- 794 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
0012 - ELMA KURDU - SAHİ BİZ NEYİZ
ELMA KURDU
"kayıp bir kent var içimde
içimde kocaman bir nehir
beni sana çeken bir şey var
içimde sadece sana doğru akan bir şey
son vagonun son yolcusuyum ben
üstelik en doğusundanım bir ülkenin
isimsiz yolculukların en sonuncusu
ve yalanım yok
sana doğru olanıyım..."
mızıkacı
Mehmet HANOĞLU
SAHİ BİZ NEYİZ
Bir yer kaybettim ben ve o yerle birlikte seni… Hâlâ sızlar durur içimin içi, garipsi, buruk… Kalbimden çıkan ılık bir ırmak olanca debisiyle akmakta, çağlayarak… O çağladıkça iştirak etmekteyim çağıltısına ağlayarak…
Neler var beni o yere çeken, neler neler… Ne güçlü bir mıknatıs, varlığın… Ne kuvvetli bir manyetik alan, yaşadığın yerde olan… Bense demir tozlarından bir zerre… Bir kere başımı kaldırıp bakmışım yüzüne, dalıp gitmişim simsiyah gözlerine… Derine, en derine olmuş yolculuğum… Bilmem artık nasıl hâkim olurum hislerime, nerde ve nasıl dururum!
İçimde, benliğimi benliğine ilen bir his var. İçimde varlığını varlığıma eşitleyen… Kalbimde, uçsuz bucaksız bir çöl, ortasında yemyeşil bir vaha, içinde sana ait devasa bir saray var. Kalbim senin için bin bir odalı, bana dar mı dar… İncir çekirdeğinin içi kadar…
Daraldıkça daralıyor ruhum bu şehirde. İçimdeki laf anlamaz, söz dinlemez nehirde boğuluyorum. Her kapısından kovuluyorum, bütün seçeneklerin. Güneyinde, ülkelerden en güzel Ülkenin… Torosların kucağında, ana baba ocağında… Bir elim yağda, bir elim balda ama yalnızlıktan bunalıyor, ıssızlıktan boğuluyorum!
Her yere kalkan araçlar var burada. Karadan ayrı, denizden ayrı, havadan ayrı… Fakat benim için çekici değil hiçbirisi seferlerin. Ruhumda her sefer, aynı sefer, sana doğru… Senin olduğun yere doğru… Senin olduğun yere… Mutsuzluklardan, huzursuzluklardan kurtarılmış bölgeye… Ne kuzeye, ne doğuya nede batıya… Ne Karadeniz’e, ne Marmara’ya, ne de Ege’ye… “Niye?” diye sorma bana! Ben de bilmiyorum, nedense… İşte öyle… Hem de yeminle!..
Benim kendimden başka düşmanım yok! Kimseye borcum, kimseden alacağım… Yalanım da yok, riyam da… Hemen hemen her en güzel rüyamda sen varsın. Sana doğru olan en doğru yolun en doğrusu olarak hem de!..
İçimde bir ben var benden hesap sormada… Beynimin dört bir yanında dört balyoz biteviye vurmada… Her merkezinde ayrı ayrı birer mum yanmada… “İn attan! Artık vazgeç bu inattan!” diye haykırmakta o ben, diğer bene… Saymadım, kaç yıl oldu ben o yöreden geleli, bilmem ki kaç sene…
Arkadaşlık desem, tam değil, dostluk desem, tam manasıyla ifade edemem… Kardeş değil, eş değil, hisdeş değil… Adı konmamış bir beraberlikti… Öylece kayıtlara geçti, kâğıtlara yazıldı çizildi.
Neydi aramızdaki o hoş olayın adı ki o beni yıllarca hülyadan hülyaya sürükledi. Körükledi içimdeki özlemi… Hasreti günde üç öğün, temcit pilavı gibi önüme getirdi. Her saat başı oydu sanki guguklu saatin sesi… İşte bu anlam veremediğim, ismini bilemediğim ilgi beni yedi bitirdi! Nihayet yolun sonuna getirdi!
Neydi o efsunlu şey, aramızdaki? Bir araya geldiğimizde birbirimizden kopmak istemeyişimizin sebebi? Olur olmaz her şeyi espri konusu haline getirişimizin, enine boyuna çekiştirerek kahkahalarla gülmekten kendimizden geçişimizin sebebi? Ayrılma vakti geldiğindeki hüzün… Ne kadar uzun olursa olsun, kısacık sanılması gündüzün…
Yüzün… Yüzündeki çocuksu ifade, dilindeki acıklı son sözün… Kendimiz taşıdık bahtımıza olumsuzluğu… Şanssızlık değil, kararsızlıktı sebebi… Bir anlam verememek bu tuhaf ilişkiye… Bir ad koyamamak garip beraberliğe… Yine düşünüyorum ve bir isim bulamıyorum, tanımlamak için. Bilmem ki sen ne olurdun benim için? Arkadaşlık değildi. Ondan ötede bir şeydi. Kardeşlik değil, eşlik değil… Daha da sıcak, daha da güzel!..
