HAFIZA-SON
Hafızamın ön gözünden bilindik olanları çıkarıp sosyalleşiyorum. Üst çekmecedeki statüko maskemi takıyorum. Sıradanlaşan eğrilerimi görmezden geliyorum. Vazgeçişlerimi katlayıp yok ediyormuş gibi yapıyorum peşi sıra. Bir mevzu tutturuyorum sohbetin gelişine, derin bir iç geçiriyorum sahte dostun ardı sıra. Kendimden tiksiniyorum. Tahammülsüz bir durağanlığı yaşamdan sayıyorum. Kalın çizgilerle ayırıyorum zamanda kendime kalan küçük dilimi. Öfkeli söylemler seanslarını kapatalı çok oldu dilim.
Ah elim ...! Arsız, tutarsız ,başına buyruk elim. Yazmaktan vazgeçemeyen...Soluk soluğa ,tutarsız, umarsız kelimeler sağanağında beyime üşüşen cümle tümcelere lanet olsun. Baharın bütün renklerini yiyen umutsuzluğun obur canavarına biri dur desin.
Rastlantısal doğrularımı böbürlenerek satıyorum hayata. Üç kuruşa bez ezber ediyoruz. Ezber bozmak adına beslediğim afilisinden hayallerimi karaborsa gerçek üstü satıyorum .
Elimin baş harfi sona gelince senli bir karmaşa başlıyor bu kez. Onca tanıdık kauçuk tabanlı yeşil çuha üzerine giydirilmiş yeminlerin arasında işin ne ki ?
Şimdi bu ahenkli çiçek solosunun sırası mı ? Ah.. ! O gözlerinde ki mercan ormanlarını yakmasaydın. Ve yine sen çekmecelerini savurmasaydın merdivenlerimin. ... Bende böyle bir istek olmazdı ki göz kapaklarında ki mahkumiyete.
Bir çarmıhın yortusunda mora boyadılar yumurtadan ay dedeyi.....
Boğuyor kendi dalgaları nöronlarımı. Evirilemedikçe eğriliyorum teorilerin huzurunda. Onlarca kabusun arasında bıraktığın boşlukta çaresiz kalışım senin eserin. Seni savunmam için nedenler vermelisin. Sonuçlara bağlamalıyım gururla . Dünyamı siyaha bulayan ’substantia Nigra ’ cehennemi. Tüm çekmecelere doluşan onca grilik içinde şu baharı yemek kimin fikriydi ?
Bir fetüsün öğretisiz düz ve saydam haline dönse beynim tüm acılarına son verecek aslında . Bilmek esniyor, esnedikçe sinapslarıma hücum ediyor çoğalarak kan. Kana buluyorsun kabuslarımı yüce ağaç. Gyri ve Sulci ’lerdeki parmak izlerimde gelişiyorum. Kişiselleştikçe toplumsal olmaktan uzağım artık. Kendimsel bir döngü ile cezalandırıyor beni nörotransmitter.Vay be..! Robocop gibi bir şeymiş bu. Ne havalısın ileti. Hiç böbürlenme. Gözlerimi bağladığımdan beri yaratıcı baharı yedik biz. Sadece griyiz. Hiç kusura bakma inhibe edici postalara izin var. Aslında subliminal mesajlardan da yoruldum ya ... Offff yüce ağaç tüketiyorsun beni.
Bir ceviz kadar olsaydı mesela serebral korteks . Yeter...! Beynimin USB ’si artık dolma ... Bir hafıza kaybı kadar değerin. Format üstü yeni bir format . Bir dağ köyünde büyümeliydim. Alzheimer bile uğramıyor anasını satayım. Tek ihtiyacım olan şey giyotin... !!!
İşte o bana kalan beş saniye de senin mercan ormanı gözlerine bakmalıyım..
Hepsini okuduktan sonra mercan gözlerini üzerimde gezdirip gözlerimde odaklandı. Yaşamak için tek nedenim olan bu adam bana neden bir yabancıymış gibi geliyor.
- Kimim Ben ? Sky …. Ve şimdi de bu… Hepsi çok güzel yazılar ama okudukça üzülüyorum bitanem. Ruhunun eziyetini bu öykülerin arasına gizliyorsun. Yaşananlardan dolayı hala kendini suçluyorsun ve buna dayanamıyorum. Seni bu halde görmek beni bitiriyor.
