- 1901 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
ATATÜRK, OSMANLI PADİŞAHLARI VE BEYNİNİ (!) ŞEYİNDE TAŞIYAN İNSANLAR.
Annesinin banyo yaptırdığı afacan pipisini işaret ederek annesine sormuş:
-Anne bizim beynimiz bu mu?
Anne cevap vermiş:
-Henüz değil yavrum.
****************
6 Mayıs 2017 Cumartesi günü ülkemizde pek çok insan için önemli bir gündü.
Bir kısım vatandaşlarımız o gün Hıdırellez Bayramını kutladılar.
Bir kısım vatandaşlarımız için bir yas günüydü zira Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan yani o vatandaşlarımızın tabiriyle ’ Üç Fidan ’ 6 Mayıs 1972 Tarihinde idam edilmişlerdi. Dolayısıyla da bir kısım vatandaşlarımız için ’ Darağacında Üç Fidan’ı hüzünle anma günüydü.
Benim için ise ne bayram ne de hüzün günüydü her ne kadar 6 Mayıs 1979 da Deniz Gezmiş’in kurucusu olduğu THKO militanları tarafından Antalya’nın Manavgat ilçesinde feci bir dayak yemiş olsam bile...
Kafadaki dikiş izleri çoktan silinmiş, demir su borusunun açtığı yara çoktan kabuk bağlamıştı ve hayat felsefesi ’ Dil yarası olmasın, başka yaralar gelip geçer’ olan biri olarak içimde bir burukluk olsa da dediğim gibi gelmiş geçmişti.
Ancak 6 Mayıs 2017 günü bir başka şey daha oldu bu ülkede.
***********
Her nedense bu ülkede sağ görüş tek başına iktidar olduğunda Atatürk’ün manevi şahsiyetine saldırılar had safhaya ulaşır. 1950 yılında da böyle olmuş ve ülkede bazı meczuplar Atatürk heykellerine saldırmaya başlamışlardı. Bunun önemli boyutlara ulaşması üzerine zamanın DP Hükumeti 31 Temmuz 1951 Tarihinde çoğumuzun ’Atatürk’ü Koruma Kanunu ’ Olarak bildiği 5186 Sayılı ’Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’ u çıkardı ve yürürlüğe soktu. Bu kanun halen yürürlüktedir.
Evet bu kanun halen yürürlüktedir ama gelin görün ki 6 Mayıs 2017 tarihinde bir tv kanalında adı ’Derin Tarih’ Olan bir programda milyonlarca kişinin gözünün içine baka baka şu sözler sarfedilmiştir Süleyman Yeşilyurt adlı bir yazar tarafından:
"Mustafa Kemal İzmir’de bir müsamerede Afet İnan’ı görür. Afetin İnan’ın alımlı çalımlı halini görünce babası Ziraat Müdürü İsmail Hakkı Bey’i çağırtılar, der ki ’Ben kızınızı manevi evlat almak istiyorum’. Şimdi burada doğruları konuşmak lazım. Manevi evlat kimdir? Bakıma muhtaç, tahsile muhtaç ama bu bir Ziraat Müdürü’nün kızı, bir dönem de milletvekilliği yapmış. Hem ziraat müdünün hem milletvekilinin kızını almak, el vicdana koyacağız. Afet İnan Latife Uşşakizade’den sonra Çankaya’nın çağlayanıdır. Afet İnan hiçbir zaman manevi evlat değildir, Çankaya’nın nikahsız firts lady’sidir"
Program sunuculuğunu Yavuz Bahadıroğlu’nun yaptığı bu programda bir diğer konuk da bir Tarih Profesörü olan Mustafa Armağandır. Ne Yavuz Bahadıroğlu’nun ne de bir Tarih profesörü olmasına karşın Mustafa Armağan’ın bu sözlere bir tepkisi olmadığı gibi tam tersine tasdik etmişlerdir.
İşin doğrusu Atatürk’ün manevi şahsiyetine saldırılar sadece bu programda anlatılanlarla sınırlı da değildir bu ülkede. Daha kötüleri de vardır. Mesela onun bir genelev kadını olan Zübeyde hanımın, Abduş adlı bir serseriden peydahladığı bir veled-i zina olduğu, eşi Latife Hanımın yakın akrabası olan Vedat Uşaklıgil ile eşcinsel ilişki içinde olduğu, 33 Yaşındayken intihar eden Vedat Uşaklıgilin intihar etmesinin de, Fikriye’nin intihar etmesinin de, manevi kızı Zehra Aylin’in intihar etmesinin da ardında Atatürk’le yaşadıkları sapık ilişkilerin yattığına kadar...
