- 643 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
(BİR PEŞİN HÜKÜM ÖYKÜSÜ ) - BAĞIRMAK YERİNE KONUŞMAYI DENESEK PEK ÇOK SORUN HALLEDİLEBİLİR .
Televizyon kanallarında en çok seyrettim programlar tartışma programlarıdır. Ama işin doğrusu hepsi de aynı tornadan çıkmış kafaların tartışma adına birbirlerine güzellelemer düzmelerini hiç mi hiç sevmem ve o tür tartışma programlarını seyretmem. Tabii ki tartışma derken kastım evlenme programlarında ‘’ Beni birlikte balık yemeye davet etti ama bir sokak satıcından aldığı kokoreçi yedirmeye çalıştı. Hüüüü. Ben istemem böyle bir yalancıyı. Hayallerimi yıktı. Onunla evlenmeyeceğim’’ Diyen dul Fatma ile Namaza gelince sandalyede kılıp, evlilik programlarında ‘’Angara’nın bağları’’ eşliğinde döktüren Mıstıva Dayı’nın ‘’ Kokoreç cennet taamı mıdır yoksa alt tarafı b.klu bir kuzu bağırsağı mı’’ tartışmaları da değil kastım. Memleket melelerinin ele alınıp ciddi ciddi tartışıldığı ciddi programlardan bahsediyorum::
Evet..Ciddi ve tarafsız ( Tabii ki tarafsız derken moderatörün tarafsızlığı söz konusu olmalı. Yoksa elbette katılımcıların bir tarafı olacak.) tartışma programları güzeldir. İlle velakin o programlarda da zaman zaman tansiyon yükselir, bağrışmalar, hatta masaya yumruk atma olayları yaşanır. Tabii ki en gıcık olan konu da Bremen mızıkacıları gibi her kafadan ayrı ve gür seslerin aynı anda çıkmasıdır. İşte o anda da anında zaping.
Oysa insanların birbirlerini sonuna kadar dinlemeleri o kadar da zor değildir. Tabii ki ( Bu ‘’Tabii ki’’ yi de amma çok kullandım değil mi ? Ama maalesef daha da kullanacağım galiba ) konuşan ‘’ Mikorofon bende anasını satayım. Bekleyin durun lavuklar’’ tavrı içinde bir başladı mı bir türlü bitmeyen Arabın yalellisine döndürmezse işi…
Rahmetli babam sanki nasıl bir insan olacağımı bilmiş de koymuş adımı: Sami…Yani duyan, işiten..Ama daha çok dinleyen… TRT nin tek radyo olduğu dönemlerde radyo spikerleri ‘’ Muhretem sami…Şimdi Yurttan Sesler Korosundan Türküler dinleyeceksiniz’’ derlermiş mesela..Yani ‘’ Sayın dinleyiciler…’’
İyi bir dinleyiciyimdir. İnsanların lafını bölmeyi asla sevmem. Allah sizi inandırsın bir masada herhangi bir konuda konuşan bir arkadaşım genelde sadece bana anlatır her ne anlatacaksa. Çünkü diyelim ki arkadaş Küresel ısınmadan bahsediyor; işte o anda diğer arkadaşlardan ikisi ıspanaktan tatlı olur mu olmazmı muhabbetihne dalmış oldurlar. Dir başka çift ‘’Öksürüğe havlican mı yoksa havsizcan mı daha faydalıdır ?‘’ konulu derin bir sohbete dalmışlardır. Bir diğer çift ise birbirlerine bel altı fıkra anlatıp gülmektedirler…Garip Sami ise sohbeti küresel ısınma ile başlatmış olan arkadaşını dinlemektedir. Öylesine dinlemektedir ki ‘’ Ya dostum ne küresel ısınması. G.tümüz dondu iki saattir şurada. Kalkın da sobaya yakın bir yere oturalım bari. ‘’ Bile diyememektedir. Öylesin can havliyle dinlemektedir ozon tabakasının nasıl delik delik delindiğini…
Offfff. Dağıttım yine. Ana mevzuya gelelim:
Bu gün İstanbul’da çok güzel bir hava vardı. Oldukça soğuk olmasına rağmen bu günlük güneşlik havada evde durmak olmazdı. En iyisi Avrupa yakadında Fatih’te ikamet etmekte olan abimi ziyaret etmekti. Şöyle motorla deniz üstü yirmi dakikalık da olsa bir seyahat, günlerdir gerim gerim gerilmiş olan sinirlerime iyi gelecekti.
Otobüs durağında beklerken baktım Üsküdar arabası geldi. Eh, Üsküdar’dan da karışya geçilebildiğine göre ille de Kadıköy arabasını beklememe gerek yoktu. Bindiğim durak güzergahın ikinci durağı olduğu için otobüs adeta boştu. Geçip bir köşeye oturdum.
