- 1035 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İMGE; YER ALTI SALONU
Kafamın içinde bir yığın düzen karşıtı söz kavga edip duruyor. Tatlı bir şiddet uyguluyorlar birbirlerine. Sonra bir renk karnavalı oluşuyor görüş alanımda. Kendi aralarında konuşan bulutlara kulak misafiri oluyorum. Anlamın korkunçluğuna rağmen ışık uçuşmaları başlayacakmış yakında. Karanlık bunca marifetliyken bu nasıl olacak bilmiyorum. Tam da burada kapının çalınması gerek. Kapı çalınıyor. Aç hadi! Belki mavi gelmiştir diyor içimdeki romantik tutsak. Yerinden fırlayıp açmaya gidiyor eylem meraklısı bir kelime; mavi gelmemiş. Çünkü mavinin renkliği iptal edilmiş.
Söz yığınlarının sevimli kavgası bittikten sonra her sözcük düşünceler tablosundaki kendi alanına çekiliyor. Hayat kalmadığı yerden yeniden başlamış oluyor. Giyinip herkesin birbirine benzediği sokaklarda, iş yerlerinde veya duyguların alınıp satıldığı o devasa mekânlarda hiç kazanamayan kumarbazlar olarak zamanın yutucu kucağına atılıyoruz. Umutsuzluğun darbe yaptığı insan yüzleri aşksızlıktan, samimiyetsizlikten ve anısızlıktan buruş buruş olmuştur. Ah! Yazmak; kıstırılmış çağ. Sartre’ın dediği gibi “Her yanda tertemiz, gülümseyen, ama gözleri tükenmiş, boşalmış yüzler.” İşte sahne bu gri ve kararlı görüntüye kalıyor.
İmgenin evinde yani yer altı salonundayken her şey kontrolüm altındaydı. Hayalperestlerin sıra dışı hareketlerinden başka bir tehlike olmuyordu. Bu da imgenin oluşumundaki olağan risklerden biriydi. Zihin bu riski zevkle göze alır ve meyvesini toplardı en kısa zamanda hüzünlü gülümsemeler bahçesinden. Bu büyülü meyveler keskin kayalıklardan aşağıya dökülen saf damlacıklarla sulandığı için tadı da keskindir. Kelimeler en çok keskinliği sever. Kafamın dışına yani kusmalar kulübüne çıktığımda ise karşılaştığım tek şey; kalplerin etrafını saran o demir gürültüsüdür. Tuşlarla çalışan, adeta klonlanmışçasına bir araya getirilen tükenmiş ve boşalmış yüzler.
Peki, bu sonsuz tükenmişlik ve boşalmışlık yüzyılında
Sancılarla oluşan imgenin beslediği düşünceler ne renktir?
İmgenin de hislerin de kaynağı saf bilgidir. Saf bilginin mevsimi yoktur. İklimi yoktur. İmgeye ve hislere kılavuzluk eden saf bilginin yürümeye başladığı yer dildir ve görevi onarıcılıktır. Onarıcı olmayan bilginin içinde yalanlar ve korkaklık vardır. Suskunluğun çöplüğüdür. Onarıcı olmayan bilgi sömürge sistemlerinin kitaplarından alıntıdır. Eyleme dönüşmeyi yasaklar. Onarıcı olmayan bilgi imgenin ve hislerin arkasından konuşan iftiracı bilgidir.
Kendimden dışarıya çıktığımda imgenin can ter içinde kalmış elbiselerini bir kenar mahallede bırakıyorum. Artık hiçbir şey güvenli ve kontrolüm altında değildir. Artık usta olan; belirsizliğin şiirselliğidir. Kitapların nöbet tuttuğu bir yerdeki huzurdan ayrılıp gelecekten ödünç alınan bulutsu seslerin arasına karışıyorum. Hünerli karanlığın kapladığı sokaklarda binlerce kapının açılışını görüyorum ve her açılan kapının hemen öncesindeki “Aç hadi! Belki anlamın korkunçluğu gelmiştir” diyen bekleyicinin içindeki o kıpırtısız tutsağın umutsuzluktan yere yığılışını.
İşte burada başlıyor saf bilgi ve hislerle kol kola girip zihnime yerleşen imgenin dışarıdaki asıl görevi. Açılıp duran kapılar düzeneğindeki sinsi sesler komplosuna rağmen kıpırtısız tutsağın yere yığılışının öyküsünü yazmak ve en önemlisi de yere yığılışı düzeltmektir. Aksi halde körlük sözleşmesi imzalayan toplumlarda zulme karşı asiliğin başlatılması imkânsızdır. Ve orası sonsuz bir uyku ülkesidir. Çünkü kahkaha atan karanlığın olduğu bir yerde bilginin onarıcılığından güç alan his ve imge yoksa orada her şey sadece kelimeden ibarettir.
YORUMLAR
Size bulut diyorum
çünkü gökte oynaşan çocuk masalları gibi yazdıklarınız
Necip Fazıl Kısakürek dışında pek TR yazar okuduğum söylenemez
benim tarihimde sizsiniz okunası
çok sevgimle Bulut
var ol gülücük kuşlarıyla...
Believe tarafından 3/19/2017 10:31:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dramatik Buluntular
Bulut.
Ben zaten o gök benim bu gök senin dolaşıp duruyordum.
Aaa bi baktım; gülücük kuşları
Yürek insanı Believe
cansın
İmge kralığı bir yazı. Her bir kelimesi bin anlam çıkaran bu dizeler beni sarhoş etti desem yeridir.
Tuhaf olan ne bilir misin ?
Okuyorum, düşündürüyor; soruyorum cevaplanıyor ve burnumuzun dibinde inciler var ama göremiyoruz işte sen bunları görüp yazabilensin.
Bir kelimeyi çeşit çeşit , renkli renkli giysilerle giydirebiliyorsun ve mısralar arasında bir bayramlaşma senfonisi başlıyor ve ahenkle dans ediyorlar bir bakıma...
Çok açık, sade olmasına rağmen bizim anlama kabilyetini aşıyor ve anladık diyoruz fakat anlatmak isterken yetersiz kalıyoruz inan.
İmge ve yeraltı salonunda güzel bir ziyafetle çıkıyoruz ve düşünce onarıcı bir şeydi yazınız
Kucak dolusu selamlarımla hocam
Dramatik Buluntular
Güzel sözlerin için...
Sevgiyle kal kardeşim...