6 Mayıs 2017 de Mustafa Yeşilyurt adlı kişi aynı zamanda ’ Bizi senelerce uyuttular’ gibi bir cümle de sarfederek güya bize tarihi gerçekleri anlattı.
İşte burada iki anekdotu sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim.
Birincisi: 513 ylında doğup 579 yılında ölen İran hükümdarı I. Hüsrev ( Nuşirevan ) Zerdüşt inancına sahip bir kişidir. Öyle olduğu halde peygamberimiz onun adaletini ’ Ben o adil hükümdarın hükümdarlığı zamanında dünyaya gelmişim ’ Diyerek övmüştür. Ona küfür edilmesini yasaklamıştır. Yani bir ülke yöneticisinde aranması gereken en önemi hasletin adalet olduğuna özellikle dikkat çekmiştir. O halde İslam hukukuna göre bizzat iki erkek şahidin şahitliğiyle kılıcın kına girdiği gibi bir vaziyet söz konusu olmadıkça zinadan bahsedilemeyeceğini herkesten çok daha iyi bilmesi gereken bu sözde İslamcı yazar ve Profesörlerin - hakikat namına- ele alacakları konu ’Atatürk’ün cinsel tercihleri mi yoksa adalet anlayışı mı olmalıdır?
İkincisi: Senesini hatırlamıyorum ama bayağı uzun zaman önce Kanada’nın Cumhurbaşkanı olan Trudeau’ya( Yanlış bilmiyorsam şimdiki başkan Trudeau’nun ya babası ya da dedesi oluyor) bir gazeteci sorar ’Sizin eşcinsel olduğunuz söyleniyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?’ Trudeau gayet sakin cevap veriyor ’ Olabilir de olmayabilir de. Ama unutulmaması gereken husus şu: ben bu ülkeyi g.tümle değil beynimle yönetiyorum.’
Şimdi madalyonun öteki tarafına bakalım.
Bir tv programında Atatürk’e böyle hakaretler yağdırılırken bir başka zaman diliminde bir başka tv kanalında Atatürkçü bir bayan, tarihi bir hakikati (!) bakın nasıl dile getiriyor:"Özellikle Batılı kaynaklarda Kanunu ile Sadrazam İbrahim’in eşcinsel ilişkiye girdiği iddiaları yazılıyor."
Kim bu bayan? Hani şu ’ Hızlı tren diye bir şey yok. Mevcut trenlerin kazanlarına daha fazla kömür atılarak hızı biraz daha arttırılan trenler var ’ Diyen, elektrikli ya da dizel trenlerden haberi bile olmayan Pelin Batu Kızımız... ’Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’ diye ’ - pek de kaale alınmasa bile- bir kanun var ama Osmanlı Padişahları için böyle bir kanun bile yok ya, atış serbest, sallıyor...
’Osmanlı devletinde oğlancılık Yıldırım Bayezıd döneminde başladı’ Der bir birisi. Birileri de alır bunu ’İşte kaynak’ Diye gözünüzün içine sokar. Peki o kaynağın sahibi yani bu iddiayı ortaya kimdir? ’ Selanik Başpsikoposu Gregory Palamas ( İddialara göre Yıldırım Bayezıd bu papazı da halletmiştir )
Efendim meşhur Kazıklı Voyvoda meğer II. Murat zamanında hapse atılmış ve hapiste kendisine çok cinsel saldırılar yapıldığı için daha sonra böylesine zalim biri olmuşmuş.
Fatih Sultan Mehmet, Veyis adında bir oğlanla aşk yaşıyormuş.
III. Murat Döneminin ünlü tarihçisi Gelibolulu Mustafa Âlî bir taraftan Kunh-ül Ahbar adlı dört ciltlik eserinde Hz. Ademden başlayarak Peygamberler tarihini, Emevileri, Abbasileri, Osmalı’nın kuruluşu ve 1596 yılına kadarki gelişmeleri anlatırken diğer taraftan yazdığı Mevâidü’n-Nefâis Fi-Kavâidi’l-Mecâlis adlı eseri görgü ve ahlak kuralları üzerine değil, hangi ilde en değerli ve güzel oğlanların olduğu üzerineymiş(!)
