- 838 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EDEBİ ESERDE ZAMAN UNSURU
Zaman kavramı genel anlamda dünyaya özgü eylemleri, düşleri, hayalleri içine alan, sınırlayan; yaşanan olay ya da durumların gerçekleşme birimidir.İnsan oğlunun tecrübelerine ilişkin kodlamalarına göre zaman, hem sınırsız hem de bölümlere ayrıştırılabilen yönüyle de sınırlı kavramdır.Doğası gereği fizik biliminin kapsamına giren bölümüyle zaman, Dünya’nın kendi etrafı ve Güneş’in etrafında dönmesiyle ortaya çıktığı kabul edilen bir olgudur.
Temel anlamıyla dünyaya ait bir kavram olan zaman tarih boyunca insanlığı ve onun düşünce biçimini şekillendiren olguların başında gelir. İnanç sistemlerinden tutunuz da edebi eserlere varıncaya kadar insanın ürettiği her türlü kültür birikiminde zaman öyle ya da böyle hep var olagelmiştir.Harsın varlığının devamı ve sürekliliği için yapılması gereken “nesilden nesile aktarımlar” hep zamanın kapsamında gerçekleşen eylemlerdir.
İnsanoğlunun zamana olan tutkusu, gençliğin ve hazzın sonsuzluğu üzerine kurgulanmıştır; birçok din ve medeniyet, gücünü zaman karşı koyma ve onu yenme arzularını kışkırtarak elde eder.Bu aşk insanlara bazen uyuşturucularla sanal cennetler yaratılarak verilebildiği gibi, dini inançların vaad ettiği sonsuz cennet ve sonsuz gençlik hayalleriyle de tezahür edebilir.Birçok dini metinde kimi peygamberlerin altı yüz, hatta dokuz yüz yıl yaşadığına dair rivayetlerin varlığı, en azından insanın bu konudaki zaafına işarettir.
İşte insanı ve yaşamı böylesine kuşatan zaman kavramının sanata ve edebiyata etki etmemesi düşünülemez.Estetik beğenilerin birçoğunda temel ölçüt, eserin zamana karşı ne kadar dayanıp dayanamayacağı üzerinedir.Dolayısıyla, çağları aştığı halde ilk günkü tazeliğini koruyabilen eserlere “klasik eser” diyoruz. Klasikleşmiş eserle klasisizm akımı da aynı şey değildir: birinde eserin özgünlüğünden söz edilirken, diğerinde belli bir sanat mektebinin kuralları ortaya konur.
Edebiyatı ilgilendiren kısmıyla zaman, gerçek hayat yansımalarından feyz alan veya kurgulanan tahkiyeli (hikâye etme) eserlerin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. İster yaşantıya dayalı, isterse hayal edilen (kurgulanan) anlatılar olsun her biçimde hikâyenin geçtiği bir süre, bu maceraların anlatıldığı bir zaman, bu eserin okura ulaştığı bir an ve nihayet bütün bu zaman parçacıklarını kapsayan geniş boyutlu yaşanan bir çağ zamanı vardır.
