- 1075 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Kış Günü 3
Hiç bu kadar aşağılanmamıştım. Hiç bu kadar haksızlığa uğramamıştım. Tir tir titriyordum ama üşüdüğümden değil. Gözlerimden yaşlar akıyor, boğazım düğümleniyordu. Yanımdan geçen insanlar, araba gürültüleri, hızlanan kar zerre umurumda değildi. Annemi düşünüyordum, kendimi düşünüyordum, geçmişimi geleceğimi. Bir de ayakaltına alınmış gururumu. Yumruklarımı sıkarken dişlerimi de beraberinde gıcırdatıyordum. Yere bakıp ayak izlerini takip ederken aklıma sigara geldi.
Üniversite yıllarımdan gizli gizli başladığım sigarayı bırakmaya karar vermiştim. Ağzıma sürmeyeli bir hafta geçmişti. Öyle ihtiyacım vardı ki kendimi tutamayıp, yol üstündeki markete girdim ve iki paket sigara ve bir çakmak alıp tekrar yola koyuldum. Deli gibi özlemişçesine paketi açıp bir dal koydum kurumuş dudaklarımın arasına ve bir elimle rüzgâra karşı siper edip diğer elimle sigaramı yaktım ve ilk nefesi derince ciğerlerime çekip yavaşça dışarı bıraktım içimdeki dumanı. Gözlerim yansa da dumandan ikinciyi çektim ve yürümeye devam ettim. Bir dal bitti ikinciyi yaktım. Aradan kaç dakika geçti bilmiyorum ama küçük ilçenin mezarlığındaydım. Kar yağmaya devam ediyordu.
-“Selamun Aleyküm Anne” diye selam verirken elimdeki sigara paketini annemden gizlercesine montumun cebinin en derinine ittim. Boğazıma bir şey takıldı o an, yutkunamadım. Gözlerimdeki yaşlar kendini tazelemeye başladı. Güçlü durmaya çalışıyordum ama olmuyordu.
Annem sigara içmemi hiç istemez, kızar üzülür. Onun üzülmesine dayanamam. Karşımdaydı işte, yatıyordu. Üzerini kar örtmüştü.
“Senin için sobayı yakardım anne. Sen kalkma sakın derdim ev ısınınca kalkarsın. Lanet okurdum kışa.
O soğuk kış günlerinde seninle uyurdum sen arkama sarılır beni ısıtmaya çalışırdın. Ondan sonra hiç ısınamadım anne. Sen gideli kalbim atıyor mu bilmiyorum, gözüm görüyor mu bilmiyorum. Avucumun içi gibi bildiğim sokaklarda yitiyorum bazen. Dokunduğun her eşya ayrı bir hatıra taşıyor benliğinde. Terini sildiğin mendilini cüzdanımda taşıyorum teninin kokusu var onda. En son giydiğin hırkayı yıkamadım sen kokuyorsun hala. Bana kızardın çay bardağında su içme diye. Senin çay içtiğin son çay bardağını yıkamadım senin dudak izin var. Her zerreni özledim anne. Senin kanını taşıyorum ya o kana sarılmak istiyorum sen diye. Sen gittin ya kanatlarım kırıldı, sen gittin ya köküm kurudu.”
“Memur olmam için çok didindin memur oldum deli gibi sevindin. Kendimi sevdiremediğimden olsa gerek oralarda, nasıl söylesem… Sürüldüm anne.”
Annemin sesini duyamıyordum. Küsmüş olsa gerekti. Mezarında bile boyun büktürdüm ya, bana da yazıklar olsun. Olmaz olsun benim gibi evlat.
Üç ihlas bir Fatiha okudum hediye ettim ruhuna ve oradan hızlıca ayrılıp rotamı eve çevirdim. Uzakta değildi ev. Annemle konuşmak biraz rahatlatmıştı beni. Sanki o an her şey güzel olacağına dair bir aydınlanma geldi bana. Ama yine de moralim bozuktu.
