özlemek ne zor şey
Sustum ve dedim ki “özlemek ne zor şey”
özlemek güzeldir dediğim zamanlar ne büyük konuşmuşum, özlenen miydim ki özlemeden özlemeyi tefsir etmişim kelimelerce,
Bulaşıcı hastalığımsın artık kendi vücudumda tüm organlarıma bulaşan
zavallı coğrafyam, her vadisi sana muhtaç ve her damarla beslenen organ
ertelenmiş, ötelenmiş düşlerimin rüyalarımdan bedene bürünmüş ruhu
seni özlemek değil mesele özleme katlanabilmek asıl verilen mücadele
“Yaşamadığını bilemez insan” fikriyatına daha bir inançla saygı duyuyorum şu an.
“Bu zamanda, bu yerde hepimiz ziyaretçileriz. Sadece buradan geçiyoruz. Burada bulunma amacımız gözlemlemek, öğrenmek, büyümek, sevmektir… ve sonra da evimize döneriz.” der bir Aborjin özdeyişi
Kısaca şöyle özetleyeyim, ( senin de dediğin gibi merkeze kendimi koyarak )
Buradan geçiyordum, gözlemledim, öğrendim, büyüdüm ve sevmek istiyorum. Sevmek zor-muş. Sevmek sadece sevgiyle ilişkili değilmiş, ayrı kalamamakla, onsuz yapamamakla, bağlanmakla ilişkiliymiş.
Telefonda da bahse konu ettiğimiz gibi, sevmek onsuz hiçbir şeyden zevk almamak ve hiçbir şey yapamamakmış.
Dünyada karşı cinse aşkı tadamayanların Tanrı aşkıyla yanıp tutuşmalarını şimdi daha iyi anlıyorum.
Nerede okumuştum hatırlamıyorum ama son olarak seninle birlikte yaptığımız araştırmalarda bir cümle aklıma takılmıştı sevdiğim,
“Varlık anda, an ise hiçliktedir”
Varlığına şükrederek geçirdiğim 125 günü 126ncı güne bağlayan gecede gerçeğin dünde değil, bugünde değil ve hatta an da dahi olmadığını anladım. Zamanın her cümlesinde gizli olan aşk sende vücut bulmuş bir hakikattir artık.
Gerçektir.
Ve o gerçek şu an özlemdir.
Hiçliği yaşadığına inandığım varlığım, hiçliğinden seni doğurduğunda senin karşımda oturduğun anı şu an gibi yaşıyorum.
Gözlerine bakarken çekindiğim bir dişinin bugün özlemine dayanamadığım bir gerçek olduğunu farkedebiliyorum
Manevi Mükemmellik bu olsa gerek.
Sonumuzun tezahürünü bilemediğim için umudumun yıkılacağını düşündüm çok zaman, endişelerimin koca okyanuslara dönüştüğü ve kimi zaman buharlaşarak yağmur olarak üzerime yağdığı zamanları hatırlamak bile istemiyorum. şu an biliyorum ki spiritüel gelişimimi tamamladım ve artık mantıkla bakamadığım yaşadıklarıma bir çok anlam yükleyebiliyorum. Sanırım üçüncü alemin yani Yetzirah ın bilgeliklerini öğrenmek için mücadele ediyorum.
Ah benim İnanna’ m
Sen bilincimin bana hatırlattığı bir hikâyemisin, zamanı ve mekanı olmayan bir rüya mı yoksa nihai olan son gerçeğim mi ?
Gerçek olmak ne demek? “ diye sordu Tavşancık. "İçinde vızıldayan şeylerin olması mı? "
"Gerçek olmak nasıl yapıldığınla ilgili değildir,” dedi Sıska At. “Bir çocuk yalnızca seninle oynamayı değil, GERÇEKTEN seni severse, işte o zaman gerçek olursun.”
“Canın acır mı peki? ” diye sordu Tavşancık.
