- 474 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-BİR SÖYLEMİN AYNASINDAN GÖRÜNEN DÜNYA-
“Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı.” Günümüze yönelik bir tanımlama mı? Hayır. 12 Mart muhtırası döneminin Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın tumturaklı bir sözüdür açıkçası. Bir yönüyle alırsak otoriter ve baskıcı bir ara döneme meşruiyet kazandırmak amacıyla söylenmektedir.
Giderek, 1961 Anayasasının getirdiği serbesti ortamının bedene bol geldiği eleştirilerinin yapıldığını bilirsiniz. Muhtıra öncesinde Başbakan olarak gördüğümüz Süleyman Demirel’in “bu anayasa Türkiye için lükstür” Demesi de meşhurdur. Şüphesiz lüks deyişi kimi siyasi yapılar nezdinde rencide edici karşılanır öteden beri. Ancak bilimsel bir tavır dahilinde 61 anayasasını tahlil etmek ve sorgulamakta gerçekçi bir yaklaşım olacaktır kanımca.
Dünkü yazımda değindiğim bir hususa tekrar yer vermek isterim. Anayasaların sınıflandırılmasında bilindiği üzere bazı ölçütler vardır. Buna göre ideal bir anayasa detayları kanuna bırakan bir yapıya sahip olmalı denir. Bunun tam tersi kazuistik anayasadır. Yani ayrıntıyı, kanunla düzenlenecek hususları düzenleyen anayasadır. Sözgelimi 1982 anayasası böyle bir yapıya sahiptir. 1970’lerin anarşi ve terör ortamını gerekçe göstererek ama bağlacına sıkça yer verir. Bir konuda hürriyetlerden söz eder. Ancak ardından ama vurgusu yapar, sınırlandırılma usul ve esaslarını vurgular. Hatta bu durum 1980’li yıllarda basında "amayasa" tabiri ile eleştirilecektir. 1961 anayasası ise detayların düzenlenmesini kanuna bırakmasıyla dikkat çeker. Bu yönüyle baktığımızda ideal bir anayasa kapsamına girebilir. Ancak anayasanın kendi bünyesinde çağdaş bir yapıya sahip olması uygulama imkânları açısından ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulmasına da engel değildir.
Sosyolojik düzlemde aldığımızda bir ülkede anayasal gelişmenin aşağıdan yukarıya veya yukarıdan aşağıya gelişim gösterdiğinden söz edebiliriz. Sözgelimi bizde anayasalar ve hürriyet kavramı yukarıdan aşağı gelişme göstermektedir. Tanzimattan günümüze bu durum böyle cereyan edecektir. 61 anayasası içinde benzer bir yapılanmadan söz edebiliriz. Ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyimiz itibariyle o dönemde hazır olmadığımızı söylüyorum açıkça. Dikkat ederseniz 61 anayasası, müdafaa eden sosyal kesimlerde batılı ölçülerde bir anayasa olarak tanımlanır.
Şu soruyu ihmal etmemeliyiz halbuki. Toplumumuz ve batı toplumları nasıl bir tarihi altyapıya sahiptir? Hemen söylemeliyiz ki, Avrupanın tarihi sosyal mücadelelerin ve sınıfsal kavgaların tarihi olmaktadır. İdeoloji kavramının bir tanımlanışı tam da bu hususu karşımıza çıkarır. Her ideoloji bir sosyal sınıfın kavga silahı ve dünya görüşüdür. Oysa ülkemizin Cumhuriyet döneminde kabul ettiği düstur “imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitle” olmaktadır. Yine Osmanlı devlet ve toplum yapısınında batılı anlamda sınıfsal bir karaktere sahip olduğu söylenemez. Bu durum kimi zaman despotik bir model bazen de özgül bir yapı şeklinde tanımlanır. Kesin olan husussa bizde ideolojilerin, hürriyet kavramının, anayasal gelişmelerin yukarıdan aşağı bir güdümlemeyle verildiği ya da başka bir ifadeyle halkın ekonomik ve sosyal gelişimine bağlı olarak yeşerip, filizlenmediği esasıdır.
Batılı kapitalist toplumlarda gelişim basamaklarını incelediğimizde köyden kente göçü takiben ekonomik ve sosyal bakımdan bir kentlileşme sürecine değinebiliriz. Yani kırsal yapının tamamen elimine edildiği sosyo kültürel bazda bireyleşme, ekonomik bazda da mülksüzleşme yani emeğinin karşılığı olarak edindiği ücretten başka gelirinin olmaması ölçeğinde bir işçileşme aşamasından söz edebiliriz.
