- 653 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Güneşe biraz umutla gözlerimi açıyorum 4…
Toprağın derinine kadar inan karıncalar, rüzgârla savrulan martılar ve gökyüzüne durmayasıya dalıp dalıp duralayan gözlerime düşen sevgili görüntüsü…
Ve yaşam, bu karmaşanın arasındaki nefes almalara dayanan kalbin ritimsiz oynaşışı…
Geceyi kaça böldük ve güne yapıştırdık kalan düşünceleri…
Birkaç duru damlayla gözyaşı ve koyulaşan umutların peşine takılmış meraklı soruların arasında duramayasıya vaz geçtiğim çok şeyle beraber, umutları, isteklerime yapışan bir uzaktan düşen cümle ile aklıma takılan yeniden doğuş umutları…
Kendi kendime günün güzelisin sen düşündüğüm anda başka bir duyum hissiyle ben güzelim, hem de kendime güzelim, hem de düşüncelerime güzelim derken ekliyordu bu gün mutluyum, kendime mutluyum diyordu… İçimdeki düşüncelere yapışan ses ile irkilir gibi olurken, bu mutluyum kelimesinin ardına yapışan kaç kişi mutlu ve ben neresindeyim bu mutluluğun?
Ne kadar zordu veya belki de imkânsızdı kendine mutlu olduğunu kabullendirmek…
O kadar çok acımıştı ki canımız, dört köşeli kare masadan kopup dairesel çemberin etrafında koşuşturdukça insan hiçbir zaman neresinde yaşıyor bu çemberdeki yaşamını zamanını veya şeklini asla düşünemiyordu sadece kendi kendine bir zamanlar ben de mutluydum hatta kanat takıp gökyüzüne savrulacaktım…
O mutluyum dediğim an, zamanını nasıl bulacaktım düşsel düşüncemde?
Yoruluyorum git gide artan bir şiddetle hissediyorum bunu. Kendime ait beni huzurlu eden her şeyden yavaş yavaş koptukça çok eski devirlerde yaşanmış efsane aşkların gücünü düşünürken dalıp gidiyor gözlerim yılların öfkesinden zamanı öne çekerek bu güne alıştırıyorum kendimi…
Ve ben bu gün mutluyum diye sesi tekrar etmeye çalışıyorum…
Uykudan açılan gözlerin yeni bir gün doğumuna özlem sesi bu, mutluyum ben, güzelim ben, diyerek, her şeyi ardında bırakmış yeni güne selam diye haykıran mutluluğa özlem sesleri bunlar...
Delisindeki sevda idi ardından koşmayı bırakamadığımız…
Delişmen rüzgârlardı boğazımızda düğümlenen bu hızlarımızla koşmalardaki…
Sonrası veya olmazı yoktu bu düşlerle yaşamanın…
Uğruna feda edeceğimiz çok şey yoktu kurutulmuş nefeslerimizden başka…
Artık zaman son deminde idi ve ben tükenmek üzere olan düşlerimle kendime acılardan ördüğüm bir sığınakta yer ararken, geçmişe dair bir pişmanlığım var mıydı veya olma ihtimali var mıydı derken aniden asla sözü döküldü dilaltımdan…
Artık bu düşlerle sonsuzlukla yaşam mecburiyetini yaşarken, umudun var olduğu derin çukurun içindeydim sanki…
Ezelden alınmış bir yürek iziydi bu içinde çember daireleri çizdiğimiz…
Ve yarınlar artık düşlerin isteklerinde belki yaşanacaktı düşe kalka…
Artık umudun içinde var olmak, belki de düşüncelerde ısrarla var olmayı istemeye bağlanıyordu…
Bedenimi, sanki baktığım dağların görüntüsünün ardında durmuş bana baktığını hissediyorum… Bedenim uzaklarda düşlerimi, uzaklaşabildiği uzaklarda düşlüyorum…
Şarkı kendi dudaklarımdan dökülüyor, şarkı benim seçtiğim bir şarkı ile mırıldanıyorum. Ruhum sanki benimle birlikte mırıldanıyor şarkıyı, ama gözlerim baktığım dağların çok arkasında nefes almalarımda… Belki de bedenim ruhuma inat uzaklarda nefes alıyor ama karıncalar toprakta sıralanıyor, güneş dağın yamacında, ruhum benimle beraber dağın berisinde, ama bedenim rüzgâra yapışmışçasına gökyüzünü gözleri ile parselliyor bulutların hareketlerinden bir çok anlam çıkarırcasına…
Dünün ve gecenin ertesi bir sabah ve ben uzakların kokusunda buluyorum kendimi…
Şimdilerde, bu kadar yıl sonrasında, yaşamımın yarım yamalak devam ettiği zamanlarda, gece uykularımın durakladığı, aklıma olmadık olmadık şeylerin gelişinin çoğaldığı yalnızlığımdan veya yalnızlık kaosundan kimseye bahsetmeyeceğim. Ve artık düzgün bir yaşamımın olmadığı zamanlarımı yaşarken senin bir cümlen geldi aklıma. “Özledin mi, beni
hatırlayıp gene bu günlerde de benim için bir şeyler yazıyor musun” demelerini hatırladım da özlemden uzak bir öfkeyle senin söylediklerin hep yaşamımın içinde… Hep yaşamımdaki kararlarımın içindesin.
