- 1507 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
0063 - KIRPIK YÜN PARÇALARI - HALI DOKUYAN GENÇ KIZ
KIRPIK YÜN PARÇALARI
"Tutkuyla sarıp, hüzünle çözerek
Günün aydınlık yumağını,
Bir sabır tezgâhında
Dolanır alışkın parmakları..."
Metin ALTIOK
HALI DOKUYAN GENÇ KIZ
Halıcılık bizde Orta Asya’dan beri var. Türkler, çadırlarda bile halı, kilim, çul, hasır gibi yaygılar kullanırlar. Avrupa’da bu yoktur. Onlar dışarıda giydikleri ayakkabılarla evlerinin içinde de dolaşırlar ve bundan rahatsız olmazlar. Bizde ev içi için sıra sıra terlikler vardır. Onlar yataklarına bile ayakkabılarıyla uzanabilirler. Onun için onlarda sadece örtü işlemeciliği vardır. Bizde her çeşit el sanatı asırlardır var olup, oldukça gelişmiştir.
Köylümüz kendisine gereken hemen hemen her şeyi adeta yoktan var etmekte ve bundan zevk almaktadır. Kozalardan ipekböcekleri çıkarmak, dut yapraklarıyla beslemek, tekrar koza haline getirmek, onları istimle açıp ipek elde etmek, boyamak ve dokumak onlar için tatlı bir uğraştır. Has ipek kumaşlardan çok çeşitli giyecek, örtü, havlu ve diğer pek çok kullanım eşyaları yaparlar. Üstelik bir de üstlerini renkli nakışlarla, uçlarını dantel veya iğne oyaları ile süslerler. Bunlar, yüzyıllardır kız çeyizlerinin de vazgeçilmezlerinden olmuştur.
Özellikle köylerimizde halen halı ve kilim dokumacılığı da yapılmakta, bunun için dışarıdan hemen hemen hiçbir şey satın alınmamaktadır. Halkımız tarlasını sürüp, pamuk tohumu ekmekte, onu çeşitli uğraşlarla yetiştirip, vakti geldiğinde kozalardan pamuğu avuçlamakta, çuvallara doldurmaktadır.
Ülkemizde hayvancılık da yaygındır. Onların etlerinden sütlerinden, yünlerinden faydalanılır. Koyunlardan kırpılan yünler önce boru gibi kabaca bükülerek sol kollara sarılır, ucundan alınan tüyler, becerikli ellerle ustalıkla döndürülen iğlerle, kirmenle veya mancınık denilen basit makinelerle inceltilerek yün ipler haline getirilir. Kirmenlerdeki yumaklar, kelep haline getirilerek çeşitli bitki yaprak, çiçek veya köklerin kaynatılmasıyla elde edilen, kök boya denilen doğal renklendiricilerle kazanlarda boyanır, daha sonra renklerin ilerde solmaması için iyice yıkanarak fazla boyaları akıtılır ve kurumaya bırakılır. Kuruyunca gülecanlara geçirilip döndürülerek yumak haline getirilip, hammadde olarak kullanılmaya başlanır.
Boyanmamış yünlerden, çok sağlam olması gerektiği için iyice bükülen elde edilen ipler, çözgü için tezgâhlara gerilir. Yüzlerce ip çift sıra halinde dizilir. Tutkuyla sarılmış, hüzünle çözülmüşlerdir. Fakat o hüzünde de mutluluk payı vardır. Ne yazık ki aile ekonomisine fazla bir katkısı yoktur ama yine de akmasa da damlamakta, az da olsa fayda sağlamaktadır.
Genç kızlar, kadınlar günlük ev işlerini bitirdikten sonra tezgâhlarına otururlar, yukarıya astıkları mostra denilen örneklere baka baka, tezgâha asılı renk renk gevşek bükümlü yumaklardan çektikleri ipleri çözgülerdeki iplerden ikişer ikişer alarak onlara düğümleye düğümleye halılarını dokumaya başlarlar. Bir ellerinde bıçak vardır. Her düğüm atışta artan ipi keserler. Bir sıra düğümlenip tamamlandıktan sonra kirkit denilen demir bir tarakla çözgüye düğümlerin iyice işlemesi, sıraların muntazam paralelliğinin sağlanması için vura vura düzlenir. Sonra da o sıranın fazla yünleri özel bir makasla öncekilerin boyuna inecek şekilde kesilir.
