HİÇLİK...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Berbat bir gün geçirdim. Seçim sonrası ensemizdeki nefeslerini hissedelim diye tasarlanmış bir denetleme geçirdik kurum olarak. Sağlık sisteminin sadece yazılı evraklardan ibaret muhasebat dükkanına çevrilmek istendiğini yudum yudum öğrettiler. Her şey yazılı olduktan sonra gerçekte bazı şeyleri yapmanın çokta önemi yokmuş aslında.
Biraz karışık oldu toparlamak lazım sanırım. Şöyle bir örnek vereyim . Bir bebek düşünün ve elinizde ona vereceğiniz mamanın dozları var. Siz elinizdeki prosedüre göre tam olarak bebeği besliyorsunuz ve bebekte persentil ölçeğine göre normal sınırlarda büyüme ve gelişme gösteriyor. Hiçbir sorun yok değil mi ? Cık çok sorun var . O bebek mama verseniz de ağlamaya devam ediyor. Belki kilo alıyor kısmen ama yeterince ya doymuyorsa ? Siz o bebeğe mama verirken onu sevip okşuyormusunuz ? Hayır yapmıyorsunuz. Çünkü elinizdeki yazılı metinde böyle bir şey yapmanız söylenmiyor. Yapmadığınız için yasalar önünde suçluda değilsiniz üstelik .Yapmanızı gerektirecek mantıklı bir durum yok bu durumda. Ama mamayı bebekle oyuna daldığınız için yarım saat geç verirseniz suçlu oluyorsunuz. Bu durumda ne yapıyorsunuz ? Bebekle oynamak yada oynamamak sizin seçiminiz olduğuna göre ve kanunen zorunda olmadığınıza göre oynamazsınız olur biter. Hem böylece asıl göreviniz olan mamayı saatinde ve tam dozunda verme işini aksatmamış olursunuz. Risk yok ,çözüm basit. Bu tutumla hem siz rahat edersiniz hem de size bu işi vermiş olan üst makam .
İşte bizden olmamız istenen tam da böyle bir sağlık görevlisi. Her işin bir yönetmeliği ve yönergesi var. Bu sınırlar içinde kalacaksın ve olarak bu yönetmelikler içinde size tanımlanmamış işleri insani açıdan değerlendirip yapmaya kalkmayacaksınız.
Denetleme sonunda hiçbir eksik yada kusur bulunamamış olması beni hiç ama hiç rahatlatmadı. Bakın cümle de bulunamamış olması diyorum dikkat edin .Eksik aramak için yapılan , yapıcı hiçbir nitelik taşımayan bir denetlemenin hizmet içi eğitim açısından bize kattığı nedir ?
İnsan odaklı bir meslekte olmamız sebebiyle vicdani olarak bizleri hiç ama hiç tatmin etmeyen tüm yönergelerin çöp olduğunu düşünüyorum. Yahu muhatap olduğumuz insan be insan. Hem de hasta insanlar üstelik. Şu evrakı getir, bu dosya nerede… cart curtla sağlık işi mi yapılırmış ? Çürüyen bir sistemin neferi olmaktan nefret ediyorum .Ben bu işi yapmaya karar verdiğimde insanlara en çok yardım edebileceğim işin bu olduğuna inanmıştım. Şimdi sistemin emir eri olmaktan öteye gidemiyoruz. Eskiden derdimizi anlatacağımız ,anlattığımızda dinleyen makamlar vardı. Şimdi kapı duvar. Mutsuzum….. Mesleki deformasyon yaşamamak için elimden geleni yapıyor olsam da sanırım yavaş yavaş yeniliyorum . Evet efendim sepet efendim le geçen bir günün sonunda ağzımda bok tadı var.
Denetletme grubu kurumdan ayrıldıktan sonra kapımı kapattım ve kendime on beş dakika zaman verdim . Bu arada ne mi yaptım . Dinleyin o zaman . Ben beş kez dinledim üst üste …
( www.youtube.com/watch?v=vx2u5uUu3DE )
Bu arada kişisel yaşamımda da yolunda gitmeyen şeyler oluyor . Tam bir göçük altındayım . Ulan bu benim hayatımsa niye herkesin eli bunun içinde .. Paul Cézanne’nin ’’ The Large Bathers’’ Tablosu geliyor gözlerimin önüne . Geleneksel değerlere başkaldıran kutsal kübizm yol göster bana .. Offff geldi mi üst üste geliyor arkadaş. Aslında getiriyorum desek daha doğru olacak. Hayır yani defalarca teşekkür edilip tam puan alınan bir denetim sonrasında neden böyle hisseder ki bir insan. İnsan işte mesele bu . Geometrik şekilleri belli bir düzene oturtmak için bile aynı şekilleri seçmek gerekir. Aynı üçgenden iki tanesi eşit kenarlarını sırt sırta verdiğin zamanlarda bile sivri uçları bizi tehdit eder. Bir daire nin hiçbir aralığı olamaz . Ben daireleri sevmiyorum. İçinde bulunduğum yaşam gibi. Eğer bir şekil seçeceksem bu yamuk olmalı. Benzeyen iki kenarımla benzersiz olmalıyım. Benzeyeceksem kendime benzemeliyim. Özgün olmak her yamuğun hakkıdır bence.
İşte böyle ben kendimi kendimden uçurmuş bir halde akşamı ettim . Yemek bulaşık işlerinin arasında bile kelimeler beynimi dövüyordu. Şiirim geldi, melankoli zamanı . Patlat en karanlığından şiiri… Sırt üstü uzanıp tavana dikiyorum gözlerimi .Tüm veriler beynime hücum ediyor. Kutup ayılarını düşünüyorum nedense . Çok üzülüyorum yutkunuyorum. Kürkleri için diri diri derileri yüzülen hayvanları aklıma getiriyorum . Yüzümü ekşitip gözlerimi kapatıyorum. Hala bu dünya niye içindeki insanlara hak ettiği cezayı vermiyor diye düşünüyorum. Milyonlarca çöpten başka bir şey değiliz. Bakıcı vahşetleri geliyor ardı sıra aklıma. Sonra daha kötüsü öz be öz anneleri tarafından işkence gören çocuklar için göz yaşı döküyorum bir ara. Öldürülen binlerce masum canlı içimde dirilip organlarımı kemiriyor hınçla.
