- 393 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-AH ŞU GENÇLİK!-
...Gençlik...
İnsan hayatının en hareketli, duygu ve his yoğunluğu bakımından da en renkli devresi olmalıdır. Kimi zaman övdüğümüz bazen de yerdiğimiz özellikleri bağrında taşımaz mı ki?
Genç ruhlu olmak dediğimiz zaman orta veya ileri yaşta bir insanın dinamizmini vurgularız. Tam tersine hatalarla sonuçlanan duygusal yaklaşımlara bakarak genç işte cahil denildiği de olur. Oysa yaşamın her aşaması hatalara açıktır. Ancak insanoğlu yaşadığı devreyi ve bu devrenin sıkıntılarını, problemlerini bilirken maziye set çekebiliyor. Hayatımızın eskide kalmış bir devresinden söz ederken bizler öyle değildik diyebiliyoruz. Aynı şekilde gençlerde, büyüklerle ilişkilerini değerlendirirken yanlış anlaşılmaktan yakınabiliyor. Güzel de her seferinde haklı mı olunur? Empati kurmak noktasında sorunlar yok mudur acaba? Bir kesim hep haklıyken, diğer kesim hep haksız mıdır? Yoksa hayatın içerisinde hep kendi bulunduğu noktadan bakan bir mekanizma mı var? Şüphesiz, soruları çoğaltabiliriz.
Öncelikle kavramsal ölçekte gençlik üzerinde durmalıyız, değil mi? Teşbihte hata olmaz. Devletlerin, toplumların ve medeniyetlerin hayatında kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme ve çöküş gibi kavramlardan söz edildiğine rastlarız kimi vakit. Gerçektende tarih boyunca çeşitli devlet ve medeniyetlerin kuruluş ve yükseliş dönemlerinden geçtiği gibi çöküşe ve yıkılışa doğru giden süreçler yaşadığı söylenebilir.
Buradan hareketle insan hayatında da bu tip süreçlerden söz etmek mümkün müdür? Doğumu izleyen dönemden başlayarak bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, orta yaş, yaşlılık ve ölüm. Hatta kimi zaman, yaşlılık ve ihtiyarlık ayrımıyla karşılaşabiliriz. Yaşlılığı sayısal, ihtiyarlığı ise nitelikle ilişkili bir durum sayan bir anlayıştır bu. Günlük hayatta yaşlanalım fakat ihtiyarlamayalım diyenlerle karşılaşırız bazı. Burada ihtiyarlık çöküntü anlamı kazanır da; tam tersine olarak geleneksel bakış açısı ise ihtiyarlığı olumsuzluk olarak algılamaz. Yaşlanmayı salt yaşlanma ve ölümü bekleme durumu, buna karşın ihtiyarlamayı ise tecrübe ve şuur kazanma hâli olarak gören bir anlayıştır bu.
Bu durumda gençliği nasıl algılamalıyız? İnsan hayatında bir yükseliş dönemi midir, yoksa kuruluş sürecinin devamı mıdır? Sahip olduğumuz enerji açısından en güçlü dönemimizdir kuşkusuz. Ancak bu enerjinin kullanımı açısından en verimli dönemimiz olduğu da söylenebilir mi? Şüphesiz gençliği işleyebildiğimiz kimi hatalara bakarak yitip giden, ziyan olan yıllarımız olarak görmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Ancak potansiyelimizi en iyi, en doğru, en verimli şekillerde kullanabildiğimiz bir hayat bölümü diyebilir miyiz acaba? Hatta günlük hayatta kullandığımız delikanlılık kavramını bir yönüyle dürüstlük ve mertlik ekseninde ele alsakda heyecana ve fevri tavırlara karşılık gelen diğer yönüyle, gençliğin hatalara müsait yanlarını karşılayan bir pozisyonda görmek de olasıdır.
“Gençler bilse, yaşlılar yapabilse” sözündeki kafiyeyi bir yana bırakırsak; gençlerin yüksek bir enerjiye sahip olmalarına karşın, tecrübe açısından yetersiz oldukları buna karşın yaşlıların tecrübe yönünden üst seviyede bulunmalarına rağmen bu tecrübeyi tatbik edebilecek güce ve enerjiye sahip olma noktasında zorlanmaları mümkündür.
