- 877 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Asker'im
Asker
(şiir olarak yayınlanan ilk 21 bölüm)
hani olmadık zamanda yağar yağmur.. da!
olmadık bir yerde su birikir
olmadık biri karşına
olmadık küfürler ettirir..
okulun en haşarı, en bücür, en sevilen kızıydım
üstelik bütün herkese sevgili ayarlayan bendim,
ama “seni seviyorum” diyemedi hiçbir hayranım
çünkü ben herkesin, tüm herkesin sevgilisiydim!
o günler geride kalmış, lise bir hafta önce bitmişti..
o hareketli ortamdan sonra evde baya sıkılmıştım
herkes tatil yörelerinde ya da memleketine gitmişti
komşumuz Arzu Ablayla daktilo kursuna başladım.
epey aralı kursa yürüyoruz, babamın durumu malum,
üçüncü gün; okul formasından başka elbise giymişim
zümrüt yeşil.. yeni yeşil ayakkabı, aynaya bakıyorum
annem imrenerek seyrediyor.. meğerse ben neymişim,
babam toptancı halinde hamal, bazı günler eve geç gelir
bir uçtan bir uca şehri yürüyerek gider gelirdi
anam; Osmanlı, bulduğuyla yetinir
beterin-beteri var de şükrederdi
iş olduğu günler; yorgun
iş olmadığı günler üzgün, bungun
otuzunda üvey ana elinden Ankara’ya kaçıp,
iki yıl sonra amca kızını kaçırıp;
nasip; altı evlada sahip olmuşlar
en küçükleri, tek okuyanları ben, boy fukarasıyım biraz
evde adımı “bücür-cadı” koymuşlar
mahallede “Safinaz”
görseniz eve nasıl geldim.. iki gözüm iki çeşme
nasıl da ağlıyorum, annemin yüzünde bin endişe
"-neyin var yavrııım neyin var n’oldu sana böyle"
"biri bişiy mi dedi hehn! deyivi bi hele;
Arzı nerde?"
çamurlu pembe çoraplarımı, ilk defa giydiğim ilk elbisemi
yeşil ayakkabılarımı, pembe yeleğimi, çantamın halini
gösterip hıçkırdım, kahrettim, hiç bir şey yolunda değildi
"talihim yok", "kilom az", "boyum kısa",
"nerde sevgili"
anneciğim.. bildiğince dil döktü, "herşeyin hayırlısı"
"daha ablaların var öğünde, gudurdun mu gudurası"
sonra alttan aldı "her isteyene vermem ben, gül gızımı"
annemin-babamın “Gül”üydüm, bana hiç
kıyamazlardı
tekrar okul formalarımı giydim, yenileri leğene ısladık
komşu Arzu Ablayla kursa, ama bu defa minibüse atladık
ertesi gün tam orada bir gül vardı, görsen ne senaryolar yazdık
ya “oğlan ağaç oldu”, ya da“kız oğlanın başında paraladı”,
yazııkk
***
filmlerde bile o sahnelerde ağlardık, nihayet insandık,
aynı yerde her sabah ne güller gördük, toza bulanık,
aldık-çaldık kuruttuk, fallar baktık, bazen de almadık,
“abla bu sana” dedim, “nerdee” dedi,” ah çektik” hayıflandık..
her gün sanki güle koştuk, her gün orda gül bulduk
derken güle sarılmış mesajlar, ne mektuplar okuduk
ısrarla tanışmak istiyordu, biz meraktan ölüyorduk
kimdi bu şanslı-zalim sevgili, ne hülyalar kuruyorduk
yoktu ki anasına satayım, bize de güllü mektuplar yazan
nasibimiz olmadı hiç serseri sevgiliden, filmlerdeki aşktan
bu nasıl kaderdi, mahrumduk seksapelden, boydan –postan
haşa ama, kaderine böyle zamanlarda isyan ediyor insan
***
ne kadar sürdü bilmem, kese eklendi güle
sayfalarca mektup var, bırakıverdim yere
mani olmamak gerek, çılgın sevgililere
elime geçse şu zilli, döveceğim yeminle
bir kuytuya saklanıp bekledik aptal kızı
ne gelen ne giden var, ne gülün muhatabı
neden sonra bir asker koşarak gelip aldı
ertesi gün; o zavallı asker gene ordaydı
komutanı bu işe koştu onu besbelli
belki de çatlak cadı, başkasına gitmişti
sonraki gün gül yoktu, belki alıp gitmişti,
ya diğeri pes etti, ya da hikaye bitti
***
bir araçtan atlayan dünkü asker, kayboldu
çok sonra geri geldi, elde dünkü mektubu
bir de bizim koyduğumuz nazar boncuğu
ama o asker derin bir hüzünle ağlıyordu..
dayanamadık; gayr-i ihtiyari, abla sordu
"-hayrola! asker kardeş?.. yoksa bir şey mi oldu"
başı öne eğikti, belli ki çok mutsuzdu,
gözgöze geldiler ve
"-Durduu!..
Yenge?"
ve
"Mutluu?”
“!”
