- 7251 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
bir hırkadır giydiğimiz başkalarının çıkardığı
Gizemini tam olarak hiçbir ustanın hatta ustaların ustasının bile çözemediği yaşadığımız bu hayatta “usta” kime denir? Diye sorsak birbirimize, ne der, nasıl yanıtlarız bu soruyu sizce?
Nasıl bir diplomayla veda ederiz yürüdüğümüz kendi yolumuzun sonuna geldiğimizde yaşama acaba?
Usta ya da çırak? Belki her ikisi de. Ya da hiç biri.
Peki bu çok önemli payeleri insanlara verecek olanlar bir önceki gerçek ustalar mı, seyirciler mi, ya da insanın bizzat kendisi mi?
Bir işte ustalaşmak “hamdım piştim yandım!” sözlerinde olduğu gibi ne denli meşakkatli bir yol ise aslında, zamanımızda “usta” hitabını kullanmak da bir o kadar kolaylaştı.
Zamanın bu hızlı temposu ve değişimine, ard arda gelen emeksiz, alın teri akıtmadan yapılan işlere bırakınca yerini her şey, gerçek usta ve dolayısı ile çıraklar da çekip gittiler hayatımızdan sessizce.
Biraz araştırdım bu konuyu çok derinden olmasa da.
Bir çoğu Tiyatro Sanatçısı olan isimlerden derlediğim “usta ve çırak” tanımını, anlatımını ve anlamını sizlerle de paylaşmak istedim gün olur lazım olur düşüncesiyle.
“Yaşayıp gidiyoruz bir tane hayatta aslında kendim söylemiyorum bunu bir edebiyatçı arkadaşımdan ödünç alıyorum. “bir hırkadır giydiğimiz başkalarının çıkardığı”
Bizden önce hayatlar vardı bizden sonra da hayatlar olacak, biz arada bir yerde bir hayat yaşıyoruz, sabra ihtiyaç var anlamak için, zamana ihtiyaç var, ama en çokta şunu bilmeye ihtiyaç var, bir semt adı değildir usta varamazsınız, belki ulaşılacak bir mertebedir, ulaşamazsınız onu anladığınızda belki ustalaşmaya başlarsınız, işini en iyi yapan insan demek usta, ama aynı zamanda çırağı olmayana usta denir mi, ustası olmayana çırak denir mi hayatın ta kendisi gibi gece ve gündüz gibi biri varsa diğeri de var biri yoksa diğerinin adı bile yok usta diyince en çok çırağı hissediyorum çırak deyince de bir usta arıyorum, zamana bakıyorum kolumdaki saatle duvardakiyle masadakiyle ya da dönen mevsimlerle geçen haftalarla aylarla yıllarla doğum günleriyle, diyorlar ki büyüyorsun, yaşlanıyorsun, yaşlanmak yaş almak demek aslında, yaş almak biraz daha içini doldurmaktır, biraz daha emek demek, usta işini en iyi yapan insan demek, o zaman sen de her ne yapıyorsan, yaşıyorsan iyi yaşa, yemek yiyorsan eğer çok güzel yemeye çalış, hayat geçiyor ve bize ait bir tane var, kendi hayatımızın ustası olmak amacımız, en büyük ihtiyacımız ya da.."
“Şimdi aslında bana sorarsan usta diye bir şey yokta, ustalığı anlayan adamlar var, mesela ustalığı anlamak ne demektir biliyor musun, ustalığı anlamak için kültürlü olman lazım, o kültürün sahibi isen zaten anlıyorsun demektir işi, ondan sonra sana bir dünya görüşün de varsa onun içinde seçme payı verir, öyle ki yani her şey kültüre dayanıyor, boş bir sergi düşün, bana bir sergi yapabilir misin hiçbir şey anlatmayan, bir tek çizgi bile koysan bölücülük demektir, bir tek duvar örmek demek insanları ikiye bölmektir, yani böyle şeyler vardır dünyada, bütün bunları farkına varmak lazım ve ondan sonra fotoğraf çekmen lazım, bir köşeden bir adamın geçmesini bilmem ne kadar zaman beklemişidir, istemişimdir oradan bir şey geçsin, hatta adam yetmemiştir yanında bir de kör köpek olsa derim, fotoğraf öyle düşünüldüğü gibi boş hava da bir şey değildir, biz devrimizin tarihini yazmaktayız, kimler yani benim gibi foto muhabirleri, dökümantasyoncular, yani ne bileyim insan hayatını kayda geçiren adamlar, yani bizler yaşadığımız devrin aynasını gelecek asırlara taşıyan malzemeyi kullanıyoruz, bu oldukça mühim bir şeydir, bu tarihtir, tarih.”
“Eğer birinin bir hedefi varsa o hedefe gitmek için, kendisini hayal tarlasında, şurası yani, bir fotoğraf bir resim bir yol bir güzergah belirlediyse aslında o kadar da zor değil beklemek. Ben bir hikaye biliyorum. Çoook çok eskiden çağlar öncesinden bir düstur hikayesi bu aslında, zamanı anlatan sadakati anlatan sabrın ne olduğunu anlatan; demlenmenin yani; bi hikaye, beş sene sustururlarmış ustalar çıraklarını, bütün düşüncelerini bütün sohbetleri bütün var olanı dinledikten sonra tek bir soru hakları varmış , neden diye sormak o da. Ama neden diye sordukları zamanda meselenin tam dair nedeni bulmaları gerekirmiş, doğru yeri bulmayan da tekrar birinci derse geri dönermiş, sabır çok ustalaştırır insanı.”
“Ustalık diyince hemen üç kavram geliyor akla, zaman, sabır, bir de sadakat, zaman ben ne yaparsam odur, onu nasıl değerlendirirsem, nasıl öldürürsem, nasıl alırsam, nasıl yok edersem, nasıl yaratırsam zaman odur, zamanın yok edemediği hiçbir kötülük yoktur diyor macbeth, ya da hamlet şöyle söylüyor, zamanın görkemi yalanını maskesini düşürür gerçeği ortaya çıkarır, ama yahya kemal de vakit üzerine çok güzel bir şey söylemiş, aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın , yani geçmiş geçen, ya da gelecek vakitlere çok ta önem vermeden aheste çek kürekleri demiş, sadakat o çok önemli, ama en önemlisi insanın başkasına değil galiba kendine sadık olabilmesi, yani ilkelerinden vazgeçmemesi, yani sadakat insanın kendisiyle barışık olmasıyla dürüst olmasıyla ilgili bir şey.
Çünkü nenden diyeceksiniz, bir ustanın bir lafı var, tepeye kuşları çok rahat konarmış, ve kondukları gibi de giderlermiş, ama sürüngenler o tepeye o varoşa öylesine emekle kanırta kanırta ağır ağır çıkarlarmış ki o tepeye vardıklarında onları oradan koparmak pek kolay olamazmış, kim bilir belki ustalık böyle başlıyor.”
Esenlikler