- 858 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Ruhlar ve yerleri!
Cismanî ruhun cesetteki yeri, sinedir.
Zahiri duygularla beraberdir.
Onun metaı şeriattır.
Yaptığı iş, Allah’ın emri olan farzlardır.
Allah-ü Teala o emirleri ile zahirdeki ahkâmı düzenlemiştir.
O ruh farzları eda ederken şirk ehli olmaz.
Çünkü Allah-ü Teala onun için şöyle buyurdu:
“O yaptığı ibadette Rabbine şirk koşmasın.
Allah (CC) birdir, bir’i sever.
Yani, ibadetin yalnız kendine has olmasını ister.
Dahası var;
Ameller gösterişsiz olmalı, duysunlar diye yapılmamalı.
Sonra yapılan ibadetin, dünyada iken kârı gözetilmemelidir.
Yapılan ibadetten hâsıl olacak velayet hali, keşif ve müşahede hali mülk âlemine aittir.
Bu haller yer zemininden sema yüksekliğine kadar böyledir.
Sonra, bazı bu âleme has Kevni keramet tabir edilen, ruhbanlara ait işler vardır.
Onlar da, suda yürümek, hava boşluğunda uçmak, az zamanda çok yer kat etmek…
Uzaktan söyleneni duymak ve iç âlemde gizli şeyleri haber vermek gibi şeylerdir…
Ahiret âleminde ise, bazı iyilikler bulabilir.
Onlar da cennet, huri, köşkler, güman, içkiler ve cennetin diğer nimetleri…
Bunlar, birinci cennet olan meva cennetindedir.
Revani ruhun yeri kalb dir.
Metaı, manevî yolculuğa dair olan ilimdir.
Bu ruhun meşgalesi Hakk’ın zatına ait isimlerin ilk dördü iledir.
Diğer on iki isimde olduğu gibi, bu dört isimde de ses, harf, konuşma olmaz.
Allah-ü Teala bu hale işaret için şöyle buyurdu:
“İster Allah deyiniz, isterse Rahman hangisini çağırsanız, çağırınız; güzel isimlerin hepsi O’nundur ”
Yine buyurdu:
“Güzel isimler o’nundur Onlarla çağırınız.”
Bu ayetlerdeki işaret şudur ki, uğraşılması gereken esaslı iş, ilahî isimlerdir.
O da iç âlemine dair olan bilgidir.
Bu bilgiden hâsıl olan marifete gelince:
Tevhid esmasının sonucu olduğunu söyleriz.
İlahî esmaya dair Peygamber (SAV) Efendimizin şu Hadis-i Şerifi vardır:
“Allah-ü Teala’nın (CC) doksan dokuz ismi vardır; herkim onları ezbere sayarsa, cennete girer.”
Anlatmak istediğimiz mevzuu açıklayan Peygamber (SAV) Efendimizin bir Hadis-i Şerifi de şöyledir:
“Ders bir harftir, tekrarı bindir.”
Yani, zata has isim bir tane; ama onun huyuna bürünen sayısız…
On iki ilahî isim, Lâ İlâhe İllallah cümlesinin esasına dayanır.
Çünkü bu cümlenin Harfleri on ikidir.
Allah-ü Teala (CC) , kalb işlerindeki her harfe bir isim verdi.
Ayrıca her âlemin üç ismi vardır. Allah-ü Teala (CC), sevenlerin kalbini öylece, sevgide sabit kıldı…
Bu durumu, Allah-ü Teala şöyle haber verdi:
“Allah iman eden kimselerin kalbini dünyada ve ahirette sabit söz üzerine tespit etti.”
Ve onlara, ünsiyet zevkini ihsan eyledi.
Tevhid ağacını onların kalbine yerleştirdi.
Aslı, yerin yedinci zemininde sabit olup, belki daha aşağıda; dallarına gelince, sema yüksekliğinden ta arşa kadar veya daha yukarı uzar.
Allah-ü Teala diğer Ayet-i Kerimede şöyle buyurur:
“O bir pak ağaca benzer, kökü yerde, dalı semaya uzar.”
Revani ruhun yeri, kalb hayatıdır.
Melekût âlemini müşahede eder.
Müşahede ettiği şeylerin bir kısmı, cennetler ve onun ehli, nurları ve içinde bulunan meleklerdir.
Sonra konuşması iç âleme dair olur. İlahî isimlerin batın manasını düşünür; sessiz ve harfsiz konuşur.
Bu ruhun, ahiretteki yeri ise, Naim cennetidir.
Sultani ruha gelince…
Onun da olduğu ve tasarruf ettiği bölge Fuad’dır.
Bunun metaı ise, marifettir.
İşine gelince, kalb dili ile vasıta kılınıp yalvarıları ilahî ilimlerin hepsidir.
