- 1188 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOK FENA ŞEKİLDE SUYA SABUNA DOKUNACAĞIM BU SEFER.
Nasrettin Hoca, hanımı ve meşhur eşekleri Karakaçan üçü birlikte şehrin pazarına gitmek üzere yola çıkmışlar. Yolda bunları bir vatandaş görmüş ve ’ Yahu eşeğin sırtına bari biriniz binin. Eşek yük taşımak içindir. ’ Deyince Hoca ’Adam haklı’ Diyerek eşeğin sırtına oturmuş. Az daha gitmişler bu sefer bir başka vatandaş ’Vay insafsız vay, kendisi eşeğin sırtında, hanımını yürütüyor’ Demiş. Hoca ’Adam haklı ’Diye düşünüp eşeğin sırtından inmiş ve karısını bindirmiş. Bu sefer de bir başka vatandaş ’ Vay utanmaz kadın vay. Yaşlı kocası yürürken eşeğin sırtında keyif çatıyor’ demiş. Bunun üzerine Hoca ’Adam haklı’ demiş ve o da eşeğin sırtına oturmuş. Az sonra bir başka vatandaş ’ İnsafsızlar..Zavallı eşeğin sırtına iki kişi birden oturmuşlar. Yazık hayvancağıza’ deyince Hoca ve karısı eşeğin sırtından inip eşeği sırtlarına alıp yürümeye devam etmişler...
Malum fıkra. Bilmeyen yoktur.
Altı seneyi aşkın zamandır yazılar yazdığım bu sitede gele gele bu noktaya geldik maalesef.
-Siyaset yazma yasak.
-Yazılarında çok fazla argo ve küfür var . Edepli ol biraz. ( Bazı vatandaşlar açık açık sinli kaflı yazılar ya da yazılara yorumlar yazıyor ve millet bayılıyor bu yazılara, yorumlara [Hatta günün yazısı bile olabiliyor] ama biz hocayız ya, öyle ismimizi cismimizi de gizlemiyoruz ya bize yasak. )
- Dini konularda yazma çünkü bu konu uzar gider
-Felsefi yazma çok sıkıcı oluyor.
-Tarihi konularda yazma çünkü metodsuz bir adamsın.
-Aşk meşk yazma. Memlekette her gün şehit verilirken aşk meşk mi yazılır? Duyarlı ol biraz. Lay lay lom yapma.
-Hoca sen en iyisi anı filan da yazma.
Ya da..
-Hocaaaa...Şunu yazmışsın madem, şunu da yazsana...
Velhasılıkelam Sami Hoca üvertür şarkıcı... Peçeteye yazın istediğiniz şarkıyı, çıksın sahnede okusun. ’ Kusura bakmayın repertuarımda yok ’ Derse de sıkın topuğuna
kurşunu.
Arkadaşımın birinin evine gittiğimizde yarı şaka yarı ciddi ama yemek öncesinde yaptığı dua gibi: ’ Utanma sıkılma. Sofraya sokulma. Bütünü bölme. Yarımı elleme Karnını doyur kalk git.’
Ya da ’ Aman Hoca suya sabuna dokunma’
İnat adamımdır vesselam. İşte o sebepten bu gün suya sabuna dokunacağım...
********************
SU VE SABUN
Suyu anlatmaya sanırım gerek yok. İnsanoğlunun en büyük hayati ihtiyacı su. Havadan sonra en vazgeçilmez ikinci temel ihtiyaç... Vücudumuzun bile bilmem kaçta kaçı su...Dünyanın dörtte üçü su. Hatta yaşadığımız kara parçasının bile...Çeşmelerimizden akanını yemek, bulaşık yıkama, elbiselerimizin yıkanması , banyo için kullansak da içmek için suculara telefon ederek getirttiğimiz ya da marketlerden satın aldığımız iki mol hidrojen, bir mol oksijenden oluşan sıvı madde. Dünya yaratıldığından beri hayatımızda var.
Peki sabun? O ne zaman ve nasıl girdi hayatımıza?
