- 526 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DÜRÜSTLÜK VE KARAR
Uykusuz geçen uzun gecenin ardından, güneşin doğuşunu izliyordu puslanmış pencereden. Gözleri yanıyordu. Yorgunluk ve uyuşma tüm bedenine hakim olmak üzereydi. Ruhsal acı mı daha çileli, bedensel acı mı bilemiyordu. Üzgündü, tüm gece vicdanıyla boğuşmuştu. Çıkar yol bulamıyordu. Yalnızca uyumak istiyordu ve bir daha uyanmamak. Güneş yüksek apartmanların arasından doğup tüm kenti aydınlattığında sokaklar sanki birden bire kalabalıklaştı. Fikret sokakları dolduran otomobilleri ve insanları izledi uzun süre. Ama yorgunluğa daha fazla dayanamadı. Kendini kanepenin üzerine bırakıp bir sigara yaktı. Oda havasızdı. Sigarasını bitirdikten sonra bir sarhoşun sızıp uykuya sarılması gibi sarıldı uykuya. Uyku küçük ölüm derler buna can-ı gönülden inanıyordu Fikret ve büyüğüne özlem duyuyordu sık sık.
Cep telefonunun sesiyle uyandı Fikret. Arayan babasıydı. Hal hatır sormak için aramıştı. Fikret iyi olduğunu söyledi ama babası Fikret’in sesinden iyi olmadığını anlamıştı. Birkaç dizi öğütten sonra kapattı telefonu babası. Fikret babasının söylediklerine hiç dikkat etmemişti. Vicdan azabına kaldığı yerden devam ediyordu. Keskin bir pişmanlık duygusu hissediyordu. Halsizlik tüm bedenini ele geçirmişti. Bir karar vermesi gerektiğini biliyordu. Bu vicdan hesaplaşması sonsuza dek süremezdi. Üzerini çıkarıp banyoya girdi ve soğuk suyla duş aldı. Sakal traşı olduktan sonra takım elbisesi giydi. Evrak çantasını alıp dışarı çıktı. Komşusu Selami Bey’e selam verdi. Yolda karşılaşmışlardı. Aç olduğunu hissedip bir cafe’ye girdi. Koyu bir kahve istedi ilkin. Kahvesini sigara ile birlikte içtikten sonra, yarım tost söyledi çay eşliğinde. İştahla yedi tostunu. Hesabı ödeyip dışarı çıktı. Hava oldukça sıcaktı. Sokak kalabalıktı. Bir taksiye binip adliyeye gitti. Kapıdaki görevli her zamanki Müşvik gülümseme ile selamını aldı. Dava saat on dört otuzdaydı. Avukat arkadaşı Muhsin’in odasına geçip kendisine bir çay söyledi. Arkadaşı mahkemedeydi. Çayını yudumlarken düşünmeye koyuldu.
Önünde iki seçenek vardı. Bu seçeneklerden ilki davayı kabullenmek ve müvekkilini sonuna kadar savunmak. İkinci seçenek ise savcı ile konuşup davayı bırakmak, yani müvekkilini suçlu ilan etmek. Müvekkilinin suçlu olduğunu biliyordu. Kabul ettiği bu dava ile ülkenin en ünlü avukatı olmuştu. Çünkü müvekkili ülkenin en zengin işadamlarından birinin oğluydu. Üstelik ailenin yer altı ile bağlantıları da vardı. Fikret bu iki seçenek arasında gidip geliyordu. İkinci seçeneği tercih etmesiyle birlikte tüm meslek yaşantısı son bulabilir hatta hayatı tehlikeye girebilirdi. Ne yapacağını bilemiyordu. Endişe içinde sigara üzerine sigara içiyordu.
Müvekkili kendisi gibi zengin arkadaşlarıyla birlikte bir gece kondu mahallesinde genç bir kızın evini basmış ve genç kızı kaçırıp tecavüz etmişlerdi. Hepsi alkollüydü. Bunun müspet olduğu ortadaydı. Babasının gücünü kullanan müvekkili tüm şahitleri susturmuş ve tüm delilleri yok etmişti. Kendine ve gücüne çok güveniyordu. İşlediği suçu Fikret’e tüm açıklığıyla ve hiç utanmadan itiraf etmişti. Fikret’in neredeyse kanı donmuştu. Fikret davayı kabullenmesi durumunda müvekkilini kurtarabileceğini biliyordu. Bu durum neticesinde ülkenin en büyük avukatı olacak, istemediği kadar para önüne serilecekti. Artık ikinci sınıf davalara bakmayacak, bir nevi burjuva avukatı haline gelecekti. Zenginlik ve şöhret dolu bir yaşam kendisini bekliyor olacaktı. Bu çok cazip bir teklifti. Ama vicdanını susturamıyordu.
Sigara içmekten başı ağrıyordu. Sigarasını söndürdü ve ayağa kalktı. Savcının odasına doğru yürümeye başladı. Kararını vermişti. Her ne sonuçla karşılaşırsa karşılaşsın ikinci seçeneği seçecekti. Vicdan azabıyla sonsuza kadar yaşayamazdı. Tüm dünya O’nun olsa bile huzura eremezdi. Savcının odasına ve olanları anlattı. Savcı;
- Ne yaptığınızın farkında mısınız? Dedi.
- Farkındayım dedi Fikret.
- Cesaretinizden dolayı sizi tebrik ediyorum, sizin gibi cesur arkadaşlara bu milletin ihtiyacı var. Koruma ister misiniz?
- Hayır.
- Neden?
- Ben kadere inanırım savcı bey. Eğer ölüm gelmişse beni hiç kimse koruyamaz. Sizden ricam gerekli prosedür ne ise O’nun uygulanması.
- Elbette avukat bey, Siz hiç merak etmeyin. Tekrar teşekkür ediyorum.
- Müsadenizle.
- Müsaade sizin Fikret Bey. Mahkeme de görüşürüz.
- Görüşürüz Savcı Bey…
Savcının odasından çıkan Fikret çok büyük bir rahatlama ve huzur hissetti. Morali birden bire düzelmiş ve eski enerjik ruh haline yeniden kavuşmuştu. Doğru yaptığını biliyordu. Koşar adımlarla arkadaşının odasına girip cübbesini giydi. Oldukça mutlu ve huzurlu olduğu hissetti. Bu durumu üniversite yıllarından beri tanımaktaydı. Dürüst olmak dünyadaki en kolay işlerden birisidir. Dürüstlük netliği gerektirir. İnsanı yoranda dolambaçlı yollardan ulaşmaya çalıştığı sahtekârlıktır. Huzur doluydu Fikret ve ne olursa olsun bunun bozulmayacağını biliyordu. Ne olursa olsun…
Hayat bazen insana beklediğinden fazlasını, bazen de beklediğinden azını sunar. Fikret müvekkilinin zengin ve karanlık ilişkiler içinde olan babasının kendisine zararı olacağını düşünmüştü. Ama hiç te düşündüğü gibi olmadı. Müvekkilinin babası hiçbir şey yapmadı. Oğlunun tutuklanmasını izledi o kadar. Fikret ise mesleğinde daha da yükseldi. Bu yükselme hem maddi hem de manevi boyutta oldu. Ülkenin en ünlü avukatı oldu Fikret. Dürüstlüğü sayesinde ülkedeki tüm güçlü kişiler ondan çekinir oldu. Bazıları Fikret’in arkasında bir güç olduğunu düşündüler. Ama Fikret asıl gücün yanlızca dürüstlük olduğunu biliyordu.