Klasik anlatılarda zaman düzdür, tam bir süreç anlamındadır.Süreç ise başı ve sonu belli olan zamana koşut olarak gerçekleşen, yinelenen olaylar manzumesidir.Oysa “an” kısadır. Klasik anlatılı metinlerde anlatılan olayların, durumların bir başlangıcı ve bir sonu vardır.Bu sınırlı anlatı tembel okur için bire birdir; okur, metindeki maceranın nasıl gelişebileceğini az çok tahmin eder bu metinlerde.İlk çağlardan beri anlatılan her türlü edebi ürünlerde genel zaman karakteri budur.Gerçi Klasisizm’de özellikle tiyatroda “üç birlik kuralı” gereği zaman kısadır; malum, üç birlik kuralına göre olay aynı sahnede geçecek, aynı şahıs kadrosuyla oynanacak ve nihayet macera yirmi dört saatte gerçekleşecektir.Dışarıdan bir anlatıcının yaşanan “an”ı anlatmasını, yani seyirciyle diyaloga girmesi ve oyun hakkında bilgiler vermesini saymazsak klasik tiyatroda zaman tek boyutludur.Romantizmle başlayan çoklu zaman kullanımı da öyle aman aman kombinezonlar içermez.Romantik anlayışla yazılan eserlerde zaman tek boyutlu olsa da, yazar ara sıra geri dönüşlerle kahramanın gençliğine, çocukluğuna selam sarkıtır.Örneğin Telemak’ta, Sefiller’de bu teknik çok fazla kullanılmış, özellikle Wictor Hugo Sefiller romanının kahramanı Jan Valjan’ı hem şimdiki zamanda, yani eserin anlatı zamanında tanıtmış, hem de geçmiş hayatına ait argümanları ortaya koyarken en azından kahramanın ağzından ikinci bir alt zaman kullanmış, geri dönüşlerle kahramanın gençliğine, forsalık yıllarına göndermelerde bulunmuştur.
Bir edebi eserin zamanla ilişkisi genel hatlarıyla şöyledir:
1-Olay Zamanı: Bir olayın gerçekte kapsadığı süreye denir. Güneşin batışı bir olay ise bu olayın ne kadar sürede gerçekleştiği –örneğin yarım saat- olay zamanıdır.
2-Anlatı Zamanı: Olaylar ya gerçekleşirken ya da gerçekleştikten sonra anlatılır. Şöyle ki güneş ya batmıştır ya da batmaktadır.
3-Özel Zaman: Bir olayın hangi dönem, çağ, gün veya yılda gerçekleştiği özel zaman olarak adlandırılır. Örneğin, Yaban romanı kurtuluş savaşı yıllarını anlatır, Devlet Ana Osmanlı dönemini…
Bu klasik sınıflamalar dışında romanda zaman unsuru yazarın yeteneğine koşut olarak çeşitlenebilir.
Günümüzde çağdaş romancılar okurun algılama gücüne de güvenerek metin içi zamanda yolculuk yapmayı, bu büyülü maceraya okuru da katmayı seviyorlar.Dolayısıyla günümüz romanında klasik tahkiyeli anlatımlarda rastladığımız ve kesin çizgilerle ayrışmış olan “geçmiş-gelecek-şimdi” üçlü zamanı yerine kullanılan zamanlar arası geçişlerin, kimi eleştirmenlerce hem romana ayrı bir lezzet kattığı hem de okur algısını yükselttiği iddia edilmektedir.Türk romancıları arasında da romanda zaman unsuruyla fazlasıyla içli dışlı yazarlar ve onların yazdıkları yetkin romanlar var, bunlardan bazıları:Osmancık (Tarık Buğra), Acımak (Reşat Nuri Güntekin) ve Boğazkesen (Nedim Gürsel) Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali)…gibi.
Örneğin Kürk Mantolu Madonna romanı,Türk okurunun çok da alışkın olmadığı Rus romantiklerinin etkisinde kaleme alınmış bir eser olduğundan, eserde gerek mekan gerekse zaman unsurları oldukça sağlam kurgulanmıştır.Mesela, romanda hikâyenin geçtiği zamana ait olmayan betimlemelerden ve teknolojik gelişmelerden söz edilmez.Roman, İkinci Dünya Savaşı öncesi yıllarda yaşanmış tutkulu bir aşkı anlatır.O halde metin içi zamanların birincisi ve geniş boyutlu olanı maceranın geçtiği yıllar 1933-1939 yılları arası olmalıdır. Kitap iki bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde aynı zamanda anlatıcı durumundaki genç Rasim, kitabın yazıldığı döneme göre yaşadığı zamanı ve Raif Efendi’yi uzun uzun anlatır.Bu anlatım salt kuru mekan betimlemeleriyle sınırlı değildir: Yazar, Rasim’in ve Raif Efendi’nin yaşadığı ekonomik sıkıntılardan, o dönem kullanılan araç gereçlerden (telgraf gibi), evlerde ve iş yerlerindeki mobilyaya varıncaya kadar toplumsal zevklerden söz ederek kitabın kaleme alındığı zamana ait dolaylı bilgiler verir.
