- 504 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNLÜĞÜMDEN!
Dün, tiyatrocu arkadaşım yanıma geldi. Konuşmaya doymayan bir özelliği var ki bazen dinlemekten gına geliyor ama yine de saygıda kusur etmiyorum. Saatlerce dinliyorum. Genellikle onunla sohbetlerimizin odak noktası hep edebiyat. Oğuz Atay’ ın Tutunamayanlar ve G. Orwel’ in 1984 romanları üzerinde yorumlar yaptık. Hatta ondan önce 1950 yıllarında yayımlanan Varlık Dergisi’ ndeki kısa öyküleri karşılıklı okuduk. Samim Kocagöz’ün Gecekondu öyküsüne bayıldık. Tutunamayanlar’ a gelince birkaç kez elime alıp yüz sayfasından sonra bırakmıştım. Bu sefer öyle yapmadım. Seni mutlaka okumalıyım, diye karar vermiştim. İki gün odamdan dışarı çıkmadım. Tv.yi, telefonu, interneti yasakladım. İpekböceği gibi kozamı içten örmeye devam ettim. Yüz sayfasını geçtikten sonra romanın derinliklerine girdikçe rahatladım ve sonrasında da sürüklendim gittim. İç monologlarla yazılmış, dili sade bir eser. Bence okunmalı. Mizah, kendini eleştiri, olaylara tepeden değil içten olduğu gibi abartmadan yaklaşım, romanın okunmasını korkulu rüya olmaktan çıkarıyor. 1984’ de ilginç ilginç olduğu kadar da düşündürücü, alegorik içerikli bir roman. Yazıldığı yıllarda sansasyon yaratmış. Okumak güzel bir uğraş. İnsan ilk zamanlar iyi bir yazar olacağım sevdasıyla yanıp tutuşuyor, hatta ilk romanı çıktığında kendisini farklı biri gibi görüyor ama ilerleyen zamanlarda balon gibi sönüp hiçbir şeyin değişmediğini; hayatın monoton şekilde devam etmekte olduğunu anlıyor ne yazık ki. İşte tiyatrocu arkadaşımızla kimsenin dedikodusunu yapmadan sohbetimiz saatlerce devam ediyor. Onun da sekiz adet inceleme kitapları var. Şimdi benim gibi hevesi çoktan kırılmış. Sürekli okuyorum, diyor. Doğrusu iyi anlaşıyoruz. Anlatırken sahnedeymiş gibi yüz mimikleri ve beden dilini fazlasıyla kullanıyor. Ses tonu da mükemmel…Sanırım depresyon geçiren oğlunun hastalığından etkilenmiş. Her insanın ayrı bir derdi var demek ki. Kimisi kendiliğinden konuşuyor, içindekileri döküyor; kimisi de sanki sakız gibi yapışmak istiyor. Hani kendim biyonik olsam iyi de ben de etten kemiktenim, benim de kendime göre dertlerim oluyor. Ve de sıkıntılarım bitmek bilmiyor…
Bugün Pazar. Benim dinlenme günüm ya. Öyle olmadı işte. Yenimahalle’nin Şentepe tarafına açılan Pamuklar Pazarı’ndan adımıza tahsis edilen yer’ den dolayı( vergiye kayıtlı olanlar bu haktan yararlanıyor) iki kurucu(giyim satan) arkadaş sabahtan oraya gittik. Eskiden gecekondu olan Şentepe’ nin kervan geçmez yerlerinde şimdi devasa binalar yapılmış. Binanın birinin katlarını saydım yirmi kat. Har katta altı daire, tamamında yüz yirmi daire. Kentleşme projesiyle dağ taş binalarla dolup taşmış. Yollarda asfalt olunca yağan yağmur sularının toprak zemin bulana dek nasıl çılgınca sağa sola saldıracak olmasını siz düşünün artık.
Tezgahımızı kurmaya çalışırken her zaman olduğu gibi yine kavga çıkıyor pazarda. Bu sefer ağız kavgası ama çok çirkin sözler etrafa yayıldıkça tek tük giren müşteriler tedirgin oluyorlar. Biraz sonra ortalık süt liman olunca yanımdaki arkadaşla etraftaki binalara hem aval aval bakmaya devam ediyoruz hem de bu binalardaki insanlar, pazara akın ederlerse pazarda çöp bile kalmaz, hepsi satılır, diye umutlanıyoruz. Zaman işte böyle hayal kurmakla geçip giderken acıkıyoruz tabi ki. Tüpümüz tenceremiz yanımızda. Her gün olduğu gibi yemeğimizi kendimiz hazırlıyoruz. Tüpte demlik tıkırdamaya devam ediyor. Demli çay, olmazsa olmazımız. Birkaç bardaktan sonra kendimize geliyoruz. Alt tarafta büyük market var ama gözlerim binaların altındaki bakkala takılıyor. Ekmek almak için oraya gidiyorum. Bakkalla ayaküstü sohbet ediyoruz. Etrafa büyük marketler açılmadan önce işinin iyi olduğunu şimdi ise aylık kirayı bile ödeyemez duruma düştüğünü söylüyor. Üzülme diyorum, biz de aynı durumdayız. Zurnanın zırt dediği yerden ekmek parası çıkarmaya çalışıyoruz.
Kentleşme olurken gökdelenleri dikenler, her şeyi ince teferruatına dek düşünmüşler. Kompleks iş merkezleri kurarak, insanların ceplerindeki paralarına göz dikmişler.
Aç karnımızı doyurduktan sonra bir müşteri gelse de ekmek paramızı çıkarsak diye beklemekteyiz. Yine de karamsar değilim. Zaten umudumu hiçbir zaman yitirmedim ki. Ey hayat, sen ne kadar zor olsan da seninle barışık olmak o denli zevkli ki.
Günlüğümden(21 Mayıs 2017)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.