- 1273 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
0073 - AŞK İKİ KİŞİLİKTİR - VALS
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
"Değişir rüzgarın yönü,
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi,
Boşuna bir liman arar.
Gülüşü bir yabancının,
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir,
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir."
Ataol BEHRAMOĞLU
VALS
Serin bir meltemdi esen falezlerden, temmuz güneşiyle tutuşan gönlümü ferahlatan… Antalya ateşiniyle dağlanan yüreğime görünmez şebnemler serpen… Ne kadar büyük bir mutluluk ve huzur içindeydi ruhum, yerden bir evin önündeki verandada, o ulu çınarın altında gölgelenirken… Uzaklardan gelen şarkılara yaprakların hışırtıları karışırken… Bütün dünyam baştan başa sen…
Sonra birden… Değişiverdi rüzgârın yönü! Bunaltıcı bir ortamda, kan ter içinde kalıverdim! Susuverdi asırlık çınarın yaprakları… Susuverdi yürek dağlayan Sanat Güneşi’nin eşsiz sesi… Yandı kavruldu yapraklar, çöllerinde susuz ve dayanaksız kalan zavallı yüreğim gibi… Vakitsiz yağmaya başladılar başıma, vakitsiz yağan karlar gibi… Yanan yapraklar… Yanan yüreğim, kavlayan tenim…
Sen ellerimdin benim. Ayaklarım, kollarım… Sen yollarımdın benim. Beni elsiz ayaksız, kolsuz bıraktın. Yolsuz bıraktın… İnme indirdin yüreğime… İnme bedenime… Öylece kalakaldım!
Dev dalgalarla boğuşur da kıyılara sağ salim ulaşırdı aşkın gemisi… Nasıl da mağrur bir edayla taşırdı ikimizi! O da bilirdi sevgimizi. Denizler de deniz fenerleri de, tüm dünya kıyıları, falezleri de… O gemi yolunu şaşırdı aniden! Kendi etrafında dönmeye başladı. Saplanıp kaldı felç olmuşçasına, denizin ortasına! Ulaşması imkânsız artık, ne kadar çabalasa da herhangi bir limana… Benim gibi… Kalbim gibi… İnanmaz, kanmaz, yaklaşamaz artık hiçbir kadına…
Bir yabancının gülüşüne kapılıp gittin. Yörüngemden çıktın, onun yörüngesinde dönmeye başladın. Ben feleğimi şaşırdım! Senin keyfin yerindeydi, kendi feleğinde… Kendi feylinde...
Yediğim zehir, giydiğim kefen… Cehennem yiyeceği zakkum zehri yüreğime biriken! Öyle bir zehir ki bir beni süründürür! Öldürse iyi de… Ölümden bin beter bir azaptır tattırdığı, biteviye…
Aşk, dans etmeye benzer. Romantizm yüklü bir valse… Bir kavalye ve bir dam ister, yalnız yapılamaz. Tek ayakla yürünmez bile… Nasıl koşabilirim sensiz! Nasıl dans edebilirim! Bir ayağı yok artık bu hayatın! Bir ayağı yok bu koşunun, valsin!
Hiçbir şey kalmadı bize ait. Ne varsa sürüklenip gitti, gidişinin ardından. Huzur, sevinç ve mutluluk veren ne vardıysa hayatımda… Bir anda boşalıverdi gündüzlerim, gecelerim. Günlerce gecelerce seninle birlikteliğim…
Yıldızlar kadar uzaktasın artık. Yıldızlar kadar uzak, yıldızlar sayısınca okşadığım tenin… Yaptığın, bana en büyük kötülük, en fazla yapabileceğin!
Sen benim katilimsin! Sen benim bir çocuğun bayram sevinci içinde olan ruhumun katili… El değmemiş tomurcuk gibi açılmakta olan yüreğimin… Cennet mutluluğuyla sarhoş çiğdem çiçek gönlümün… Kalan yaşanmamış ömrümün… Yazılmamış şiirlerimin katilisin!
Ölümden başka ne yaşarım artık ben bir başıma! Ancak ölüm yaşanabilir tek başına! Aşk, sarmaş dolaş, yavaş yavaş yapılan bir dansa benzer… Birbirini duya duya… Sarılan bedenlerden ziyade ruhlardır, ayrılmamacasına… Sen o muhteşem dansın da katilisin! Bilesin!..