Ellerim uzuyor, parmaklarım sakız gibi. Tavana kadar uzuyor en son ve kendi üzerime örtüyorum tüm duvarları. Gözlerim yuvalarından çıkıp kendime dikiyor bakışlarını. Küçülüyorum gözlerimin çaresizliği karşından . Gözlerim gözlerini yuvalarına dikmiş içindeki karanlığı deliyor. İçimdeki çocuk Deniz’i arıyor tüm gücüyle. Tutunmak için ardı sıra kovaladığım tüm ümit etmelere sin Kaflı küfürler ediyorum . Ellerimin arasından kayıp giden tüm yanılgılara inat gülümseyen arsız yüzümden nefret ediyorum .
Vahşi bir hayvan sadece acıktığından bir diğerini öldürüyor. Adil bir anlaşma bu. Biz nasıl mahluklarız Tanrım… Heyyyy Tanrım…!!! Uyannnnnnnnnnnnnnn …. Vakti geldiğinde çalar saat gibi çalacak olan Sur vaktine dek istirahat etme lütfen. Benim seninle geçinemiyor olmam diğerlerinin suçu değil. Ruhumu öldüren bebekle sen beni sensiz bıraktın. Yeterince acı yok mu ?
Bir insan tüm değer yargılarından arınırsa, tüm bildiklerinin edinilmiş kazanımlar olduğunun farkına varırsa, somut olanlardan uzaklaşıp kendi zaman ve mekan sınırları dışında soyut bir bakış açısına geçebilirse elinde kocaman bir hiç olduğunu görecektir. Duyguların güdümünden edinilmiş mezarlıklar üzerinde tüneyen gölgeleriz başka bir deyişle. Kıvranıp durduğum sancılardan kurtulmak için yazdığım bu metin sıradan bir serzenişten ötesi değil. Mana aramayın. Bir boşluğun içinde dönüp dönüştükçe ilk insan kadar bile ederimiz yok. O devasa egolarınızı bir kenara koyunuz ve kendinize bakınız . Sadece sıradan bir hiçsiniz…
Hiçlik küçümsenecek bir kavram değildir. Bir çok şey olmayı becerememiş olan insanlık hiçlik konusunda bir adım atabilirse belki de diğer şeyler olmanın anlamsızlığını kavrayacaktır. Elimizde binlerce bilimsel, milyonlarca toplumsal veri ve kaide varken yaptığımız total hata dökümüne baktığınızda zarar verdiklerimizin çığlıkları kulaklarımızı kanatmalı .
Hiçlik kadar değerli olabilmeyi diliyorum ….
Deniz…
YORUMLAR
Sevgili Deniz Kardeşim
Bu yazınızın içinde kendimi buldum üstelik zirvesinde. Hani derler ya hayatımı yazsam roman olurdu bazen şiir olarak yazdım ama hep ben yaşadım. Semra öğretmenin ben deme oğlum biz de derdi ama ben yaşadım. Yaşadığım bir kaç anıyı yazacağım.
- Daha ilkokul yıllarında okuma ve yazma merakım başladı. Şehre on yedi kilometre uzakta yol param ve kitap paramı aldım kırtasiyeye geldim Nazım Hikmetin şiir kitabını alsam dönüş yol param yok kitabı okumakta istiyorum ve ben kitabı alıp beş parasız kaldım yürüye yürüye köyün yolunu tuttum ara sıra yoldan geçen araçlara bakıyor ben alır mı diye almıyorlar ve güzel bir gölge bulduğumda bir kaç sayfa okuyor hem dinleniyorum. Ben görmedim köyümüzün imamı kırmızı murat taksisi ile beni kitap okurken görmüş durmamı direk babama şikayete gitmiş. Tam iki saat kırk beş dakikada köye vardım. Hemen babam sordu neredeydin. kitap almaya gittim kitabı gösterdim neden geç kaldın pat. diyemedim yürüyerek geldim diye. Bir gün kitabım olursa bunu anlatacağım dedim baba olmama rağmen imza gününde anlatamadım saklı kalması şart. Ha şöyle diyeli bazı şeyler vardır anlatılmaz yazılır.
-Hiç kimseden çekinmem haklı isem kamuda göre başladım. Teftişteyim müfettiş doğru söyleyeceğine yemin eder misin dedi verdiğim cevap hocam ben doğru söylüyorum siz de beni doğru dinleyin ben yemin falan etmem dedim biraz bağırdı ben gülümsüyorum meğerse edebiyat defteri üyesiymiş sonra dost olduk.
-İnsanların her zaman birlikte bilgi samimi duygularla hareket etmesi üretmesinden yanayım ki tarım işini de çok severim. Başkasının haklı olduğunu biliyorsanız başkası olursunuz ve başkası olunca ilk sürgünüm ve sendika üyesi iken ta yönetime kadar gittim. Bir mayıs ile yürüyüşe gitmek için bir dolmuş kiraladım otuz kişilik kimse gelmeyince tek başıma gittim dedim ki asla vazgeçme vazgeçenler kaybetti. Ne sürgünler gördüm güldüm geçtim onu avantaja çevirdim. Kendimi kızsam kitap okuma cezası değil kitap okuma ödülü veririm. Kendimi tesellimde bak yiğidim bir Mustafa Kemal Atatürk BİR Nazım Hikmet bir Sabahattin Ali neler neler çekti bunlar ne ki derim. Atatürk'ün izinde ve her sabah uyandığında aynaya bakıp seni seviyorum Kundakçı demem en güzel devrimci fotğrafı olarak görüyorum.