Sabunun bu gün kullandığımız şekliyle olmasa bile hayatımıza girişi MÖ 6000 yıllarına kadar gidiyormuş. Hatta paranın henüz kullanılmadığı devirlerde bunu ilk icad eden Fenikeliler ile Galyalılar arasında değiştokuş maddesi olarak kullanıldığı biliniyor.
Sabunu ilk bulan her ne kadar Fenikelilier olsa da ona ismi veren Romalılar olmuş.
Bir Roma masalına göre Tiber nehri civarındaki Sapo Dağı’nda insanlar tanrılara kurban keserlermiş. Bu kurbanların yağları da yaz mevsiminde erir ve aşağıya Tiber Nehrine akarmış. Romalı kadınlar yaz mevsiminde külle yıkadıkları çamaşırların daha temiz ve beyaz olduğunu görmüşler ve bunun sebebini araştırdıklarında küle karışan yağ sebebiyle olduğunu keşfetmişler. Bu keşiften sonra da külle karıştırdıkları bu yağa Sapo demişler ki çok ileri yıllarda bu isim Soap ( İngilizcede sabun) olmuş.
MÖ 1500 yıllarına ait Ebers Papirüsinde, kişisel temizliklerine düşkün olan Mısırlılar’ın, hayvan ve sebze yağları ile alkalinli tuzdan elde edilen sabunsu bir maddeyle yıkandıkları belirtiliyor.
Yunanlılar’a bakacak olursak, onlar da en az Mısırlılar kadar temizliğe önem veriyorlardı. Sabun kullanmayan Yunanlılar, vücutlarını yağ ve killerle sıvadıktan sonra, kum ya da sünger taşı parçalarıyla fırçalıyor ve “strigil” denen kavisli metal bir aletle vücutlarında oluşan tabakayı kazıyorlardı. Bunu suya girerek yıkanma ve zeytinyağı ile yağlanma izliyordu.
Kişisel temizliği oldukça önemseyen Roma ulusunda ise, banyo kültürü oldukça yaygındı. Hamamlara aşırı düşkün olan Romalılar’da banyo yapmak en temel sosyal görevdi. M.Ö 25 yılında yüzlerce hamamın bulunduğu Roma’da banyonun Altın çağı başladı. Roma’da yaşanan zengin banyo kültürünü, Erken Hıristiyan Kilisesi dini açıdan uygunsuz olduğu gerekçesiyle çok çabuk saf dışı bıraktı.
Fakat M.S. 476′da Batı Roma’nın yıkılmasıyla birlikte Avrupa’da, hamam alışkanlığı tarihe karıştı. Kişisel temizlikte gözlenen bu gerileme ve sağlıksız yaşam koşulları, Ortaçağ Avrupasında büyük sorunlara neden oldu. Temizlik, artık halk kültürünün bir parçası değildi. Yaklaşık 17. yy’a kadar yaşanan bu karanlık dönemde ihmal edilen kişisel temizlik aynı zamanda 14. yy’da büyük veba salgınını doğurdu. Eski Romalıların sabun yapımıyla ilgili bilgilerinin Avrupa’ya yayılmasıyla önemli sabun yapım merkezleri ortaya çıktı.
Sabun yapımcılığı 7. yy’da Avrupa’da meslek haline geldi. Sebze ve hayvan yağlarına bitki külleri ve güzel kokular katan sabun yapımcıları kendi ticaret ağlarını kurdular. Güzel kokuların da katılmasıyla artan sabun çeşitleri çamaşır yıkamada ve banyo yapmak için kullanıldı.Sabuna talep arttıkça üretimi de arttı ve sabuncular bir esnaf grubu oluşturdu.
Türkler yaklaşık olarak 11. yy’a kadar sabun yerine sulardaki soda, çöven, saparma, sabun otu, süt kökü, kaşık otu, kılaya kavuğu, acı ağaç, herdemtaze, tavşankulağı, hintkestanesi gibi saponinli maddeleri ve kül kullandı. Belgelere göre bugünkü sabunun ilkel şekli ilk çağlarda Araplar tarafından yapıldı. Sabunculuk, ortaçağda İslam ülkelerinde gelişmiş bir imalat koluydu. Osmanlı’nda sabun esnafı tertip edilen törenlerde esnaf alaylarında yer alıyordu. Osmanlılarda sabun imali ve tüketiminin oldukça yaygın olduğuna arşiv vesikalarında rastlıyoruz.