“!;"
***
“Durdu” ha? ben onun adını hep “Arzu” olarak biliyordum
ailesinin beşinci çocuğu olarak gelmiş dünyaya, "Arzucum"
bizimkiler de “döndü”, olmadı “yeter” değişmedi durum
Songül demişler, gülmedim.. sıska-muzip.. şımarık, masum
yaşayan tek kardeşi; “gariban kocaya kaçtı” diye, güya
Arzu Abla da verilmiş hemşerileri uğursuz bir Alamancıya
dişini sıkmış, iki buçuk yıl katlanmış o it-züppe kocasına
şimdi kimseye eyvallahı yok, uzaktan bakar sevdalısına
tek ben bilirim ışıklar söndükten sonra, gıynaşan perdesini
sabahlara kadar; sömürülen sigaranın parlayan ateşini
”asker kaçağı” bıçkın delikanlı bir 12 Eylül serserisiydi
ne okuyup-okumadığı, ne mesleği, ne aranıp aranmadığı belli
inkar etse de; uyur-uyanır bakarım, ışıksız penceresinde Arzu,
bakarım, iç çekip baktığı tarafta o da, ona bakar, geceler boyu
sevemedim aslında o adamı ama sevindirirdi orada oluşu
ben de böyle istiyorum aşkı, sevmeyi! sevdayı! bizim Arzuyu!
Arzu Abla da gördüm, renk renk iç giysilerini, kozmetikleri
tepesinde güneş gözlüğü, havalı, gerçekten çok güzeldi
kot giyerdi, gözler onun üzerinde, kıskanmamak elde mi
rahattı ama laf atanlara aldırmaz, kimseye tenezzül etmezdi
ama nerden çıktı şimdi bu “Mutlu”?.. doğrusu aklım almıyordu
"-Mutlu" dedi.. tanıttı..”- benim rahmetlinin amcasının oğlu”,
“sevememiştim o aileyi” “ama Mutlu bana hep arkadaş oldu”
"-eee.. nasılsın bakalım, anlat haydi, anlatsana Sevgili Mutlu"
Mutlu!, gözleri dolu, sesi kısık, heyecanlı, dudakları titriyordu
titreyen dizlerine, ellerine, utangaç gözlerine, hakim olamıyordu
bir türlü konuşamıyor, başını kaldıramıyor hep yere bakıyordu
“yenge deme” dese de anlamıyor "Dur..du..yen-ge" diye kekeliyordu,
**
daha o hafta sonu Arzu Abla ısrarla beni çağırıyor
mutfakta bulaşık yıkıyor bana kurulatıyor..
pazara gitmişler Fatma teyze, Halil amca
"bana yoldaş ol" diyor, sıkılmış güya
"hani o her sabah gül bırakan,"
“-?”
"hani o yeşil elbiseni çamura bulayan"
“-!”
"güllere mektup bağlayan,"
“-!;”
"dün bize koşan"
“-.”
“-;?”
“-“Durdu yenge” deyip ağlayan asker..”
“-Mutlu!”
“!”
“-hani senin rahmetlinin amca oğlu”
diyorum.. o da durur mu
“sana aşıkmış meğer..”
diyor., başım dönüyor, karnım ağrıyor
habire bir şeyler söylüyor, kulaklarım uğulduyor
hiçbir şey anlamıyorum, aklıma bir şey gelmiyor
“sevilmek” güzel de; hiçbir şey hissedilmiyor
**
“beni ilk gördüğünde çarpılmış”
o gün o çamur deryası çukurun
bunca zaman Arzu’nun
bana bakarken farkına varmamış..”
.
“dün yenge deyip ağlayan mutlu..”
“bana vurgun mu..!!!!!!!!!”
sevindim.. gülesime gitti..
tepside iki çay ile daldım içeri
..
.!
kapıyı girmem için açtı bana, arzu abla
“-siz konuşun”
"arzu ablaaa.."
".”
“!!!”
“o buradaaa!"
meğer çay ikimizinmiş.. onun işi varmış..
o mutfakta olacakmış
”-GİTMEEE” dediğimi hatırlıyorum
..
"-GİTMEEE ABLAAA"
..
"-o buradaaa"
"-dünkü ağlayan asker"
“.”
“-Mutlu”
“.”
"-senin rahmetlinin amcasının oğluuu"
“.”
"-benim yeni yeşil elbisemi çamur eden"
“.”
"-n’olur abla gitmee
gitme elini ayağını öpeyim"
“gitme o burada”
"-tamam kız dur!"
“.”
"-deli kıızz
geç otur ben şu bardak kırıklarını toplayayım ablam"
“.”
"-tamam"
“-o burada abla
Arzu ablaaa.. o burada”
"-hay aksi kıızz!"
zangır zangır titriyorum,
yapıştım, kolunu bırakmadım,
yetmedi bağrıma bastım,
ne dediğimi bilmeden
ardı ardına sıralıyorum
hiç o tarafa bakmadan, bağıra çağıra
kolunu bırakmadan kapıya kadar sürükleyip
eve kaçıyorum
ne zaman eve vardım
kim gördüm bilmiyorum..
hangi kapı açılsa
Mutlu karşıma çıkacak gib
“abllaaa” diye bir çığlık içimde
dünya dönüyor..
başım dönüyor..