Sıska At hep doğruyu söylediğinden “Bazen,” diye yanıt verdi. “Ama gerçek olduğunda canın acısa da aldırmazsın."
"Düğmeye basılmış gibi pat diye mi olur? Yoksa yavaş yavaş mı? ” diye sordu Tavşancık.
“Pat diye olmaz,” dedi Sıska At. “Zamanla gelişir. Çoğunlukla da kolay kırılan, köşeli, özenle korunması gereken şeylerin başına gelmez. Gerçek olduğundan saçının çoğu okşanmaktan dökülür, gözlerin düşer, eklemlerin gevşer, iyice eskimiş olursun. Ama tüm bunların hiç önemi yoktur. Çünkü bir kere ‘Gerçek’ oldun mu, bunu anlamayanların dışında kimse seni çirkin bulmaz.”
Margery Williams’ın “Kadife Tavşan” isimli kitabından alıntı
Sanırım bu anlatım anlatmak istediklerimin tümünü özetlemiştir sana dünyam.
Elbet bir gün kendi mitolojimi yazmak zorunda kalacağım. Kendim için nasıl bir hikaye yazacağıma kendim karar vermek istiyorum, bunu basite indirgeyip Tanrı ya bırakmak sanırım Yaradanın bana sunduğu görkemli mucizeyi görmezden gelmek olur.
Delicesine tutulduğum aşkı yaşamak için önümdeki engellerle savaşmak ve o engellere karşı galip gelmek bana hayatın sunduğu bir şans olmalı. Kendim için nasıl bir mitoloji yazacağıma kendim karar vereceğim.
Korkunun yaşamın düşmanı olduğunu biliyorum ve hatta aşkın yegane düşmanı olduğunu,
martıların seslerini duyuyorum ve biliyorum onlar senin pencerenin önünden geçiyorlar
ninniler söyleseler sana benim nağmelerimden ve ruhumu taşısalar sana 700 m ne olur
yine de fiyakalı fingirdeşmeler bunlar hiç şüphesiz ve haytalığı almış başını gidiyor
koyu uykularda biriken anlamsız siyah bulutları dağıtan aşkın bu hikayesine bin şükür
bir uykuda unutulmuş gibiyiz, onca mükemmel bir çocuk nasıl olurda benim hikayemde belirir
başkalarının korkularına cesaret olmaktan yorulmuş benliğim seninle daha cesur olabilir
gerisi sigara külü, sonu yanarak tükenmiş izmarit, bir dolu kül tablası ve korkular içerir
ve lakin
Eğer A planı işlemezse alfabemizde 28 harf daha var, yılmayacağım seni yaşamak için plan yapmaktan ve vazgeçmeyeceğim “gerçek” ten.
Hajo Banzhaf şöyle demiş,
“Delicesine tutulmak demek, kendi içsel imgemize aşık olmak demektir. Yüreğimizi yerinden oynatan kişi, üzerinde kendi resmimizi asmaya uygun bir burna sahip demektir.”
gözlerinde doğup bedeninde büyüdüğüm ay tenli sevgilim,
tüm sırlarına erişmek için günlerce araştırdığımız evrene ve dinlere yemin olsun
bu gece mabedinde uyuyacak ve sırtını koklayarak nefes alacağım gün doğuncaya dek
her nefesimde şükür ve her tenine dokunduğumda sebat edeceğim gelecek tek bir gün için
bir gece olsun seninle uyumadan ölürsem arafta kalsın ruhum
omuzuna düştüğünde başım sende anlayacaksın ansızın zuhur ettiğimi yamacında
ve yamacından sonsuza dek ayrılmamak için her dinin Tanrısına ve yaradana yakaracağım vav hali ile
biliyorum ki artık sebat ve kararlılığın her şeye gücü yeter, dilerim ve mücadele ederim senin için
senin bana gelmeni sağlayan tüm anlara ve beni sende var eden tüm zamana bin şükür.