IV. Murat’ın hikayesi ise en ilgincidir.
IV. Murat İran seferi sırasında kendisine direnmeyen, korumakla yükümlü olduğu kaleyi ona savaşmadan teslim eden Tahmasb adındaki Valiyi görür görmez çarpılır. Bu vali genç, tüysüz, oldukça güzel bir oğlandır. Onu hemen sünni mezhebine geçirir ( Saçmalığa bakar mısınız? Şii ile eşcinsel ilişki yaşayamıyor(!) İlle sünni olacak.) Adını Yusuf olarak değiştirir. Bu Yusuf, IV. Murat’a kendisini sunduğu gibi aynı zamanda küçük erek çocukları da bulur getirir. Öyle ki artık onun adı halk arasında Emir-i Kûn olarak anılır. Emir malum bey, kûn ise Farsça’da ’ G.t’ anlamına geliyormuş’ Hatta Kürtçede de ’gun’ derlermiş g.te. ( Oysa ben ’guz’ olarak bilirim )
Kim diyor? Ben ’Urfa Haber’ Diye bir sitede yazan Mustafa Güneş adlı bir kişiden aldım bu eşssiz(!) bilgileri. O da eminim çok değerli bir tarihçiden (!) almıştır.
İşin kötü tarafı da nedir biliyor musunuz? Bu saçmalıklara inanan bir hayli insan var. Gerek Atatürk, gerekse Osmanlı padişahları aleyhine ortaya atılan bu iğrenç iddialara yapılan yorumları bir görseniz aklınız şaşar. Bu yorumların ne kadar küfür içerdiğini söylememe gerek yok sanırım.
Şimdi merak ettiğim husus şu: Acaba bizler Türk Milleti olarak ülkelerin beyinle yönetildiği gerçeğini ne zaman anlayacağız?
Ve çok merak ettiğim bir konu da ne zaman vazgeçeğiz ’ Atatürk eşcinseldi- Hayır Osmanlı Padişahları eşcinseldi’ tartışmalarından?
Ne zaman vazgeçeğiz daha fazla Osmalı sever olmak için Atatürk’ü Vedat Uşaklıgil, Afet İnan, 15 yaşındaki Zsa Gabor ile yatağa sokmaktan veya ne zaman vazgeçeçeğiz daha fazla Atatürkçü olabilmek için Yıldırım Bayezıt’ı Selanik Başpiskoposu Gregory Palamas ile, Fatih Sultan Mehmet’i Veyis ile, Kanuni Sultan Süleyman’ı, damadı İbrahim Paşa ile, IV Murad’ı Emirgûna Bey ( Yusuf ) ile yatağa sokmaktan?
Dahası da var ya burada yazmayalım...Peygamberimize dil uzatmaya varıncaya kadar iğrençlikler diyeyim anlayın.
Daha da önemlisi bu türden iğrenç tartışmalarla vakit harcayamayacak durumda olduğumuzu, bu tür saçmasapan tartışmaların bu milleti bölmek için suni olarak yaratıldığını ne zaman anlayacağız?
Ne zaman uyanacağız, İstanbul kuşatıldığında bile ’ meleklerin kanatları var mıdır yok mudur?’ tartışmaları yapan Bizans halkının uyuduğu misal bir gaflet uykusundan?
Ve son söz: Ne zaman Atatürk’e ,Osmanlı padişahlarına ve hatta Peygamberimize böylesine küstahça, alçakça, iğrenç bir şekilde dil uzatanların dillerini o ağızlarından düşürmedikleri g.tlerine sokacağız? Ne zaman?
YORUMLAR
Sami Hocam,gündemin bu kadar "dolu" olduğu yerde,bir küçük ayrıntıyı da paylaşmak isterim.Popo-kafa diyalogu bildiğim kadarıyla Kanada'da değil,İngiltere'de geçer.
Muhafazakar Başbakan W.Churchıll 'e rakibi İşçi Partili milletvekili,
-Eş cinsel olmadığını söyle,eş cinsel olmadığını söyle!
O da kürsüden meşhur cevabını yapıştırır:
-Ben ülkeyi popomla değil kafamla yönetiyorum...Olay da sanırım 50 'li yıllardaki başbakanlığı dönemine rast gelir.