Peygamber (SAV) Efendimiz ilmi anlatırken şöyle buyurur:
“İlim iki çeşittir.
Biri, dildeki ilim; bu Allah’ın kullarına karşı bir tutanağıdır, öbürü de kalplerdeki ilimdir. Faydalı olan da budur.”
Esas yararlı bilgi bu ilmin çerçevesi içindedir.
Peygamber (SAV) Efendimiz diğer bir Hadis-i Şerifinde ise. Şöyle buyurur:
“Kuran’ın bir dış, bir de iç manası vardır.”
Yine buyurur:
“Allah-ü Teala Kuran’ı on batında inzal eyledi…
Her batın mananın bir sonrası daha faydalı ve daha karlıdır.
Çünkü gerçeğe daha yakındır…”
Bahsettiğimiz, on iki ilahi isim, bir nevi Musa Nebinin (AS), tasa vurup açtığı on iki çeşmeye benzer.
Bu durumu, Allah-ü Teala bize şöyle haber verdi:
“Musa (AS), kavmi için bizden su talebinde bulundu.
Ona (AS): ‘Tasa sopanla vur.’ dedik, o zaman on iki göze fışkırdı.
Her cemaat, içeceği yeri bildi.”
Zahirdeki ilim, geçici yağmur suyuna benzer.
Batıni ilme gelince, temeli olan bir hazinedir ki bu, zahir ilimden daha yararlıdır.
Allah-ü Teala, bir misal olarak şöyle buyurur:
“Ölü yer, onlara kudretimizi bildiren bir delil olmalıdır.
Oraya can verdik, habbe çıkardık; ondan yemektedirler.”
Allah-ü Teala bu afakta habbe yarattı.
Bu habbe, hayvani nefsin kuvvetidir.
Bir de enfüsî âleme habbe halk etti.
O da, ruhanî ruhların kuvvetidir; gıdasıdır.
Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur:
“Her kim kırk gününü ihlâs ile sabahlarsa, hikmet kaynakları kalbinden diline akar.”
Bu sultanî ruhun kârına gelince,
Cemal sıfatının tecellisini seyre dalıp hayran olmaktır.
Bunu Allah-ü Teala şöyle haber verdi:
“Fuad gördüğünü yalanlamadı.”
Bir Hadis-i Şerifte ise, bu durum daha başka anlatılır:
“Mümin, müminin aynasıdır.”
Birinci müminden imanlı kulun kalbi, ikinci, müminden ise, Allah-ü Teala murat ediliyor.
Allah-ü Teala bir sıfatının Mümin olduğunu bize şu ayetiyle bildirdi:
“O Mümin ve Müheymin’dir .”
Bu sultanî ruhun meskeni öbür âlemde, üçüncü cennet sayılan Firdevs cennetidir. Kutsi ruhun tasarruf ve durak yerine gelince, o da sır’dır.
Bu ruhun hali, şu kutsi hadisle anlatılır:
“İnsan benim sırrım; ben de insanın sırrıyım.”
Bu ruhun metaı hakikat ilmidir; bu ilim aynı zamanda Tevhid ilmidir.
Yaptığı işlere gelince, Tevhid isimlerine devamdır.
Buradaki devam, sır lisanı ile olur.
Öbürlerinde olduğu gibi, burada da zahiri nutuk yoktur:
“Sözü bağırarak demekte isen; o gizliyi bildiği gibi, en hafiyi de bilir.”
Kutsi ruhun haline Allah-ü Teala’dan başkası vakıf olamaz.
Bu ruhun kârı, mana yavrusunun zuhurudur.
Müşahede ettiği ve gördüğü, Allah-ü Teala’nın vecdidir.
Hem Celâl, hem de Cemal sıfatlarına bakar.
Bakışı sır gözü iledir.
O günde yüzler parlak olarak Rablerine bakarlar.
Orada benzeme ve benzetilme yoktur.
O işitir ve görür.
İnsan, gayesini bulunca, akıl inhisarı altına girer.
Kalpler hayrete dalar.
Diller tutulur; bu hallerden haber vermeye gücü yetmez.
Çünkü Allah-ü Teala görünen misallerden münezzehtir.
Anlattığımız bu haberler ilim sahiplerine ulaşınca, onlara gerekir ki, ilim makamlarını
Anlamaya çalışalar.
Bütün rağbetlerini, oraya yönelteler, gerçek yüzünü anlamaya bakalar.
Teveccühlerim daha ötelere aşıralar…
Daha yükseklere varalar.
Daha ilerisi ledünni ilme ereler.
Anlattığımız halleri inkâra sapmadan, zatî olan ehadiyet makamını bulmaya, irfan sahibi olmaya bakalar.
Kehf S. A.110
Mustafa CİLASUN