- 623 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İSTANBUL'UN GÜNCESİ...
Zan koy, sus bil, ses et, sağdan sola say birer birer.
Tefekkürde bir çağrı, radyoda çalmayan şarkılardan derlediğim buketin iki yakası bir araya gelmez iken emeklinin pazardaki ifratı.
Zırnık selam vermeyen düş bekçileri. Kapıda nöbette, sihri yine saklı yürekte… kamberli düğün her şiir, her şehir bir de kafir gölgelere sor beni.
Anne… tahakküm zincirine son darbe.
Dost denen yegâne bedelde saklı tut sevgini de ökçeni de dindir aşağıya, sev bile bile sevilmediğinin hatırına kapıp koyuver de yaşlarını, tüm yaslarını saklı tut can pazarında ölü seviciler, ihanete uğrayan eşler, babasının nezdinde milyarlık yüzüklerle anneye en ufak hediye yine özel yine özenti tine özerke yine evet, yine… zinhar yalan/mış sevgiler… deme sakın, tut içinde nefesini boğulacağını bile bile yut büyük lokmayı yeter ki ses etme.
Kaçıncı koğuş?
Kaçıncı terane?
Kaçıncı istihbarat?
Kaç kere ölür insan üstelik Süreya’nın şiirlerinde o derin yakarış anneye ve kadına.
Tanrı hatırına sus, tut dilini ama salıver gözyaşlarını.
Hazin çok çok… hazan yerine geçmiyor artık dört deli mevsim: her gün sen gibi ve her gün sensizlik, her gün düne gebeymişçesine an’da saf tutan saat dilimi… böl, böl ve çarp üstelik sıfırla çarp; çarp ki yutsun sıfır kainatı.
Yuttum.
Yutuyorum.
Unuttum gitti.
S/ağır gölgelerde kayıp mecalim.
Ağır aksak adımlarında yorgun eşrafın.
Umudun dirildiği son hücrem, içine kapandığım tek hücre.
Ölen hücrelerim, ölen yetilerim, ölen çocukluğum…
Ölümüne sevdalıyım hüzne demek mi kırık tekeri döngünün?
Sürç-ü lisan eylediğim her şiirden her şehre merhaba yine tutarken İstanbul’un güncesini sen düşlerle, bensiz hangi kelamsa andığım ve arındığım bir şiir daha hele ki bir de İstanbul tadındaysa vay halime…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.