..
epey bi süre tuvalete kapattım kendimim
musluktan başka hiç bir şeye dokunmadan
ne kadar zaman geçti bilmiyorum
neden ağladım
yüreğim pır pır
sonra geçip pencereden gözetledim
Arzu abla gülümsüyor
"gel" diye işaret ediyor
"o gitti" diyor ısrarla
“ıııhh”
o gel diye işaret ediyor
“hayır”
gene ısrar ediyor
“gelmem”
yemin billah, ı ıhh
“gelemem”
“gel kıız”
“hayır abllaa”
diye pencereden her türlü işaret ettim
ellerimle
başımla
bakışımla
yalvardım “olmaz”larımla
ısrarla “gel”
ya da başka yalvarma işaretlerine..
“ı-ıhh”
“asla”
“hayır”
“olmaz”
“gelmem”..
..
vazgeçmiyor..
mutfaktan anneme sesleniyor
“-Meryem ablaaaa
Songül gelsin biii!”
annem sesleniyor
“-gıı.. Arzı ünneyo bak bii”
neden sonra cesaret edip gidiyorum
usulca soruyorum
"yok" "gitti" diyor
"yemin et"
ediyor
"ölümü öp" diyorum..
giriyorum.. tedirgin
"-babana "öde" decem kızın iki bardağımızı kırdı"
"sakıın"
..
"ben öderim"
"-şaka gülümm şaka
kıyamam sana"
"-ne dedi"
"-ne diyecek" diyor
"-ikiniz de birbirinizden salaksınız
ama o senin için ölüyor kızım vallaha
bu çocuk yangın..
bizi her gün takip edermiş
biz hep beraberiz ya
yıllardır tanıdığı
beni görmeyecek kadar kör olmuş
“-zavallı Mutlu yaa…
..
ama Mutlu
çok mutlu
aşık kızım aşııkkk!!”
"yengeee dedi
Afitap beni sever mi"
"o kim ulan dedim”,
“meğer senin adın "Afitap" mış..
herkes seni, Afitap’ı bilirmiş
herkes seni sorarmış, ilk iş!
"Afitap’ı gördün mü"
“Afitap ile konuştunuz mu?”
“çiçek mi götürdün gül mü?”
verdin mi, aldı mı?”
“mektuba cevap yok mu”
“Afitap’ı üzersen hakkımı helal etmem”
“o kızla evlenmezsen hakkımı helal etmem”
…
“neler neler”
“görsen!.. seni dilinden düşürmüyor”
“özür dilerim.. Afitap’ı”
“-?”
“-bak şimdi!
"Afitap’ıı ayarlayana kadar
gözüme gözükme” demiş komutanı
"senin anlayacağın bizim Mutlu;
Afitap izinindeymiş sabahları"
?
“-askerliğinde cılkını çıkardılar valla”
“-?”
“-aşık diye herkese izin verseler
kışlada kimse kalmaz değil mi
benimki de kaçıp durmaz böyle”
“-!”
“-eşşolueşşek”
..
“ulen bir adım at
öküzün trene baktığı gibi
“elleri bağlı” bakıp duruyor
..
ne zaman uyuyor
..
ne zaman yemek yiyor bilmem"
ne zaman baksam orda
çişin de mi gelmiyor ayyı”
"o seni seviyor be ablaa" dedim
"-haspamm..
o şerefsiz!
..
aklı sıra..
beni baştan çıkaracak
dulum yaa..
..
naahh!
hem sen..
anandan evvel ahıra girme bakalım
sen kendini düşün
ne deyceğiz bizim Mutluya
"ne bileyim ablacığım
sen bilirsin..
sen ne dersen, de"
…
"ama..?”
“?”
“olmaz"
**
her gün kursa koşuyoruz,
hep Mutludan konuşuyoruz
binlerce kez anlattı Arzu abla
başta dedikleri çok değişti aslında
sanki çok da umurumda
hakkında her şeyi biliyordum
her şey güzel, harika olumlu
en güzel şey Mutlu
çamur deryasının olduğu yere kadar koşuyoruz
orada yavaşlıyoruz
bekliyoruz
geri dönüyoruz
endişeleniyoruz
“başına bir şey gelmiş olmasın”
aklıma hiç güzel bir şey gelmiyor inanın
sahi? sevmek bu mu?
varsa da, yoksa da Mutlu
sabahlar olmuyor
pencereden kolluyorum
Arzu ablanın ışıkları yine sönük
yönü yolun karşısına dönük
baktığı tarafta asker kaçağı devrimci, sözde sevgili
penceresi açık, o karanlıkta
sabahlara dek sigara içiyorlar ikisi
hep aynı manzara
puslu
benim derdim de hep aynı “asker Mutlu”
onun da pencerelerden, yollara baktığını
belki “Afitap izninin bittiğini”
aslında arzu ablalara gelmek için
sabahları su birikintisine bizden evvel varmak için
koşarak gittiğini saatlerce beklediğini
her yerde beni aradığını
her gördüğünü ben sandığını
“afitap” diye sayıkladığını
hayal ettim
çünkü ben öyleyim
aradım.. her şeyde, herkeste onu
“neredesin Mutlu!”
askerim ortalarda yok! bir hafta doldu
yoksa? O’na bir şey mi oldu
yaşayamammm....
hafta sonu yine koştum Arzu ablaya
yine pazara gitmiş teyze amca
ne yabancı bir ayakkabı
ne bir faaliyet mutfakta
"geel" diye bir ses içerden
"havadis yok mu bizimkinden!"
