- 542 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YÜREĞİMDEKİ SERÇELER
Tiyatroyu tüm sanat biçimleri arasında en yücesi olarak kabul ederim çünkü o insanoğlunun, neyin insani olduğu duygusunu bir başka kişi ile en dolaysız olarak paylaşabileceği yoldur.
Oscar Wilde
Karşılıklı dairelerde uzun yıllar unutulmaz komşuluk ilişkilerini paylaştığımız altı çocuk annesi çok hoş çok alımlı komşumuzdu Müjgan Hanım Teyze.
Beş çayı için hazırladığı lokmaların kokusu mutfak penceresinden aydınlık boşluğuna yayılırken masmavi gözlerinin üstüne inen sarı perçemlerini elinin tersiyle geriye iteler "Müzik ruhun gıdasıdır. Hadi sen oradan ben buradan söylemeye başlayalım" diyerek güzel sesiyle usulüne uygun söylediği şarkılarla ruhumuzu şenlendirirdi gerçekten.
Sırası geldiğinde anneleri; altın- gümüş- bakır diyerek kategorilere ayırır "annelerin de hepsi bir değildir" derdi.
Bir gözün diğerine pek dostça bakmadığı. Samimiyetsizliğin bencilliğin vefasızlığın doğal sayıldığı. Diyalogun empatinin insan ilişkilerinde önemini büsbütün yitirdiği şu zamanlarda daha çok hatırlar ve müthiş özler oldum o günleri.
Moda’daki Bahçe&Bahçe Kültür Evi’nde tanımıştım bu övgülere sığdıramayacağım genç insanı. Grup halinde gittiğimiz tiyatro dönüşü tiyatro sevgisini anladığımda yaptım teklifimi ‘ret etmemesi’ koşuluyla kendisine.
Beykoz sırtlarındaki Göğüs Hastalıkları Hastanesinde yatan çocuklar için bir oyun sergilemememi istemişlerdi benden. Cilavuz Köy Enstitüsü neferlerinden can öğretmenim Cemal Durgun’un aracılığıyla.
Gönüllü oyuncu bulmak zorlaşıyordu giderek.
Öncelikle alacakları ücreti soruyorlardı. Bu konuda kızımın yaşından öte gösterdiği sabrı ve özveriyi düşündükçe yüreğimin hüzünle yıkanmasını engelleyemiyorum hala...
Dağ-bayır demeden gelmişti benimle. Hatta dersten alıp götürmüşlüğüm bile o kar çok tur ki.
Bu genç de içtenlikle kabullenmişti oyunda rol almayı. Yalnızca kendi elime baktığım sınırlı bütçemle düştük yollara bir kez daha.
İ.T.Ü. Elektrik bölümünü yeni bitirmişti. Başta şiir olmak üzere pek çok sanat kollarına ilgi duyuyordu. Eğitim amaçlı gittiği İngiltere’den sayısız deneyim ve gözlemlerle döndü yurda. İyi bir işi oldu. İşyeri İtalya’ya gönderdi bir süreliğine.
Döndüğünde siz karşısında ‘konuşmanın’ kolay olmayacağını düşünürken. O, insan olmanın göstergelerinden biri olan tevazunun çıtasını en alt düzeyde korumasını bilmişti.
Ardından Romanya’ya gitti. Kısa sürede oranın dilini öğrenmekle kalmyıpamış klasik kitapları başka dillere çevirerek oradakileri bile hayrete düşürmüştü.
Ve ilk ‘sahne tozunu’ birlikte oynadığımız çocuk oyununda yuttuğunu gururla dile getirmişti olanca vefasıyla oradaki hocalarına.
Her fırsatta zarif armağanlarla kapımı çalar ve karşılıklı oturup doyumsuz sohbetlere dalardık birlikte.
Bu iş gezisi dönüşlerinde farklı ülkelerden insan portrelerin gördüğü değişik yerleri yaşadığı hoş ilginç ve duygusal anılarını öylesine içten ve nefis bir anlatımla benimle paylaşırdı ki ben de kendimi o müthiş güzellikteki atmosferin içinde buluverdim baştan sona.