Selamlar ve iyi günler dileğimle.
sami biberoğulları
Benim hatırladığım kadarıyla Kanada Cumhurbaşkanı ile ile ilgili olduğundan oldukça eminim. Yoksa Trudeau adını bilmem ve hatırlamam mümkün değil. Demek ki Churchill'in böyle bir anısı olmuş.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam merhaba
Bu belden aşağı vurmanın salt, bakın Atatürk hangi kadınla neler yapmışa bağlı olmayan bir yanı var bence
En azından bu Afet İnan dosyası açılmasını ciddi anlamda dayandırdığım bir husus var
Siz daha iyi değerlendirebilirsiniz kuşkusuz
Şimdi efendim
Arz ettiğiniz güncel örnek dahilinde Afet İnan merhumenin kimliğine eğilmek gerek
Mesleği tarihçi
Atatürk Türkiyesi, Türkçülük, Türk tarihi gibi özellikle erken cumhuriyetin jargonunu belirleyen konu ve hususlar etrafında mesleki formasyonu şekillenen bir isimden söz ediyoruz
Dolayısıyla Atatürk ve Afet İnan üzerinden konunun doğrultusu belli değil mi?
Neo-Osmanlıcılığın Türkçülük, milliyetçilik, Atatürk ve laik Türkiye gibi konu başlıklarına karşı ideolojik-politik zeminde salvo atışlarıdır söz konusu olan bence
Sizin sunduğunuz pasaj dairesinde ciddi bir delillendirme olmaksızın abuk subuk mukayeseler enteresan
Yok bir yemek verilmiş Afet hanım Atatürk'ün karşısına oturmak istemiş
Yok Çankaya'da odaları yan yana imiş
Yok genç kızken manevi evlat mı olur, gariban bir bebek veya çocuk değil bir şey değil
Hatta programı sunan Yavuz Bahadıroğlu artık usulen mi dersiniz, soruyor
Bu şurdan olamaz mı, cumhuriyet döneminin kadın kavramlaştırması dairesinde Afet İnan'ın kişiliği ve kimliğinde güçlü bir Türk kadını imgesi oluşturmak düşünülmüş olamaz mı? Şeklinde bir soru karşısında; konuşmacı bu suale muhatap olacak cevabı vermeksizin hezeyanlarını dillendirmeye devam etmekte
Aslında Bahadıroğlu'nun suali mantıklı olduğu gibi meseleninde özü zaten
Demem o ki, programdaki yaklaşımlar kulağı ters taraftan göstermenin ve zorlamalı yaklaşımların daniskası
Belirli ögeleri zorlamak, tahmin üzerinden muhakeme etmeler karşımızda
Üstte arz ettiğim gibi Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti, laiklik, Türklük gibi kavramlaştırmalara bindirirken belden aşağı bir motifi ağırlık merkezi almaktalar
Bir nevi, fizik kanunları dairesinde bir maddenin, nesnenin kırılım noktası ya da siyaset ve diplomasinin meşhur tabiriyle yumuşak karnını belirliyorlar
Bu noktadan yapacağımız altın vuruşla ideolojik-politik boyutta yıkıcı darbeyi indiririz demeye getiriyorlar
Aslında bu tip zat-ı muhteremler farklı bir konu etrafında tam da benim anlatış biçimimi yıllardır sergiliyorlar
Menderes ve Yassıada
Bilirsiniz Yassıada'nın ana gündemi İstanbul'un İmarı ve Kamulaştırmalar, Vatan Cephesi, 6-7 Eylül olayları, anayasa ihlali gibi başlıklar etrafında örülür
Oysa açılış davası hiç alakası olmayan bir konudur "Bebek Davası"
Menderes merhumu evlilik dışı bir beraberlik ve bundan doğan hamilelik ve kürtajla vurmak isterler açıkçası
Ki bu dava, evlilik dışı birlikteliğin kadın tarafı sanatçı Ayhan Aydan hanımın yaptığı müdafa ile birlikte düşer
Müdafanın içeriği konumuzun dışında şüphesiz
Fakat öyle tesirli bir sunum yapar ki
Savcısı, hakimi, ada albayı adeta küçük dilini yutacaktır deyim yerindeyse
Ve dava derhal düşer
Dolayısıyla davayı açan zihniyet Menderes'i zinayla vurmak, toplumun gözünden düşürüp ona verilecek meşru ceza ortamını tesis etmek gayelerine ulaşamazlar bir bakıma
Kuşkusuz, derin tarihçilerin! Ve benzerlerinin yıllardır böyle izah ettikleri hususlar şahsen benim yabana atmadığım ögelerdir öteden beri
Peki efendim, şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere
Neden Yassıada'da belden aşağı vurmak dediğin yaklaşımları farklı bir alanda sergilemekte beis görmüyorsun?