Bak bebeğim o insanların ölmesi senin suçun değildi. Sen görevini fazlasıyla yapan bir doktordun. Yani doktorsun… Kendini toparladığında yine insanlara iyilik yapmaya devam edeceksin. O insanlar toplu intiharı seçmişlerdi ve sen yine de yaşatmak için elinden geleni yaptın .Artık bununla yüzleş lütfen.
- Sevgilim sana bakınca bile tanımıyormuşum gibi geliyorsun. Her şey bana yabancı. Kendimi çok ama çok garip hissediyorum. Bu yaşadığım hayata orta yerinden başlamış gibiyim. Sanki bu yaşımda yeni doğmuş gibiyim.
- Bu çok normal canım. Bak doktor arkadaşların ne dediler hatırlasana . Hafıza kayıpların sende boşluklar yaratacakmış . Zaman içinde her şey normalleşecek. Sen sadece artık direnme . O insanlar öldüler ve bunu bir ayin sırasında kendi istekleriyle yaptılar. O kadar zehirli gazı soluduktan sonra yaşamaları bir mucize idi. Biz tatil için o kasabada olmayabilirdik bile..
Hıçkırıklarıma engel olamıyordum yine. O insanların yüzleri gözlerimin önüne geliyordu. O benim saçlarımı şefkatle okşarken daha çok ağlamak istiyordum. Dünyanın bütün acıları için ağlamak istiyordum….
- Aralarında küçücük çocuklar vardı …. O yüzler gözlerimin önünden gitmiyor … Sadece onları hatırlıyorum. Hayatıma dair tek olan biten bu sanki …
- Her şey yoluna girecek sen lütfen biraz sakinleş ve uyu bakalım şimdi. Uyandığında yeniden konuşuruz. Sevgilim ilacını da al bakalım .İtiraz istemiyorum…
Aynaya ve tüm eve yerleştirilen gizli kamera ve mikrofonlar denek evinde olup bitenleri Hovard ve Anastasia ‘ya iletiyordu. Her ikisi de büyük bir keyifle denekleri Camella ‘yı izliyorlardı. Ev içindeki görevli olan sevgili rolündeki Melvin işini çok iyi yapıyordu.
- Doktor Anastasia deneğimiz sanırım artık yolun sonuna geldi. Bir mucizeyi başarmış bulunuyoruz. Cahil bir kadınından bir doktor yarattık ve onlarca insanın ölümüne tanıklık ettiğine inandırıp suçluluk duygusu aşıladık. Şu sanrılar olmasa işimiz daha da kolaylaşacak.
- Ahh Hovard sen geçen hafta öleceğini sanıp paniklemesen bir ay geriye gitmeyecektik zaten. Lütfen müdahale konusunda bana güven artık. Bak hala öykülerinde seni tarif ediyor. Günün birinde hatırlarsa onu öldürmek zorunda kalacağız . Kulağında ki küpeden tut da dazlak kafana kadar resmini çizdi yazısında. Artık daha dikkatli olursun değil mi ?
- Haklısınız doktor .. Melvin ‘den işaret gelmeden asla eve girmem bir daha. Ama ben o geçirdiği nöbetten nasıl sağ çıktığını hala anlamış değilim.
- Beynini büyütüyoruz kadının ne bekliyorsun ki ? Aptal bir kadından bir dahi yaratmak üzereyiz. Düşünsene insan beynini istediğimiz gibi dizayn etme deneyimiz başarı ile sonuçlanmak üzere ve biz insanlığa büyük bir miras bırakmak üzereyiz.
O sırada Camella dilinin altındaki hapı tükürüp yataktan kalkmadan etrafına bakındı. Odada sevgilisinin olmadığından emin olunca hızla balkona doğru koştu. Genelde kilitli olan balkon kapısı tesadüfen açık unutulmuştu. İşte huzura giden yol oradaydı. Kendini boşluğa bırakırken adının Daisy olduğunu hatırlayıp gülümsedi…..
DENİZ...
YORUMLAR
insanların psikolojik kesişim noktası hepimizin aynı sancılar içinde olmasındandır. yaşama içgüdüsünün yanına iyi yaşama lüks yaşama kavramıda eklenince sürüye uymak gerekiyor. Aslında televizyon denen kutu var olduğundan bugüne orta alt üst sınıf fark etmeden hepimiz bir deneydeyiz .