Onlarsadece yumak sarmakla kalmazlar. Günü aydınlatan güneşi de sabahtan akşama kadar dolayarak yumak yaparlar. Yani gün boyu çalışırlar. Günün aydınlık saatlerinden yararlanırmar. Küçük yaşlardan beri dokuya dokuya alışkanlık kazanmış olan kıvrak parmaklarıyla hızlı hızlı ilmekler atarak adeta günleri de yumak halinde dolayarak bitirirler. Hemen hemen her günleri böyle geçer, hayatları bu şekilde akar gider…
Sessiz ve durağan, alabildiğine uzanan bozkırda bir kız… Hareketsiz nakışları becerikli parmaklarında seri ve tekdüze hareketlerle biteviye işlemektedir. Bozkır sessiz, nakışlar kımıltısız, eller son derece seridir.
Kızın elleri huzursuz bir kuşa benzemektedir. Sanki çözgünün gergin iplerinin arasında uyumsuz bir kuş hızlı hızlı kanat çırpar gibidir. Yaramaz, yarinde hiç duramaz olan o kuş, iplerin arasında usanmadan uçuşup durmakta, iş kesmektedir.
Köy yeri sessiz, sakin, atkı çözgü, mostra, her şey suskun ve durgun, yalnız aşağıya sarkan rengârenk yün uçları, eller, parmaklar ve bıçak hareketli... Duyulan, yalnızca kızın tutturduğu yanık türkü ve ara ara vurulan kirkitin sesi… Sergilenen, kıpır kıpır becerikli ellerin, usta parmakların mahareti…
Kızın gönlünde yavuklusu… Dudağında duygusu… O gencin, göğsünden söküp aldığı yüreğinin öyküsünü nakış nakış gözler önüne sermekte... Yapayalnız, ıssız ve yeknesak yaşantısının resmini yapmakta… Belki aklında, ruhunda sevgilisinin ona sevgiyle verdiği bir sarı çiçek… Onunla içini doldurmakta… Avunmaya çalışmalta... İşini zevkle yaparken, çiçekle birlikte gelen mutluluğu doya doya hissederek huzura ermekte… Sevildiğini hissetmekte ve bunun tadını çıkarmakta… Kırpıklan yün parçaları da etrafa savrularak, havada uçuşarak o mutluluğa eşlik etmekte, ortama hareket ve renk katmakta…
Sanki o yaramaz kuş biteviye ilmekleri sökmekte ve kız onları bıkıp usanmadan tekrar yerlerine eklemekte... Elleri öyle gidip gelmekte... Aslında halı dokumakta ama aslında kendini okumakta... İçini dışına çevirmekte, gönlünde açan sevinç ve mutluluk çiçeklerini huzur içinde çözgüye nakşetmekte...
Türk folklörü oldukça zengindir. Nakışlarımızdaki her çiçeğin bir anlamı vardır. Sarı çiçek, "Aşkından sarardım soldum!" anlamına gelmektedir. Acı yeşi yapraklar, aşk acısını sembolize etmektedir. Açık yeşil murat, kırmızı ve pembe, her zamanki gibi mutluluk renkleridir. Kırmızı gül aşkı, pembe gül de sevgiyi temsil etmektedir. Mavi, her şeyin yolunda olduğunun, açıık mavi de huzurun işaretidir. Beyaz, saflığı ve temizliği anlatır. Siyahsa, bilindiği gibi matemin rengidir.
Kadınlarımız, kızlarımız içinde bulundukları durumu kimselere diyemezler, oyalarla dışa vururlar. Sevinçlerini, huzurlarını, sıkıntıları, içinde bulunduğu her türlü ruh halini kullandığı sembollerle ifade eder. Mesela kayınvalidesinden eziyet gören bir gelin, çektiği ıstırabı, yazmasının kenarına acı yeşil yapraklı sarılı kırmızılı cin biberlerini oya olarak işler. Başına geleni, başına örttüğü örtüdeki şifreyle açığa vurur.
Köy yeri sakin, sessiz... Kızların aşkları sır... Sırları sessiz... Sadece nakışlar, renkler ve şekiller... Bir de gönüllerinin gizlediklerini söyleyiveren muhbir, müzevir içli şarkılar, yanık türküler ve maniler..
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0063
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.