Sabun üretiminin 12. yy’da başlandığı İngiltere’de ise, 1622 yılında I. King James, sabun üretim tekelini yılda 100 bin dolar karşılığında bir sabun yapımcısına verdi. Fakat, sabun lüks sayılıp yüzde yüz vergiye tabi tutulduğundan halkın banyo yapması imkansızdı. Temizlik ve Su sistemleri Roma ve Girit’teki sistemlerle yarış edecek düzeye gelmiş olmasına rağmen, ülkede temizliğe karşı genel bir isteksizlik hakimdi.
Dickens dönemi, korkunç bir pislik içinde geçti. Hastalıklar iyiden iyiye yayılıyordu. 1842′de, İngiltere Fakir Yasası Komisyonu sekreteri olan Edwin Chadwick’in çabaları sonucunda, Parlamento, 1846′da “Halk Hamamlarını ve Yıkanma Evleri Hareketi”ni onayladı ve Gladstone, 1853′te sabun vergisini kaldırdı. 1860′ta Londra’da sayısı 10 olan halka açık yıkanma evleri, bir milyondan fazla sayıya yükseltildi. Bu hareket Amerika’ya da yayıldı. Amerikan Tıp Topluluğu Dergisi’nin 1892 Ekim sayısında; korunma tedaviden daha olduğu takdirde, halka açık büyük bir hamam kurmanın, hastane inşa etmekten daha ucuza mal olacağını yazmaktaydı.
Gerçek anlamda bilimsel sabun yapımı ise, 18. yy’da da Michel Eugene Chevreul’un katkılarıyla, önceden belirlenen kesin amaçların elde edilmesini sağlayan kimyasal formüllerin ortaya konmasıyla başlıyor. Buhar makinesi gibi buluşların gerçekleşmesiyle de, sabun yapımı gerçek bir sanayiye dönüşüyor. Sabunun sert sularda eritildiği zaman yeterince köpürmemesinin yol açtığı sakıncayı giderme çalışmaları, 1930′lu yıllarda ABD’de ilk deterjanların ortaya çıkmasını sağlıyor ve o tarihten bu yana deterjan yapımı da önemli bir sanayi dalına dönüşüyor.
Osmanlı İmparatorluğu sabun üretimi açısından çok zengindi. Trablus sabunu, çiçek sabunu, misk sabunu, Hünkari sabun, beyaz ve siyah paşa sabunu, alaca sabun, kara sabun, kokulu sabun, Kandiye sabunu Girit Sabunu, Arap sabunu, leke sabunu ve fes sabunu… Bunlar imparatorlukta üretilen sabun türlerinin sadece birkaçı… Osmanlılarda sabunla ilgili ilk düzenlemeler Fatih Sultan Mehmet, İkinci Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman devri kanunnamelerinde görülür.
Fatih dönemine ait Foça sabunhanesi ile ilgili düzenlemede ve Yavuz devrine ait Trablus Sancağı kanunnamesinde sabun konusunda hukuki düzenlemeler bulunur. Sonraki dönemlerde sabunun üretimi, kalitesi, fiyatı, kontrolü, ticareti ve sabuncu esnafı konularında oldukça fazla vesika ve düzenleme bulunması dikkat çekiyor. Sabun temel olarak, zeytinyağı, prina yağı, Ay çiçek yağı, yerfıstığı yağı, palmiye özü yağı, iç yağı gibi maddelerden elde edilen yağ asitleri ile Sodyum tuzlarının tepkimesinden oluşuyor. Sabun üretimi, yıkama, pişirme, sıvılaştırma ve sabunlaşma olmak üzere dört evreden meydana geliyor. Yoğurma sırasında parfümler katılarak kokulu sabunlar elde ediliyor.