"var" diyor "gözünaydın"
"sırası mı şakanın"
"şaka değil görmüyon mu"
“Allahıımm!”
"de ğil miş”
“Mutlu buuuu"
Mutluluk buydu
her yere adını, hiç değilse ilk harfini yazıyorum
binlerce çeşit, binlerce kez, sokak taşlarından
ağaç dallarından
toprağa, suya, bulutlara
bıkıp usanmadan…
geceler boyu hülyalar kuruyorum
…
elele çıkıyorum dağ başlarına
yetiyor yanımdaysa
yüreğimde sevda
elimi tutsa da, tutmasa da;
benim olsa da, olmasa da!!
onun da beni sayıkladığından emin
adımızı yan yana yazdığı kesin
hayat bir başka güzel.. yemin ediyorum
yürümüyor koşuyorum
sevincimden hopluyorum-zıplıyorum,
havalara uçuyorum
meğer bütün hayatım boyunca beklediğim o’ymuş
sevmeyen yoksulmuş
Mutlu’suzluk, mutsuzlukmuş
onsuz-aşksız yaşanmazmış
ben ona değil.. o bana afitapmış
bana ne; nerede, kiminle
iyi olsun da.. gerisinden bana ne
artık; ömrümün sonuna kadar ona aidim
bu anın anısı ile avunmaya bin razıyım..
..
meğer; birini beklemek ne güzelmiş
geleceğinden ümidin olmasa bile
hatta hiç gelmeyeceğini bilsen de
sevmek ne güzel nimetmiş
sevmek böyle bir şey miş..
merak etmek.. beklemek..
özlemek..
hasretini duymak
hayırlar dilemek birine
iyi olduğu haberine
selamına sevinmek
ne güzel.. sevmeye, hasrete
tüm bu nimetlere bereket dilemek
ne güzel Mutluyu sevmek.
“-kız “Sarıgül” bu ne güzellik” diyor Arzu abla
“aşığım ablacım aşığıımm” diyorum
“bu gün nişanlım gelecek, biliyorum”
beni her çağırdığında
Mutludan haber vereceğini umuyorum
o mutlu!; ben mutluyum..
“kız dur "dengesiz", “yok” dedim ya”
bıktırıyorum sora sora..
“n’olur doğru söyle, haber yok mu abla”
kısa saçlı, iri gözlü,
pınar gülüşlü
canlı kırmızı dudakları
papatya dizilişli
kar-beyaz dişleri
ama illa bakışı
bir başka güzel Mutlu
gülüşümün menbaı
keşke; bir fotoğrafı olsaydı baksaydım
bakıp, öpüp dursaydım
yazsa da binlerce kez okusaydım mektubunu
yenisi gelene kadar.. okur öperdim..
yemin ederim rüyamda her gece
bendeki resmini öptüm kaç kere
kendisine bakmalara kıyamazdım
onu öpmeye kıyabilir miyim
ben dünyaya mutluyu sevmek için gelmişim
...
her gün ama hafta sonları daha yoğun beklentiler içindeyim
mutfak penceresinden yolları gözlemekteyim..
bir bahane ile Mutlu’mun geleceği yollarda oluyorum
önceden bin dereden su getiren
olmadık bahaneler üreten ben
ekmek almaya bakkala
olmadık bir şey istemeye Arzu ablaya
sevinçler içinde koşuyorum
çocuklar gibi bisiklete biniyorum
hani olur da “gelirse” bir an evvel görmek ümidiyle
aynı havayı solumak hevesinde
ben böyle olacak bir kız mıydım, hey anam hey
Mutlu’yu sevmek; ne güzel şey..
kocaman; iri iri gülen siyah parlak gözleri
uzun kirpikleri
yüzü, gülüşü çocuksu
kanlı canlı dudakları?
düzgün kalem kaşları
küçük biçimli burnu
bir insan ancak; bu kadar güzel olabilir
o dünyalar tatlısı
Allah nazarlardan saklasın güzeller güzeli Mutlu’mu!
her fırsatta Arzu ablanın penceresinde gözlerim
gözlerimi kırpamıyorum, yemin ederim
o asker kaçağı artık; aklıma bile gelmiyor
varsa da yoksa da bir “müjde” bir “gel” sesi,
“koş” işareti
kaç defa yaşattı bana “Mutlu geldi” sevincini
o “hadi çay içelim” demiş,
“hazırlan gidelim” demişmiş,
“çay-kahve” “yağ” “baharat” istemiş
bana ne!
ben “mutlu geldi”
“mutludan haber var” anladım nedense
uçarak ulaştım her seferinde
“mutlu gelmiş”,
“Mutludan haber var”mış sevincini yaşadım
Şükür!
tek iyi olsundu
gelse de gelmese de olur du Mutlu
ve nihayet hafta sonu
gözüm Arzu ablada gene
Arzu abladan “gel” oldu
sevincim dağlardan yüce
bir anda Fatma teyzelerde aldım soluğu
Allahııımm mutluluk buydu..
ne diyeceğimi bilemedim
sevinçler içinde, ağzım kulaklarımda,
sessiz “geldi mi?” “geldi mi?” diye sorunca
başını sağa-sola salladı “hayır” anlamında, umutsuzca
ne sesi.. ne etrafta elbisesi..
ne ayakkabısı yoktu
“ee? abla dalga geçme
bak yine yarım kaldı sevincim,
dalga geçilecek konu mu bu!”
