- 639 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KURGU...( KÜÇÜK ADAM )
Acele adımlarla, caddenin karşısına geçtiğimde gözüm kaldırımda oturmuş büyük bir adam ciddiyetiyle kara kara düşünen satıcı çocuğa takılmıştı. Çocuk benim oğlumun yaşlarındaydı ve oğluma çok benziyordu. Özellikle saçları ve göz rengi tıpatıp aynıydı sanki. İkisi bir arada görülse kardeş zannedilebilirdi bilmeyen insanlar tarafından. Gayri ihiyari ayaklarım beni çocuğun önüne götürdü ve sattığı mendillerden iki tane alıp parasını uzattım.
Çocuğa adını sordum, işaretlerle konuşamadığını sağır olduğunu gösterdiğinde içim bi tuhaf olmuştu. Gözlerim doldu, oğlum geldi gözümün önüne. Hemen toparlamaya çalıştım kendimi. Çocuğun yüzüne acıyan gözlerle bakmak istemiyordum.
Beni yanlış anlamasını istemiyordum. Dilencilik yapan, sapasağlam koskoca insanlar, emek vermeden para kazanma derdinde olan, binbir hileye başvurarak haram yollardan köşeyi dönmeye çalışanlarlarla dolu bu dünyada böylesi masum koca yürekli bir çocuğu asla incitmek istemezdim...
Ama nasıl hareket edeceğimide şaşırmıştım elim ayağıma dolaşmıştı. İşaret dilini öğrenmiş olmayı ne kadar çok isterdim şimdi. Acaba ailesi var mıydı? Nerde yaşıyordu. Bir yardıma ihtiyacı var mıydı? Maddi manevi destek olacağım bir durumu var ise elinden geleni yapmayı o kadar çok isterdim ki...
Bundan iki yıl önce yaşadığım bir olay aklıma gelmişti şimdi. O zamanlar yine böyle çarşıda gezinirken, bir sokak çocuğu ile karşılaşmıştım, ve çocuğun kıyafetlerderinden gelen kokudan tiksinerek refleks halinde bir anda çocuktan bir kaç adım uzağa kaçmıştım. Ve yüzümdeki mimiklerden anlamış olacak çocuk bana bakarak:
----- Ne oldu teyze, korkma ellerimindeki kirler yıkanınca çıkıyor. Sen yıkanınca da çıkmayan kirlerden kork. yüreği kararmış, ruhu kirlenmiş insanlardan kaç kaçabilirsen!
O kadar tane tane söylemişti ki bu sözleri, ve gülümseyerek, çok latif bir sesle... Konuşurken gözlerinde birer damla yaşın çakmak çakmak öyle bir parlayışı vardı ki asla unutamamıştım o bakışları.
Çocuk arkasını dönüp gittiğinde ben oracıkta donmuş kalakalmıştım sanki. Kendime geldiğimde hemen koşup yetişmiştim ve omuzuna yavaşca dokunarak durdurmuştum. Ve bu sefer hiç tiksinmemiştim, giysilerinden gelen koku da hiç rahatsız etmemişti. Yüzümün kızardığını hissediyordum. Utanınca alev alev yanardı yanaklarım. Çok utanmıştım. Yunus emrenin dizeleri gelmişti aklıma. Eve gidecektim ve öğlen namazını kılacaktım.
Bir kez gönül yıktınısa
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz deği
Evet namaza kıyama duaracaktım, içim cız etti. Acaba kaç namazım heba olacaktı böyle. İnsanların kalplerini kıran bir kulun namazı belki de hiç makbul olmuyordu bizleri yaratan tarafından... Acele acele yürürken hiç düşünmeden gayri ihtiyari yaptığım bir hareket bu çocuğu gücendirmişti ve bana çok büyük bir hayat dersi vermişti. Ve o kadar güzel bir uslüple yapmıştı ki bunu, adeta yaptığım kaba hareket yüzünden kendimden iğrenmiştim.
Ellerim çocuğun omuzlarında, gülümsemeye çalışarak, konuşmaya çalıştım...
-----Özür diliyorum, ne olur hakkını helal et, seni kırmak istemezdim. İstemeden sanırım seni gücendirdim. Lütfen özrümü kabul et!
Diyebildim en sonunda... Çocuk yine çok tatlı bir gülümsemeyle yüzüme baktı ve:
-----Ruhları kirlenmiş insanlara hiç benzemiyorsun sen teyze, asıl ben özür diliyorum. Sanırım üzdüm seni. Sen de bana hakkını helal et! Allah’a emanet ol, yüreği ve ruhu temiz kalan teyze!
Bu kirli giysiler içinde, sanki güneş gibi sıcacık gülüşe sahip olan ve kocaman bir yüreği taşıyan O çocuk yürüyüp gitmişti. Ben de arkasından bakakalmıştım öylece...
Ve aylarca etkisinden çıkamamıştım. Keşke tekrar karşılaşsam diye çok umut etmiştim ama maalesef bir daha görmemiştim o sokak çocuğunu.
Aradan iki sene geçmişti. Yüzümün yine kızardığını hissettim. Sanki o günü yeniden yaşıyordum. Karşıma yine tanımadığım bir çocuk çıkmıştı. Ve ben bu sefer karşıma çıkan bu cocuk için güzel bir şeyler yapmak istiyordum. Çantamadan not defterimi ve kalemimi çıkardım.
Kopardığım defter yaprağına adımı soyadımı ve telefon numaramı yazarak eline sıkıştırdım. Bir ihtiyacı olduğunda beni aratmasını yazmıştım. Çocuk yazıyı okudu ve aynı o yıllar önce sokakta rastladığım O çocuk gibi kocaman gülümsedi. Kalemi istedi ve kağıda bir şeyler yazıp verdi. Annesi ev işlerinde çalışıyormuş.
Babası yatalak hastaymış. Ağbisi sokaklarda pilastik topluyor ve kendisi tatil günlerinde mendil satıyormuş. Yine aynı kağıda annesine selam götürmesini ve beni muhakkak aramasını yazdım. Ve kendisini çok sevdiğimi annesiyle muhakkak tanışmak istediğimi yazıp verdim.
Ayrılırken minicik ellerini tuttum ve öptüm. Utandı eğildi saygılı bir şekilde elimi öpüp alnına koydu.
Artık küçük bir arkadaşım vardı. Manevi evlat derler ya. Allah izin ettiği sürece O’nu koruyup gözetmeye kendi kendime söz vererek yanından ayrıldım... Yine Yunus Emre’nin dizeleri geldi aklıma.
Bir gönülü yaptınısa
Er eteğin tuttunusa
Bir kez hayır ettinise
Binde bir ise az değil
Döndüm tekrar baktım çocuğa, el salladım gülümseyerek. Mırıldandım:
---Allah’a emanet ol küçük adam!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.