Sevgi saygı ve selam ile.
''O devasa egolarınızı bir kenara koyunuz ve kendinize bakınız . Sadece sıradan bir hiçsiniz…''
Okyanuslar hata affetmez, suratınıza gerçeği tokat gibi çarpar
Ben sıradan bir hiçim
;) Ara sıra eski yazılarını da okuyorum
hakkını helal et, emeğin geçti say
nice sevgilerimle
Sevgili Deniz,
Özgün metniniz, "Günün yazısı" olmayı ziyadesiyle hak-etmiş.
Şu cümlelerinizle anılarıma geri dönüş yapmış oldum. Sanırım aynı meslek grubundayız:
"...Çürüyen bir sistemin neferi olmaktan nefret ediyorum .Ben bu işi yapmaya karar verdiğimde insanlara en çok yardım edebileceğim işin bu olduğuna inanmıştım. Şimdi sistemin emir eri olmaktan öteye gidemiyoruz. Eskiden derdimizi anlatacağımız ,anlattığımızda dinleyen makamlar vardı. Şimdi kapı duvar. Mutsuzum….. Mesleki deformasyon yaşamamak için elimden geleni yapıyor olsam da sanırım yavaş yavaş yeniliyorum . Evet efendim sepet efendim le geçen bir günün sonunda ağzımda *ok tadı var. "
*
Size çok hak veriyorum.
İnsanın kendisini böylesine berbat, kötü hissetmesi, böylesi olumsuz düşüncelere tutsak olması ruh dengesini bozar. HİÇLİK kadar değersizleştiğini hissetmesi kadar kötü bir duygu olamaz, diyorum. Sanki iğrenmek gibi...
Hani bir Bulgar özlü sözü vardır: "Ölmüş ite kimse tekme vurmaz!"
İnsanın kendi gerçeği ile dış şartların uyum içinde olmamasıyla kendini değersiz hissetmek böyle bir duygu rengi olsa gerek.
Yazınızı bir kez daha okudum. Sonra bir kez daha...
Nasıl bir duygu renginde oluşunuzu gözlerimin önüne getirdim. Kendimi berbat hissettim.
İdeallerle uygulamalar birbirleriyle teknik örtüşmemesi, insanlığın sınıfta kaldığının göstergesidir.
Müthiş bir yazıydı.
Daha çok yazılır bu özgün yazınıza.
Bir yazarımızın dizeleriyle size eşlik edeceğim:
"...Evet, ilmektir boynumdaki ama ben kimsenin kölesi değilim.
Tarantula yazdılar diye boynumdaki yaftaya
'Tarantulaymış benim adım' diyecek değilim.
Tam düşecekken tutunduğüm tuğlayı kendime Rab bellemeyeceğim.
Razı değilim beni tanımayan tarihe beni...
Sinesine sarmayan tabiattan da rıza dilenmeyeceğim."
-İsmet Özel-
***
Sevgi ve dostluk daima yoldaşınız olsun.
E.P
Hiç olabilmeyi becerebilmek mesele sevgili Deniz. H'içim derken bile bin ah sığıyor cümlelere. Sadece sağlık değil eğitim camiası da içler acısı ve bir sürü angarya. Üstünü hiç açmıyacağım konuların zira yorgun ve yılgın zamanlar bu zamanlar. Manda yuva yapmış söğüt dalına deyip geçmeli ne bileyim.
Okumak güzel seni
Sevgiyle..
tasavvuftan almayacağım bu kez hiçliği
genelde hiçlik tasavvufu anlatır bana özüdür aslında
alkol ikinsinde demişti Yılmaz Erdoğan
Biz ne zaman içsek
İç değilizdir aslında
Dışımızda bronz bir akşam sözcüğü
Biz ne zaman içsek
İç değilizdir aslında
Dışımızda bronz bir İzmir akşamı...
desem ki;
Biz ne zaman hiçsek
Hiç değilizdir aslında
Dışımızda bronz bir öfke...
bu kadar çürümüşlüğe ne demeli bilmem ki
tebrikler ve saygımla...
Sevgili Deniz
Bu ülkede adama göre iş veriliyor maalesef. İşe göre adam değil...
Bu sebeple ,iktidara muhalifseniz en alt birimlere sürgün edilmek kaçınılmaz oluyor.
Çünkü sistem çürük,
sistem siyasilere hizmet ediyor.. Bu bağlamda işiniz gerçekten zor arkadaşım.
Güne düşen yazınızı kutluyor sevgi ve selamlarımı iletiyorum
Den(iz)
Sevgilerimle.
ARKADAŞLAR BEN KİMSENİN YORUMUNU SİLMİYORUM. 20 DEN FAZLA YORUM YAZILDIĞI İÇİN ESKİ YORUMLAR GÖZÜKMÜYOR :))) HERKES YÖNETİME YAZARSA BU HATALI UYGULAMA DÜZELİR DİYE UMUYORUM.
Serhat bey'e
''Deniz hanım? Yukarıdaki teşekkür metniniz den anladığım kadarıyla sanırım durum sandığımızdan daha ileri boyutta.Üzgünüm ama size neropsikolojik bir iki küçük test yapmak zorundayım. Öncelikle arkanıza yaslanın ve lütfen sorularıma düşünmeden aklınıza geldiği ilk şekliyle cevap verin. On dört yıl öncesinde yaşam standardınız neydi? şimdi ney? Bu ruh halinizin ya da mutsuzluğumuzun asıl nedeni saçma sapan tavrıyla,toplumsal travma yaşatan güven vermeyen ve insana çaresizlik hissi yaşatan ana muhalefet olabilir mi? Şaka şaka papatya çayı halen durumu kurtarmaya yeter korkacak bir şey yok..:)..:)
Hoşgörünüze sığınarak..:) Ve sevgilerimle. ''
Yorumunuza cevap :
Aslında yazımın içeriği siyasal mesajdan çok siyasetin bir memurun üzerinde doğurduğu sonuçların duygu yoğunluğu üzerinden hareketle sonraki duygu geçişleri. Zaten siyasi mesajlar gayesi taşısam güne gelme şansım da olmazdı değil mi ? Ancak sadece sizin bakış açınızdan siyasi yorum ve cevap içeriğine geçiş yaptık.