“-ooof off nerede kaldı bu Mutlu?”
“gelse ne yaparsın” dedi
hınzır-hınzır.. dalga geçer gibi gülümsedi
ki hiç güven verici değildi
“-ne yapacağım.. boynuna sarılırım,
öpücüklere boğarım
ellerini yüzünü, gözlerini öperim
evet en çok gözlerini
herhalde bayram ederim,
ne bileyim.. soru mu şimdi bu
hele o gelsin de; görürsün sevincimi
dizinin dibinden ayrılmam
ellerini bırakmam
içime saklarım onu
gözlerimle hapsederim Mutluyu
“hadi gözün aydın” diyor, arzu abla
“hadi gözün aydın!” “o burada”
kalbim göğsüme sığmıyor o anda
“yemin et” dedim
“git kendin bak salona”
şimşek gibi yöneliyorum kapıya
anında kaldım,
nasıl giderim..
sağda solda ondan bir şeyler arıyorum..
yine başlıyor iteleyip kakalamaya
ayak diredim.. “asla!”
olmadığından emin olunca da
bin tedirginlikle salona girdim
ama içeri giremedim
açıp bakıyor
beni zorla içeri sokuyor
“yok” diyor; şükrediyorum
Arzu abla başlıyor anlatmaya
“gözlerime bayılıyormuş”
“yürüyüşüme vurulmuş”
“ilk aşkıymışım”
“her an aklındaymışım”
“-neredeymiş bunca zaman” diyorum,
“-kendisine sorsana” diyor..
bu defa beni kendi odasına tıkıyor..
bakıyorum sağa sola
yine “yok” şükür..
şimdi bu zik-zaklarda kalbim duracak
Arzu ablaya yine de teşekkür
önce “geldi” diye sevinçlere boğuluyorum
sonra inşallah gelmemiş olsun diye dualar ediyorum
“haydi herkes sevdiğinin adını çağırsın”
ağzını açmadan avazım çıktığı kadar bağırıyorum
“mutluumm!”
“aşkımmm!”
“canımmm!”
kahkahalara boğuluyor çatlak!
dayanılır bir durum değil bu
yeter; iyi olsun da Mutlu!..
bir şeyler getiriyor mutfaktan,
yanına gidiyorum, hemen çıkıyor..
muzip şakalar yapıyor..
olmadık haberler veriyor Mutludan
gözlerim doluyor
“bir haftadır nerede bu oğlan”
kalbim yerinden fırlıyor..
“çağır da gelsin” diyor
“Mutluu” diye bağırıyorum
yürekten, candan
ortalık çınlıyor
“-demek ki seni duyamıyor
daha çok bağır” diyor
daha çok bağırıyorum “Mutluu”
“canımmm”
“aşkıımm”
“nişanlımmm”
birileri duyacakmış; umurumda olmuyor
nasıl da gülüyor Arzu abla;
deliler gibi, kahkahalarla
sarılıyor, gözlerimdeki yaşları siliyor
“kıyamam sana.. ağlama!” diyor..
“Mutlu’n üzülür ama;
böyle yapma, ağlama..”
o yine mutfağa gidiyor..
gözlerimden yaşlar boşanıyor..
böyle paldır-küldür ne getiriyor
ağladığımı görmesin için o tarafa bakmıyorum
sonra;?!!
içim gülüyor.. yüzüm gülüyor
gözlerim ağlamalara doymuyor
yanıma sürüklüyor O’nu
yanımda Mutluu!
“al işte.. çağırdın, bak! duydu geldi..
böylesine çağırılan gelmez mi?”
ne o tarafa bakabiliyorum,
ne de onun orada olduğundan başka şey aklımda şimdi
bir şeyler diyecek diye bekliyorum..
ı ıhh.. ben de bir sustum ki..
fayda etmedi Arzu ablanın iteklemesi,
yalvarması, bin zoruyla
“nuh da demedim, peygamber de”
tarifsiz anlamsız bin nazla..
sesim çıkmıyor işte!
oradan kaçmak istiyorum
sözüm geçmiyor ayaklarıma
hasretiyle yanıyorum.. da!
o tarafa hiç bakamıyorum..
oturup..sesi kesiyorum
onu sürükleyip getirip yanıma oturtuyor
itekleyip dibime getiriyor,
beni ona yitiliyor..
şakayla karışık dokunmak zorunda bırakıyor
ama ne mümkün
Mutlu; “cıss” oluyor
Arzu abla; "sen yokken bülbül kesiliyordu
geldin dut yemiş bülbül oldu"
“dilini yuttu” bu!
“demin beri kudurmuş gibi bağırıyordun
hasretinden ölüyordun
“canım”, “aşkım”, “nişanlım” diyordun n’oldu?
bin şükür iyi, sağ ya Mutluu!!
