- 620 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
0037 – MÂRA - KADIN MI ŞEYTAN MI
MÂRA
"bilmemek bilmekten iyidir
düşünmeden yaşayalım
mâra
günü ve saatleri ne yapacaksın
senelerin bile ehemmiyeti yoktur
seni ne tanıdığım günleri hatırlarım
ne seneleri
yalnız seni hatırlarım..."
Asaf Halet ÇELEBİ
***
Mara Hint Mitolojisinde aşk ve ölüm tanrısının adıdır. Budistlere göre ise, insanların baş düşmanı olan şeytanın simgesidir ve kötü şeyler yapan değildir de onların yapılması için kışkırtan, yani olumsuzluk düşündürendir. Buda, kurtuluşa erişebilmek için Mara’yla iç savaş yapmak ve onu yenmek zorundaydı.
Ölüm tanrısı olarak kabul edilen Mara’nın, hayvan kılığında, insan hayatını kötü yönde etkileyen, öfkeli ve şeytani bir mizaca sahip olduğu kabul edilmektedir. Mara, Buda’nın kılığına bürünerek bile insanları kandırmaya çalışabilir. Üç kızı vardır ve kötülük için onun yardımcısıdırlar. Bunlardan “Rati” arzuları, “Arati” memnuniyetsizliği, “Tanha” da hırsı ve açgözlülüğü temsil eder. Bu açıdan Mara, Hıristiyanlıktaki şeytana benzer.
Mara’lar, mabedlerin önünde, çarkın dışında, yukarıda Buda Gautama’nın sağında, Bodhisattva Avalokiteshvara’nın solunda yer almaktadırlar. Buddha Gautama, dini lider vasfındadır. Buda’nın sağ eli, öğretileri aktaracağı bir kadına dönük olup onu göstermektedir. O inanca göre hayatın çarkının dört halkası vardır.
***
SEN ÖNEMLİSİN
Hiçbir şeyi düşünmeyelim! Sadece hayatımızı yaşamaya bakalım! Hakkında bana yetecek kadar bilgim var. Bana mazini uzun uzun anlatmaya kalkma! Detaylara inme! Daha fazlasını bilmek istemiyorum. Öğrendikçe üzülüyorum. Sen de tekrarladıkça tekrar tekrar kahroluyorsun! Bunun ne sana ne de bana faydası var! Bilmemek, bilmekten daha iyidir. Keşke anlattığın kadarını da bilmeseydim! Üzülmekten ânı yaşayamaz olduk! Öğrenip de ne yapacağım! Sana her bakışımda, seni her düşünüşümde o menhus hadiseleri ve müsebbiplerini hatırlayıp kahrolacağım! Zamanı geriye alıp olanlara mani olmam imkânsız... O halde mutlu olabilmemiz için mâziye dair konuları bir daha açmamak üzere kapatmaktan başka yapacak bir şey yok!
Saatler, günler geçiyor... Geçsin! İsterse yıllar geçsin! Ne önemi var! Önemli olan, huzur ve mutluluğu yakalamışken muhafaza edebilmek... Yaşanmışlıklarla kahırlanmak yerine zamanın geçmekte olduğunu bilmek ve elden geldiğince değerlendirmeye çalışmak... Onun için çoğalmayalım! Tenha kalalım!
Benim için insan olman önemli. Ne olursan ol, sen önemlisin! Nasıl olursan ol, önemli değil! İnsansın ya... O yeter! Benden bir farkın yok! Seni kendim gibi görüyorum. Kim olursan ol, dışlamıyorum! Başkaları ne dermiş, ne düşünürmüş, hiç umurumda değil! Mevlana: "Kim olursan ol..." demiyor mu!
Ne zaman tanıştığımız, aradan kaç yıl geçtiği, hatta neler yaşadığımız da önemli değil. Sadece sen önemlisin! Keşke tanımamış olsaydım! Tanımamak, tanımaktan daha iyidir aslında. Çünkü çektiklerini bildikçe acını yüreğimin ta derinlerinde hissediyor, tarif edemeyeceğim, tahmin edemeyeceğin kadar üzülüyorum! Hayat ne kadar acı! Seni tanıdıktan sonra bunu daha iyi anladım. Neler çektiğini biliyorum. Bundan sonra yalnız değilsin. Tüm güçlere birlikte göğüs gereceğiz.