Serhat bey çok samimi olarak size yaşadığımı aktaracağım. Bakın yaptığım işi yapmak için inanın çok ama çok çalıştım. Çok okudum. Okuduğum okulun ardından bir sürü sertifika ,doktora vs vs eğitim aldım. Ancak bir süre önce bulunduğum konumdan çok daha üst bir görevde iken beni öyle çok kırıp baskı uyguladılar ki kendi isteğimle daha alt düzeyde sayılabilecek başka bir birime geçtim.
Bana yapılanları burada anlatmayacağım. Şimdi bu görevimde iken uyduruk bir denetime maruz kaldım. Neden uyduruk ? Bir denetim yapacak kişinin o konu hakkında bir uzmanlığı (heleki konu sağlık ise ) bilgisi ve tecrübesi olmalıdır. Ancak bana denetmen olarak gönderilen şahıs zorla açık öğretimle ünv bitirmiş vasıfsız ,konu hakkında zerrece bilgisi olmayan biriydi. Hem küstah hemde tehditkardı. Kendinde bu gücü bulma nedeni sadece ve sadece iktidara yakın olması idi. Bu kişi karşısında şeytan bas istifayı çek git diyordu ama tamamen ekonomik nedenler yüzünden bunu yapamadım. Ayrıca yaptığım işi yapan sayılı kişilerden olduğum için gelecek sağlık çalışanlarına bu işi öğretmeden gitmek bencillik olurdu. Sonuçta devlet benim bu donanıma sahip olmam için masraf yapmıştı. İktidar gelip geçer devlet bakidir. Ben devletim için hayırlı işler yapabilmek adına dişimi sıkmaya devam ediyorum. Ancak duygusal olarak ne kadar yıprandığımı bilemezsiniz. .Çünkü gururum için öyle çok şeyden vazgeçtim ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
Tüm bu yaşadıklarımda muhalefet bu işin neresinde olabilir bilemedim. Umarım kendimi ifade edebilmişimdir.
Ha papatya çayı diyorsanız hala bu geceden sonra içine bir kaşık bal koyup sizde için bence.Ani çıkışlar için de birebirmiş :)))
Sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Bizim diyaloğumuza gelince ( şu an için bir örneğini veremem ama ) doğrusu sizin bu sayfalardaki esprili yorumlarınızı görünce Deniz hanım mizahi zekasıyla tam benim esprili paylaşımda buluna bileceğim bir arkadaşım diye düşünmüştüm.Ve nihayetin de kopyalayıp yayınladığınız yorumumu da o düşünceyle yaptım. Esprili diyaloglar spor karşılaşmaları gibidir bir taraf mizahi bir pas verir diğer tarafta üzerine bir şeyler koyar ve o pası esprili bir gole yani sonuca çevirir nihayetinde keyifli ve düzeyli bir diyalog sürüp gider. Sanırım benim esprili pasım güme yani avuta gitti...:)))
Neyse sonuçta insanız bazen esprinin yani gol pasının ayarı bir tık fazla olabiliyor sizi istemeden kırdıysam içtenlikle özür dilerim.
En içten saygı ve sevgilerimle.
Dip not: O yorumumu yönetime bildirip silinmesini rica edecektim ama siz sayfaya kopyalayınca sanırım pek bir anlamı olmayacak.
Şu deftere geldim gidiyorum yorum mesaj vs nereye nasıl gönderilir tam olarak öğrenemedim inanın. Yazınıza dün yorum yazanlar arasında ilk 3 e giriyordum sanırım:) Bu gün göremedim. Acaba 'göndere' mi basmamışım yoksa daha önceki yorumlar diye başka bölüm mü var. Hayır mesele yorum yazıp yazmamam değil de şaşkınlığıma şaşırıyorum.
Sevgilerimle.
Den(iz)
Yaşamın tüm çizgilerini çekerken içime
Elveda demeyeceğim;
Ne gelişleri sevdim çünkü
Ne de gidişleri seveceğim
İflah olmam ben ama
Yine de deneyeceğim.
Ölüm dedim evet,
Başlamak için önce ölmek,
Ölmek içinde önce hiç olmak gerek.
Hiçlik insanın kendi doğrularıyla yaşamasına denir bence, en azından ben böyle düşünüyorum.
Her insan doğduğunda belli bir yaşa gelinceye kadar bu dünyanın ve aynı zihniyettki insanların doğrularıyla yaşar ama farkındalık güzel bir şeydir ve evet önce dünyanın doğrularını öldürürsün zihninde, kim ne dercilere güzel bir yol çizersin gitsinler diye, sonrasında hiç olursun.
Kendi doğrularında yaşamaya başlarsın hayatı, senin doğruların genelde kabul görmez diğerleri tarafından işte en güzel çizgi sen herkes ya da diğerleri değilsindir artık, sen hiçsindir.
çevrende ki o teyyare insanların bazı sözleri de onaylar bunu; "senden HİÇ bir şey olmaz" gülünç değil mi?
Hayatta uymamız gereken belli prosedürler varmış, kim belirlemiş bunları ya da neye göre belirlemiş kime göre belirlemiş hiç anlayamadım bugüne kadar.