Alvarlı Camii Durağına kadar otobüs e binen-inen olduysa da öyle çok kalabalık değiliz. Yani bir iki genç hariç herkes oturuyor. Hatta hâla boş yer var. Mesela hemen şoförün arkasındaki ikili koltuk boş.
Alvarlı Camii Durağında otuz beş yaşlarında bir kadın ve beş altı yaşlarındaki oğlu gelip o koltuğa oturdular. Otobüs hareket etti ve bir sonraki durağa geldi. Aman Allahım…Sanki Anadolu yakası komple o durakta bu otobüsü bekliyorlar..Otobüs hınca hınç doldu. Millet neredeyse balerin gibi ayak parmakları üzerinde duruyor.
Önce yolculardan biri şoförün tam arkasındaki ikili koltukta oturan kadına ‘’ Hanımefendi. Çocuğu kucağınıza alır mısınız? Şu yaşlı teyze de otursun.’’ Dedi. İşin doğrusu tam o koltukta bir insanın çocuğunu kucağına alması pek de mümkün değildir. Çünkü oturan kişinin dizleri şoförün arkasında panoya değer.
Her neyse..Kadın ‘’ ne münasebet. Niçin çocuğu kucağıma alacakmışım?’’ Deyince ortam gerildi.
Bu sefer otobüs şoförü söze girdi.
-Hanım..O çocuğu kucağınıza alır mısınız lütfen.
Allah Allah..Söylenen söz oldukça makul ve mantıklı bir sözdü ama kadın oldukça şiddetli karşılık verdi:
-Saçmalamayın lütfen. Ben bu çocuğu kucağıma alamam.
Kendi kendime ‘’ Ulan ne şirret kadınmış bu böyle. Allah kocasına sabırlar versin ‘’ Dedim. Ben gibi diğer yolcular da gerilmişti. Yaşlı teyze hâlen ayaktaydı ve beş altı yaşındaki çocuk o koltukta oturmaya devam ediyordu.
Otobüs şoförü arabayı durdurup kadınla tartışmaya başladı. Kadın bağırıyor, otobüs şoförü bağırıyor, derken otobüs tam bir curcunaya dönüştü. Zira yolcular da karıştı tartışmaya.
Tüm yolcular kadına yüklendi. Eh bu kadar tepki gösteren insan olunca haliyle bana iş düşmedi. Ben sessizce olayı seyrediyorum ama içimden de kadına saydırıyorum.
Hemen yanımda ayakta duran bir kadın ‘’ Lütfen şu arabadan iner misiniz’’ Deyince kadın adeta ateş topu oldu. Resmen sinir krizleri geçiriyor bağırırken. ‘’ beni b u otobüsten hiç kimse indiremez’’ Diye.
Allah da biliyor ya. Kadın olmasa miller ağzını burnunu dağıtacak kadının.
Bir başka yolcu ‘’ Madem oğlunu ille de oturtmak istiyorsun, belediye otobüsüne bineceğine taksi tut’’ Dedi. Başka yolcular da bir sürü şey söyleyince kadın ve çocuğu kalktılar oturdukları yerden.
Kalkmasına kalktılar ama kadının iki gözü iki çeşme başladı ağlamaya.
‘’Haydaaaa.. Hem suçlu hem güçlü. Utanmadan bir de ağlıyor. Manyak galiba. Ruh hastası filan olmalı’’ Diye düşünüyorum.
İşte o anda bir şey dikkatimi çekti. Çocuk annesinin mantosuna yapışmış vaziyette ağlıyor. Ama ağlamasından daha dikkat çekici olan husus ayakta durmakta zorlanıyor olmasıydı. Nitekim az sonra mızlamaya başladı: ‘’ Anne ben oturmak istiyorum’’ Diye.
Kadın öfkeyle ve ağlamaya devam ederek oğluna seslendi:
‘’Yere otur. Ne yapayım. İnsanlarda insaf ve merhamet kalmamış’’
Allah Allah…Çocuk maşallah turp gibi görünüyor. Yani dışarıdan baktığınızda hiç bir rahatsızlığı yok gibi. Ama belli ki var bir rahatsızlığı.
Bu sefer daha önce kadına saydıran yolcuların içini bir merak ve acıma hissi doldurmaya başladı. Genelde paketleri bıraktığımız kısma çocuğu oturtmasını söyledik.
Kadın ‘’ Böyle bir çocuğu oraya nasıl oturtursunuz ki’’ deyince artık belli oldu ki çocukta bir rahatsızlık vardı. Bu rahatsızlık tam olarak neydi anlamak mümkün değildi. Çünkü çocuk her haliyle normal görünüyordu.
