- 380 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kırık Fondöten
Yıllar, yıllar önce, o vakit artık o kadar uzak geliyor ki bana…
İlkokulu bitirdiğim yıl, önceki senelerde hiç akla gelmeyen bir şey aklına gelmişti babamın. Kendisi Sağlık Müdürlüğünde memur olduğu için eczacılarla yakınlığı olan babam, bu tatildi benim eczanede çalışmamı istiyordu.
Konu para kazanmak değildi elbet. Hatırladığım kadar ek bir meslek sahibi olmamı istiyordu babam. Eğer okuyamazsam, hiç olmasa bir eczanede kalfalık yapacaktım.
O günlerde ortaokula başlamanın da verdiği büyüklük hissiyle zorluk çıkartmadım, gitmem, diye ağlamadım. Aslına barksanız hoşuma da gitmişti. Sokakta oynamayı da o kadar sevmezdim aslında. Birkaç iyi oynadığım sokak oyunu olmasına rağmen bazı oyunlarda iyi olmamam mıydı sorun, belki de…
Eczacı Erdal Ağabeye teslim edildim bir gün. Aslında Erdal Ağabey değildi benim muhatabım. Allah rahmet eylesin, Salim Ağabey devreye girdi sonra. Salim Ağabey uzun boylu, ince yapılı bir adamdı. O zamanlar Çorum oldukça küçüktü ve neredeyse Salim Ağabeyi tanımayan yoktu. Titiz bir yapısı vardı. Her şeyin temiz olmasını ister bize defalarca yıkatır, sildirirdi eczaneyi. Birçok eczanede olduğu gibi asıl işleri yürüten de kalfa olarak oydu. Doktor gibi ilaçlar verdiğini hatırlarım. Onun birçok müşterisi vardı. Doktora gitmez, ilacını Salim Ağabeyden alırdı. Ben liseye gittiğim yıllarda vefat ettiğini öğrendim, Allah rahmet eylesin.
Salim Ağabeyin beni sevmediği kanaatine kapılmıştım. Belki de babamın konumundan dolayı orda bulunuyordum. Yirmi beş lira da haftalık alacaktım. Nedendir bilmem birkaç hafta sonra benim haftalık yirmi liraya düştü.
Paramı hiç harcamadım, anneme verdiğimi hatırlarım hep. Aslında annem de tutumlu bir kadındı, babamın kısıtlı memur maaşına ek olarak yazma oyalar, kazandığı parayı evin geçimine katardı. O yıllarda ablalarımın çeyizleri vardı gündemde ve benim haftalıklar da muhtemelen adres olarak oraya yönleniyordu.
O zamanlar “parfümeri” sözcüğü bize oldukça uzaktı. Çalıştığım eczanenin bir bölümü parfümeri olarak ayrılmıştı. İlaçlardan çok bu bölümün dikkatimi çektiğini hatırlıyorum. Oradaki birçok şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Birçoğunu tam anlamasam da oradaki benden önce çalışan ağabeylere sorarak öğrendim. Yıllar sonra anladım ki aslında o ağabeyler de benim gibi yaz tatilini geçiriyorlarmış eczanede. Onlardan biri polis oldu, biri de benim gibi öğretmen, sonra da bir okulun müdür başyardımcısı.
İlaçlar olsun, parfümeri olsun hem alt katta müşterilerin gözü önünde, hem de üst katta raflarda veya stok halinde üst üste bulunurdu. Müşterinin gözü önündekileri ağabeyler temizler, düzeltir, üst kattakileri de bana bırakırlardı. Üst katta temizlik yapmak keyifli bile sayılabilirdi. Raflara istedim gibi şekil veriyor, beğenmezsem yine değiştiriyordum. Beni çalışır gördüklerinden de kimse sesini çıkarmazdı.
İşte böyle günlerden birinde fondötenlerden biri elimden kaydı ve yere düştü. Düşmesiyle de kapak kısmı kırıldı. O anda kimse yoktu yanımda, dolayısıyla da kimse görmedi. O, çocuk aklımla o kadar üzüldüm ki, ne yapacağımı bilemiyor, yıkıntı yaşıyordum. Geçici bir çözüm buldum. Kırılan fondöteni rafların arkasında görülmeyen bir yere yerleştirdim. Belki de bulan olursa benim üstüme gelmezler, fondöten kim kırdıya giderdi.
Neden çöpe atmadım veya neden ben bunu kırdım, demedim bilmiyorum. Keşke bunlardan birini yapsaydım. O günlerde bir şişe fondöten kaç liraydı bilmiyorum. Olsa olsa benim bir haftalığıma mal olurdu, belki de olmuş olan, bir daha dikkat et, diyeceklerdi.
O günden sonra belki de ilk vicdan azabını ve suçluluk duygusunu yaşamaya başladım. Biri bulacak, benim kırdığım anlaşılacak, ben rezil olacaktım.
O küçük kafamla bu işten nasıl kurtulacağımı düşünüyor, ama bulamıyordum. Çöpe atsam bulurlar, benim attığımı bilirler; cebime koyup dışarı çıksam… belki biri görür daha kötü duruma düşerim.
Tatilin ortalarında olan kaza tatil bitene kadar beni bunalımlara soktu.
Okul açıldığında artık arkamda bırakmıştım fondöteni. Günlerce bekledim bir haber gelir diye, gelmedi. Bulmamaları mümkün değildi. Buldular, bundan emindim ama neden beni aramıyor, suçlamıyorlardı?
Bir yıl sonra da ben yine tatilde aynı mekandaydım. İlk işim kırık fondöteni araştırmak oldu. Kimseye soramazdım, sormadım da. Zaten sormama gerek de kalmadı. Raflar değişmiş, aynı raflara ilaçlar yerleştirilmişti.
Şimdi belki birçok erkeğin hayatında hiç anlamı olmayan fondötenin benim hayatımda bir yeri var. Ne zaman görsem içim sızlar,o sıkıntılı günlerimi hatırlarım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.