Yoksa siz zannediyormusunuz ki aldığımız ve alacağımız tüm kararlar salt özgür.
derebeylikler ve Krallıklar yıkılınca yerine burjuvalar geldi birinci ve ikinci dünya savaşı sonrası burjuvaya ve sözde özgürlüğe baş kaldırma ortaya çıktı şans ki tv içat oldu ve kitlesel suskunluk devri .
buda hepimizin kendi içinde somut dünyaya soyut kaldığı bu saçma çağı yarattı işte deneyin sonucu
Den(iz)
Sevgilerimle...
Tuhaf, ilgisi yok ama bu yazıyı okurken yürüyüş halinde olduğum duygusu hissettim ve okudukça hızlandı yürüyüşüm ve en sonunda koşar adım hızını en üst seviyeye çıkaran bir amok koşucusu gibi tükendiğim yerde kendimi imha ettim.
Böylesine zor öykülerde bütünlük yetenek işidir.
Tebrikler.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Den(iz)
Desteğin ve yorumun için teşekkür ederim..
Sevgilerimle...
Den(iz)
Sevgilerimle..
ilk yazı bitişiyle gayet iyiydi bence ve insanların beklenti içine girmemesi için adeta baş yapıttı bana göre :)
tabi böylede ilginç olmamış değil hani..
bazı öyküler her ne kadar soyutsal gözüksede içinde yazarın ruhuna dair çok kalıntı taşır ama alenen ama satır boşluklarında bu yüzden güzel seni okumak..
Eyvallah Denizim..
Den(iz)
Sevgilerimle..
Hafız'a ne oldu?
Yok yani bu yazının içinden bir hafız da çıkarabilir, hatta adının en sonunda Daisy olduğunu öğrendiğimiz ana kahramanı bizim mahalledeki Kur'an kursunun hafızı yapabilirdin.
Hikaye yine muhteşemdi. İşin doğrusu ilk bir iki paragrafı okurken ''Eyvah..Deniz'i de kaybettik'' Diye düşünmüştüm. Hele de şu cümle: ''Bilmek esniyor, esnedikçe sinapslarıma hücum ediyor çoğalarak kan. Kana buluyorsun kabuslarımı yüce ağaç. Gyri ve Sulci ’lerdeki parmak izlerimde gelişiyorum.''
Bu memlekette sanki herkes sinaps'ın, Gyri ve Sulci'nin ne demek olduğunu bilirmiş gibi...
Oldumolası gıcığımdır kendisinin bildiği bir şeyi herkesin de bildiğini zanneden yazarlardan)))))))))))) Adeta cehaletimiz yüzümüze vurur gibi. Ya da ''Aaaa sen nasıl olur da bilmezsin'' der gibi.
Neyse ki fazla uzun sürmedi ve neyse ki gerçekten de yazının devamı için gerekliymiş o kısım.
Aman gözünü seveyim sen hep Ezgi Deniz olarak kal. Seni bu halinle çok seviyoruz. ( Ben insanlara direkt olarak ''Seni seviyorum''u çok zor derim. O bakımdan çoğul kullandım)
Kendine iyi bak.
Selam ve sevgilerimle.
Aynur Engindeniz
Sana katılmıyorum hocam. Yok öyle hazırcılık, araştırmalı okur. Dipnotları sevmem bu yüzden. Bırak sözlüğe baksın, nete baksın :)
Saygılar hocam.
Den(iz)
bu gün Aynur'la beyin bağı kurduk gibi .Ben demeden o demiş bu kez :))
Yazıyı yazarken bu kelimeler yabancı bilemezler dedim .Ancak ben bir yazıda bilmediğim bir kelimeye takılıp araştırınca onun yanında bir sürü şey daha öğreniyorum. O nedenle açıklama yapmadım... Tıp alanı farklıdır. Yoksa sizin bildiklerinizi kaç bilebilir ki ...
Ben Deniz kalıcam hocam merak etmeyin. Sadece son günlerde ki yazı silsilesi beni boğuyor. yani o tip yazı yazamazmışız gibi ... Pehhh :))
Ben direk derim valla Sizi çok seviyorum Sami Hocam...