Düşünüyorum Denizim hani bu dünyanın doğrularına göre her annenin çocuğunu koruyup kollaması gerekir değil mi? hatta bu insanların doğruları bile değildir, bunu tüm canlılar yapar. İşte bunun tersini yapan iğrenç insanlar (ki bunu asla bir hayvan yapmaz) diğerleri oluyor, temiz değiller, masum hiç değiller.!
Sağlık kuruluşları, sağlık çalışanları...
ya bıraksınlar şu kağıt mağıt işlerini be.!
her prosedür arkası olmayan dayısı olmayanlar içindir bunu öğreneli çok oldu, neden hala bu saçmalık.!
herkese aynı şey uygulanıyorsa eğer eyyyy kendini Atatürk gibi gören insan sen niye kayırılıyorsun peki?
Yani Denizim dediğim gibi HİÇLİK giysisi en iyisi..
Ve diğerleri dediklerim herşeyi *ok etmeye çok gayretliler, ama unutmamak lazım Denizim ilahi adalet zaman aşımına uğramaz.
Eyvallah...
Den(iz)
Sevgilerimle..
Tasavvufu sevmem ve hiçlik makamı diye adlandırılan duruma da hiç inancım yoktur. Bildiğim tek gerçek insanın yalnız oluşudur. Hiçlik budur. Öyle arındırılmış, durundurulmuş, kutsanmış, onanmış vb. bir hiçliğin varlığına inanmıyorum. Sizlerin bahsettiği türden bir hiçlik pratikte uygulanabilir bir durum da değildir.
Yazıya geçecek olursak; iç dünyayı gayet güzel film etmişsin. Denetleme sıkıntısını bize de yaşadın sağ ol. İkinci kısımda yani hiçliği anlattığın kısımda fikir ayrılığına düşsek de ana fikrini besleyici ve etkileyici bir anlatımla neredeyse beni hiçliğin varlığına inandırmak üzereydin. Netice de severek okudum. Tabi öykülerini okumayı tercih ederim o ayrı :)
Tebrik ediyorum sevgili Deniz.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Öykünü bekliyor olacağım.
Not: telefonumun başına bir şey gelmeyececekse "inanmıyorum" ☺
Sevgilerimle.
Gecenin en koyu, zifiri karanlık anını takiben tan ağarır
Bon jovi mi dinlediniz? İyi bir seçim, kafa dağıtmak, topraklama yapmak adına
Sağlık kuşkusuz ağır bir sektördür
Sehveni insan hayatına mal olabilir de
Bebek örneğiniz misali insancıl duruş, şefkat yazılı olmayan temel bir unsur olsa bile tatbikatta yazılı kurallar ve şekli ögeler öne çıkacaktır ister istemez
Disiplin, titizlik, kuralcılığa varan motamot uygulamalar gına getirebilir elbette
Ruha çelik bir korse giydirmek bir tür
Nihayet
Mükemmel bir deneme çıkartmışsınız
Edebiyatın tanıdığı adeta limitsizlik arz eden özgürlük imkânını da son nefesine kadar kullanmışsınız
Güne gelen yüreği, emeği, kalemi, kelamı tebrik ederim
Saygı ve selamlarımla...
Den(iz)
Sevgilerimle...
Hiçlik önemli bir duygu.
Elif Şafak "aşk" romanında bunu işler ve 33.kuralda şöyle der:Testiyi ayakta tutan şey,dışındaki şekli değil,içindeki boşluktur.
İnsanı da bunu bilmek ayakta tutar demekte(ydi.)
Hem değerli olmak hem de "hiçliği" kabul etmek /edebilmek.Hayatın sırrı bence bu.Hiçlik başka şey ve tabi ki "hiççi" olmak-nihilist-başka şeydir.Selamlarımla.
Den(iz)
Sevgilerimle..
Deniz hanim,
gune gelen yazinizdan dolayi tebrik ederim. Anlayisiniza guvenerek acizane bir yorumda bulunmak istiyorum. hayal ve sorunun ortak noktasi, ikiside sinir tanimazlar. hayalin siniri hayal edebildigin kadardir, sorunun siniri ise buyutebildigin kadardir diye dusunuyorum. Tanriya filan satasmakla hangi sorun cozulur, bilemiyorum... Dedim ya, anlayisiniza guvenerek yorum yapacagim diye...
selamlar,
abdullah
Den(iz)
Sevgilerimle...
HİÇ'
hiç’tanımadığım dünyanın hiç’bilmediğim aşkı…hiç’leşirken her şey,histerik aşk’ların mülteci çocuklarıyız… hadi hiç’bir yere gitmeden, hiç’leşmeden aşk …aşk’ kadar hiç’leşelim…
Ne dersin diyorummmm !
öylesine....Gözlük taktım :)
Den(iz)
Güne gelmeden okumuştum bu yazıyı.Okuyup geçilmeyecek bir yazı olduğu için,
tekrar sindirerek okuyup sonra yorum yazarım diye düşünmüştüm zira.
Şimdi güne gelmiş, Ne kadar iyi, ne kadar isabetli bir karar.
Ne güzel bir iç hesaplaşma.
Hep doğruyu, hep güzeli, hep iyiyi arayan bir iç hesaplaşma.
Yiğitçe, mertçe, delikanlıca bir duruş...
Keşke hep böyle olabilsek.
Tebrik ve teşekkürlerimle.
Den(iz)
Sevgilerimle..
Gerçekten de zor bir durum, içinde olduğunuz ruh hali hayli sıkıntılı. İşin kötüsü sağlıkçı olduğunuz için bir öneride bulunmakta zor. Ama yinede bir tavsiyede bulunayım böyle durumlarda papatya çayı iyi gelir.
Bu arada olaya iyi tarafından bakmak gerekir seçim sonrası nefeslerini ensenizde hissetmenizi istedilerse bu ilgi ve alakalarının devam ettiğini gösterir demek ki durum o kadar kötü değil. Kaldı ki ülke on dört yıldır o nefesi hissediyor...:)
Güne gelişinden belli okumaya değer bir yazı gönülden kutlarım kaleminize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
Den(iz)
Benim papatya çayı içmem insanlığın insan olmasına yetecekse ben bir galon içmeye razıyım.