Bu kitabın geniş kitlelerce beğenilip sevilmesinin altında yatan sebeplerden biri de yazarın engin kültüründen damıttığı hayat hakkındaki geniş zamanlı aforizmalardır.Bu kaymak cümlelerin bir kısmı geniş zamanla kipiyle çekimlenmiş, bir bölümü de geniş zaman çağrıştıracak birer yargı cümlesi olan “ad cümleleriyle” kurgulanmıştır.Bu durum da zaman sorunsalıyla ilişkili bir durumdur aslında.
Özellikle hikâyenin asıl ve ikinci bölümünde Almanya’da yaşanan ekonomik ve siyasi buhran, devrin politik gelişmelerine paralel seyreder.Yazar kimi geri dönüşlerle Raif Efendi’nin Türkiye’deki yaşamından söz eder.Türkiye’ye ilişkin sahnelerde geçerli olan alt zaman, özel zaman da diyebiliriz, Kurtuluş Savaşı yıllarına tekabül eder.Hatta yazar bununla da yetinmeyip Raif Efendi’nin kişiliğini ortaya koymak için nasıl bir çocukluk geçirdiğinden dem vurmak adına, bu defa Anadolu’nun işgal yıllarına kadar iner.O halde Kürk Mantolu Madonna romanında iç içe geçmiş çoklu zaman vardır.Bu zaman merdivenini şöyle sınıflandırabiliriz:
1-Kitabın birinci bölümünde genç memur Rasim’in Raif Efendi’yle karşılaştığı, takriben bin dokuz yüz ellilere denk gelen maceranın ilk zamanı.
2-Raif Efendi’nin saklı defterinin bulunmasıyla yazar, olayları Raif Efendi’nin gençlik yıllarına, yani Almanya’ya yeni geldiği ve Maria Puder’le karşılaştığı zamana götürür.
3-Okur tam bu iki zamanı özümsemeye başlamışken yazar bu defa da, Raif Efendi’nin Türkiye’de yaşadığı ilk gençlik yıllarına, bazen de kahramanın çocukluk günlerine uzanır.
4-Bütün bu maceranın yaşandığı mevsimler, o mevsimler içindeki değişen aylar, günler ve özel sahnelerin yaşandığı sırlı geceler, aydınlık sabahlar, insan yaşama sevinci veren öğlen saatleri de eserin zaman kurgusunun alt basamakları kabul edilebilir.Yukarıda anlatılan zaman skalasını metin içi zamanlar olarak değerlendirirsek, bir de metne dahil olmayan ama yazarla ve eserle dolaylı ilişkide olan metin dışı zamanlardan da söz etmeliyiz.
Bu bağlamda:
5-Yazarın bu hikâyeyi kurduğu, düşündüğü zaman.
6-Yazarın bu eseri kalem aldığı zaman.
7-Kitabın basılış zamanı.
8-Kitabın okura ulaşma zamanı.
9-Okurun kitabı okuduğu zaman (hatta onu bile detaylandırabiliriz) olmak üzere esere dahil olan ve olmayan zaman basamaklarını daha da çeşitlendirmek mümkündür.
Son dönemde, özellikle polisiye eserlerde kullanılan bir de çapraz zamandan da söz edilmektedir.Mehmet Binboğa’nın “Efelya” romanında kurguladığı bu zaman kullanımına göre:
Roman zaman bakımından iki koldan demir alır.