Teselli edemez artık beni hiçbir şey, hiçbir kimse… Ne şarkılar ne şiirler ne pirler… Yüreğinden esmez artık nefessiz kalan ruhuma hayat veren meltemler… Ancak keder eser, gittiğin yerlerden. Ancak keder, dudaklarımı çatlatan poyraz halinde… Yanan yüreğime körük hükmünde… Çiy taneleri vurmaz artık tenime… Ancak kıvılcımlar sıçrar, dört bir yanıma… Kıvılcımlar, sensizliğe açılan yaşlı gözlerime…
Benim doğup yaşadığım yerlerde nehirler güneye doğru akardı seninle olduğum zamanlarda… Alüvyonlar taşırdı bereket bereket… Gürleyerek akardı, yayılarak sulardı… Papatya tarlasına dönerdi Antalya ovası… Demet demet güller, sümbüller sunardı. Papatya tarlası olurdu bu topraklar… Dört mevsim bahar… Şimdi sular tersine akmakta… Getireceğine götürmekte içimde güzellikten ve sevinçten yana ne varsa…
Üç cemre düştüğünde ne kadar şefkatle vuruyorduysa toprağa güneş, öyle vuruyordu aşkın gönlüme… Bir anda çektin kınından, zehirli bir hançer gibi sapladın ayrığın azabını yüreğime! Bir bahar sabahının romantizm yüklü güneşinin ılık eli nerde o nerde!.. Biri derde deva, biri ölüm fermanı!
Gönlümün kafesinde büyüttüğüm sevdam karardı. Aniden alınan bir karardı, göğüs kafesimi kıran… Alıp başını gitti, mutluluklar ülkesi sandığı yere… Uçup gitti, Kaf dağının ardına… Şimdi o kırık kafesin içinde kalbimdir sessiz sessiz hıçkıran… Göğüs kafesimde garip kalan bir başına… Yaşanan aşk değildir artık… Bir kara sevda… Aşk, valse benzer… Duygusal bir dansa… Aşk değildir artık yaşanan… Olsa olsa zulümdür! Ölümdür olsa olsa!..
Ben o verandayı kaybettim. O dört bir yanı ağaçlarla, çiçeklerle bezeli, duvarları hanımeli kaplı olan yerden evin önündeki huzur ve mutluluğu… Asma çardağının altındaki sediri, betona serili rengârenk kilimi… O çiçek kokulu aşk dolu iklimi… Asırlık ulu çınarı kaybettim. Yaprak hışırtısını, su şırıltısını… Şarkılarımı kaybettim, seninle beraber. Şimdi ne bir esinti senden ne de bir haber…
Keşke sadece sen tükenseydin bende! Ben de tükendim senin buralardan tükenişinle… Gözden düşmüş, vazgeçilmiş, hor görülmüş, bitmiş bir vaziyette… Nasıl hazmedilir, böylesi bir hezimet sence?
Gündüzler uzar da uzar… Atar oradan oraya yarım kalan bedenimi! Geceleri dibine kadar yaşarım. Şaşarım hâlâ nasıl yaşadığıma! Yaşamak denirse yaşadığıma… Sabaha karşı sızar kalırım bir köşede… Sabahlara kadar çırpınıp durmaktan bitap bir vaziyette… Uyku benzeri fakat asla uyku olmayan bir yarı baygınlık hali… Düş değil görülen, tamamen kâbus… Hıçkırıklara boğularak uyanmak, her seferinde… Masum bir çocuk ağlarcasına… Kimsesiz kalıp da gecelerin ortasında… Gecelerin ortasında anasını ararcasına… Dört bir yandan gözyaşları akarcasına…
Yavaş yavaş yönünü Toroslara döner güneş… Yavaş yavaş yaklaşır dağların yamacına… Her günkü vuslatına… Usulca kısar ışığını ve yakar gece lambasını… Gecenin karanlığı çöker ruhuma. Camların kararmasıyla birlikte… Gönlümün camlarına vurmaya başlar ne yapacağını nereye gideceğini bilemeyen çılgın kalbim…
Ben yalnız bir kelebeğim. Tek kanadı kırık bir kelebek… Hangi kelebek bir başına yaşayabilir aşkını! Işık kaynağım söndü, gidişinle… O hain terk edişinle…
Hiçbir böcek, hiçbir kuş bir başına yaşayamaz aşkı. Rasgele bir eş seçmez kendisine. Son derece seçicidir. Sanma ki benim sevdam geçicidir!
Ölümdür yaşamakta olduğum, yalnız başıma! Ağır çekim intihardır, ölümdür! Ölüm değil, zulümdür!..
Aşk, muhteşem bir valse benzer… Rüya gibi bir dansa… Dans edemez olur diğeri, eşi olmasa…
Vals iki kişiyle yapılır. Kavalye ile dam her notada, her adımda, yüz yüze, göz göze hareket halinde birlikte…
Aşk vals gibidir. Vals için gereken iki kişidir. Biri erkek biri dişidir. İkisi de iki kişiliktir. İki kişilikse, yaşanan dört mevsim bahardır.
Tek kalınırsa, ağır çekim intihardır.
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0073