Yine, gençliği idealizmle eşleştiren bir kavramlaştırmayla karşılaşmakta mümkündür. İnsan hayatının enerji dolu ve atak bir devresi olmasıyla beraber, kendi çevresinden başlayarak giderek genişleyen dairelerle toplumu ve dünyayı değiştirme, dönüştürme arzusunun yoğunlaştığı bir devirdir de. Bu durumu tetikleyen faktörler arasında hayatı daha bireysel düzeyde karşılamanın ve genellikle ailesine bağımlı yaşıyor olmanın yanı sıra, delikanlı çağda olmanın getirdiği fizyolojik özelliklere bağlı olarak değerlendirilebilecek yanı da olmalıdır. İnsanların gençlikte değişimci olmalarına karşın, yaşlandıkça daha muhafazakâr olduklarından söz edebiliriz. Hatta bu yönde söylenen ilginç bir söz de şu şekildedir: “on sekizinde idealist olmayanın ahlakından, otuzundan sonra idealist kalanın aklından şüphe edilir”. Açıktır ki, mutlaklaştırmamak kaydıyla bu sözün değişen hayat dönemlerini karşılayan bir yanı olduğunu düşünürüm. Gerçekten de otuzundan sonra evlenen, aile kuran insanın kendisini ve ailesini kalkındırmak için çaba içerisine girmesi de dünyayı değiştirme yönündeki fikirlerini en azından askıya almasını gündeme getirebilir. Fakat dediğim gibi mutlaklaştırmamak kaydıyla. Yoksa ideallerimizi sıfırlarsak kimse kusura bakmasın ama otuzundan sonra bile ahlakımızdan şüphe duymak gerekebilir.
Söz edilebilecek bir diğer hususta her dönemde gençlerin ve yaşlıların birbirine bakış açısıdır. Genellikle gençler yaşlıların öneri veya öğütlerini nasihatçilik olarak nitelendirirken, yaşlılar ise gençlerin atak ve heyecanlı yaklaşımlarını ukalaca bulabilir. Ancak bir noktayı da göz ardı etmemek gerekir. Bu bakış yalnızca günümüze mi özgüdür acaba? Yalnızca günümüz gençleri ve yaşlıları mı birbirine eleştirel bakar? Size ilginç gelebilir ama Sümer tabletlerinde de gençlerin bozulduğu yönünde bir değerlendirmeyle karşılaşılması manidardır bence. Demek ki, her çağda gençlik nereye gidiyor şeklinde bir sorgulama ve buna dayalı algılamalar bulunmaktadır. Bu doğal bir durum değil mi? İnsanoğlu her devirde kendisini ve yaşadığı dönemi bilmektedir. Geçmiş yüzyıllar ve çağlarda da benzer problemlerin olabildiğinden habersiziz.
Sözün kısası her yaşam devresi gibi gençlik dönemini de önyargılardan uzak bir gözle değerlendirmek gerekmektedir. İnsan hayatının en hareketli devresi idealist, enerjik, pratik refleksleri olan fakat bir o kadar da duygusal, fevri ve agresif bir insanı karşımıza çıkarabilir. Hani derim ki, bu durumun fizyolojik dayanaklarını ve her şeyden önemlisi bir zamanlar geçirdiğimiz bir evre olduğunu unutmamalıyız.
L.T.
YORUMLAR
Sizin bu yazınızı okuyunca Erdal Atabek kitapları geldi gözümün önüne. Hiç unutmuyorum gençlik yıllarımda önce Kuşatılmış Gençlik, sonra Gençlik Duvarları yıkıyor'u okuyup evde isyan başlatmıştım . Ardından Kışkırtılmış Erkeklik Bastırılmış Kadınlık 'ığıda okuduktan sonra beni epey bir süre kimse tutamadı :)))
Gençlik algısı hep ürkütücüdür ebeveyn tarafından. Aslında haksız da sayılmazlar. Etkilenmeye,fevri hareketler yapmaya çok müsait oluyoruz o dönemlerde.Ancak bu sürekli hata yapacaklar demek değildir. Genç beyinlerin algısı da daha açık olur.Bazen büyüklerin göremediklerini önceden fark edebilirler. Ahhh Gençlik ahhh .Güzeldi be ... !
Sevgilerimle.
levent taner
Ergenlik çağındaki sevimli, haşarı kız çocuğu veya genç kız edası
Örgü yumağıyla minik dokunuşlarla oynayan bir ev kedisi misali ya da
Tanrıımm neler söylüyorum!
Biraz haddi aştığımı sanırım kabul etmem gerekecek
İçi dışı bir insan olduğunuz kesin açıkçası
Cıvıl cıvıl bir genç hanımsınız, belli ki
Nihayet
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...