“Bu aşk goncası, yazın olgunlaştıran nefesiyle güzel bir çiçeğe dönüşsün biz yeniden buluşunca,” der Shakespeare’in Juliet’i.
Sana kavuşacağım günü nasıl bir özlemle tespih ettiğimi bilsen nasıl bir ruh hali içinde olduğumu anlamakta zorluk çekmezsin. Bu vesile ile pazartesi gününün sahibi olan göklere, günü döndüren güneşe ve yörüngeye ve evreni var eden kudretli tahtın sahibine, ruhumu sana esir eden ruhların tanrısına bin şükür
Yeryüzünde mevcut misafirliğimin tek gayesinin, senin bir bedene bürünmüş ruhunu bulmak olduğunu kavradığımı söylesem abartılı gelecektir sana eminim.
Yüzünün yansımaları ile donatılmış odamın tavanına, uyumaya çalışırken baktığımda neden çeşitli düşler kurduğumu ve sonrasında sana duyduğum özlemin teamüllerin çok üstünde gerçekleşmesinden ötürü davranışlarımın nasıl değiştiğini yeni yeni kavrıyorum. Gerçekliği edindiğimden bu yana kişiliğimi geliştirdiğime eminim ve en pahalı olan kişiliği değiştirmektir. Bana neler kazandırdığını bir düşün
yaşadığımız her şeyin bir sebebi olduğunu biliyorum lakin bazen bu sebebin ne olduğunu bilmek istiyorum, evet ben bir insanım ve muhtemelen tüm şeytanlarla birlikte yaşıyorum. Kendi gölgemle yüzleşmek zor oldu, ve bunun yanı sıra senin gölgenle de yüzleşmek. Görmek istemediklerimi örtbas etmekten ve bunlar için çılgınca savaşlar vermekten çektim elimi ayağımı, kendimin iyi olduğunu ve iyi şeyler hakettiğimi düşünmekten vazgeçtim bir müddettir. Hayat neyi öğrenmemiz gerekirse bize onu yaşatır ve hakettiğim sen isen bana hakettiğimi yaşatacağından şüphem dahi yok.
Sana bu kadar gerçekçiliği yüklemişken ve seni bir talih olarak kabul etmişken bana haketmediğimi yaşatacağını düşünmek sana ve sana yüklediğim sıfatlara haksızlık olur.
Cherie Carter-Scott’ın, “Hayat Bir Oyunsa, İşte Kuralları” adlı kitabında yaşam kuralları 8nci madde derki ;
Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar. Diğer bir kişinin bir yönü sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.
Kendimi okuyorum sende,
kendimi yontuyorum
başımı düşürüp omzuna derin derin uyumalı
uyurken dudaklarının kenarından süzülen balın tadına bakmalıyım
ve o muhteşem tat ile düşler alemine dalmalıyım.
sende biraz daha yaklaş,
koynun mis kokuyor biliyorum,
uyut beni, kapanıyor gözlerim,
sol yanımı dolduran sevgilim,
mesafeler kısaldıkça tenine terliyor etim.
ve ne güzel bal dudaklarının kıyısında nefes almak
sevgilim,
korkmuyorum diyemem
seni kaybetmekten her zaman korkacağımdan artık şüphe dahi etmiyorum
nasıl gayretli yaşıyorum seni, bilsen
dudaklarından öptükçe büyüyor, dokundukça ay tenine güçleniyor gayretim
sevgilim,
uzaklaştıkça özlüyorum seni, yakınlaştıkça zincirleniyorum.
kimseydim ve seninle çoğalıyorum
sana vermek istediklerimin senden almak istediklerimden çok olduğu bir gerçek,
senden en çok istediğim ise
“Doğası gereği tüm insanlar bilmek ister.” der Aristoteles
beni sevdiğini her an bilmek istiyorum.
U.T
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.