"ne oldu!?
sabahtır konuştukların
hım Mutlu!?
ya sen hanım abıla?,
"acaba başına bir şey mi geldi" diye
endişelendiklerin
oflayıp-pufladıkların
bana mıydı garezin..
başımın etini yediklerin nerde
gözün aydın turp gibi işte..
küçük hanım bir türlü ikna olmuyordu
kısa günde kırk defa soruyordu
hastalanıyordu
intihara kalkışıyordu
şimdi n’oldu
tabii şimdi mutlu!
garezin banaymış demek “dengesiz” seni..
hadi kendi elinle yedir-doyur bakalım aşkını
yoğurt-ekmek
bal kaymak, badem-ceviziçi
biri beni böyle sevecek
......
hadi gıı!!
hadi bakalım aşık
ver bakalım hediyeni
bi dakika! dur! bekle;
ben çıkayım da öyle"
…
o hep yere baktı durdu
konuşmak istesem de
bana da bir şey oldu
sesim çıkmıyordu
aklıma kötü bir şey gelmiyor
her şey-herkes iyi
yaşamak harika!
ben de
mutluydum tabi
çok hem de
çoook çok çok mutlu!
ne kadar zaman geçti bilmiyorum
Arzu ablanın bıraktığı gibi
ben yerimde oturuyorum
arada bir göz ucuyla bakıyorum
o hep ilk andaki gibi
Arzu abla kahvaltı getirdi
"şimdi bizimkiler gelir" dedi
kapıya yöneldi
çok ama çok mutluydu
seviyordum onu
..
“acaba hediyesi neydi..
sahi.. bir oyuncak bebek mi?
kolye mi?
kurutulmuş çiçek mi?
künyesi mi?
haydi artık Mutlu?”
o bir aylık "Afitap İzni" bitmiş meğerse
"sır" diyor Arzu abla! Ablacıımmm
ama aslında o da görmemiş ki..
tam açacakmış, gelmişim..
kaç defa anlattı.. doyulmuyordu
mutluydum.. mutluyum Mutlum Mutluu!!
..
her gün arzu ablaya koşuyorum..
baştan sona Mutluyu soruyorum
dördüncü gün kapısını çaldığımda..
postacı mektup getirdi ona
Arzu abla heyecanla
“kız açsana..
mektup sana!”
nasıl açtım kıyamaya kıyamaya
1 nci sayfa
"Songül’üm...
Canımm
Afitabıımmm...
teşekkür ediyorum, şükrediyorum
huzur ve mutluluk dolu.. taksi ile son sürat yetişmeye çalışıyorum
senden kıtalar uzağa uçuracak uçağa kendi ellerimle koşuyorum
yemin ederim taksinin istikametine değil, geriye bakıyorum,
sanki seni görecekmişim, hemen arkamdaymışsın gibi..
geri gelebilmek için kim bilir neleri feda edeceğim
seni seviyorum
seni çok özledim
Hasretim Songül’üüümm
..
……………….
…………………
…………………
……………………
………………………
…………………..…..
2 nci sayfa
Songül’üm
Canımmm
şükür yetiştim.. beklemedeyim... ne gam.. şükrediyorumm
bilesin ki çok mutluyum, dünyanın en mutlusuyum
hep hayal kuruyordum
yolda plakalardan bile “senli” fallar tutuyordum
en çok “seviyor” çıkınca seviniyor,
“dargın” çıkarsa üzülüyordum
artık yazıyorum..
seninle zaman ne çabuk geçti
bir harf de olsa kirlendirmeden birlikteliğimizi
yanında olmak çok güzeldi.
teşekkürler Canımmm
Afitabımm
....……
……………
…………
………
…………
…………
………………………
5 nci sayfa
şu an bulutların üzerinden yazıyorum seninle el ele gibi..
bulutlar gelinliğini giymiş sevdiğim Afitap’ım gibi
o haziran gününe şükür.. şükürlerin en yücesi
o yüzden bir hafta hapis yatmış olsam da eyvallah
“zimmetindeki araca zarar vermekten” ne demekse
seni o yedi gün beklettiğim
o yeşil elbiseni kirlettiğim için de
gelinliğinle bekletmiş gibi mahcubum..
“bir ömür boyu” inşallah sana mahkum olacağım kendi isteğimle
benim ol.. benimle ol.. bir an bile ayrılmasın ellerimiz canımm
canla-başla hasretini büyüteceğim..
hasretten asla şikayet etmeyeceğim..
“Mutluum” deyişin
sesin hâlâ kulaklarımda
“nişanlım”.. “canımmm”
ömrümce mutlu olduklarımın hepsinden
binlerce milyonlarca kez daha mutluyuumm
gerçekten mutluuu..
……………………
………………………………
………………………
…………………..…..
……………
…………………..…..
8 nci sayfa
havaalanında bekliyorlardı biraz önce bizimkilere kavuştum..
şükür.. bir de sana kavuşsam
daha Allah’tan ne isterim Şükür!
daha eve ulaşmadık..
babam bir şeyler içmek istedi
ben sana yazıyorum
bir müjde ister misin
Afitabııımmm
babam eve varırsak baş başa olamayız dedi
daha arabada güç bela da olsa ilk kez bir şey söylemek istedi
gasthausdayız;
utanıyor adam..