Kozmetik sanayinin gelişmesiyle sadece temizlik maddesi olmaktan çıkıp, özel formüller ve kokularla farklı özellikler kazanan sabun, gençlik, güzellik ve pürüzsüz bir cildin en doğal kaynağı haline geldi.
Sabun, Osmanlı Devleti’nde ’sabunhane’ denilen ve şahıslara ait olan imalathanelerde geleneksel yöntemlerle üretiliyordu. Sabunun hammaddesi zeytinyağı ve içyağıydı. Ekonomik değeri olan ve tercih edilen sabunlar zeytinyağından imal edilenlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda sabun üretimi yapılan yerlerin başında Zeytin yağının bol olduğu yerler olan Batı Anadolu ve Adalar, Şam, Halep ve Namlus geliyordu. O dönemde en fazla sabun üreten merkezler ise Midilli ve Girit Adaları, Ayvalık, Edremit, Kemer Edremit, İzmir, Kızılcatuzla, Yunda Acası ve Urla’ydı. Buralarda imal edilen sabunun büyük bir bölümü, saray, ordu ve İstanbul halkının ihtiyacını karşılamak üzere ‘Dersaadet tahsisatı’ olarak ayrılırdı.
Osmanlı Devleti’nde en kaliteli ve en çok aranan sabunlar Girit Adası, özellikle de Kandiye’de yapılanlardı. Kandiye sabunları temizlik ve iyi pişmiş olmaları ile nam salmıştı. Bu özelliklerinden dolayı Midilli ve Edremit sabunlarının üzerine ‘Girit Sabunu’ damgası vurularak taklit edilmiş ve bu durum Giritli sabuncuların şikayetine sebep oldu. Hanya, Kandiye, Resmo başta olmak üzere Girit’te elde edilen zeytinyağının önemli miktarı sabun üretiminde kullanılmaktaydı. 18. yüzyılın ilk yıllarında Girit’te sabunhane sayısı birkaç tane iken, yüzyıl ortalarına doğru on misliden fazla arttı ve adadaki sabunhanelerin adedi daha sonra 45′e ulaştı. Lübnan’daki Trablusşam kenti ve çevresi de zeytinyağının bolca bulunduğu ve sabun üretiminin de o nispette fazla olduğu bir bölgeydi.
Özellikle Nablus, Kudüs, Rakka ve Şam sabunculuğunun çok geliştiği ve sabun ihraç eden şehirlerdi. Buralarda sabunun geçmişi 14. yüzyılın ortalarına kadar gidiyordu. Anadolu’nun ve Mısır’ın sabun ihtiyacı da büyük ölçüde bu bölgelerden karşılanmaktaydı. Sabunu çok meşhur olan ve sabun ihraç eden Halep’te 19. yüzyıl sonlarında 12 sabunhane mevcuttu. Halep ve civarında imal edilen sabunlar yerel ihtiyacı karşılamaları dışında, Avrupalı ticaret şirketleri ve büyük tüccarlar tarafından Suriye dışına ihraç ediliyordu. Edirne ve Kudüs’te imal edilen ‘misk sabunu’ ise Osmanlı sarayına, sultanlara ve devlet ricaline sunulan değerli hediyeler arasındaydı.
Parfüm kokulu sabunların yeni yeni hayatımıza girdiği düşünüldüğünde, meyve kokulu sabunların bundan en az üç yüz yıl önce ülkemizde kullanılmaya başlanması sabunlara tarihi bir işlev de yüklüyor. Görenlerin Plastik meyvelere benzettiği, ancak bilenlerin fark edebileceği meyve sabunları, tarihte hem temizlik hem de süs eşyası olarak kullanılırdı. Elma , Armut, üzüm, şeftali, kiraz, muz, kavun, çilek, kayısı, Limon şeklinde üretilen ve her birine has kokusuyla dikkat çeken meyve sabunları, 19. Yüzyılda Edirne’nin en önemli ticaret maddesiydi. Bitki ve otlardan elde edilen yağların burun, ciğer doğrudan ve deri tarafından vücuda alındığını kabul edersek bu sabunların süs olmaktan çıkıp, doğal ilaç işlevi üstlendiğini de görürüz. Meyve esanslı sabunlar, bugünkü limon, şeftali ve elma kokulu sabun ve şampuanlara temel oluşturduğunu da söyleyebiliriz. Eskiden temizlik şimdi ise sadece süs aracı olarak kullanılan meyve sabunları, bildiğimiz yeşil sabunların eritilmesinden elde ediliyor.