1-Tümden gelim tekniği gereği şimdiyi anlatan yazar, kahramanların kayboluşlarıyla hikâyeyi başlatır.Aslında bu romanın sonudur.Polis için vaka önemlidir, olmayan vakaya polis bakmaz.Öyleyse romanın sonundaki olayla anlatı başlamalıdır ki polis araştırma yapsın.
2-Diğer yandan tüme varım metodu gereği kahramanların sekiz ay önceki rutin hayatlarıyla başlar roman, zamanla klasik karşılaşmalarla macera sürer.O halde bu eski bir zamandır, alt zamandır; ama asıl macerayı detaylı olarak anlatması bakımından da geniş boyutlu bir zamandır.
Okur için çok da kolay olmayan bu teknikte yazar, dikkat etmezse okurun kafası karışır, hatta romanın ortasına doğru tersten başlayan bu hikâyeler karşılaşır; zaman unsuru çetrefilleşir.O halde yazar burada okurun dolaylı kültürlenmesinden faydalanıp tümden gelim sahnelerinde geçen zamanı günümüzde yaşanan bir olay vasıtasıyla ayrıştırabilir.Örneğin üçüncü köprünün açılışı ya da darbe girişimi tarihleri gibi…Okur buradan romanın polisiye öyküsünde olduğunu ayırt eder, asıl hikâye zamanı ise yani kahramanların kayboluşlarına doğru giden hikâyede akan zaman, Rus uçağının düşürülmesi ya da genel seçimler veya daha önemli bir olay izleğinde verilebilir.Bunların bir dolu alt zamanlarının kurgulanması da yazarın maharetine kalmıştır.
Klasik hikâye tarzları hakkında edebiyat kitaplarının basit sınıflandırması ise şöyledir:
A-Olay öykücülüğü: Mauppasant tarzı öykücülük de denen bu türün bizdeki önemli ve ilk temsilcisi Ömer Seyfettin’dir.Bu tür öyküde metin; “serim-düğüm-çözüm” şeklinde kurgulanır.Zaman önemlidir, zaman akar, olaylar silsilesi art arda yaşanır.
B-Durum Öykücülüğü: Çehov tarzı öykücülük olarak da bilinir ve bizdeki önemli temsilcileri Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık’tır.Durum öykücülüğünde bir durum ya da yazarın o durum karşısındaki psikolojisi anlatılır.Olay neredeyse yok gibidir, hatta çoğu zaman yoktur.Zaman unsuru da kısıtlıdır bu tür anlatılarda, çünkü plan “giriş-gelişme ve sonuç” şeklinde kurgulandığı ve hikâyede belirgin bir olay olmadığı için vakanın geçtiği zamana da ihtiyaç yoktur.
Kısacası tahkiyeli (hikâye edilmiş) anlatılarda zaman unsuru edebi eserin olmazsa olmazıdır.Okurun eseri algılaması, olaylar arasında bağlantılar kurması, kahramanların yaşları, mevsimsel geçişler gibi türlü öğeyi içine sindirebilmesi için zaman unsuru türlü şekillerde esere serpiştilmelidir.Bu düzenleme okurun gözüne sokularak değil, daha sessiz ve gösterişsiz bir biçimde gerçekleşmeli, metni perişan etmemelidir.Örneğin on dokuzuncu yüzyılda Paris’te geçen bir hikâye anlatılırken metinde Eyfel Kulesi’nden bahsedilmesi, bize bu maceranın Eyfel Kulesi yapıldıktan sonra yaşandığını hatırlatır.Bunun gibi türlü metin içi zaman hileleri, düzenlemeleri mümkündür.Usta yazar metnin bütün unsurlarına dikkat eden onlara bileşik kaplar gibi yüreğindeki edebiyat aşkını ve beynindeki kurgu zekasını eşit olarak dağıtan adamdır.
Zamanımızın çoğunu okumaya ayırmak dileğimle…
Dirgenoğlu
Karahindiba
sayı-6
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.