Ahlak ve hukuk senin paşa keyfine göre mi şekillenir yoksa?
İstersem dayatırım istersem kendim çiğnerim
Ucu bana dokunursa beynini patlatırım adamın ben
Hasımlarıma dokunursa yol serbest
Bu ne perhiz ne lahana turşusu efendiler!
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
levent taner tarafından 5/11/2017 4:59:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Kırıcı oldu isem affola ..
sevgilerimle ...
levent taner
Eller günahkar
Diller günahkar
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkar
Masum değiliz hiç birimiz"
Tabi latife yapıyorum da
Arz ettiğiniz husus babında da şunu söylemek isterim naçizane
Belden aşağı vurmak noktasında insanların objektif etik kriterlerden uzaklaşmak suretiyle yan yollara, patikalara sapmasının olumsuzluğu bağlamında yaklaştım
Yoksa siyasi kişilikler arasında bir mukayese değildi maksadım
Sürç-ü lisan etti isem affola
Saygı ve selamlarımla...
sami biberoğulları
Cevap vermede oldukça geciktiğim için özür dileyerek başlayayım.
Geç kalmam aslında bir bakıma da iyi olmuş. Zira bu mesele ile ilgili en fazla söylenen şey şuydu: ''Rahat rahat küfrederler. Çünkü devran onların devranı'' Genelde bu mealdeydi söylenenler. Oysa şimdi görüyorum ki o hakaretleri yapan kişi içeri atıldı ve 7.5 sene gibi hiç de hafifsenmeyecek bir ceza talebinde bulunuldu hakkında. Bu cezayı alır mı almaz mı, bu kadar yatar mı yatmaz mı bilemiyorum. Onu da zaman gösterecek ama en azından yargılandı ve yargılanma süreci devam ediyor.
Peki padişahlar için olmadık hakaretleri yapanlar ne olacak? Ya da şöyle sorayım: Bu güne kadar suçlanan ve ceza alan olmuş mu hiç?
Evet..Atatürk bizim ortak değerimizdir elbette. Peki Kanuni Sultan Süleyman değil mi? Fatih Sultan Mehmet değil mi?
Mesele haksızlığa karşı dik durmak ve ortak tepki koymak meselesi olmalı bence.
Selam ve sevgiler.
sami biberoğulları
Demek ki konuşturan birileri olsa da susturmasını bilen birileri de var bu ülkede.
Selam ve sevgiler.
Çok sevgili ve değerli hocam ;
Dünden beri yazınıza yorum yazıp yazmamayı düşünüyordum.Dün yazsam bana yakışmayacak derece de küfür içerikli bir yorum yapacaktım ki hemen vazgeçtim. bu gün biraz daha sakinim. Sabah sabah yine ayı şerefsizlerin haberini izleyip bir kez daha öfkelensem de dün yaşadığım bir olay içimde bin bir umut doğurdu. Bunu en sona bırakıyorum.
Öncelikle güncel konumuz ATATÜRK'e hakaret olduğundan ağırlıkla bunu tartışmalıyız diye düşünüyorum. Evet Osmanlı padişahlarına da aslı olmayan pek çok yakıştırma yapılmıştır.Ancak bunları da konuya dahil edersek şu an yapılmış olan insanlık dışı küfürün,yasalarca da suç sayılan bir hakaretin önemini azaltmış oluruz. Ben izledikçe bu adamların bu cesareti nereden bulduklarını düşündüm açıkçası. Kimlerin oyununa geliyoruz yine ?En hassas yerimizden acıtarak hangi perdeyi çekiyorlar gözlerimize ve zihinlerimize ?
Bir danıştay başkanı düğmesi olmayan cübbesini siyaset önünde iliklemiştir. Adalet ölmüştür. ATATÜRK asıl bu olayla hakarete uğramıştır. Gözünden sakındığı kız çocuklarını,göklere çıkardığı kadınları bu gün birer kukla olduğunu görseydi anasına edilen küfürden daha ağır gelirdi emin olun.
Sınırlarımızda dönen oyunlar karşısında ''Siz kötü çocuklarsınız.Ama hani biz müttefiktik .AAA çok ayıp ama '' diye üfürükten protestolarla halkın gözünü boyayıp adım adım bir savaşın içine çekiliyor olmamıza seyirci kalan hükümetin halini görse eminim ATATÜRK ağlardı.