Sayfama ziyaretiniz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim Serhat bey.
Sevgilerimle..
Serhat BİNGÖL
Hoşgörünüze sığınarak..:) Ve sevgilerimle.
glenay
Serhat BİNGÖL
Dün bi göz atmıştım bebeklerin olayını muazzam güzel ele almışsın
ve dedim ki sen iyi bir annesin believe.
son göğüme mama ya da yemek verirken gözlerinin içine bakıyorum arada durup saçlarını okşuyorum bide sıkıca sarılıp kokluyorum ardından kocaman bi öpücük.
denetleme neden yapılır bilmiyorum onca seneyi
boşuna mı çürüttük anfi salonlarında.
denetlenmek için üniversite bitirmişiz diye düşünüyorum.
beni benden başka kimse ölçemez zikrinde olmamız gerekirken
eğilmek neden ???????????
eğilmek ancak ALLAH a olmaz mı?
hiçlik bitirdi bizi
en çokta çocuklarıııııııııııııııııııı
sevgimle deniz
Den(iz)
Denetleme ... yine mideme kramp girdi bak.Nefret ettim dün kendimden...
Sevgilerimle...
Believe_TülAySLAN
sen güzel bir ruha sahipsin deniz
nefret ruhu boşluğa savurur
kimseden kendimden nefret etmiyorum
biri beni üzdüğünde içimden sessizce
Hasbunallahu ve ni’mel vekil zikrini çekerim
göğün bekçisi iletir Rabbime
Sevgimle
Den(iz)
Believe_TülAySLAN
İşte beklediğim işte aradığım gerçeğin ta kendisi ciddi bir yazı ve yerinde bir saptama.
Gel gör ki benim bilgim senin bilgini döver diyen ve müthiş egosundan zerrece kurtulamayan 'HİÇ' liğin derin anlamını kavrayamayan insanların varlığını gördükçe Hiçliğe düşmeyi daha da çok istiyorum.
Teşekkürler ve Sevgiler
Den(iz)
Sevgilerimle.
...
Sevgilerimle
İpekyildiz tarafından 5/12/2017 11:14:52 AM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Sevgilerimle.
Den(iz)
Sevgilerimle..
Tutunduğu insani ve ahlaki değerlerin, sevmenin,merhametin ve tevazünün toplumun önemli bir çoğunluğu tarafından kabul görmediğini anlayan insan içinde onarılmaz bir boşluk hisseder. İşte tamda bu, bana göre hiçliktir..İçi dolu bir hiçlik. Ve kişiliğimizin keskin sınırları da yoktur zira buna ihtiyaç hissetmeyiz. Çünkü bizler dayatmacı değiliz ve özgürlüğümüzü de böyle ilan ederiz. Yazının içinde kendimi buldum Deniz. Bazen dışarı çıkmak istemediğimi hatırladım ve nadiren gözlerimi ve kulaklarımı istemsizde olsa kapadığımı..Çoğu zaman içimden "bu gerçek değildir" diye düşünerek kendimi onarmaya çalıştığımı..Çok beğendim yazını ama keyifle okudum diyemeyeceğim ve tekrar tekrar okuduğumu itiraf edeceğim...Çok sevgimle.
Den(iz)
Sevgilerimle..
kendine haksızlık etme sıradan serzenişler değildi bunlar...bir çoğumuzun günlük hayatında karşılaştığı ama yüzleşmeye ya da hakkını aramaya geldi mi sırtını döndüğü, üst makamlarda kapının gösterileceğinden korktuğu için göze alamadığı, cesaret edemediği, sadece kendi duvarlarına seslenip öfkelendiği durumlar bun lar...çünkü kitlenin gözü bu baskın ve sindirme politikasıyla korkutulmaya ve sus-pus hale getirilmeye çalışılır...tek bir kişinin çıkaracağı ses bile kapitalistlerin planlarını alt üst eder...hiç istemezler birinin kendini öne atmasını ve geride duranlara yol göstermesini...kurallara uyarak ileri adım, uygun marş herkesin aynı hareketle, aynı kurallı sözcükleri dillerine dolayıp uyumlu ve mülaim sessizce bașlarını kuma gömmelerini isterler...
hiçlik ne kadar soyut bir kavram gibi görünse de hangi duyularınla dokunacağına göre yine değişen bir olgudur...içi boş bir çuval görürsün..dokunursun evet hesapta boştur, görünen odur, somut bir şey oysa, içinde ne var? - hiç! deriz.. ya da boş bardak ya da en basit örnek beyaz badanalı duvarlar -oda arkadaşlarım- boş boş duvara bakıyoruz ne görüyoruz? -hiç! koca bir hiç!..öyle değil işte bakana göre değişir durum...o duvarlara öykünüyoruz yeri gelince...somutdur dokunuyoruz, duyularla hissedebiliyoruz ama yine de çoğunluk onu bir hiç parçası gibi görüyor...ama ilginçtir ki burdaki somut ve soyut kavramlar yer değiştiriyor bana gelince...ben duvarın somut haline değil soyut haline ruh giydirip konuşturuyorum çünkü...herkese bembeyaz lekesiz duran duvar benim gözümde pasaklı, kirli sakallı ya da soytarı kılıklı olabiliyor...bazen de gökkuşağının yedi rengini açıyor ama bunu ben görüyorum, yanımdakiler değil...benim karşımdaki hiçlikle, oda arkadaşlarımın karşılaştığı hiçlik arasında uçurumlar var...tabi burda ister istemez hiçliğin koynuna varlık da gelip sokuluyor bazen...yani 'hiç' hiçbir zaman istediği gibi bir 'hiç' olamıyor...ona o yakışıksız sıfatı giydiren yine biziz...
