaya başladı. Yeni açılacak birim tam da istediği fırsatı Şenel’e sundu. Daha çok patronunun odasına gitmeyi, kendini göstermeyi başardı.
Çalışma bahanesi ile girdiği odadan, zafer kazanmış eda ile çıkmayı başardı. Patronu yenilmişti bu güzelliğe. Yeni birimi ve diğerlerini Şenel’e bağladı. Şenelin ilk işi, diğer kadını işten çıkarmak oldu. Zekiydi; ama unuttuğu bir şey vardı. Çok güzel bir dostluğu, saygıyı, güven ortamını bozmuştu. O kadın gibi, “İşler rast gitsin” diye dua etmek aklının ucundan bile geçmiyordu.
Kiminin parası kiminin duası derler ya… Birimi ele geçirdiğinden bu yana her şey ters gitmiş, herkes diğerini arar olmuştu. Patron da farkındaydı; ama Şenel’in şirretinden korktuğu için ses çıkaramıyordu.
Çalışma yaşamında geçen zikzaklarla iki yıl dolmuştu. “Artık teslim bayrağını çekme zamanı” diye düşündü. Kapatacaktı…
İş yerini kapatırken aklına yine işten çıkan kadın geldi. “Demek ki dualar bir kalkanmış” dedi içinden ve bir daha yanlış yapmamak için kendine söz verdi.
Gülhun ERTİLAV
YORUMLAR
Sevgili Arkadaşım.
Bu sitede sizin yazılarınızın hayranları arasında bir derecelendirme yapsalar kesin ilk üçe girerim. Ancak hayran olmam herhangi bir yazıda noksanlık gördüğüm zaman eleştirmeyeceğim anlamına gelmez.
Şimdi...Bu yazının ana fikri nedir? Duanın kalkan olduğu ( ben öyle anladım.) ancak duaların her türlü bela, musibet ve hatta bereketsizliğe karşı kalkan oluşu aynı iş yerinde çalışan ve her ikisi evli olan iki insanın seneler süren yakınlaşması içinde anlatılınca dikkatler duanın kalkan olmasından daha ziyade o kadınla o erkeğin sonunu ne ne olacağına odaklandı. Olaya daha sonra katılan Şenel de öyle. Onunla bir yakınlaşma olacak mı, şirketi ele geçirme gibi girişimlerde bulunacak mı, tüm ilgimizi buna yoğunlaştırmışken, yani şeytan, şeytani düşünürken, pat diye karşımıza rahmani bir durum çıktı.
Sonuç olarak: Duanın kalkan olmasını çok daha farklı ve etkili örneklerle kurgulayabilirdiniz bence.
Selam ve sevgilerimle.