BANA ARTIK MÜSAADE EY ŞEHİR...
Zaman yine gitmeler zamanı işte…
Tarih tekerrürden ibaret derler bilmez misin sen…
***
İşte geldik gidiyoruz
Hoşça kal kardeşim deniz
Biraz çakılından aldık
Biraz da masmavi tuzundan
(Nazım Hikmet)
***
İşte geldik gidiyoruz diye boşuna dememiş Nazım Usta…
Biraz acımasızlığından aldık biraz da alnımıza çizdiğin çizgilerden… Hepsi bu… Gerisi kötü hatıralar… Ve birkaç hayat tecrübesi…
Neydi Nazım’a o güzel şiirleri yazdıran şey? Piraye’ye olan aşkı mı yoksa memleket sevdası mı? Belki hepsi de şiir yazması için bir nedendi sadece…
Yani Nazım Piraye’yi sevmeseydi,
Yahut hiç sevmeseydi,
Nazım ne kaybederdi Nazımlığından?
Belki de bu yüzden demişti usta,
“Tahir olmak ta ayıp değil, Zühre olmak ta, hatta sevdan yüzünden ölmek te” diye…
Peki, seviyordu diyelim işte bu kadar çok, o zaman neden aldatıldı Piraye? Hak etmiş miydi hem bu kadar sevilmeyi hem de böyle aldatılmayı…
Ya da mesela Aragon’un yazdığı şiirler Elsa için miydi? Yoksa Elsa mı şiirler içindi? Elsa’ya ömrünü adayan, onun gözleri için bütün dünyada meşhur olabilecek kadar güzel bir şiir yazan Aragon hak ediyor muydu aldatılmayı? Ya da Elsa neden aldatmıştı kendisini bu kadar çok seven insanı… Aragon “Mutlu aşk yoktur” derken ne kadar haklıydı…
Sorun ne şiirdeydi, ne aşk da, ne de hayatta… Sorun kahramanlardan birinin sevilme hastalığına tutulmuş olmasındaydı aslında… Nazım gibi, Elsa gibi… Şiir ise sadece ve sadece bir araçtı tüm bu yaşananlarda… Beğenilmek bütün ruhları okşuyordu zira…
Aziz nesin boşuna dememişti;
“Kendiliğimden şiir yazmadım
Şiir yazdırttı kendini” diye…
İşte ben de kendiliğimden yazmadım bu yazıyı, yazı yazdırttı kendini…
***
Neyse ne diyorduk, zaman yine gitmeler zamanı işte… Şehirler de sevilme hastalığına tutulup tıpkı insanlar gibi aldatırlar mı bizi diye düşünüyordum ki cevabını buldum… Meğerse yaşadığım şehir beni aldatalı epey zaman olmuş…
Vedalar acı verir insana, yoktur bilmeyen tabi…
Bir şehre veda, bir insana veda…
Fark eder mi aslında… Bir kere acıyla bütünleşmiştir veda denen yara…
Kafalar karışık… Hem de çok karışık… Soruların biri gidiyor, biri geliyor… Şiirlerin biri gidiyor biri geliyor…
Ömer Hayyam;
Neylesem bu benim iç kavgalarımla?
Pişmanlığım, kendime düşmanlığımla?
Sen bağışlasan da ben yerim kendimi:
Neylesem bu yüzkaram, bu utancımla?
derken acaba bir gün benim bu duyguları yaşayacağımı mı düşünmüştü…
Sorular çok, cevaplar yok… Eğer yazar kesmezse şu an şu dakika bu yazıyı, saçmalıklar kaplar bütün okuyanları…
Vedaların acı vermesinde anıların payı vardı galiba… Hepsini bir anda geride bırakıp gitmekti işte aranan cevap…
Neydi hayat?
Üç buçukla dört arasına sıkışıp kalmıştı hani… Ya 3,5 atacaktın ya da 4 dörtlük yaşayacaktın… Bu kadar basitti aslında tanımı…
Hayır, hayır… Bu değildi hayat…
Ne demişti şair: Bir büyük oyun bu yaşamak dediğin, beni ya sevmeli ya da öldürmeli…
Kırgınım sana hayat, sebebini bilmiyorum ama kırgınım…
Orhan Veli açıklamış aslında her şeyi:
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem...
Değil!
Ekmek parası desem...
Değil!
Bir dert ki...