Bir iki erkek yolcunun da yardımıyla çocuğu denilen yere oturttu annesi. Lakin otobüs Üsküdar’a varıncaya kadar bir taraftan sıkı sıkı oğlunu tuttu bir taraftan da başını oğlunun göğsüne dayayıp ağladı, ağladı, ağladı…
Üsküdar’da kadın da ben de indim arabadan. Çocuğa dikkatle baktım. Yürümesinde filan da bir aksaklık yoktu. İşte o anda yıllar önce öğretmenliğini yaptığım Barış adlı öğrencim aklıma geldi. Hani yazmıştım bir yazımda : Minyatür, plastik iskeletten korktuğu için laboratuarda işlenen Fen Bilgisi derslerine girmeyen Hiperaktif Barış…Bir yeni öğretmen arkadaşımın bir türlü Hiperaktifliği bir rahatsızlık olarak görmeyip bana ‘’ Hocam inanmayın onun numaralarına. Duygu sömürüsü yapıyor’’ Dediği için o öğretmenler bayağı bir tartışmama sebep olan Barış…
Tabii ki öğrenemedim çocuktaki rahatsızlığın ne olduğunu. Sadece annesinin ‘’ Böyle bir çocuk ‘’ ifadesi vardı elimde delil olarak. Ama her ne olursa olsun o çocukta bir rahatsızlık vardı ve annesi ‘’ Çocuğum rahatsız’’ Diyememişti bir türlü. ‘’ Çocuğum rahatsız’’ demek yerine ‘’Saçmalamayın ya ‘’ demeyi tercih etmişti. Oysa Bağırmak yerine ‘’ Evladım rahatsız’’ Diyebilseydi ne kendisi o sinir krizini yaşayacak ne de otobüs şoförünü ve biz yolcuları rahatsız edecekti.
Bu arada tabii ki biz yolcular da kadını dinleme yolunu tercih etmemiştik. Ona ‘’ Hanımefendi. Çocuğun bir rahatsızlığı mı var? Neden mutlaka oturmak zorunda?’’ Diye soracağımıza cebinde parası olup olmadığını bile bilmeden ‘’ O kadar rahatınıza düşkünseniz taksi tutun’’ demiştik.
Uzun lafın kıssası: Atalarımız boş yere ‘’ İnsanlar konuşa konuşa anlaşır’’ dememişler. O kadar zor mu konuşmak? Hiç sanmıyorum. En azından bağırmaktan daha zor olduğunu sanmıyorum. Ve diyorum ki: Lütfen… Lütfen konuşalım…Bağırmayalım. Bağırarak elde edeceğimiz tek şey varsa o da nefret şimşeklerini üzerimize çekmektir. Ya da bu olayda olduğu gibi boş yere göz yaşı dökmek..
Ve son olarak..Lütfen şu peşin hüküm verme huyumuzdan vazgeçmeye çalışalım.
YORUMLAR
Hocam,
bizim buradaki egitimde daha ilk okul cocuklarina bile sunumu ogretmeye calisirlar. Cocuklarin kendilerini ifade etmeleri cok onemsenir. Hakli olabilirler, insanin kendini ifade edebilmesi cok onemlidir. Dengeyi saglayabilmek icin mufredata baskalarini dinlemeyi ve anlamayi da alsalar diye yillar once bir fikir savunmustum.... Evet, cocuklara okullarda baskalarini dinleme, anlama (ozellikle tartisma ortamlarinda) ders olarak verilmelidir fikrimi yeniliyorum. Bu guzel yaziyi paylastiginiz icin size tesekkur ediyorum.
selamlar,
abdullah
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sen bu yazıyı yazarken bile gündüz yaşadığın olayın etkisinden kurtulamamışsın.Herkes çemkirirken ben neden aklımdaki soruyu sormadım diye bir atamadığın huzursuzlukla yazmışsın galiba. Normalde senin yazım hataların harf hataların olmazdı bu yazıda dolu var. Hatan var demek için demiyorum abladığım hissettiğim bu pişmanlık var ondan dolayı dedim. NE YAZIK Kİ
HİÇ BİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL VE BUNU BİLEN DE ÇOK AZ.
sami biberoğulları
Sanırım söylediğinde haklılık payı oldukça fazla. Öyle ki yazıyı astıktan sonra yazım hatalarıma bakmadım ve düzeltmedim bile.
Ve yine haklısın: Hiç bir şey dışarıdan görüldüğü gibi değil.
Selam ve sevgilerimle.
Yok yok Bedri komutan iyice ihtiyarlamış!
Esasında Sami ağabeyi başlamak gerekir ki bu olayları görmesin.
Diyorum ama bu yazıyı ve verdiği dersi nereden okuyacaktım?
Otobüs ve Minibüs maceralarına devam Sami ağabey.
Güzel di yaşadıkların ama sonunda o çocuk neden oturmalıydı anlayamadım. Sen de sormadın herhalde?
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
O çocuğun neden oturmak zorunda olduğunu ben de anlayamadım ve sormadım kadına. Çünkü kadın oldukça üzgün ve öfkeliydi. Beni tamamen yanlış anlayabilirdi. Bundan çekindiğim için sormadım. Çocukta gözle görülmeyen bir kas hastalığı ya da hiperaktiflik gibi durum olma ihtimali vardı bence.
Selam ve sevgilerimle.