Sevgilerimle...
sami biberoğulları
Hiç risale-i Nur okumadığın belli oluyor))))))))))) Okusaydın bu yorumu yapmazdın. Niye mi? Bir sayfa yazıyı anlayabilmek için en az yirmi defa sözlüğe bakmak zorunda kalırdık da ondan.
İnan bana sırf bu yüzden hem de İmam-Hatip Lisesi gibi bir okulda ( Okullarda daha doğrusu..Zira 13 sene İmam-Hatip Liselerinde çalıştım) Risale-i Nurları okumayı yasak ettim öğrencilere ))))))))
Yani tamam bazı şeyleri merak etmeli insan eyvallah ama bir yazı içine çok fazla bilinmedik kelime serpiştirilmemeli. Benim şahsi kanaatim bu.
Aynur Engindeniz
Üniversitedeyiz. Arkadaşlarım sohbet var hadi gidelim dediler gittik. Üst sınıflardan bir kız elinde Kurana benzer süslülükte bir kitaptan hem okuyor hem hüngür hüngür ağlıyor. Söylediklerinden hiç bir şey anlamadığım gibi nasıl böyle ağlayabiliyor, ben de mi bir odunluk var diye komplekse girdim. Daha oydu tek bir sohbete gitmedim. Zaten karşılıklı konuşma yoktu biri okuyor gerisi dinliyor ve ağlamaya çalışıyordu. Her ne ise...
Malum on beş temmuz sonrası Fetonun kitapları suç sayılınca bir yerlerden yıllar evvel hediye gelen beş kadar Gülen kitabını napsam diye kara kara düşünürken bir iki sayfasına bakayım dedim. Onları da anlamak namümkün. (Kitapları ne mi yaptım :) Tabi ki çöpe atmadım. Fotoğraflarını çektim eşime gönderdim. Şu şu isteklerim karşılanmazsa polise gidip bu adamın elinde bu kitaplar var derim diye şantaj yaptım :)))) İş yerine gizlerim, ben suçsuzum diyene kadar bir ton sopa yersin dedim. Karadeniz adamı yemedi tabi. Ve ben kitapları bir kova suyun içine attım. bir hafta beklediler öylece. Şiştiler de yırtılmadılar gebermeyesicenin paçavraları. Çöpe de atamam en son gazeteden ormanlık alana atılmış bir kaç kitabın kim tarafından atıldığı tespit edilmeye çalışılıyor haberini okuyunca. Malum; kaynananın geline içerleyip bu fetöcü alın bunu diye ihbar ettiği dönemdeyiz. Çaresiz dev bir saksıdaki güzelim limon ağacını söküp kitapları içine doldurdum :))) Bir aya limon kurudu. mendeburlara yine bir şey olmadı. Öyle duruyorlar napçaz bilmiyorum. Yani bunları toprak ve su ve ateş bile anlayamadı ki biz anlayalım. Öyle yani.
Den(iz)
Sevgilerimle...
Bence biraz daha uzamalıydı. Kadın son care kolayı seçti. Oysa olay daha yeni bir platforma kaymıştı. İşin içine bilim girince ben tökezlerim ama sen saglıkçısın devam edebilirdin. Tek itirazım bu. Detayı gormek isterdim. Yine de cok güzel.
Not: ilk kısmı okuyunca Deniz sen de mi diye mırıldandım aklımdan. İmgeler deryasına sen de mi daldın...Bereket versin ki ayrı bir hiksyeymiş. Evet etkileyci o kısım ama hikayenin geneline ters bir yapısı var. Neyse ki korktugum gibi değilmiş 😊
Kutluyorum ve devamını bekliyorum öykülerinin. Sevgiler.
Den(iz)
Sen okursan yazarım :)))). eleştiri için teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Vallahi bunu mu demek istedin diye yazdım yorumda sonra sildim :) İnsanlar alınabilir diye. Baksana kimseye beğenmedim diyemiyoruz. İlla beğeneceksin. Ben Descartes'ı beğenmeyen adamım Allah Allah ya :)) Okur bu, beğenir beğenmez...
Neyse sen yaz, ben okuyorum zaten. Biraz bilimsellikten bir şey olmaz. Bu hikayede gerekli bence.
Yaz gerçekten. Seni sahnelerde daha sık görmek istiyorum.
siyah ve beyaz arası gride duraklama devri..nörolojik seyirmelerim arttı yazıyı okuyunca..:)))
Den(iz)
Sevgilerimle...