- 585 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Toplumsal Şizofreninin Tek Tedavisi Bütünleşme ve Sevgidir
Günümüz toplumlarına baktığımız zaman, bir çoğunun kaos ve anarşi ortamında olduğunu gözlemleyebiliriz... Yirminci Yüzyılda iki büyük savaş gördü bu ihtiyar dünyamız. Bunun yanında Kore Savaşı, İran-Irak Savaşı, Vietnam Savaşı gibi, onlarca bölgesel savaşta sayısız insan, bir dolu masum kadın ve çocuk hayatını kaybetti... Devletler ve devletlerin çıkarları savaşırken, olan genellikle savaşla ilgisi olmayan insanlara oluyor, daha sonra da tedavisi imkansız yaralar açılıyor toplumların, insanların vicdanlarında...
Bu gün dünya üzerinde ki bir çok devlet, hiç bir zaman saf ırktan, katışıksız olmadı. Çeşitli alt grupları, etnik kökenleri hâlâ barındırıyorlar içlerinde. Bu etnik kökenlerin, dilleri de inanışları da zaman zaman farklılaşabiliyor. Bu farklılıklarda yaşam biçimlerine yansıyor haliyle... Farklılıklar bir toplumun zenginliği olması gerekirken bazı zamanlarda toplumsal çatışmalara da dönüşebiliyor... Gelişmiş ülkelerin bir çoğunda etnik farklılıklar göze çarpsa bile, farklı topluluklar arasında çatışmalar çok fazla yaşanmıyor az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi... Gelişmiş ülkeler ortak bir payda da vatandaşlarını buluşturabiliyorlar...
Ekonomik ve siyasal sıkıntıların çok olduğu ülkelerde, insanların hayata bakış açıları da farklı oluyor ister istemez... Tek tek bireyler arasında ki çatışmalar ve etnik kökenler arasında ki çatışmalarda ülkenin gündemini çoğu kere işgal ediyor... Haliyle bu durum gelişmenin önünü tıkadığı gibi, sosyal devlet ilkesinin de o toplumda zedelenmesine çanak tutuyor... İnsan tabi ki adı her ne olursa olsun, içinden çıktığı toplumu, etnik topluluğu sevebilir, sevecektir de lakin bu durum diğer etnik kökenlerden nefret etmesini gerektirmemelidir... Ortak payda insanlıktır, cumhuriyettir, demokrasidir, o ülkenin bağımsızlığıdır...
Dünyayı ele geçirme ve bir şekilde bütün dünya devletlerini boyunduruğu altına alma girişimi birinci ve ikinci dünya savaşları sırasında denenmiş ve başarısızlığa uğramış, farklı uluslardan, farklı etnik kökenlerden milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Milletlerin toplumsal hafızalarında ve vicdanlarında tamiri mümkün olmayan yaralar açılmıştır... Kin, nefret, intikam, diğerini sevmeme, ötekileştirme, benimsememe, sevgiyi saygıyı da ortadan kaldırmakta ve çatışmalar kaçınılmaz olmaktadır. Toplumlar körü körüne, sorgulamadan bir liderin peşinden gittiği zaman, Adolf Hitler ve Benito Mussolini örneğinde olduğu gibi, o liderin aldığı kararların doğruluğunu ve yanlışlığını da tartışmaktan neredeyse hicap duymaktadırlar... Oysa ki akıl denen bir zenginliğimiz vardır Allah cc. tarafından bize bahşedilmiş... Zaten akıl sağlığı yerinde olup olmadığı tartışılan böyle, bu tip liderlere itaat eden toplumlarda, insanlar yaşanılan gerçekleri görmekten uzaklaşarak kendi toplumlarının uçuruma doğru sürüklendiğinin farkına varamamakta, daha sonra da varsalar bile çok geç kalınmaktadır...
Toplumsal bir travma yaşanıyorsa, az gelişmiş ülkelerde, bir devlet içinde, çatışmalarda insanlara sıradan olaylarmış gibi gelebiliyor. ’’Ha o mu bizden değil falan etnik gruptan öldürün o zaman, esnaf ise ondan mal almayın, kız vermeyin, kız almayın.’’ Adeta topluluklar ve milletler ’’Toplumsal bir şizofreniye tutuluyorlar.’’ Oysa ki hiç kimse karşısındakine ön yargı ile etnik kimliğine göre yaklaşmasa, bilgisine, kişiliğine baksa bir çoğu da mutlaka sevecek birbirini... ’’Ya sen ne iyi insanmışsın niye daha önce tanımadım ki seni?’’ diyebilecek konumda olacaklar... Şizofreninin tıbbi tanımı kısaca şöyle... ’’Düşünce, coşku, irade, kişilik ve davranış bozukluklarıyla ortaya çıkan bir ruhsal hastalıktır. Hasta dış dünyanın gerçeklerinden kopar, adeta kendisinin kurduğu bir dünyada yaşar. Hastanın kişiliği dağılmış, yıkılmıştır.’’ Buna bağlı olarak Toplumsal Şizofreni denen illet de ruhi dengesizlik yaşayan ayrışan toplumlarda sıkça görülüyor... Uzman Psikolog Nergis Özdinç Azanpa bu durumu şöyle özetliyor... ’’Şizofrenik bireyde zihinsel bölünme vardır. Bizde de toplumsal bölünme yok mu? Kendi içimizde onlar ve bizler olarak bölünmedik mi? Yine şizofrenik birey kendine ve çevresine yabancılaşır. Biz de bölünerek birbirimize yabancılaştık. Yabancılaştıkça birbirimize ayrı dünyaların insanları olarak bakmaya başladık. Böyle yaptıkça gruplaştık, gruplaştıkça dışımızdaki gerçeklerden korku duymaya, korktukça paranoid belirtiler göstermeye başladık. Bizden olmayanların bize zarar vereceği inancını geliştirdik. Komplo teorileri ürettik. Şimdi siz söyleyin bu şekilde bakınca hepimiz şizofrenik karakterler göstermiyor muyuz? Hepimiz bu hastalığa yakalanmış durumdayız. Tanımız toplumsal şizofreni. İlacımız belli bütünleşme.’’ Bütünleşmenin içinde de bir olma, birlik olma duygusu, sevgi, sevgi ve yine sevgi asla yabana atılmamalı... Zülfü Livaneli’nin şarkısının sözlerinde olduğu gibi... ’’Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.’’
’’Hiç bir şey bilmeyen, hiç bir şeyi sevemez.
Hiç bir şey yapamayan, hiç bir şey anlamaz.
Hiç bir şey anlamayan, değersizdir.
Oysa anlayan kişi aynı zamanda sever, farkına varır, görür...
Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır.
Tüm yemişlerin böğürtlenlerle aynı zamanda olgunlaştığını
düşleyen kişi, üzümlere ilişkin bir şey bilmiyor demektir.’’
PARACELSUS
Birlikten her zaman kuvvet doğar. Bırakın artık o Alevi imiş bu Sünni imiş, öbürü Çerkez imiş, bir başkası Kürt imiş... Farklılıklardır bizi zenginleştiren... Binlerce yıllık devlet geleneğimiz ve kültürümüz var... Yunus Emre’nin dediği gibi ’’Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.’’ Hepinize en derin sevgi ve saygılar...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.