Erkut’ cuğum bil ki seni ben dünyaya getirmiş olsaydım bilmem bu kadar çok severmiydim...
Henüz lise ve üniversite öğrenimi sırasında belki sayılarını unuttuğum ancak yüzlerini seslerini ve dizleri titreyerek sahneye çıkıp da büyük ve ciddi bir savaş kazanmış mağrur ve yenilmez bir kahraman gibi sahneden inen gençlerİ unutmadım. Onlar artık boylarınca çocuklara sahip yetişkinler ve çoğuyla iletişimdeyim.
Ve anlıyorum ki ne o günleri ne sahne üstünde kalplerini durduracak heyecanı unutabilmişlerdi hala.
O günlerin çocuk seyircisi de bambaşkaydı.
Masum utangaç son derece ilgili dikkatli ve müthiş vefalıydılar.
İçinde ‘Çocuk’ olan her şey çok özel çok değerli ve kutsaldır kuşkusuz. ‘İlk’ ler ise büsbütün unutulmazdır her çocuğun hayatında.
Bu bağlamda tiyatroyu da çocuklara ya sevdirir ya ondan uzaklaştırırsınız. Ne verirseniz onu alırsınız çünkü.
Zaman içerisinde bir yerlerde karşılaştığım çocukların beni annelerine parmaklarıyla usulca işaret edip bir şeyler söyledikleri ve annelerin de bana sarılıp “Allah sizden razı olsun. Başımızdan eksik etmesin. Siz tiyatrıcuymuşsunuz. Oğlum sizi gördükten sonra o kadar değişti ki…” sözleri bu güne değin yüreğimde cıvıldaşan serçelerin bitimsiz sesleridir benim için.
33 yıl sonsuz özveri emek ışıltısız dekor kostüm ve bitmeyen bir aşkla en ücra köşelere götürdüğüm tiyatro denen o’ sihirli dünyayı’ ilk kez benim öncülüğümde tanımışlardı sayısını unuttuğum okullar.
Yukarılarda gök yüzü çok aşağılarda hafriyat araçları buz gibi bir hava. Ulaşım daha çok yaya olarak yapılıyordu dağ başlarına o zamanlar.
Ebeveynler çocuklarını “eti benim kemiği senin” tembihiyle teslim ederlerdi öğretmenlerine.
Çocuklara dokunmak yan bakmak hatta sevgiyle gülümsemek ne anneleri ne çocukları ürkütmezdi bu günkü gibi.
Bu kocaman Dünya Tiyatro Sahnesinde her birimiz kendi yaşam maratonumuzu farklı biçimlerde koşuyor olsak da bir an soluklanıp arkamıza baktığımızda; yaşanmamış sevgilerin yarım kalan söylenmemiş sözlerin ve isteyip de paylaşılamamış nice güzelliklerin zamana yenik düştüğünü görürüz maalesef.
Ne zamanı geri döndürmenin ne yitirilenleri yerine koymanın mümkün olmadığını anladığımız da ise bizden habersiz kalbimizde atan o minicik serçe çoktan uçup gitmiştir oysa…
O küçücük yüreğinize sığdırdığınız o kocaman sevgileri ömrünüzce yüreğinizde taşıyacağınıza inancım tamdır çocuklarım. işte bu nedenledir ki: YÜREĞİM SİZİ ÇOK SEVDİ.
( 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününüz Kutlu Olsun.)
YORUMLAR
Eminim o yüreklerde seni çok sevmiş Devrimcim.
Tiyatroya verdiğin emeğin semeresi tarifi imkansız kocaman,sevgi dolu yürekler olmuş.
Gıpta ettim , gurur duydum can arkadaşım seninle..
Yolun hep açık,
Hep ışık olsun umuda aç çocuklara...
Sevgilerimle canım benim..
DEVRİM DENİZERİ
Gönül sahnemin baş USTA'sına bende yıldızlar kadar çok sevgi dokunuşları yolluyorum.