Oysa toplumumuz kentleşme, kentlileşme, sanayileşme alanlarında henüz alt basamakları yaşadığı bir dönemde batılı ölçülerde anayasa ve hürriyet kavramlarıyla tanışır hatta tanıştırılır. Ülkemizde 1960’lar ve 70’lerde giderek hızını arttıran anarşi ve terör ortamını yıllar boyu ideolojik karşıtlık ve hatta düşmanlık çerçevesinde sağ kesim sola, sol kesim ise sağa yıksa da daha kolektif temelde sorunu tanımlamamız gerekmektedir. 61 anayasasının getirdiği hürriyet ortamına hazır olmamamız bir yana sıkça kullandığımız bir argüman olan Türkiye üzerine oyunlar ölçeğinde değerlendirebiliriz hani. Kimileri malum komploculuk ya da tamam şu meşhur paranoya diyebilir. Der de haklı olur mu acaba? İnanın bana ikisi o kadar farklıdır ki. Anlıyacağınız o dönem de ülkemizi önce gevşetip sonra gerdiler. Küçücük bir misaldir. 1 Mayıs 1977 takvimini hatırlayalım. Taksimde çatılardan sağa sola ateş açılan insanların bir anda yerlere yattığı ya da yığıldığı o dehşet gün.
O yıllar da sağ ve sol kesim havanda su dövmektedir. Nasıl mı? Sağın arkasında Amerika, solun arkasında ise Rusya var şeklindeki değerlendirmeyi hatırlayın. Oysa eski MİT ajanı akademisyenlerimizden Mahir Kaynak’ın haklı olarak belirttiği üzere birbiriyle çatışan iki unsurun ardında aynı güç olabilir. Hani aynı silahla sabah sağcı öğleden sonra ise solcu öldürüldü sözü bir Yeşilçam repliği değildir. Gizli servisleri algılamamız gündelik mantıktan sıyrılmakla mümkün olacaktır. Tanınmış Uluslararası ilişkiler hocalarımızdan Deniz Ülke Arıboğan yukarıda arz ettiğim Mahir Kaynak’ın kızıdır. Bir gazeteci kendisine şu soruyu sorar: Çocukluk yıllarınızda babanızı ne olarak biliyordunuz. Tipik bir gazeteci sorusu diyebilirsiniz. Deniz Ülke Hanım öğrencilik yıllarımda babamı bir lisede matematik hocası zannederdim der. Belki de bilmecenin cevabı bu soru cevaptadır. Ya da başka bir ifadeyle konuyu kavramamızın anahtarını bulabiliriz.
Sözün özü, 61 anayasasının bizde yürürlüğe girmesi ters bir zamanlamayı önümüze koymaktadır. Toplum aşağıdan yukarı gelişme dinamiklerinin ürünü olmayan bir serbesti ortamına sevk edilip ne büyük acı ki, anarşi ve terör batağına sürüklenecektir. Peki, tersi olsaydı nasıl bir durum doğardı? Yani 82 anayasası 1961’de, 61 anayasası ise 1982’de yürürlüğe girseydi ülkemizde siyasi, sosyal ve hukuki süreçler daha mı sağlıklı işlerdi acep? Kimbilir? Belki de. Hiç şüphe yok ki, kehanetin geçmişe değil geleceğe dönük bir spekülatif yaklaşım biçimi olduğunu unutmamak kaydıyla derim.
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Kısa öz mukayese
Bu iki cümlelik değerlendirme bile başlıbaşına bir yazı noktasında ilham verir inceden
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Değerli üstadım, "Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı" vargısının bugün "Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştırdı/aştırıyor/aştıracak" yargısına evrildiğini, yani 2017'nin Türkiyesinin 1961 Türkiyesine göre bu evrilmenin vizyonuna çok çok daha fazla sahip olduğunu, dolayısıyla sosyolojiden yansıyan çekişmelerin bu bağlamda yorumlanması gerektiğini söyleyemez miyiz?...
Yoksa, kapitalizmin bekçilerinin bize agresif yaklaşımlarını gerçekçi olarak başka türlü yorumlayamayız sanırım...
Gündemdeki 'Bilinç' tartışmalarının da buna göre yapılması ve yorumlanması gerek herhalde...
Selam ve saygılarımla.
levent taner
1960'lar veya 70'lerle kıyaslamak mümkün değil
Ki arada Özal'lı 80'lerde var
90'ların karanlık yapısının gelişmeyi, dinamizmi aşağı çektiği söylenebilir
Ne var ki, o evreyi de ülkemiz adına deneyim biriktirilen bir dönem saymakta mümkün olsa gerek
Nihayet hocam
Katılım ve katkınızla her zaman şeref bahşettiğinizi söylemem bile anlamsız
Saygı ve selamlarımla...