Sahi, sevgili olabilir miydik acaba biz? İkimiz el ele, yan yana, can cana… İkimiz adım adım birlikte, biteviye…
Hani sen içimdesin ya… Her ağacın bir kurdu vardır. İşte, aynen öyle! Gece gündüz tatlı tatlı kemirir durur, içini oyar da oyar… Fakat bir lahza ayrılmaz ondan. Hiç mi hiç terk etmez… Asla bırakıp gitmez! Olsan olsan o olursun benim için. Çünkü benim içim senin kıpırtınla hoş, tıkırtınla sarhoş… Nahoş bir şey yok bunda… Ben ağacım nihayetinde, sense bir kurt, eninde sonunda… Ucunda ölüm yok ya bunun! Ölmedikçe kurtuluş umudu da yok, nasıl olsa… Azar azar, ince ince… Gündüz gece… Ilık ılık, kıpır kıpır… İncitmeden… İtirazım yok! Şikâyetim yok!
Nereye gider kendinden kaçan? Kendimden kendime gidip gelmekten bitkinim… Beni barındırmak istemiyor ilim… İlimde hiçbir kilim… Dilim, dilim dilim diler dilimi. Her dilimi yine bir dilim sen… Dilimde bir sen varsın, sıfatı belirsiz… İlimde bir ben, sana göre adı konmamış. Tanımsız…
Şimdi elimizde, ne olduğu belli, bir dakika sonrası belirsiz… Böyleyken ben ne bilebilirim geleceğe dair? Kim ne bilebilir? Ne desem yalan… Hangi bahaneyi öne sürsem, geçersiz, bizi bizlikten çıkaran ben ve yalnız benken… Hiç mi hiç düşünmedim seni böylesine özleyeceğimi, giderken!
Sen bir sıfat bulmuşsun benim için. Elinin altındaki, en yakınındaki sıfatı alıp iliştirivermişsin. “Arkadaşların en iyisisin!” demişsin benim için. Hâttâ eşsizi… Senin için sadece arkadaş olduğumdan emin misin? İyice inandın mı buna? İnandırdın mı kendini?
Ben bir masalın harikalar diyarındayım, sanki. Kaf Dağının ardına geçmişim. Abıhayat içmişim. Hangi cadının elmasını dişlemişsin, hangi günahı işlemişsin, bilmiyorum. Balta girmemiş ormanlardan birinin en kuytu yerinde, cam bir tabut içinde epeydir uyumaktasın. Beyaz atlı bir prens beklemektesin, kendine gelmek için. Sana bir öpücük borcum var, öyleyse. Şöyle kulağına doğru, yanağının kenarına, en iyi niyetimle… Aklımda duracağına yanağında dursun! Belki o zaman uyanırsın… Uyanırsın da benim sevgilim olursun! Ne güzel olursun! At üstünde, kucağımda ne güzel durursun!
Nasıl arkadaş kalırız biz? Sen içimdeki ağaç kurduyken… Ben harikalar ülkesinde beyaz atlı prens… Sense onu bekleyen Pamuk Prenses… Ya da Kurbağa Prens olsaydım ben? Ya sen tiksinmeden beni öper miydin? Eski halime dönüştürür müydün beni o öpücükle?
Ya biz neye dönüşürdük, o zaman? Leyla ile Mecnun’a mı? Ferhat’la Şirin’e mi? Tahir ile Zühre mi olurduk? Ne olurduk? Nasıl bir çift olurduk? Ne dersin?
Sen benim canımsın, hangi taraftan baksam… Sen benim canımdan yakınım… Gül pembem, kar beyazım… Alınyazım… Kışım yazım… Kucağımdaki sazım… Niyazım, nazım… Çoğum azım…
Ey, içimi oyuk oyuk oyan! Ey, hem tümüyle, hem gece gündüz her an bende, hem de görünmez olan! Çık artık saklandığın yerden, yanıma gel! Birlikte gülelim eğlenelim eskisi gibi… Birlikte kederlenelim… Güzel bir ad koyalım bu ilişkiye. “Sevgiliyiz!” diyelim.
Gideceksek, birbirimize doğru gidelim. Gizleneceksek, birlikte gizlenelim…
Birlikte izlenelim…
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0012
YORUMLAR
Ne hoş bir okumaydı bu; okunmuyor, akıyor sanki, dudaktan kalbe.. Ki, esir alıyor adeta, tutsak ediyor.. Biri şiir, diğeri nesir ta(rz/d)ında iki atışma.. Kutluyorum, her iki yüreği de..
Elmanın içinde kurt olması, onun saf olduğu, doğal olduğunu gösterir ki esas içinde kurt yoksa işkillenmelisin, sayın şair/yazar.. Okuduğum duyguların karşılıklı, aynı sevdada buluşması ve gelip, sizi bulmasını dilerim..
Saygımla...