- 1223 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
GÜVEN MESELESİ
Şu günlerde çevremdekilerin ağız birliği etmişlercesine söyledikleri bir cümle var: “Bu devirde kimseye güven kalmadı.” Neredeyse hepimiz “Neden bu hallere düştük?” diye kara kara düşünmekteyiz. “İnsanoğlu çiğ süt emmiş.” sözü de yeni değil, yıllardır söylene söylene dillerde pelesenk olmuş. Gazete haberlerini okuduğumuzda şaşkınlık içinde kalıyoruz. Televizyonda haberleri izlemeye çekinir olduk.
Yapılan haksızlıklar, şiddet ve saldırılar kanımızı donduruyor. İnsan, karşısındakine inanmak ve güvenmek ihtiyacı duyuyor. Kötülük yapan kişiye ”Neden bunu yaptınız?” diye soruyorsunuz cevap kısa, öz ve bir o kadar da düşündürücü… “Canım öyle istedi!” Sorumsuzluğun, terbiyesizliğin, hadsizliğin, haksızlığın özeti… Yaptığımız her şeyin makul bir açıklaması olmalıdır. Topluma zarar verecek davranışlardan daima uzak durmalıyız.
Bir zamanlar çalıştığım okula giderken oldukça kalabalık belediye otobüsünde yaratığın birinin liseli bir kız öğrenciye tacizde bulunduğunu gördüm. “Otobüs kalabalık da ondan…” bahanesinin arkasına sığınan sapığa ters ters baktım, kıza da “Bana doğru yaklaş.” dedim. Elimden geldiğince o öğrenciyi korumaya çalıştım. Neden güven içinde yaşayamıyoruz? Evimize, iş yerimize, okulumuza giderken neden huzur içinde değiliz?
Anlatılanlar gençleri korkak ve güvensiz yapıyor. . Elinde bir adresle karşımıza çıkıp tarif isteyenlere de kuşkuyla bakar olduk. Yolda karşıdan karşıya geçmek için yardım isteyen yaşlı kadın kızı bayıltarak bir taksi çağırıp “Kızım fenalaştı.” diyerek götürebiliyor. Ya kadın tacirlerine pazarlanıyor, ya böbreği çalınıyor. Yahut bir delikanlı çok güzel bir bayandan etkileniyor, onun teklifini kabul ederek partiye gidiyor. Kendince eğleniyor, içki içiyor, sabah buz dolu bir küvette böbreği alınmış halde gözlerini açıyor.
Hayatınız boyunca dürüstlüğü ilke edinirseniz gece başınızı yastığa koyduğunuzda huzur içinde uykuya dalarsınız. “Temiz bir vicdan kadar yumuşak bir yastık yoktur.” Fransızların bu atasözünde olduğu gibi önemli olan vicdanını temiz tutmaktır. Hayret ediyorum her türlü kötülüğü yapanlar rahat uyuyabiliyorlar mı?
Bu gidişle kız ve erkek çocuklarımızın, genç kızlarımızın yetişkin erkeklere potansiyel sapık olarak bakacakları düşüncesi bile çok ürkütücü… Toplumda kadın-erkek omuz omuza, sırt sırta, el ele yaşarsa hayat güzelleşir. Birbirimizi ötelemeye başlarsak “Ne olacak kadın milleti! Saçı uzun, aklı kısa…” veya “Ne olacak erkek milleti işte… Güven olmaz onlara… En iyisinin canı cehenneme…” dersek kutuplaşırız. Toplumu zedeleyen tutumların başında ötekileştirmek gelir.
İnsanlar artık birbirlerine güvenmiyorlar, inanmıyorlar. Kimi insanlar da güven oluşturmak için en kutsal değerler üzerine yalan yere yemin ediyorlar. Sonra da “Yalandan kim ölmüş!” diyerek gülüyorlar. Neden bol bol yemin ederiz hiç düşündünüz mü? “Karşıdakini inandırmak için…” dediğinizi duyar gibiyim. Oysa doğru söz, yemin istemez. Güvenilir insan olursanız zaten yemine hiç de gerek kalmayacaktır. Ne acıdır ki insanlar birbirlerine güvenemezken paranın gücüne güveniyorlar. “Para her kapıyı açar.” düşüncesi egemen olmuş maalesef…
Toplumda huzur içinde yaşamak istiyorsak önce kendimizdeki ve ailemizdeki aksaklıkları gidermeliyiz. Çocuklarımıza sahip çıkmalıyız ama yetmez; onlara akıllarını kullanmayı ve empati kurmayı da öğretmeliyiz. Bize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamayı ilke edinmeliyiz. Güvenmek istiyorsak güvenilir olmayı başarmalıyız. Güvenilir bir insan olmak kadar onur veren hiçbir mertebe yoktur.
HARİKA UFUK
ADANA
YORUMLAR
Değerli yazar üstadım.. Evvela kaleminize ve yüreğinize sağlık diyor bu satırlarınız için teşekkür ediyorum.
Evet, bugün "Güvenmiyorum" muhabbetini esasında biz kendi kendimize işliyor ve çevremizi de bununla muhataplaştırıyoruz. Hele ötekileştirme işlemini müthiş bir derecede mastır yapmışcasına her bir ferdimiz neredeyse harika yapmaktadır. "Bana dokunmayan bin yaşasın", "Ben iyi olayım da, ben ilerde olayım da gerisinden bana ne!" diyen zihinlerin ve benzeri saydıklarınızın aslında en büyük eksiği birbirimizi sevememektendir. Biz milletçe birbirimizi sevmiyoruz. Sevmediğimiz hele ki saymadığımız için tuzaklar kuruyoruz devamlı öteki dediklerimizle. 24 saatin 12 saatinden fazlası fitne fesatla geçiyor. Başkasını sevemeyen yani toplumsal sevgi saygıyı koruyamayan bir insan kendisini sever mi? Tabiki sevmez. Zaten insan kendisini severse (kendini sevmek burada daha çok kendine güvenmekten yada özgüvenden geçer) barışıktır içindeki beni ile. Değilse zaten anlattığımız meseleler belli.
"Yalandan kim ölmüş!" muhabbeti de çok tehlikeli ne kadar tezatlı yaşadıklarının farkında değiller bir yandan yalan ruhlarını karartıyor diğer yandan espirisini geniş geniş yapabilen kahkahaları basan bu insanların buhranlıkları yine "Güvenmiyorum" a geliyor.
Tezatlılar dünyası..
Saygılarımla