ATATÜRK'e küfür eden tüm meczuplar eşek gibi biliyorlar ki bugün o Suriye sınırına bölücü bir Kürt devleti kurulamıyorsa bunun tek nedeni Misak'ı Milli yasasıdır. İşte yerden yere vurmaya çalışılan ,gözden düşürülmeye çalışılan ATATÜRK dünyanın en büyük devlet adamıdır. Bugün olacakları o günden bilen ve bizi bugün olacaklardan korumaya çalışan bir ATA'ya yapılan nankörlükler ne ilk ne de sondur. Çünkü dünya üzerinde kendi içinden bu kadar çok hain çıkarabilmiş ender milletlerden biriyiz.
Yani hocam aslında mesele ATATÜRK'e hakaret etme meselesi değil ki. Bunların derdi ''aaa şu kuşa bak kuşa '' ......!!!
En son beni umutlandıran olaya geleyim .. Benim 6 yaşında anaokuluna giden bir oğlum var . Anneler günü sebebiyle bazı sürprizler hazırlıyorlarmış okulda. .Bunlardan biri de anne sevgisi ile ilgili bir şarkıyı öğrenmek ve vereceği hediyeyi sunarken söylemekmiş. Yani aslında bundan benim haberimin olmaması gerekiyordu .Ama öğretmenimiz öyle duygulanmış ki beni aradı. Oğlum öğretmenine ''öğretmenim ben bu şarkıyı öğrenmek istemiyorum.Bana ATATÜRK şarkısı öğret . Çünkü annem ATA'yı çok seviyor. Ona ATATÜRK'ü hediye etmek istiyorum'' demiş.
Benim böyle bir oğlum varken ATATÜRK sonsuza dek yaşamaya devam edecek......
Sevgilerimle...
Believe_TülAySLAN
ATA VAR OLSUN
SEVGİMLE CANIM ❤
Den(iz)
Sevgilerimle bidenem :))))
sami biberoğulları
Bu insancıklar bu cesareti nereden buluyorlar?
Bir avuç serseri koskoca Türk devletini bir kaç tank, bir kaç helikopter, bir kaç jetle esir edebilme cesaretini nereden buluyorlarsa bu hainler de bu cesareti aynı kaynaktan buluyorlar.
Aaa kuşa bak teşhisin oldukça doğru. Kavurmacıyı unut Yeşilyurt'a bak dendi bu olayda da...
Ve gelelim yorumunun diğer bir noktasına.
1- Misak-ı Milli yasası diye bir yasa yoktur. Misak-ı Milli belgesi diye bir belge vardır. O belge de - büyük ölçüde Mustafa Kemal tarafından kaleme alınmış bir belge olsa da- Son Osmanlı Mebusan meclisinde kabul edilmiş bir belgedir.
2- Bahsetmeye çalıştığın şeyin aslında 1926 tarihli Ankara Antlaşması olduğunu biliyorum. Zira son zamanlarda sosyal medyada ''1926 tarihli Ankara Antlaşmasına göre Suriye ve Irakta bir Kürt devleti kurulamaz çünkü ...'' diye başlayan ve antlaşmanın orijinal metninde asla yeri olmayan maddeler sıralanmıştır.
Bunları yanlış bilgi edinme diye yazdım.