belki karışık oldu iyice çorba yaptım:) en iyisi Paulo Coelho'nun 'on bir dakika'sında verdiği şu örnekle sözümü bitirim şöyle diyor ressam karekterinde olan adam:
"Şu önündeki rakıyı görüyor musun," diye devam etti ressam. "Böyle işte, sadece bir rakı görüyorsun. Ben daha ötesine geçmek zorunda olduğumdan, kaynağındaki bitkiyi, atlattığı fırtınaları, tohumları toplayan elleri, bir kıtadan ötekine gemiyle taşınmasını, alkolle buluşmadan önce bitkinin sahip olduğu kokuyu ve rengi görüyorum. Günün birinde bu sahneyi çizmem gerekse, bütün bunları resmederdim - ne var ki, sen tabloyu gördüğünde, onu bir bardak dolusu sıradan bir rakı sanırdın."
...
özellikle yazıda verdiğin üçgen, daire ve yamuk örnekleri çok iyiydi...
sevgimle gülüm...
Den(iz)
Sevgilerimle..
Gule
bu pejmürde yüreğim her şeye bi anlam yükleme isteğiyle dolu sadece o kadar...
teşekkürler gülüm sevgiyle yürektesin...
Öyle uzak ki yerim,
Uzakları aşıyor,
Bütün özlediklerim,
Benden ayrı yaşıyor.
Ya her şeyim ya hiçim,
Sorma dünyam ne biçim,
Bir kördüğüm ki içim,
Çözdükçe dolaşıyor.
Şevket Rado...
Hiçlik nasıl bir şeydir, değeri nedir bilemem. Benim için soyut bir kavram. Ne bileyim bana göre hiçlik beynin tamamen durması ve her türlü algıya kapalı olmasıdır gibi geliyor. Bir şeyleri hissedebilen insan nasıl hiç olabilir ki?
Ama şu dosya doldurup denetimden 100 tam puan alma olayı var ya işte onu o kadar çok yaşadım ki anlatsam ciltler dolusu kitap eder.
Mesela derlerdi denetçiler ( Bizde müfettiş ) ''Getir bakalım eğitsel kol faaliyet dosyanı.
Koyardım önlerine kalın bir dosya. Dosya'ya göre istenilen her şey yapılmış. Çünkü laf salatasıyla doldurmuş da doldurmuşumdur dosyayı. Ama mesela Temsil ve Müsamere Kolu olarak piyeste kullanmamız gereken bir aksesuarı temin etmek için nasıl anamdan emdiğim sütün burnumdan geldiğini anlatamamışım. Piyes sahneye konmadan bir iki gün önce gelip '' Hocam ! babam sahneye çıkmamı istemiyor. Ben piyesten çekiliyorum'' Diyen kız öğrencimin babasını ikna etmek için çektiğim sıkıntıları da anlatmamışım o dosyada. Piyesin her şeyi ile ben ilgilendikten sonra ödülün Milli Eğitim Müdürlüğünce bana değil de okul Müdürüne verilmesine duyduğum kızgınlığı ve moral bozukluğunu da anlatamamışım o dosyada mesela.
Mesela hiç kimse o piyeste aşık olduğu rol arkadaşı Sevgi yüzünden intihar eden Ahmet'in öyküsünü de sormamıştır bana. Piyes sahneye kondu mu kondu. Beş kes ilçe kültür merkezi salonunu hınca hınç doldurup ve her seferinde ayakta alkışlandık mı evet..Olay bitmiştir.
Ha sen diyorsun ki eskiden derdimizi anlatabilirdik.Ben 1978 de başlayıp 2013 de biten 35 senelik çalışma hayatım boyunca hiç bir zaman bizi dinleyecek bir makam bulamadım. Her şeye rağmen sen en azından önceleri benden daha şanslıymışsın.
Son not: Kendini kaptırma fazla. Netice olarak hepimizin sonu toprak. Öyle ya da böyle...
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 4/19/2017 3:38:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları tarafından 4/19/2017 3:40:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
Sevgilerimle..
bende kutup ayılarını düşünüyorum..
bi gün sikecekler belamı, avlayacaklar bi buzun üstünde.. önce kıçımın arasından patlatacak ve beni yıllardır huzursuz eden bağırsak derdinden kurtulacağım..
..
..
Den(iz)
Sevgilerimle..
Buradaki ruh durumunun hiçlik olmadığını söyleyebilirim. Hiçlik Mevlanavari bir bakış açısıyla değerlendirilirse başka bir alana yayılır. Bence baştan sona histeri krizleri geçiren, çarpık ve kronik travma halinde olan bir toplumda yaşamanın verdiği içsel tepkimelerdir bunlar. Düşüncemi sizin nazarınızda değil, genelleştirerek anlatmak istiyorum. Bu küçük ve tesirsiz tepkimeler postmodernizmin alt yapısını oluşturur. İyi insanlar yanlışa, düzensizliğe ve haksızlığa örgütsüz öfkesiyle karşılık verirler. Bu, iyi insanların asıl olması gereken yerde olamamasından kaynaklanır. Diğer bir değişle bulanık suda balık avlamaktır. Çarpık Sistemi değiştirmeyi düşünmez insan, karşılaştığı çarpıklıkları tamir edip yeni bir çarpıklığa kadar rahat bir nefes almayı düşünür. Oysa yaşam koşullarını, geleceği, toplumsal mutluluğu ve oto kontrol mekanizmasını kalıcı bir şekilde rayına koymanın tek yolu; şikayet ettiğin eko-politik yasaları kökten değiştirmenin devrimci düşüncesiyle donanmaktır ve bunu eylemsel anlamda da gerçekleştirmek için gerekli dinamik unsurları harekete geçiren örgütlü mücadele yolunu seçmektir.
