Adana Öyküsü
ep kendi kendime “fotoğraf” hangi sanat dalına benzer diye sormuşumdur. Aslında bir sohbet ortamında sorulduğunda hemen verilebilecek cevaplar vardır.
Resim… Sinema…
Ara Güler, Rauf Denktaş gibi ismi bilinen fotoğrafçılar bile fotoğraftan bahsederken “Resim” dediklerine göre resim ile fotoğraf arasında benzerlikler olmalı…. Ancak her ikisinin arasında hem kullanılan malzeme hem de yaratım anlayışı açısından büyük fark vardır. Boya, fırça, tual ve benzeri malzemelerle yapılan resim toplayıcı bir sanat dalı iken, film, kart ve ışık ile yapılan fotoğraf tam tersi ayıklayıcı bir sanat dalıdır. Resimde doğayı gözler, içinden kullanmak istediklerini toplayarak yeni bir şey, yeni bir doğa yaratırsın. Fotoğrafta ise(istisnaları saymıyorum) doğadan beğenmediklerini çeşitli fotoğraf teknikleri ile ayıklayarak eserini oluşturursun.
Bence fotoğrafın, 24 fotoğraf karesinin bir saniye içinde duraklamadan gösterilmesi olan sinemadan da epeyce faklı yanları var. En azından sinema kolektif bir sanat dalı iken fotoğraf tek başına üretilir. Bugüne kadar altında iki imza olan bir fotoğraf üretilmiş değil.
Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Kendi görüşümü söylersem, fotoğraf sanat dalları içinde en çok öyküye benzer. Aynı öykü gibi anlatacağı ne varsa, sözü uzatmadan kısaca anlatmak zorundadır. Fotoğrafçı anlatacağını uzun kenarı 36 mm., kısa kenarı 24 mm. olan, her nedense biz fotoğrafçıların “Kare” dedikleri bir dikdörtgen içinde anlatmak zorundadır. Ve bir fotoğrafçı, öyküsünü bu ufacık alan içerisinde ne kadar iyi anlatırsa, o kadar iyi fotoğrafçıdır. Aynı öykü gibi.
Ben bu yazımda sizleri eski Adana fotoğraflarına bakarak, Adana öyküleri okumaya davet ediyorum. Ama eskiden beri gelen bir fotoğraf (tabi ki aynı zamanda öykü) geleneğine sahip olan Adana’da o kadar çok fotoğraf ve o kadar çok öykü var ki hangi birini anlatayım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.