Sıvı haline getirilen sabun, içine birkaç damla gül yağı konulduktan sonra soğuyana kadar bekletiliyor. Daha sonra sabun hamurunun yoğrulmasına geçiliyor. Hangi meyvenin kokusu verilmişse, hamura onun şekli veriliyor. Son olarak da aslına uygun olarak boyanıp hazır hale geliyor. Üretilen sabunların hepsi piyasada satılmaz, büyük bir kısmı padişahın isteği üzerine İstanbul’a Topkapı Sarayı’na gönderilirdi. Mis kokulu meyve sabunları, aynı zamanda çok değerli bir süs eşyasıydı. Özellikle padişah kızları ve cariyeleri çeyizlerine, odalarına bu sabunları koyarlardı. Ayrıca padişahların yabancı devlet başkanlarına gönderdiği hediyeler arasına meyve sabunları da konulmasına özen gösterilirdi.
******************
Bu sefer suya sabuna fena halde dokundum. Her ne kadar kusurumuz olduysa affola.
RESİMLER:
1- Tarihi Kilis Sabunhanesi
2- Tarihi Erbaa Sabunhanesi
3-Tarihi İzmir Sabunhanesi
4-Tarihi sabunlar
5- Meyve sabunları
6-Dekoratif sabunlar
7-Her çeş,t sabun satan bir satıcı
8-Günümüzde Van ilimizde doğal sabun üretimi
9- Benim eski kaynana da sabununu aynen böyle kendisi imal ederdi zeytinyağından.
10- Sıvı sabun.
YORUMLAR
la dayioglu sen ne alingan ciktin ya, yüz yasina geldin bu ne kibir böylee..
hakli oldugun sitemler var ama birde șöyle bakman gerekir; bir insan herșeyi bilemez, bu mumkun degil. sana yazma demissek bu o konuda yeterli olmadigin icindiir, ani bile olsa historik bir gidisi kurgusu vardir ama sen bunu ayarliyamiyon dayioglu.. cunku sen ota poka bakmadan yaziyorsun makale gibi. oysa tez antitez diye birsey var gardaaș.
sana yine kufreden yok, bana yazilanlari bi gorseydin kan cikartirdin kudretli ellerinle.
alinma bu kadar dayioglu, eni konu 2 metrekareye giriyoruz.
sami biberoğulları
Bu arada sana dayıoğlu diyeceğimi rüyamda görseydim hayra yormazdım.))))))
Evet maalesef sen bu konuda benden de beter durumdasın. Hani ben bu sitede kendimi bir dönem de olsa Agresif şair '' Diye tanıtmıştım ya, sen benden bin beter agresif çıktın. Öyle olunca da haliyle senin vaziyet benden de kel. Ammavelakin bu arada en galiz küfürleri ve argoları yağdırdığın yazı ve yorumlarının oldukça geniş bir hayran kitlesi olduğunu da gözardı etmemelisin.
İyi dostluklar kavgalarla başlarmış derler ya. Sanırım sonunda seninle iyi dost olacağız. Çünkü en zıt olduğum insan bile eğer harbi insansa onunla dost olurum eninde sonunda.
Selam ve saygılar.
totoşun uydurma kutlu doğum şeysine dokunduğunda zorlananların zoruna mı gidiyor senin kalemin bilemedim ama kıskanıldığını düşünmeye başladım.