“eee delikanlı boynumuzun borcu seni evlendirmek” dedi
sarıldı..
ben de tekrar sarıldım, tekrar öptüm ellerini..
“siz bilirsiniz babacığım” dedim
içimi mi okudu nedir.. haydi hayırlısı Afitap’ııımmm
seni seviyorummmm dünyanın en tatlı kızı
dünyamın, aşkımın Afitabı.........."
Sevgilimmm.. Canım..
Nişanlım.. Geliniimm
…
"iyi ki senli zamanlarımı konuşarak kirlendirmemişim..
işte şimdi bol bol konuşuyorum.."
……………….…………
……………………………
…………………..…..
………………….…………
…………….……………
diyerek, Arzu Ablanın adresine yolladığı
gidişinden üç gün sonra elime ulaşan
her anını arkalı önlü yazdığı
kağıtların kenarlarını bile doldurduğu sayfalarca
mutluluk dolu ilk mektubuna
defalarca okudum,
doyamadım..
sabahlara kadar düşünüp, ne hülyalar kurduğum
sayfalarca yazdığım halde
beğenmedim
onun bana yazdıklarına
sevgisine layık bulmadık yazdıklarımı bakkaldan aldığım
sadece zarfın kapak içine
sadece
"ben de" yazdım. Öptüm yolladım..
.................................Hamburg / Deutschland
her fırsatta yollandım Arzu Ablaya
evdeki gibi sıkı sıkı kapatmak yerine
bir düğme açtım ki, görünsün altın "A"
bir daha oynadım.. okşadım kolyemi,
“sıcacık” bir daha.. bir daha
Mutlumun Afitap’ı olarak götürdüm dudaklarıma
ve okşadı saçlarımı Mutlu’mun elleri
mutlu gülümsedi gözleri
bu hasret ne güzel bir şey yaa
sanki insan bu an için geliyor dünyaya
gerisi hava civa
bin razı geliyorum eza-cefaya
bin şükür ediyorum mutluluğa
Mutluyu Yaratana
rastlatana
daktilo kursuna
Arzu ablaya
yoldaki çukura,
askeri araca
çukurda biriken suya
yeşil elbisemi kirleten çamura
..
seviyorum
çok seviyorummm
mutluyumm.. çok mutluyumm
bideneeeemm Mutluluğuummm
Mutluuummm
Mutlucuğuuummm
**
seviyor olmak,
dünyanın en güzel nimeti
“o olsa da, olmasa da” mı?
evet..
keşke “gözü kara” olaydı, keşke sarılsaydı.
onun dokunduğu yerlerimde hâlâ sıcaklığı
sarılsaydı, öpseydi, koklasaydı
kim bilir neler olacaktı
içim kıpır kıpır
yakalanmışlığın şaşkınlığı
düşlerimden duyduğum utanç
hâlâ yanında hissettiğim Mutlu
kolyeden suçluluğun eşlik ettiği
telaşla aklıma bir şey gelmedi
sahi en başta uydurduğum yalan neydi
ha.. “Arzu abla verdi” dedim
yüzüm al al..
ne büyük bir şey keşfettimdi
içime su serpildi
büyük bir mahcubiyet içinde
Arzu abla hediye etti, hediye
içimde zapt edilemez bir coşku içinde
“-noluyoru böyle hergün arzu
her gün arzu”
farkındaydı annem, bendeki değişikliğin
masumiyetin, teslimiyetin, sevincin
iyi de kim dese; ne diyecektim
bilirim beni sever, sevinirdi
sevdiğime, sevildiğime anneciğim..
sahi O’nun adı neydi..
evet mutlu!
Mutluluk aşktan.. sevilmekten çok öte bir şeydi
onu düşlemek,
onun için için endişelenmek
sevmek
çok güzeldi..
şimdiye dek tanıdıklarım aşk değildi
tercih edilen bir evlilikti belki
ya da çaresizliğe razı gelmekti
mutluluk nedir bilmiyorlardı
aşkı tanımıyorlardı
sevdiklerinin gözlerinin içine bakıyorlar
en küçük bir yanlışlıkta
ya da yanlış anlamakla-anlaşılmakla
terk ediyorlar, bitiriyorlar bitiyorlardı
hâlâ beraberler mi imrendiğimiz sevgililer
mutlular mı evlenenler
kolları bileziklerle dolu gelinler
aslında sanıldığı kadar mutlu değiller
acılarını etraflarına yansıtmak istemiyorlar
düzelir umuduyla ha bire doğuruyorlar
anamın hiç bileziği olmadı mesela
altı kardeş büyüdük bir odada
dedi ki; “-geçimsiz birinin yatağına yatsan,
esvabını, eşyasını kullansan,
gaderin onunkine benzermiş
o onmadıysa, gülmediyse
seninki de onmaz, kaderin gülmez gederimiş
günahı obalı deyennerin boynuna
emme; bilmeseler demezler de(ğil) mi
başı bozulan birini sağdıç etmezler
neye?”
