- 490 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
0033 – AFERİN VİRGÜL - GİRİŞ
AFERİN VİRGÜL
"Aferin virgül sana, sansara dikkat!
Bekçi gibi düdüğünü uzaktan çalıyor,
Uzaktan çiftliğe bir ölüm çiziyor,
Çiziyor bir mezar, kazıcısı ibikten,
Taşları tavuk tüyü, orduları ibikten,
Bir manga sansar almış, kümesi kaçır;
Çünkü aydede sansarı sevmiyor..."
Ülkü TAMER
GİRİŞ
Şiire şöyle bir bakalım…
Şiirde, ‘pençere’ sözcüğü dkkât çekmekte… Şair, pencerenin nasıl yazılması gerektiğini bilmiyor olamayacağına göre, burada kasten bir araya getirilen iki sözcükten biri pençe, diğeri de penceredir. Şayet yazım hatası falan değil de kullanılan sözcüğün aslı pençere ise şair, Ece Ayhan’ın cennet ile cehennem kelimelerini birleştirerek cehennet haline getirdiği gibi pençe ve pencere sözcüklerini birleştirmek suretiyle yeni bir sözcük türetmek istemiş demektir ki her iki anlamı da taşısın ve ona göre anlaşılsın!
Burada en önemli sözcük,’virgül’... Virgül, kilit kelime… Onun ne anlama geldiği bilinince, şiir kolayca anlaşılır.
Bu şiirde ne var? Ne yok ki!.. Sosyoloji, mantık, felsefe… Tasavvuf, ekonomi, hayvan hakları... Acımasızlık, canavarlık, açgözlülük, katliam, cinsellik... Ticaret, ziraat, hayvancılık... Üretim, tüketim... Para, banka...
Yapı, Pablo Picasso’nun uçuk kaçık rengârenk gerçek dışı tablosu... İlk okunuşta anlaşılamayan… Saçmalama gibi gelen... Deli saçması… Masal saçması... Çocuk şiiri... Dadaizm örneği... Oysa nesneler öyle bilinçli seçilmiş ve öyle mantıklı sıralanmış ve kısa sayılacak bir şiire o kadar çok şey sığdırılmış ki hayran kalmamak imkânsız! Üstelik hiç yığılma yok, sıkışıklık yok... Her şey yerli yerinde… Olması gerektiği gibi…
Şiir, sadece bilgi işi değildir. En çok akıl işidir. Ancak kıvrak bir zekâya sahip olanlar onu yakalayabilir ve ödüllendirilir. Fakat maalesef, şiir ayağa düştü. Kapı önlerine… İşportaya… Onun için herkes onu yerde aramakta... Oysa en büyük, en geniş vitrinde yani gökyüzünde bir gök kuşağıdır ve bir uçtan bir uca boylu boyunca uzanmaktadır. O göz alıcı güzelliği görebilmek ve tüm renkleriyle seyredebilmek için, uzağı çok iyi gören keskin gözlere sahip olmak gerekir. O gözler ferli olacak ve onlarda, başkalarına bulaştırmaya hazır mikrop dolu çapak olmayacak. Trahomlu ya da kataraktlı gözler onu seçemez. Renk körüyse, sergilenen yedi ana rengi ve ara renkleri asla seçemez.
Gözünde astigmat olan, doğruları eğri görür ve eğri olduğuna bahse girer. Oysa iyi sağlıklı gözlere sahip olan bilgili ve iyi niyetli, özellikle kıskanç olmayan kişiler, olanı olduğu gibi görür ve haklının hakkını teslim eder.
Şairimiz, şiiri ve şiirinin özgünlüğüyle fark edilmiş, ödülünü almıştır.
En güzel ödül, Allah’ın verdiği ve vereceğidir. İlahi adalet, hayata nokta değil, virgül koyar. Cümlenin ilk yarısı burada yaşanır ve bitmez. İkinci yarısı mutlaka öyle veya böyle yaşanacaktır. Üstelik sonsuza kadar…
Defter değil de defterler... Neden çoğul? Suç ve suçlu bir değil de ondan... Defterler, cümlenin virgülünün hemen sonrasında ellere verilecek. Sağdan mı soldan mı? Artık orasını sadece Allah bilir!
Nokta var mı? Hayır! Yok! İnsanı, sonsuz yaşama arzusuyla yaratan, ölümsüzlüğe programlayan, self kontrolü elden hiç bırakmamayı öğütlemekte... Ödül veya ceza... İşte her şey buna göre düzenlenmekte...
Herkes çıkar peşinde koşmaktayken, gafletteyken, mor kalem geldiğinde, dünya duvarına ölüm denizini çizdiğinde günah yüklü defterler ve onları sollarından alanlar üzülecek. İşte o zaman, burada kurallara uyup iyi işler işleyenler ve hayatın ölümle sadece virgül aldığını bilenler, o anda, ölümü nokta sananlar tarafından şiddetle kıskanılacak, cümlenin noktayla nihayetlenmesi imkânsız olan, Sonsuz’la sonsuza uzanan devamını, huzur içinde yaşamak üzere vaat edilen yere sevinçle sevk edilecekler.
Nokta nedir? Nokta bitiştir. Sondur! Söyleyecek hiçbir sözü ve savunma hakkı kalmamak, teslim olmaktan başka çare bulamamaktır! Düşüştür! Mahvoluştur! Helak oluştur!..
Şiir nedir? Şiir, hayattır. Mümin, ölümle hayatına nokta değil, virgül konduğuna inanır! Ne güzeldir, virgül! Devamın müjdecisidir. Ne kötüdür, nokta! Felakettir! Bir bitişe, yok oluşa inanarak sorumsuzca, rezil bir hayat yaşamak! Fakat körler için güneş, sağırlar için ses yoktur. Keşke nokta koysalar, keşke nokta olsalar! Sorumsuzca harcayıp tükettikleri yegâne sermayeleri olan hayatları gibi tükenip gitseler de azaptan kurtulsalar! Acımasızca davranılan, katledilen hayvanlar gibi hesaplaşmadan sonra türap olup gitseler de ateşe girmeseler!
Mümin, nişan istemez. Çünkü hayatı bu kadarcık değildir! Onun için en büyük paye kulluktur! Hayal bile edilemeyecek kadar muhteşem ödülleri kullarına verecek olan Allah’tır!
Bu kabataslak girişe virgül koyuyorum. Şiirin bana fısıldadıklarını ve seyrettirdiği tabloları bir kurguyla aksettirmeye çalışacağım.
Bir dağ vardır Mekke’de. Nur Dağı!.. Kâbe sola alınarak bakılınca üst tarafı, secdeye varmış bir adam görünümündedir. Kâbe tarafından bakıldığında, o dağın tepesi, cami kubbesi gibi görülür. Farklı açılardan çok daha bambaşka görünümler sergilemektedir. Gerçek şiir de öyle olmalıdır. Tablo gibi tek cepheden seyredilerek tek görünüm vermemeli, heykel gibi her yönden seyredilebilerek muhteşem görünümler sergilemelidir.
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0033
YORUMLAR
Bu şiirde ne yok ki!...
İşte bütün mesele burada...
Böylesine güçlü ve yetkin bir kaleme yorum yazma cesaretini kendimde bulamadım bu güne değin..
Ülkü Tamer ve Onur Bilge...
Nasıl da tamamlamışlar birbirlerini..Noktayla virgülün arkadaşlığından daha çok yakınlaştırmışlar okuyucuyu uzağında olduğu bilgilere şiirsel manevi lezzetlere..
Selam Ve Sevgiler..