O halde ve her halde su içsinler zira su temizler.Yani inşallah.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
İlla ki her yazdığınızı onaylıyor değilim ama okumayı seviyorum sizi ve öğretmeye devam eden bir "öğretmen kalem" yazmaya devam etmeli...Lütfennnn....suya ve sabuna dokunun.
sami biberoğulları
Belki inanmayacaksınız ama ben kendim bile yazdığım bazı yazıları daha sonra onaylamıyorum. '' Yazmasaydım da olurdu'' Dediğim bir sürü yazım var.
Yazmaya devam tabii ki. Hele de böyle bir destekten sonra.
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocam,
Epeydir uğrayamamıştım sayfanıza. İyi geldi bu dokunuş. Sağ olasınız.
sami biberoğulları
Sayfama hoş geldin. Bir müddet ayrılıktan sonra bana da çok iyi geldi seni sayfamda görmek.
Selam ve sevgilerimle.
hocam,
suya ve sabuna dokunmadan yazmak bana gore yazma-maya esittir. mutlaka birilerinin begenmedigi bir yonu olacaktir. siz yazin hocam, birileri mutlaka okur ve istifade eder.
sabun konusu benim meslegimi ilgilendirmesine ragmen tarihe bakan yonunu ogrendim. Mesela sabunun gecmisinin bu kadar eski oldugunu bilmiyordum.
tesekkurler hocam,
abdullah
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sami Hocayı yedirmeyecegiz.
Hocam bize ne bakıyorsun. Argo konusunda ben sanırım size yakışmadığını söylemiştim. Evet yakısmaz. Sırf öğretmen olduğunuzdan degil bizim tanıdığımız Sami Bey olduğundan.
Bak ben hic işime yaramayacağı halde bu yazıyı sonuna kadar okudum. Çünkü senin yazılarını yarıda bırakmak pek mümkün değil.
Sevgiler saygılar selamlar hocam.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Oy oy oy, kıyamam ben hocama. Kimmiş o hocamı sahneye çıkarıp ta peçeteye istek şarkı yazıp sonrada repertuvarında yok diye topuğuna sıkacak adam. Yok ya! hocamızın topuğuna sıkacak ha! Sıkar biraz. (sıkar derken başka yeri kastediyorum) Aşk olsun hocam sizi yolda mı bulduk, böyle bir şeye izin verir miyiz? Gerçi sizde az değilsiniz ya neyse... Size kaç sefer söylüyoruz aman hocam öyle içkili ve üçüncü sınıf yerlerde uvertür şarkıcı olarak sahne almayın diye ama dinleyen kim?’’ hayret bir şey ya!''
Bir an sizi o sahnelerde silah tehditti altında şarkı söylerken düşündüm de gülme krizleri geçirdim ilahi hocam siz çok yaşayın emi..:)))))))))))))))))))))
Sabunun tarihçesini ve bilinenin ötesinde kullanım özeliklerini öğrendiğimiz harika bir yazı.
Suya sabuna dokunan ellerinize ve kaleminize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL tarafından 4/26/2017 8:27:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, Beter Fare adıyla televizyondan seyrettiğim yabancı filmde, eski teknoloji ile iplik üretilen fabrikanın duvarında "İpliksiz bir dünya kaostur" yazıyordu...
Herhalde "Sabunsuz bir dünya kaostur" da denebilir...
Suya sabuna dokunma kültürü...
Evet, böyle bir kültür vardır ve bizim bu kültüre pek sahip olmadığımız düşünülebilir...
Suya sabuna dokunmak bir şeyi ağartmak, aydınlatmak ise, bir kısmımızda bunun tersi diyebileceğimiz, ezberinde diretmek gibi bir özellik var...
Sizin burada verdiğiniz mücadelenin bir ifadesi de budur, bence...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Evet...İpliksiz dünya bir kaostur. Allah hiç kimseyi ipsiz sapsız eylemesin)))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Sami Hocam bence "dokunmanız" iyi olmuş,çünkü eskiler "Suya sabuna dokunmazmış,pise bak" derler ya...
sami biberoğulları
Velhasılıkelam suya sabuna dokunmadan olmuyor.
Selam ve sevgilerimle.