Başımı omzuna dayadığımda söylediklerime aldırma! O zaman eskiye dair anlattıklarından hazmedemediğim olayların tesiri altındaydım. Geçti artık! Şimdi senin için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım! Olan olmuş, biten bitmiş. Geriye dönüp durmayalım! Tatlı bir sarhoşluk içindeyiz. Bu huzuru bozmayalım.
***
KADIN MI ŞEYTAN MI?
Başlık kadın mıdır, şeytan mı? Ne fark eder? Aralarında pek bir fark yok ki! Şeytanla işbirliği yapmışçasına Âdem’i kandıran o değil mi! O zaman ha şeytan ha kadın… Neticede yoldan çıkaran…
Erkek, her şeye: “Hayır!” diyebilir, kadına asla!.. Kadın, şeytanın en güçlü silahıdır! İhtiyacına göre yaratılan, her türlü seçkin özellik ve güzellikle donatılan o varlık, Âdem’in eksiğini gidermekte, onu bütünlemektedir.
Bir erkek ne ister? Mevki, servet, eğlence… Ev, araba, eşya… Şeytan günahları süslü gösterir. İçki, kumar, hırsızlık, dolandırıcılık… Neye zaafı varsa ona yönelir. Fakat hiçbir şey onu tam anlamıyla tatmin edemez. Çünkü müptelası da olsa, onlara aşkla da bağlansa, bir şeyler hep eksiktir.
Nedir o eksik olan? Sevgiyse sevginin, aşksa aşkın bir yanı… Tek taraflı bir tutkudur onunki… Hoşlandıkları da ondan hoşlanmalıdır. Oysa onlar ona sadece para, heyecan, sarhoşluk hali gibi şeyler verebilmekte, dolayısıyla tam anlamda tatmin edememektedir.
Bir insan kendisini ne zaman tam anlamıyla mutlu hisseder? Sevip sevildiğini hissettiği zaman… Ana, baba, kardeş, evlat, arkadaş da sevilir ama o aranan gibi değil… “Aralarına ünsiyet veririm!” diyor, Yaratan. Düzen böyle kurulmuş. “At, avrat, silah!” demiş, Türkler. Diğer ikisi olmasa da olur. Yaya gider adam. Bilek gücüyle yetinir. Ya avrat? Er, avratsız olur mu!
Kadın ya da şeytan… Neticede baştan çıkaran… Doğrudan olmasa da dolaylı yoldan her istediğini yaptıran… Şeytan ya da onun en son, en güçlü silahı… İşte ona dayanamaz adam!
Kadın… Şeytana pabucu ters giydirir! Hele bir istesin! Kepçe de olur mikser de… Şeytan da melek de… Kavun da kelek de… Sonunda son duvara dayanır adam!
Şeytanın işi yok ya… Günün birinde bir madam çıkarır karşısına. Afallar adam:
“Sen kimsin? İn misin Cin misin?”
“Ne in ne de cin… Senin gibi Ben-i Âdem’im…”
“Ya sen kimsin? Nerden gelir nereye gidersin? Ne iş yaparsın?”
“Ne yapacaksın bilip de? Bilme daha iyi… Bak ben soruyor muyum senin mazini! Öğrenip de ne yapacağım? Bilmeyeyim daha iyi… Şu anda doğdun sen, bir benim için… Bu âna kadar kimseyi tanımadın, bilmedin!”
Nasıl da süslenmiş püslenmiştir! Yirmi sene sonraki haliyle görünecek değildir ya! Nasıl da kanar adam! Yarı uykudadır. Ayakta uyuturlar işte öyle adamı!
Bir süre sonra madam adama sorar:
“Ne olacak bizim hâlimiz? Hep böyle mi sürecek? Evlenmeyecek miyiz? Ya bizimkiler razı olmazlarsa?”
“Ne olur, sus şimdi! Düşünme bunları! Ânı yaşayalım!” “Başlama yine! Kafa ütüleme!..” nin kibarcasıdır bu!