Bir örnek vereyim; çevremde tanıdığım bir çok duyarlı ve iyi niyetli insan var, haksız bir duruma, yönetenlerin baskısına veya çalışanları ilgilendiren olumsuz bir konuda bireysel tepkilerini verip, olması gereken şeyin ne olduğunu düşünebiliyorlar. Öğretmenler, Sağlıkçılar vs herhangi bir meslek grubundan olabilir bu. Ama yanlış ve arızalı ve emekçi haklarını sömüren sistem organlarına karşı asıl mücadeleyi veren bir sendika veya örgüte katılmıyorlar.
(Örnek: Eğitim alanında eylemsel ve düşünsel anlamda örgütlü mücadeleyi en iyi veren sendika: Eğitim Sen, ama bu sendikaya katılmaktan çekiniyorlar başlarına bir iş gelir diye)
Böyle olunca parçalanan ruhlarımızla öfke ve reddedişlerimizi tesirsiz parçalar olarak ortaya koymak ve sonuç getirmediğini görmekten başka bir çaremiz kalmıyor. Yazı ve edebiyat dünyasında da durum pek farklı değil malesef. Postmodernizmin sevimli tuzaklarından kurtulmanın tek yolu örgütlü mücadelenin içinde yer almaktır.
Yazının konusundan biraz uzaklaşmış olabilirim. Sadece başka bir pencereden bakmak istedim.
Saygı ve sevgiler.
Dramatik Buluntular tarafından 4/19/2017 10:39:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Den(iz)
yorumunuz hiç de yazıdan uzak değil aslında. Söylediğiniz şeyler tamamen mantıklı ve gerçekçi.Ancak ülkemizde teorik ve pratik ne yazık ki öyle denk düşmüyor ki yılgınlık mutsuzluk getiriyor. Sendika örneğinizden devam edeceğim.Ben uzun süre o sendikanın iş yeri temsilciğini yaptım. ancak burada anlatmak istemediğim öyle şeylere tanık oldum ki tüm inancım kırılan bir cam gibi tuzla buz oldu. İstifa etim ve şu anda sendikaların tamamına öfkeliyim. Buradan hareketle inandıklarımız bir bir elimizde un ufak oldukça çember daralıyor. Ben nefes alamıyorum inanın .
İyi insan :))) İşte bu madalya yı göğsümde taşımak için ne gerekirse yapabilirim. Teşekkür ederim .
Sevgilerimle..
Bu yazdıkların koca bir hiç .
Tıpkı senin gibi . . .
Boşuna vakit tuketmisim okurken
.....
.....
...
Kaşlarınıı çatmıs olmalisin kızabilirsinde
Antipati olustu icinde bana ilk 3cumle yuzunden
Eger uzulup kizdiysan sen bir hic degilsin .
Olusturduklarinda bir hic degil . :)
Hiç olmayi yok olmayi arzulayan biri olarak bunun imkansizligininda acisini bizzat cekiyorum .
Hayat zor ,hayatiniz zor ,hayatlarimiz zor, yasayabildiginiz kadar yasayin ama amacsiz kolay yasanmiyor bildiginiz gibi ...
Den(iz)
yorumunuz manidardı. Teşekkür ederim...
Sevgilerimle..
Hiç', biç' kadar değerlidir... Ama keşke hep biç' olabilse hiç'
Koca bir hiçlik Sartre'den, içine sığamayan Post-Modern cümlelerden arındırdığında kendini, kitaplarında çırılçıplak kalır. Bezgin ve uçları yanık cümleler son noktaya ulaşamadan kül olur. Ne kadar kurtarmaya çalışırsanız o kadar yanarsınız, ne kadar izlerseniz, kor gibi yanan ateş karşısında ter sularında o kadar boğulursunuz. Kaç cümle kaç kişide, kaç kişi bu cümlelerde, bilemezsiniz.
Arkait bir sanrı, geçmişi hüsran ve yıkık sayan üslubun çöküşüne ,yüreğimden dökülen kelimelerin hüsran oluşu ekli. Asaletten yoksun, aruza yakalanan dilim, biraz kendinden yoksun, biraz edepten yoksun. Bab diyarı hayat, her dönemi ahlak yasalarına karşı, ahlaksızca yazan, bade bir tavrı bade'li aşk sayan, hiçlik diyarından kaçan ben. Asla unutulmaz, duygu ve düşünce esiridir bu beden.
İnkar ediyorum, bedeii bir halden, harcıalem bir hayata intikal ediyorum. Dadaizm bulantısını bir gelenek kavgasına getiren yığınla edebi eser ,geçmişin dilini nasıl inkar ederler. Dün ‘'Ölü Ozanlar''ın bestelerini çalanlar, bugün Dadaizm'e sarılanlar ,yarın bir mezar taşı olmadan edebi hayattan yoksun kalmayacaklarını mı sanıyorlar? Oysa geçmiş, hiçlik diyarından, varlık diyarına bir kapı, edebiyat ise bu kapının tek anahtarı.
Dibace'lerden yoksun tavırlarımız, duygularımızdan yoksun düşüncelerimiz, kayıtsız eylemler gibi kırılgan ve sonuçsuz. Oysaki bütün öfkelerimizi, sevinçlerimizi, umutsuz ve mutlu günlerimizi yazarken, hep unuttuğumuz ya da sakladığımız sırları açık etmemeye çalışırız. Sıra dışı bir cümleyi yakaladığımızda ya idamını istiyoruz ya da zindanımızda saklıyoruz. Becerebiliyor muyuz kendimizi temizlemeye ? Sanmıyorum ! Her satrın ardında elleri kanlı gözleri yaşlı kelimeler yığıla yığıla cümleler ve metinler oluşturacak. Korku korkmanın içini bizden habersiz daima suret-sizce dolduracak
Den(iz)
Sevgilerimle...