Eve gidince hazırlıklara başlamam gerektiğinin farkında olarak adımlarımı daha hızlandırdım. Yeni iş yerimle ilgili herhangi bir bilgiye de sahip değildim. Her şey benim için ani gelişmişti. Bu üzücü olayın kışa denk gelmesi benim canımı daha da sıkıyordu. Bahar olsaydı en azından…
Bu kışın çıkmasına çok kalmamıştı ama ömrümün kışı ne zaman çıkacak bilmiyordum. İnsanın en çok ömrünün baharına ihtiyacı vardı demek ki. Her şeyin çaresi vardı onun yoktu.
YORUMLAR
Merhaba,
Bir devinim içinde akıp gidiyor kurgu ! İnsan yanımız,öfkemiz ,umudumuz bizi insanı
kıvrak bir dille okura ulaştırıyor genç kalem ! Ben olsam nasıl anlatırdım demiyorum
çünkü bu kadarı bana yeti ! Yeni öykülerde görüşmek üzere ! Hoşça kal !
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Kızım olsaydın ben de sigara içmeni istemezdim.
Annenizle yürekten konuşmanız, onu anmanız
ve mezarda onu hissetmeniz güzeldi.
Bana da biraz kısa gibi geldi öykü.
Anneden sonra iş konusu uygun kaçmış mı bilemedim.
Tebrikler
etkili bir anlatım.
sevgilerimle..
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Kısa tutmak istedim bu bölümü. Hikayemin ama teması iş olduğu için bölümün sonunu oraya bağlamak bana mantıklı geldi. Aslında bağlamayıp 4. Bölümden giriş yapsaydım o da olurdu. Belki kltapta öyle yaparım.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim Hocam :)
öyküde ki kahramanın halini en iyi ben bilirim sanırım
damdan düşenin halini damdan düşen anlar misali :)
yıllardır her sürgünümü bir madalya gibi taşırım
bir yezidin karşısında durup sen haksızsın deyip susmadığım için
sonuçta sürüldüğüm her yerde mesleğimi yapıyorum yezid yezitliği ile kalıyor
son sürgünden önce bir de amir darp etmekten ceza aldım o hoş olmadı işte
neyse
mezarlar ve insanlar
sevilenler ve gidenin ardından belki de hiç söylenmemiş söylenip te ölesiye özlenmiş cümleler
ne güzeldir aslında ölümü hatırlamak adına
ne kadar da yalnızdırlar mezarlar aslında duasız kalırlarsa
mezarda ki söyleşi daha uzun olmalıydı belki
öykünün daha sıradışı ve bilinçakışı tarzında daha postmodern olması adına
eşyalar muhabbete girmeliydi belki izler belki sobanın şahitliği sıcağın odanın perdenin belki
toprakla ayrı konuşulmalı bir emanete sahiplik ettiği belirtilmeli ana öğesi daha kalıcı işlenmeliydi öyküde toprağın dile gelmesi gibi mesela
diyerek eleştirimi de Yazarın hoşgörüsüne sığınarak bırakıyor
bu yalın sade ve su gibi öykü için teşekkür ediyorum
saygımla sayın Yazar...
Ayşegül AKDAĞ BARUTÇU
Çok teşekkür ederim Hocam
Sevgili kalem dost Ayşegül Akdağ hanımefendi, yazınız ne kadar hoş. Tıpkı memleketimin yüce dağ başlarında kaya diplerinden fışkıran duru pınarlar kadar pırıl pırıl. Bir solukta okudum. Kutlarım.
Ölüm hak. Biz insan oğlunun anlına yazılmış mutlak kader. Kaçılmaz. Allah annenize rahmetler etsin. Anneniz mezarında rahat uyuyordur. Sizin gibi güzel insan bir değer yetiştirmiş.
Yazınızı bitirirken göz yaşlarımı tutamadım. Çocukluk yıllarımdan sonra ilk kez annemin ölümüne ağlamıştım, hıçkırırcasına. O anı anımsadım. Ağlamak da güzel bir eylemdir gülmek kadar yararlıdır derler.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.