Şeytan takmıştır kancayı bir kere… Bir süre daha geçer aradan… Nasip eder Yaratan, evlenirler. Evlenirler ya da evlenmezler. Çocukları vardır veya yoktur. Aradan yıllar geçer.
Madam adama sorar:
“Bugün günlerden ne sevgilim?”
“Çarşamba… Ne olmuş?”
“Yıllar önce bugün ne olmuştu?”
“Canım ben ne bileyim yıllar önce ne olmuştu? Aklım defter mi benim!”
“Ya! Demek öyle! Tanıştığımız günü bile unuttun ha?”
“Nisa! Yapma Allah aşkına! Saatleri, günleri sayıp da ne yapacaksın? Ne önemi var yılların! Bak! Ben hiç tarih marih hatırlamam! Seni tanıdığım o ânı hatırlarım. Aklımda tutmam yılları… Bir seni tutarım. Bana sen lazımsın! Seneler değil. Çünkü sen canlısın, insansın benim gibi… Beni tamamlayan yarım... Kadınım, kısrağım, karım… Karadutum, çatal karam… Daha nem olacaksın bir tanem!.. Gülen elmam, ağlayan narımsın!”
“Hiç tanıyamamışsın beni… Böyle şeylere ne kadar önem verdiğimi…”
”Tanımamak, tanımaktan iyidir çoğu zaman.” İçinden şunlar geçer:” Tanısaydım bir de tarihleri dolduracaktım kafama! Elektrik, su, telefon, ev kirası… Hangisinin son ödeme günü bugün? Evin yolunu şaşırmışım! Bir de tanışma günü, yanaşma günü… Darılma günü barışma günü… En iyisi karışma, günü…” Hiç bozmadan devam eder:
“Seni tanıdıktan sonra başladı yürek sancım! Aşk acısını ilk kez o anda tattım. Bunu sana kaç kere anlattım! Haydi gel! O acıyı beraber çekelim, ölünceye kadar, Nisa!”
”Ama İsa…”
“Aması maması yok, Nisa! Başını omzuma daya… Sözlerime aldırma! Bana öyle saldırma!.. Bak, kravatımın ucu elinde… Beni dilediğin yere götür ama benden bir şey isteme!”
İsa, başını dayayacak yer aramaktadır. Sabahın köründen gece yarılarına kadar çalışmıştır. Yorgunluktan uyurgezer haldedir. Gözkapaklarını güçlükle aralayarak mırıldanır:
“Ne uykudayız ne uyanık…” İçinden devam eder: “Seni gidi uyanık!”
Nisa kurnaz! Bir işve bir naz… Şeytanı kandırıp şişeye sokmuş, kapağını kapatmayı unutmuş. İşte o yüzden o mel’undan kurtulamadık gitti!..
***
Onlarla da olmaz, onlarsız da…
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0037
YORUMLAR
Boşverin efsâne bunlar, adı üstünde...
Kadın da savaşır; erkeğin kullandığı silahlara tenezzül etmeden...
Anne iken dünyalara sığdıramadığımız kadın, başka şeyde neden başka olsun?
Kadına göre erkek çok düz, banaldır; erkeğe göre kadın çok vehimlidir.
Neyse, birbirleri için varlar. Hayat böyle güzel...
Bir kadının sorumluluğu bana ağır geldiği için evlenmedim. Zaten artık geçti yetmişe merdiven dayadık. Yalnız öleceğim.Yıldızım gökten düştüğü vakit O bilecek mi? Kütüphane yollarında yolunu beklediğim...
Çok saygımla.
Detaylar umurumda değil, Mar'ın yılan olkduğunu, Ma'ra nın vücüdun çok zaman çıplak olan yeri olduğunu bildiğim kadar Çıplaklığın çıplak olan yanlarınıun, ne kadart çıuplak olduğunu bilmeyenlerin, perdelemeye çalıştıkları perdeleri aralayan biri olarakak, şehvetiyle kadının şeytandandan ayrı olmadığını çok iyi bilirim, amma asli şöhretini bilmeyene de lanet okurum, Beddua olsunm diye değil, bdelkibir şua olur diye. a ZAVALLIU ETKİYA.
Mustafa Yaralı tarafından 3/7/2017 8:00:05 PM zamanında düzenlenmiştir.