32
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
3367
Okunma
Berbat bir gün geçirdim. Seçim sonrası ensemizdeki nefeslerini hissedelim diye tasarlanmış bir denetleme geçirdik kurum olarak. Sağlık sisteminin sadece yazılı evraklardan ibaret muhasebat dükkanına çevrilmek istendiğini yudum yudum öğrettiler. Her şey yazılı olduktan sonra gerçekte bazı şeyleri yapmanın çokta önemi yokmuş aslında.
Biraz karışık oldu toparlamak lazım sanırım. Şöyle bir örnek vereyim . Bir bebek düşünün ve elinizde ona vereceğiniz mamanın dozları var. Siz elinizdeki prosedüre göre tam olarak bebeği besliyorsunuz ve bebekte persentil ölçeğine göre normal sınırlarda büyüme ve gelişme gösteriyor. Hiçbir sorun yok değil mi ? Cık çok sorun var . O bebek mama verseniz de ağlamaya devam ediyor. Belki kilo alıyor kısmen ama yeterince ya doymuyorsa ? Siz o bebeğe mama verirken onu sevip okşuyormusunuz ? Hayır yapmıyorsunuz. Çünkü elinizdeki yazılı metinde böyle bir şey yapmanız söylenmiyor. Yapmadığınız için yasalar önünde suçluda değilsiniz üstelik .Yapmanızı gerektirecek mantıklı bir durum yok bu durumda. Ama mamayı bebekle oyuna daldığınız için yarım saat geç verirseniz suçlu oluyorsunuz. Bu durumda ne yapıyorsunuz ? Bebekle oynamak yada oynamamak sizin seçiminiz olduğuna göre ve kanunen zorunda olmadığınıza göre oynamazsınız olur biter. Hem böylece asıl göreviniz olan mamayı saatinde ve tam dozunda verme işini aksatmamış olursunuz. Risk yok ,çözüm basit. Bu tutumla hem siz rahat edersiniz hem de size bu işi vermiş olan üst makam .
İşte bizden olmamız istenen tam da böyle bir sağlık görevlisi. Her işin bir yönetmeliği ve yönergesi var. Bu sınırlar içinde kalacaksın ve olarak bu yönetmelikler içinde size tanımlanmamış işleri insani açıdan değerlendirip yapmaya kalkmayacaksınız.
Denetleme sonunda hiçbir eksik yada kusur bulunamamış olması beni hiç ama hiç rahatlatmadı. Bakın cümle de bulunamamış olması diyorum dikkat edin .Eksik aramak için yapılan , yapıcı hiçbir nitelik taşımayan bir denetlemenin hizmet içi eğitim açısından bize kattığı nedir ?
İnsan odaklı bir meslekte olmamız sebebiyle vicdani olarak bizleri hiç ama hiç tatmin etmeyen tüm yönergelerin çöp olduğunu düşünüyorum. Yahu muhatap olduğumuz insan be insan. Hem de hasta insanlar üstelik. Şu evrakı getir, bu dosya nerede… cart curtla sağlık işi mi yapılırmış ? Çürüyen bir sistemin neferi olmaktan nefret ediyorum .Ben bu işi yapmaya karar verdiğimde insanlara en çok yardım edebileceğim işin bu olduğuna inanmıştım. Şimdi sistemin emir eri olmaktan öteye gidemiyoruz. Eskiden derdimizi anlatacağımız ,anlattığımızda dinleyen makamlar vardı. Şimdi kapı duvar. Mutsuzum….. Mesleki deformasyon yaşamamak için elimden geleni yapıyor olsam da sanırım yavaş yavaş yeniliyorum . Evet efendim sepet efendim le geçen bir günün sonunda ağzımda bok tadı var.
