- 733 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
0002 - KALAKALDIM - BİTİK TAKVİM
KALAKALDIM
"Zamansız ayrılıklarda kaldım ben.
Duvardaki yapraksız takvimlerde,
Akrebe düşman yelkovanlarda asılı..."
İbrahim KAVAS
BİTİK TAKVİM
Yarım kalan bir aşkla yarımlanan biriyim ben. Bir aşk mağduruyum. Onun için suskunum, yorgun ve durgun…
Zamana takılıp uçuşan takvim yapraklarıyla tutuşan yıllarımın ardından karalar bağlarım. Kâğıtlar karalar, ağıtlar yakar ağlarım.
Akrep olup sokan, ruhumu yalnızlığın dibine atan, yel/kovanın inadına ağırdan alan, yeline karşı duran, hiçbir şey olmuyormuş gibi sakin sakin sırıtan o hain akrebe kin bağlarım.
Zaman… O ne mihvaldir o!.. Laf anlamaz, söz dinlemez! İnsanın ömrünü tüketir!..
Zaman zaman, vakitsiz kopan bağlarıma ağlarım yana yakıla… Sıkıla bunala sürüklemeye çalışırım hayatı… Hayat, kullanılmadığı için dura dura bayatladığı halde ne kadar silkelesem de bir türlü düşmez yakamdan! İşte bu minvalde yaşarım, yaşamaktan sayılırsa, yaşanmamışlığı. Yaşanamamışlığı…
Tutsam yelkovanı yakasından, çekip yere çalsam! Sonra geldiği yere doğru süratle sürüklemeye başlasam, yaka paça… Zamanı başa sarsam!
Koşsam, yerinde yeller esen takvim yapraklarının peşinden! Toplayıp toplayıp koynuma doldursam! Tarih sırasına göre şöyle bir bir sıralasam! Sonra bulsam duvarlarda tükenen, atıldıkları yerlerde can çekişen o resim baskılı kartonları, o bitik takvimleri boş kalan çivilerine geçirsem! Kapansa zamanın kanayan yaraları! Duvarların yamalık gibi görünen açık renkli yerleri, yanaklarına ten rengi yara bantları yapıştırılmış ya da fondötenle kapatılmış gibi fark edilmez olsa… Silinse yüreğimdeki çentikler birer birer… Ruhumdaki yara izleri silinse… Yapıştırsam sondan başa doğru her yaprağı yerine birer birer… Günleri birer birer eski yerlerine yerleştirsem! Böylece yenilesem, yenilenemez günleri… Böylece yensem, yenilemez bir dev olan zamanı… Gençleştirsem teker teker yaşlanarak geçip giden yılları! Her yılı gün gün geriye götürsem! Yılsonlarını yılbaşlarına, yaşlananları ilk gençlik yaşlarına… O en güzel, en mutlu çağlarına… En önde de ben yürüsem!
Yürüsem, ayrıldığımız güne başımı çevirip bakmadan! Koşsam seni ilk gördüğüm güne, nefes nefese! O ana gelince dursam! Dursa saniyeler, saliseler… Dursa zaman ve mekân, olduğu gibi öylece! Bir daha hareket etmese güneş! Çakılıp kalsa gökyüzüne… Olmasa bundan böyle gündüz ve gece… Hayran hayran baksam, bakakalsam hasret kaldığım yüzüne… Bakmalara doyulmaz, dayanılmaz gözlerine…
Dursa zaman! Yedi uyurlar için durduğu gibi dursa! Saatler hep o anı, aynı anı vurup dursa! Varlığın varlığıma hayran ve ram… Gözlerin gözlerimde kalakalsa, öylece mesut ve meftun… Üç yüz beş yahut üç yüz dokuz yıl, şöyle en azından… Baygın düşsem o tükenmez anın hazından!
Mağaramızda uyandığımızda, kimse anımsamıyor olsa da bizi, seni alamasalar bir daha elimden, asla! Paralar pullar çoktan tedavülden kalkmış olsa! Ne mal ne mülk, ne ev bark… Zıpzırlak kalmış olsak ta… Varlığın varlığımla varlıklı, huzurlu ve sarhoş… Varlığım varlığınla varlıklı, mutlu ve gani… Hani o muhteşem ana geri dönebilsek yani!
O ana geri dönebilsek… İlk göz göze geldiğimiz ana… Salise salise yaşasak, tekrar sindire sindire… Yaşanmamış yılların acısını dindire dindire… Bütün güzellikleri üstümüze indire indire… Farkına vara vara yaşamın her anının… Beraberliğin tadını duya duya… Yudum yudum yudumlaya yudumlaya…
Sahi, nasıl ayrı kaldım ben senden birkaç saatliğine bile! Nasıl gidebildim evime! Nasıl uyudum!..
Yüzünü bir daha hiç ama hiç göremeyeceğimi, bu denli hasret çekeceğimi bilseydim, değil uyumak, bir anlığına bile yummadan, gözlerimi kırpmadan seni seyrederdim. Seni hücre hücre hücrelerime ilerdim. Cildini cildime dikerdim, sökülmemecesine… Gözlerini gözlerime… Gözlerini gözbebeklerime işlerdim nakış nakış… Bakış bakış, beynimin her merkezine… Her merkezine…
Hani zamansız çatlar ya yumurta… Zamansız çatlar ya tohum toprakta… Açılmadan kurur ya tomurcuklar dallarda… İşte aynı öyleyim o günden beri… Onlar gibiyim. Hatta daha da beter! Bin beterim!..
