- 773 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAİR VE ŞİİR ÜZERİNE
Sözcükler, şairlerin asla vazgeçemeyecekleri tek şeydir. Çünkü sözcükler şairlerin hamallarıdır. O hamallara istediklerini yüklerler ve onlar da yüklenenleri şikayet etmeden taşırlar.
Sözcükler ise kuma benzer.
Kum: sezonunda deniz ve güneşle öyle bir bütünlük oluşturur ki ondan vazgeçmek, onsuz tatili geçirmek neredeyse imkansızdır. Fakat bu kumdan bir avuç kadarı bile halılarımız üstünde kirliliktir. Böyle bir şeyi istemeyiz. Ama okyanusun dibindeki kum tanesi istiridye ile buluştuğunda albenili bir inciye dönüştürülür ki o güzellikten kopamayız hiç.
Belleğimizdeki sözcüklerde tıpkı kıyılarda kum gibidir.
Ama yerinde, kullanmadığımız, kullanamadığımız zaman o sözcüklerde halı üstündeki kum gibi...Müthiş bir kirlilik oluşturur.Bu bambaşka bir kirliliktir...Sözel oklar, mızraklar, mermiler, sağanaklar, yağmurlar, fırtınalar, kasırgalar, toplar, tanklar, ve tüfekler olur ki...Can üstüne can yakar...
Ama gerçek şairin elinde tek bir sözcük bile şiir incisine dönüşür, her duyan ya da okuyan onu, bambaşka dünyalara yolculuk yapar, yazmadığı ve düşünemediği için de kahrolur belki de.
Sözü toparlayıp şuraya getirmek istiyorum.Birbirimizi hatalarımızla, yanlışlarımızla kabullenmek en güzeli. Ne albatrosuz diye öğünmeliyiz, ne de serçe diye yermeliyiz. Aslolan kendi balımızı yapmak ve kanatlarımızla uçabilmektir bu güzel gökyüzünde.
Şiire gelince: ’ İnsan eğer şiiri unutsaydı, kendini unutmaya makkum olurdu. Başlangıçtaki kaos’a dönerdi.’ sözü, Octavio Paz’ındır.
Paz’ın bu sözüne bir cümle daha ekleyelim. ’ Ve yeniden barbarlığı yaşardı.’ Oysa insanlık yeniden barbarliğa dönemez, dönmemeli de. İnsanı insan yapan, yenileyen hep düşler, o imgelem gücü değil mi? İnsanı coşturan, çoğaltan. Öyleyse dünü dünde bırakan, yeni bir söylemin ardından giden, dağın ardındaki gerçeğe ulaştıran, insanın, yine en büyük sığınağı şiir değil mi? ’ Düşüncenin alabildiğine dal budak saldığı, umudun hiçbir zaman gölgelenemediği ’ şiir sığınağı.
Şiir...Yalan tarihin uslanmaz çocuğu. Hep sığınaklarda, hep pusuda. Yasadışı çoğu zaman. Ele avuca sığmayan bir firari. Boyun eğmez, ödün vermez, ferman dinlemez, bir yolunu bulur, yine düşer yollara. Uysallık yoktur onun doğasında. Gün olur ’ kınından sıyrılan bir gül söylencesi ’, gün olur ’ kalbi kanayan bir eşkiya türküsü ’,gün olur ’ alevden denizleri mumdan kayıklarla geçen ’ bir yalvaç.
Binlerce yıl süren şiirin serüvenini, şairin hayata duruşundaki Promet’e direnişini, şu sözleriyle özetlemiş Pablo Neruda: ’ Şiiri kim öldürebilir ! Şiir kedi gibi yedi canlıdır. İşkence ederler, sokaklarda süründürürler, alay ederler, dört yanını duvarlarla çevirirler, sürgüne yollarlar, fakat o bunları yaşar, sonunda tertemiz bir yüzle ve gülümseyerek çıkar ortaya. ’
Cemal Süreya, ise ’ Şiir Anayasaya Aykırıdır ’ adlı yazısında şöyle diyor: ’ Bugün şiirin bir ucu toplumsal planda insan haklarını kolluyor. Bu şiirin çekirdeğinde ahlaki bir kaygı bulunduğundan değil, belki kurulu düzene aykırılık niteliği ağır bastığından oluyor. Çünkü insan haklarındaki ilkeler daha yürürlükte değil. ’ Cemal Süreya’nın bu sözü önemlidir. Doğruluğu tartışılmaz bir söz. Gerçekten de insan haklarının savunuculuğunda şiir önceliklidir. Bu önceliği, tarihi değiştiren, dönüştüren misyonundan alır.
Yarattığı düş gücüyle ’ Bulutları ateş kızılı renklere ’ boyadıkça, verili hayata karşı imkansızı isteyen duruşuyla, şiirin önceliği ve öncülüğü, hayatın her alanında gündemden düşmeyecektir.
Yasalara göre ayarlanmış, mayınlardan temizlenmiş, uysallaştırılmış bir şiir, kendi doğasına ihanet eder. Zaten yazılsa da şiir olmaz. Şiir kendi başına buyruk, yasaları aşan bir kimlikle yaşar. Hiçbir zaman uzlaşmaz, isyankardır. İktidar ile arasında bir çatışmayı beraberinde getirse de. Hitler’ in propaganda Bakanı Gobels’in
’ Bana şiirden, kültürden söz etmeyin, silahımı çekerim. ’ sözü, bu bağlamda iktidar-şiir çatışmasına yakın tarihten verilecek örneklerden biridir.
İnsanlık geçmişten bugüne zorbalığa karşı büyük mücadeleler vermiştir. Bu mücadele, ’ direnme hakkı ’ ile ’ eşitlik mücadelesi ’ ni doğururken, gelinen noktada, evrensel hukuk ilkelerini uygulayan sistemlerde ’ sivil itaatsizlik ’ kavramını da beraberinde getirmiştir. Sivil itaatsizlik; hukuk devletinde, ’ kamuya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen ’ bir protesto şekli ise , insan haklarının savunuculuğunda, şiir öncü süvaridir.
Daha önemlisi, insanlığın tasarlanarak işlenmiş en güzel suçudur şiir.
Sonuç olarak, yüzyılların gerçeği, şunu öğretmiştir insanlığa; ’ Bir ülkenin şiirini yazanlar, o ülkenin yasalarını yapanlardan daha güçlüdürler. ’