Son söz: Oğlunun gözlerinden öpüyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Oğlancılık değil ama sarayda kadrolu soytarı bulundurma geleneği Yıldırım Bayezıd ile başlar. Soytarılıkla ilgili şöyle bir hikayede mevcuttur: “Bir gün Padişah’ın canı patlıcan yemeği istemiş. Padişah’ın soytarısı, başlamış patlıcanın faydalarını saymaya. Övmüş de övmüş; ‘ bu patlıcan öyle lezizdir ki, kırk çeşit yemeği olur, tatlısı olur, turşusu olur, yemeye doyamazsınız.’ Padişah, birkaç gün sonra patlıcan yemekten sıkılmış ve bir daha patlıcan yemeği değil, patlıcan dahi görmek istemediğini söylemiş. Bunu duyan soytarı, patlıcanı yermeye başlamış bu kez; ’ Yaa evet Sultanım. Zaten kara kuru bir şey, tadı yok, kekremsi, yemeği yemek değil, tatlısı tatlı, turşusu turşu. ‘ Padişah da : ‘Sana da bir şeyler oluyor. Daha iki gün önce patlıcanı öve öve bitiremedin. Bugün de yerin dibine batırdın.’ Soytarı durur mu, hemen atılmış: ‘Aman sultanım , ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanın değil... ‘ “
Hikayenin ana fikri; patlıcanı değil, padişahı mutlu et ki kellen yerinde kalsın mıdır? Öyle olmalı. Her dönem olduğu gibi günümüzde de rüzgar nerden eserse oraya eğilen, omurgasız kimi araştırmacı-yazarlar, gerçek olanı birilerini mutlu etmek adına manipüle ediyor. Aksi halde kellelerinden değil belki ama koltuklarından ve konumlarından mahrum edileceklerinin farkındalar. Burada övgünün ya da sövgünün amacının gerçeği açığa çıkarmak olmadığı açık. Bakınız bu da bir gelenek, şaşırmamak gerek. Önemli olan her söylenene körü körüne inanmamak, sorgulamak, araştırmak. Bu istisnasız her görüş ve inanış için geçerli bir metot. Yazıda atıfta bulunduğunuz yazarları ve kaynaklarını, her okur araştırıp, incelemeli ve konu hakkında kanaat sahibi olmalı, diyeceğim ama buna kendimde inanmıyorum. Milletçe, kişisel kanaatler üretmekten çok halihazırda kabul gören kanaatlerle hem fikir olmak gibi hazırcı bir anlayışa sahibiz. Milletçe sevdiğimiz bir başka konu ise belden aşağı konuşmak ve belden aşağı vurmak. Yazınızda her ikisine de değinmişsiniz... Günümüz Türkiye’sinde öncelikle tartışılması ve çözülmesi gereken binlerce sorunu es geçip bunları konuşuyor olmak başka türlü nasıl izah edilebilir? Birileri bunları, yıkıcı-bölücü-karalayıcı maksatlarla yazıyor olabilir. Bizler her ne kadar bunlara ‘itibar etmiyoruz’ desek de bu başlıklar hep ilgi odağı olacak, kabul edelim. Mesela, benzine ve köprü geçiş ücretlerine yapılan ‘fiyat güncelemeleri’nden çok, bir padişahın-liderin oğlancılığı mevzuuna daha duyarlı olacağız. Neyzen Tevfik konuyla alakalı-alakasız şöyle diyor: (Belden aşağı tabii)
“Türk milleti gariptir
Her bi lafı kaldırmaz
İbne dersin kızar da
s.k..sin aldırmaz”
Anayasamızda 5186 no’lu, daha bilinen adıyla ‘Atatürk’ü koruma kanunu’ olarak geçen tedbirler diğer ülkelerde de söz konusu. Ecnebiler buna lese-majeste diyor, birçok Avrupa ülkesinde yürürlükte olduğunu biliyorum. Ancak böylesi kanunları yetersiz ve gereksiz buluyorum. Hem yasaların kişiler değil toplumlar için var olduğunu düşündüğümden hem de tarihe-topluma mâl olmuş kişi ve kişiliklerin yasalarla değil başka şeylerle korunabileceğine inandığımdan dolayı. Buradan, herkes birbirine dilediğince sövebilir anlamı çıkarmazsanız sevinirim.
Saygılar.
Vedat Keleş tarafından 5/10/2017 4:19:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Sevgilerimle..
sami biberoğulları
Oldukça açık, net ve doyurucuydu.
Selam ve saygılar.
Afet'i müsamerede görmüşmüş beğenmişmiş, öteki valiye çarpılmışmış...Bu küfürbaz toplumdan ne bekliyorsunuz ki.
Bir de hocam fetö'cü Mustafa Armağan profesör değil bildiğim kadarıyla.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben adamı profesör sanıyordum. )))))
Uyarın için çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
o dili oraya sokamazsınız zira adamlar analarını arıyorlar ancak anaları o yataklarda yok .
Bu proje tarihçiler rolleri gereği bu oyunu oynadılar paralar banka hesaplarına yattı
fekat
yahu oyun devam ediyor,ancak;
BIRAKIN SAHNEYE BAKMAYI, SAVCILAR HALLEDER
HIRSIZ KULİSİ TALAN ETTİ EDİRNE'YE DOĞRU YOLA ÇIKTI.asıl mesele budur gene bir canbaza bak oyunu sürüldü sahneye.
Filiz Şahin. tarafından 5/11/2017 7:54:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Filiz Şahin.