Görünüşte, herkes gibi biriyim. Diriyim, işimde gücümde, koşuşup durmakta, gidip gelmekte, biteviye didinmekteyim ve mütemadiyen bir şeyler edinmekteyim ama hiçbiri ciğerimden sökülüp alınan yüreğim deği! Hiçbiri canımın en derinden koparılan yitiğim değil!
Güya diriyim. Herkes gibi biriyim ama ta o zamandan beri ölü biriyim. Yılgınım, bitkinim. Beni kimse vardan saymasın! Çünkü yapraksız kalmış takvimler gibi bitiğim!
Yapraksız kalmış takvimler gibi değersiz görülüp atılmışım. Lüzumsuzların arasına katılmışım. Artık ben bir atıkmışım! Boş kalan çivime hemen geçirilmiş başka biri… Tertemiz yerime yerleştirilmiş, eni konu… Varlığı, varlığımla eşleştirilmiş. Boşuna sevinmekte, gülümsemekte… Onun da yolunacak saçı başı… Kaşı gözü kalmayacak yakında… Her gelen bir parça koparacak ondan da… Yine bir yılsonunda onunda dolacak miadı ve değişecek benim gibi yeriyle adı… Yerim, ancak bir süreliğine ona yaradı!
Ben atıklar arasında… Elinde kalemi kâğıdı… Dilinde yâr adı… Yaşanmamış yılların ağıtı…
Yaşanmamış bir aşkın mağduruyum ben. Yaşanamamış ve yaşanamayacak yıllara mahkûmum. Umudun zerresi kalmamış bende. İnanmıyorum yaldızlı yıldızlı yalanlara… Geleceğin iyiliklerle, güzelliklerle geleceğine… Gelecekte geleceği söylenenlere… Serap görmek istemiyorum artık Mecnun gibi çöllerde… Gurbet ellerde kalakalmak istemiyorum. İstemiyorum seni yüreğime gömmeyi… Yüreğine gömülmek istemiyorum.
Sen benim yarım kalan şarkım, yazılmamış şiirimdin. Her şiirimde imdin. Ben o yarım kalan şarkıda kaldım, askıda kaldım, kalakaldım… Sense şiirlerimde… Bütün şiirlerimde… Beze beze bezelelendin, dize dize dizilelendin. Hecelendin kafiyelendin… Sen gece gece gelendin. Saçının ucundan, tırnağının ucuna kadar şiirdin.
O zamandan beri… O zamandan beri takvimlerden yapraklar koparıldı birer birer, her birinin yerine bir şiir geldi. Şiirler, baştan sona sendiler. Daha çok gece yarılarından sonra geldiler. Karakışlarıma, bir süreliğine baharlar getirdiler. Karardıkça kararan gecelerime birazcık ışık… O/Nur/la bir nebze de olsa ferahlık, kısacık ve geçici mutluluklar verdiler.
Çoğu zaman nisan yağmurları getirdiler beraberlerinde… Kırkikindi yağmurları, dinmek bilmeyen… Yanaklarımdan aşağıya yolladım boyuna onları… Beynimi, hayalini görmeye zorladım, hiçbir zaman olmadı, olamadı!
Biliyordum, bir varlığın vardı. Yürüyüşün, duruşun aklımdaydı. Fakat yüzün… Fakat gözlerin bilmem ki nasıldı? Ara ara şimşek çakarcasına bir anlık, belirir gibi oluyordun, anında kayboluyordun. Yanamayan kibrit gibi kararıyordun. Bir bilsen, nasıl bir mücadeleydi! Nasıl aranıyordun!.. Beni ne kadar çok yordun!
Sen hiç bilmiyordun. Hiçbir şey bilmiyordun.
Açılmadan solan güllere yazdım adını… Şiirlerime damlayan gözyaşlarımın yanına yazdım ki o sayfalar da sana hasret kalan, ölsem de kapanamayacak olan naçar gözlerim hiç kurumak nedir bilmedi.
Kulağıma değen her şarkıyla geldin ve bir şeyler dedin bana. Ben de onlarla sana bir şeyler söyledim. Söylenmemiş sözler değildi hiçbiri nihayetinde ama zaman zaman derdime derman, hislerime tercüman oldular.
Ne kadar yorgun, yılgın, bitmiş tükenmiş olsam da daima gönlümün tellerindesin. Ben sana susuz, uykusuz… Ben hayaline bile aç, muhtaç, biilaç… Sen, ellerin ellerindesin.
Bırak da aşkımı… Bırak da hasretimi şiirlerim desin! Şarkılar, türküler desin…
Ben… Biliyorsun işte! Bitik bir takvimim, güzelim!
Sen benim şiirim, güftem… Şarkım, türküm, ağıtım, gazelim…
Hâsılı her şeyimsin!
Her şeyimsin!
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0002