Denetletme grubu kurumdan ayrıldıktan sonra kapımı kapattım ve kendime on beş dakika zaman verdim . Bu arada ne mi yaptım . Dinleyin o zaman . Ben beş kez dinledim üst üste …
( www.youtube.com/watch?v=vx2u5uUu3DE )
Bu arada kişisel yaşamımda da yolunda gitmeyen şeyler oluyor . Tam bir göçük altındayım . Ulan bu benim hayatımsa niye herkesin eli bunun içinde .. Paul Cézanne’nin ’’ The Large Bathers’’ Tablosu geliyor gözlerimin önüne . Geleneksel değerlere başkaldıran kutsal kübizm yol göster bana .. Offff geldi mi üst üste geliyor arkadaş. Aslında getiriyorum desek daha doğru olacak. Hayır yani defalarca teşekkür edilip tam puan alınan bir denetim sonrasında neden böyle hisseder ki bir insan. İnsan işte mesele bu . Geometrik şekilleri belli bir düzene oturtmak için bile aynı şekilleri seçmek gerekir. Aynı üçgenden iki tanesi eşit kenarlarını sırt sırta verdiğin zamanlarda bile sivri uçları bizi tehdit eder. Bir daire nin hiçbir aralığı olamaz . Ben daireleri sevmiyorum. İçinde bulunduğum yaşam gibi. Eğer bir şekil seçeceksem bu yamuk olmalı. Benzeyen iki kenarımla benzersiz olmalıyım. Benzeyeceksem kendime benzemeliyim. Özgün olmak her yamuğun hakkıdır bence.
İşte böyle ben kendimi kendimden uçurmuş bir halde akşamı ettim . Yemek bulaşık işlerinin arasında bile kelimeler beynimi dövüyordu. Şiirim geldi, melankoli zamanı . Patlat en karanlığından şiiri… Sırt üstü uzanıp tavana dikiyorum gözlerimi .Tüm veriler beynime hücum ediyor. Kutup ayılarını düşünüyorum nedense . Çok üzülüyorum yutkunuyorum. Kürkleri için diri diri derileri yüzülen hayvanları aklıma getiriyorum . Yüzümü ekşitip gözlerimi kapatıyorum. Hala bu dünya niye içindeki insanlara hak ettiği cezayı vermiyor diye düşünüyorum. Milyonlarca çöpten başka bir şey değiliz. Bakıcı vahşetleri geliyor ardı sıra aklıma. Sonra daha kötüsü öz be öz anneleri tarafından işkence gören çocuklar için göz yaşı döküyorum bir ara. Öldürülen binlerce masum canlı içimde dirilip organlarımı kemiriyor hınçla.
Ellerim uzuyor, parmaklarım sakız gibi. Tavana kadar uzuyor en son ve kendi üzerime örtüyorum tüm duvarları. Gözlerim yuvalarından çıkıp kendime dikiyor bakışlarını. Küçülüyorum gözlerimin çaresizliği karşından . Gözlerim gözlerini yuvalarına dikmiş içindeki karanlığı deliyor. İçimdeki çocuk Deniz’i arıyor tüm gücüyle. Tutunmak için ardı sıra kovaladığım tüm ümit etmelere sin Kaflı küfürler ediyorum . Ellerimin arasından kayıp giden tüm yanılgılara inat gülümseyen arsız yüzümden nefret ediyorum .
Vahşi bir hayvan sadece acıktığından bir diğerini öldürüyor. Adil bir anlaşma bu. Biz nasıl mahluklarız Tanrım… Heyyyy Tanrım…!!! Uyannnnnnnnnnnnnnn …. Vakti geldiğinde çalar saat gibi çalacak olan Sur vaktine dek istirahat etme lütfen. Benim seninle geçinemiyor olmam diğerlerinin suçu değil. Ruhumu öldüren bebekle sen beni sensiz bıraktın. Yeterince acı yok mu ?
Bir insan tüm değer yargılarından arınırsa, tüm bildiklerinin edinilmiş kazanımlar olduğunun farkına varırsa, somut olanlardan uzaklaşıp kendi zaman ve mekan sınırları dışında soyut bir bakış açısına geçebilirse elinde kocaman bir hiç olduğunu görecektir. Duyguların güdümünden edinilmiş mezarlıklar üzerinde tüneyen gölgeleriz başka bir deyişle. Kıvranıp durduğum sancılardan kurtulmak için yazdığım bu metin sıradan bir serzenişten ötesi değil. Mana aramayın. Bir boşluğun içinde dönüp dönüştükçe ilk insan kadar bile ederimiz yok. O devasa egolarınızı bir kenara koyunuz ve kendinize bakınız . Sadece sıradan bir hiçsiniz…
Hiçlik küçümsenecek bir kavram değildir. Bir çok şey olmayı becerememiş olan insanlık hiçlik konusunda bir adım atabilirse belki de diğer şeyler olmanın anlamsızlığını kavrayacaktır. Elimizde binlerce bilimsel, milyonlarca toplumsal veri ve kaide varken yaptığımız total hata dökümüne baktığınızda zarar verdiklerimizin çığlıkları kulaklarımızı kanatmalı .
Hiçlik kadar değerli olabilmeyi diliyorum ….
Deniz…