“-sen! sen ol; yanında dur emme
dediklerini dutma
eyi biri olsa
kendi başını yakmazdı
gıçının üsdünde oturudu
bak o çocukcaz,
anası var bobası var
emme yetim..
ben öyle çocukların yanında
se(ve)mezdim sizi
gücüne geder zavallının”
“aşk olsun anne” dedim
“Murat’ın ne eksiği var,
el-bebek gül bebek,
Fatma Teyze de bir dediğini iki etmez”
“-get bi de o’ğa sor bakalım
siz birbirinizinen itişip kakışırkana böyüdünüz
o çocuk masum masum bakar yazık
oynaycak, gısgancak depişecek biri yok”
“ben varım” deyip koştum bir bahane ile “ben varım”
gidip avkalayacak, cınnatacaktım
dünyada tek sahip olduğum şey.. aşkım
canım.. Mutluluğum
Mutlum..
Sabahtır, pencerede hiç kimse yok..
yoktan tedirgin eden bir durum..
içerde her zamankinden fazla bir sükun!
evde değilseler kapı neden açık!
elinde pilli arabayla ufaklık
“-babamdan mektup geldi!”diyor Muratçık
“annesi”ni soruyorum
“odasında” diyor
o cıvıltı, ı ııh?; koşuyorum..
kimseden ses-seda duyulmuyor
“Arzu Ablaaa!..” iki gözü iki çeşme
“-ablasıı” sarılıyor, bırakmıyor; ağlıyor,
katıla katıla ağlıyor
“eski kocası oğlunu götürmek mi istiyor”
(oğlunun vesayeti zaten babasındaydı,
“çocuk parası” alsın diye babası)
“demek oğlunu alacak”
öyle bir bakıyor ki.. öldürüyor..
meğer ben kimseyi ağlar görmemişim..
çaresizlik.. bedbahtlık.. can yakıcı
“-bir şey sorma” diyor
“bir şey sorma ne olurrr”
kıyamıyorum.. susuyorum
“yoksa birleşecekler mi”
ama.. imkansız.. imkansız bir şey bu
sonra “devrimci n’olacak..”
“demek alamancı oğlunu alacak..”
allak-bullak oluyorum
benim de ona iki çift lafım var olacak
“-neden”
o haykırış, “bücür” bedenimden
“-neden?”
isyanımı haykırıyorum,
Fatma teyze zar zor anlatıyor
“Muratın babası mektup yazmış
düğünde kaza olmuş,
damat ağır yaralıymış
Muratın büyük amcasının oğluymuş”
bir şey anlamıyorum; geri dönüyorum
“Muratı almayacaklarsa”
Arzu abla tam karşımda sarılıyor
katıla katıla nasıl da ağlıyor
teselli etmeye çalışıyorum
“beni de ağlatacaksın
yapma Arzu ablam
“-deli kız..” diyor
anlamıyorum
ya da anlamak istemiyorum
her an her yerde oluyor kaza
“şükür”
“ölüm yok ya ucunda”
**
üç hafta yoğun bakımda kalmışım
işin aslı bitkisel hayattayım hâlâ
evden de kimse sormadı; neden hastalanmışım
birkaç gün sonra mektup gelmiş Arzu ablaya
o anı ben hiç yaşamadım
tek bildiğim; biz birbirimizi hiç kırmadık
aldatmadık
ihanet asla!
**
Murat “-seni ben alacağım”
“mutlu olacaksın artık”
“aşkıımmm, Afitabıımmm”
“soyadın Mutlu olacak benimki gibi derdi
yaramaz-ufaklık..
o devrimciyi ve annesini affedemedi,
beni bırakıp gitmedi,
okuldu, askerlikti.. ben gönderdim
ben bekledim.. özledim..
hep bana döndü gurbetlerden
geçenlerde evlendirdim
düğününe gidemedim
o yıllardan beri ben..
düğünlere gitmedim..
el ele tutuşmuşlar gelinimle
nikahtan önce
el öpmeye geldiler evime
el salladı bütün mahalle
güle güle
güle güle
çocukları bizden ad alacaklarmış..
“o ölümsüz aşkı yaşatacaklar”mış..
Mutlu.. Songül.. Afitap ya da
Hasret, Sıla, Sevda!
görsen.. birbirlerine çok yakıştılar Maşallah
“hepsini de koyun, çocuklar”
“kendi anne-babalarızı da ihmal etmeyin”dedim
“elinizden alan mı var”
isim bir mavi boncuk, gelinim
yeter ki sıhhatli olsunlar İnşaallah
“biz Haziran koyardık.. belki Çarşamba
evimizin adı “çamur” olurdu ama
ben ona “Gülüm” o bana “Afitabım
canım.., aşkım.., bidenem.., hayatımm…
okul formamla geldim ya kurstan
babacığım o halimi görünce; kim bilir neyle aldı,
ne bilsin bir asker şoförün, candan
o yeşil elbiseliye tutulacağını..
…….
bir ilk yolda karşılaştığımız,
bir Arzu ablaya geldiği
hiç konuşmadığımız.. uğurladığımız
söz verdik, sözlendik.. hikaye gerisi..
insan hayatta bir kere seviyor
ve yerini hiçbir şey tutmuyor
şükür.. o bir kaza değildi, biliyorum
o beni bekliyor
ben ona gidiyorum”
“hoşça kalın!”