- 497 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DAĞ GİBİ (Denemeler)
Ümitler bir yağmur damlası beklerken, sert bir çakıl taşı parçası olarak düşer yere. Ne kolda nede dizde takat kalmamıştır. Kahır denilen şey bu olsa gerek diye düşünürsün. Olduğun yere öylece boylu boyunca uzanmak ister onu dahi yapamama zayıflığını görürsün kendinde. Hayatın herkestir el alemdir.
Ağaçta artık tutunacak dal kalmadı hepsi bu ağır vücudu taşıyamayıp tek tek kırıldı dersin. Ne yapacağını bilemeyip derin bir karamsarlığa doğru gitmeye başlar karanlıktan, zifiri karanlığa doğru yol alırsın. Kendi kendine sorduğun soruların hepside yanıtsız kalır, neden niçin böyle oluyor, bu talihsizliğin nedeni ne? Çoğu insan tüm beceriksizliğine rağmen yanlışlıkla elini attığı yerde ne cevherler bulurken benim bütün çabalarım neden heba oluyor diye düşünürsün. Artık hayatla mücadele edecek halin kalmamıştır. Çırpınmayı bırakıp kendini feleğin kocaman avuçlarına bırakıp, bir odaya kapanır doğru düzgün dışarıya dahi çıkmazsın.
Düşünüp düşünüp denemediğim ne kaldı, diye kendine sorarsın. Cevap hiçbir şey olarak yeniden aklında cevap bulur. Oysa başka bir yaşam hevesi olan insana sorsalar ne kadarda bağlıdır hayata ne kadarda ümitle doludur. Çünkü o bu kadar çileyi bir arada ömür boyunca görmemiştir. Ona göre her şey toz pembe gibidir. Bir derdi ve ya birkaç derdi vardır. Ya aşıktır, ya yeni bir araba alacaktır, ya da kazanamadığı bir sınavın derdindedir. Oysa sende onların hepsi ile beraber daha ne dertler vardır ne dertler.
Kocaman bir ağacın en kalın dalının bile asılman ile kırılması ve ümit ağacında bir tek dal bile kalmaması ne kadar da zordur. İnsanın içini çok derin bir buhran kaplar ve bir türlüde oradan ayrılmaz. Yeter diye dertlere haykırmak istersin var gücünle ama öylece yutkunup durursun durduğun yerde. Diğer taraftan insanlar işlerini yürütmek için hiçte hak etmedikleri konumlara gelmek için türlü türlü hileleri entrikaları kullanır ve başarılı olurlar. Utanmadan sıkılmadan bu haksız elde ettikleri şeylerde de karşılaştıkları zorlukları da talihsizlik olarak görürler. Tıpkı ham bir meyvenin kükürtlenip olgun gibi gösterip millete satmak misalidir bu durum. Lakin milletin çoğu da bu ham meyveyi daha önce belki yemediği için yer ve “demek ki bunun tadı da böyle imiş” der ve geçer. Oysa aldatılmıştır hiç farkında olamadan.
Daha önce haksızlıklar ve entrikalarla yükselmiş, hakkı olmayan yere gelmiş olan birisi bakasınız ki kendi neslini yeni haksızlıkları ilke edinmiş kişilere yine kendisi gibi olsunlar diye ellerinden tutup yukarıya doğru çeker. Ama talihsizliğin ta kendisi olan kişi, ne kadar da başarılı olsa da, ne kadar yetenekli olsa da tıpkı, benim olmayan hazine başkasının olmasın veya böyle işinin ehli kişiler piyasaya çıkarsa benim ömrüm uzun olmaz, benim bir değerim kalmaz diye hemen üzeri kapatılır. Neden denir, neden benim değerim düşsün ki yok düşmese bile neden benim gibi birisi daha olsun ki, diye düşünenler tarafından asıl yetenek örtbas edilerek, iyi bir şekilde kamufle edilir. Asıl yetenek sahibi ise artık bıktığından koşmaktan yorulduğundan bitkindir. Kabuğuna çekilmekten başka yapacak hiçbir şeyi kalmaz. Belki bir sporcu, işinin ehli bir usta, bir mucit veya sanatçıydı ama kimse onu keşfedememekle beraber daha çılgınca örtbas edilmişti. Tıpkı birkaç kuruş kazanmak pahasına kocaman bir nehri, denizi veya havayı kirletmekte olan bir fabrika bacası gibi bencilceydi. Ama eğer ki, o asıl gerçek yetenek sahibi işin ehli olan kişi dimdik bir dağ misali ayakta durmaya devam ederse mutlaka çevresinde ki o sahte buzdağları bir gün eriyip çevresinde su olacak ve onun manzarasını daha da bir güzel gösterecek herkes gerçek dağın hangisi olduğunu anlayacaktır. İşte o zaman gerçek bir dağ gibi herkesin karşısına dikilecektir.