Aynur Engindeniz
sami biberoğulları
Ha, bu arada Believe rumuzlu arkadaş şayet erkek ise çok özür dilerim...
hocam gerçekten kanayan bir yara ve hiçbir zaman kapanmaz..ne yobaz dincilerimiz biter,nede yobaz laiklerimiz..zaten bu ülke hep bu yobazlardan çekmedi mi, ne geçmişimizi öğrettiler nede geleceğimize yön verdiler,akılları daima bir yerlerin de oldu,yazacak çok şey var ama neyse......kaleminiz daim olsun,yüreğinize sağlık...
selamlar saygılar....
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
" ’Osmanlı devletinde oğlancılık Yıldırım Bayezıd döneminde başladı’ Der bir birisi. Birileri de alır bunu ’İşte kaynak’ Diye gözünüzün içine sokar. Peki o kaynağın sahibi yani bu iddiayı ortaya kimdir? ’ Selanik Başpsikoposu Gregory Palamas ( İddialara göre Yıldırım Bayezıd bu papazı da halletmiştir )"
Yıldırım Bayezıd oğlancı değil, ölü sevicidir. Hallettiği Gregory Palamas 1359 da ölürken, Bayezıd ertesi sene doğmayı bekliyordu. Durum buyken belli ki Bayezid Selanik'teki gömülü olduğu kiliseden Palamas'ın naaşını getirtmiş, onlarca kişinin gözü önünde cesede tecavüz etmiştir.
En azından böyle olması lazım, eğer bir saniyeliğine bile aynı havayı solumayan iki kişiden bahsediyorsak. Diğer bir olasılık da Osmanlı Devletinde zaman yolculuğu 1. Bayezıd döneminde başladı demek. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler öncelikle..
Gördüğünüz gibi öylesine şiddetli bir palavra sağanağına tutulmuşuz ki aynen sizin de belirttiğiniz gibi Yıldırım Bayezıt doğmayı beklerken hayata gözlerini kapatan adama Yıldırım Bayezıt hakkında kitap yazdırırlar.
İşin doğrusu ben araştırmadım Gregory Palamas'ı ancak sadece bu değil ki.
Bir başkası da 579 yılında ölmüş olan Nuşirevan'ı alıyor ve Hz. Ömer dönemine kadar taşıyor. Hz. Ömer güya Nuşirevanla görüşüyor, konuşuyor, onun misafiri bile oluyor. Allahtan Hz. Ömer'in 581 yılında dünyaya geldiğini biliyorum. Yani Nuşirevan öldüğünde henüz 2 yaşındaymış
Ah hocam ahhh. Nelerle uğraşıyoruz gör işte.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam tam da yapmamız gereken budur! Gandhi der ya :Tarihin donattığı kıt malzemeyle insanı yargılamayı kesinlikle reddediyorum.
Bizde maalesef bırak "yargılamayı" bazıları "infaz memurluğu" bile yapıyor.Çirkin olan bu...
Nuşirevan epeyce okuduğum bir insandır.
Sadi Bostan adlı eserinde,Leyla ile Mecnun hikayesindeki Hüsrev Perviz'in Nuşirevan'ın torunu olduğunu anlatır.Ayrıca 4.Murat'a ait elimdeki bir kaynakta dedikleriniz de aynen var:
-Meral Altındal,Osmanlı'da harem...S/39.
İiyi geceler dileğimle.
sami biberoğulları
Öncelikle çok teşekkür ederim.
Bir yanlış anlamaya sebebiyet vermemek için sorayım:
Meral Altındal'ın Osmanlı'da Harem adlı kitabı için kaynak demiyorsunuz sanırım. Ama dönemle ilgili ve kaynak olarak kabul edilebilecek belgelere dayanarak yazmışsa nazar-ı dikkate almak lazım elbette...
Selam ve sevgilerimle.
sabri ayçiçek
İlki 1950 basımı Tarih dünyası dergisi,diğeri de Tarih-i Gılmani adlı eser.
Ama sonuçta yorumu da kendisi yapıyor...Benim duracağım yer burası.Daha fazla derinlere giremem,girmek de istemem!"Had bilmek" önemlidir çok,siz de bunu çok çok bilirsiniz diyerek.
İyi günler dileğimle.
Sevgili sami bey kardeşim yüreğine sağlık çok güzel deyinmişsin,ama ne yazık ki ülkemiz de bunları yargılayacak ne adam kaldı ne de yüekli bir savcı herkes birer kuzu olmuş ,kuzu derken kuzuya da hakaret sayarım ama ne diyem söylenecek çok söz var ama senin söylediklerin yetiyor anlayana iyi geceler gönül dostum
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.