Dayanılır şey değil…
Öyle ya da böyle… Zaman yeni bir sayfa açma zamanı… Zaman bir şehre veda etme zamanı… Çok kaldım ey şehir, bana artık müsaade…
Nazım ustayla başladık yine onunla bitirelim…
***
Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim? Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
(Nazım Hikmet)
Pelin…
25 Temmuz 2008
00:40
YORUMLAR
Yazı....önce saygımı sunayım yazara ve yazıya ...sonra nazıma güz çelengi hazırlayanlara, aşklara vedalara...güzel bir şair eleştirisi var , şehir tanımlaması olanca gücüyle yazıya oturmuş ve aşka bakış...Nazım neden aldattı veya nazım için varını yoğunu satıp Romanyaya kadar gidip orada Nazım'ın başkasına aşık olduğunu öğrenip geri gelmesi Nazım'ın aşkı nasıl yaşadığını anlatmazmı evet uluçınar evet edebiyatın sol ayağı , dünya kütüphanesinde yer edinen tek türk şair ama birşeyler de eksik ustanın yaşamında, siyasi yaşamı gibi aşkıda eksikti ama yazıyordu yazdırtan neydi? belki de aşkı özlemek yaşayabilme çabası , victor jara geldi aklıma şilide estudiantes stadında parmaklarının kesilişi yine de teknil üniversite de çalışmasını sürdürürken alınması gözaltına ve yıllar sonra stadın adının victor jara stadı olarak değişmesi...vefa deniyordu buna ya da yanlıştan dönme...biz neden Nazıma yapmadık bunu bilmiyorum ...sonra Halil Cibran gözümün önüne geldi tüm göçmenleri toplayıp yazarlar birliğini kurması memleket özlemine düşenleri toplaması ve veda ettikleri şehirlerine uzaktan yazmaları bu şehirler bu vedalar daha çok yazdırır yazarlara onlarında bildiği birşey vardı aslında vedalar zordu şehirlerden , acısını ,sevdasını alıp gitmişlerdi...aşk ve yazarlar veya şairler demişken Cemil Meri'in Lamia hanıma olan aşkı ve yazdıkları geldi aklıma nasıl bir sevmekti belki de ilk kez bir yazarın yaşayarak ve aşkı bilerek yazmasına şahittim...dünyanın en güzel resmine değişilmeyen sevda...yazarları geçtim yazıda ki diğer konu şehirler...
seyyah olmanın verdiği hüzünle şehirler selam duruyor şimdi karşımda kaç şehirden vazgeçtim ve ne kadar yolum var bilmiyorum ama her şehirde bıraktığım yaşanmışlıklarım bir sonra ki şehirde acının yollarını çiziyordu...açlıklar, sefaletler,şaşaalı hayatlar,yokluk,ayrılık,aşk...hepsi ardımsıra geliyordu...vedalar doğru değil diyordu hani şarkı gençlik zamanlarımdan kalma bir dile dolanmışlığı var bende o zaman anlamıştım evet hiçbir veda doğru değildi tıpkı sevgilerin yalan olmadığı gibi...sonra hayat..nedir ki diye düşünüp hep güzel sözler yada umutsuz sözler tüketip çelişkisini yaşadığımız süreç değilmiydi..eh be yazar sen ne yaptın ne okudum ne yazıyorum kapıldım gidiyorum...yüreğine sağlık deyip geçmek istemedim kutsanacak yazıların sahibi olarak teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum size...biraz uzadı sanırım bakmayın kusuruma...
pelin'e,
"Şehirleri" terk etmek senin elinde ama şehirlerin seni terk etmesi başka bir şey sanıyorum.
Her şey değişir diyoruz ancak bu çok doğru değil.
Her insanın "geçmişi" değiştirilemez gerçeğidir.Tıpkı "terk edilen" şehir gibi.
Neyse...Şu cümlede çok şey saklı sanıyorum:
"Geçip giden gitmiştir,geçmiş olan gelecektir!"
Yazı güzeldi ve ben de katılmak istedim.
yazın her zamanki tadında öğretmenim...
şehirlere duyulan aşk da çok acı çektiriyor...sevgili gibi olmasa da...ama bir şekilde özletiyor kendini...
ve bir not...ben derim ki;şiir yazılacak kadın yoktur şiir yazdıracak kadın vardır... (made-in mavigölge) ;)
sağlıcakla kalasın...