Yalnızlığımı zaman zaman atlatıyorum sana, ama senle olduğum zamanlarda Sezen Aksu şarkıları dinleyemiyorum. Kayahan “emrin olur” derken hâlâ o şarkının tınısıyla sen sıralanıyorsun düşüncelerime uykusuzluğum ise derinden gelen sen düşünceleri ile doluşuyor içime…
Ne yapayım ki adsız sayfalara seni yazıyorum çoğulda isimsiz yazılarımda varsın ve çoğunda öfke karışımı sorularımla seni sorguluyorum ve kendime. Karanlıkların derinine veya dehlizlerdeki kayboluşlar gibi gece yolculuklarında ve uykusuz sabahlara seni anlatırken, bir yandan da suçluyorum ve “neden gittin ha” derken cevapsız sorularla bulanıyorum…
Aslında bende tükendikçe, beni de yanında sürüklüyorsun ve artık yalnızımsı yaşamları daha çok seviyorum kesik de olsa gülüşlerimden uzak…
Sen sevgili, tüm seni anlatan soylu tariflerden uzaktaki yaşamımdan ters ve öfkelerimde varsın benimle beraber…
Ama yaşam sürüklüyor beni, bu hazmedilemez cümlelerin içinde sen varlığı ile var olmaya…
Yaşamımdaki sensizlikle mücadelem var oldukça, senli güzel yıllardan da uzaklaşmam mümkün değildi…
Buna tezat düşler diyorum ama yaşam mecburiyetim Saksağan Kuşu
atlayışları gibi…
Kayıp bir şeyler var, yaşamımdan kaybolan umutlarım var uçuşan, kaç mevsim sarsıntısı bu, ruhumda.
Kaç yalnızlık mevsimi bu hesap soramadığım,
Senle kaybettiklerim var
senle beraber uykusuz zamanlarım var,
sensizlikle
ve anlamsız yorgunluklarla
karanlık korkularıma sinen
sen korkusuzluğum…
Ve durmayasıya titreyen
Korkan
Ve de kendine acıyan zamanlarım var sensizlikle geçen
Ardında belki de yarınsızlık korkulu düşünceler
Alışkanlıklar
Ezberlenmiş cümlelerden korkmalar
Ardına sığınan bedenin
Olur olmaz bir yerde titremesi
Avuçlarımda hissettiğim ellerinin sıcaklığının soğuması…
Sen korkularının karıştığı,
kendi kokuma pişmanlığım
her ne halinse
bitmiyorsun
kaybolmuyorsun bende
gülüşünün ahenginin yapıştığı gözlerim
korku telaşı içindeki bakışlarımın donuklaşmış hali
ve sen
ömrümün içindeki aklım
zorlaştı artık hayatım
sana nerdesin bile diyemiyorum
nerdesin özledim
kokun bile yabancılaştı bana
yalnızlığımdaki yamaların bile çözüldü
hayatım yırtılıyor
sevgili
bakışlarını çek gözlerimden
uzatma bana gözlerini…
Evinin penceresinde ışık yok
Belki uzaktasın,
Uzaklardasın bana
Bakışlarınla ve ben
Yalnızlaşmış bir öksüzlüğü
Yaşama mahkumum artık…
Çek gözlerini benden, al tüm cümlelerini omuzlarımdan ve bırak beni yalnızlaşmış dünyamla baş başa derken bile göğsümdeki ıslaklık sebep değil susmama da...
Her gün zamanın bir kısmında senli bir yaşam gibi, yalnızlığımdaki yaşamı yaşar gibi, nefeslenmek gibi, özlemlerle birlikte sanki sensizliğin hiçbir zamanını yaşıyor sanıyorum kendimi…
Yoklukların düşünceye vurduğu yalnızlık duygularını nedense yok sayamayıp kendimi koruya koruya sanki ta diplere ve en koyusunda yaşamak da umurumda değil.
Sevmenin garip bir yoklukları varmış gibi düşlerin arkasında TAŞIYARAK YAŞAMAK kırıntılarla bile olsa mutluluğu özlemeden bazı zamanları yaşamak belki de beden sancıları çekerek yaşamak bu olsa gerek…
Bu sebeplerin köken sebebi böylelikle sen olsa gerekir yokluğunun ardından gözyaşı dökmenin de anlamı sensizlikti şüphesiz…
Bu nasıl bir nefretle başlayan birbirine düşman iki kişi?
Birbirleri, için can feda derlerken, sevginin en yükseğinde yaşamış iki insan…
Birbirlerine sevgiyi tarif ede ede yaşamış iki sevgili, iki can ve yürek dostu…
Yıllara meydan okumuş birbirleri için kurulan tüm sıkıntı zamanlarını omuz omuza atlatmış, birbirlerine omuz vermiş, iki yürek dostu ve iki ikilem düşüncede yaşam savaşına düşmüş, tüm darlıklardan özveri ile çıkmış iki sevgi tutkunu iki aşk…
Yaşamın tüm girdaplarında yıllarca bir başlarına varlık savaşı verirken, şimdilerde iki uzak düşman gibi iki hasretli ve iki vazgeçilemeyen sevda ile yaşama küskün, iki yürek iki vurgun yemiş yürek atışları ile yaşamda var olmaya uğraş veren sevdada yorgun iki düş yorgunu…
Aralarında sanki yüzlerce yıl yaşanmış gibi iki yaşam farkı ile zamanı atlatmış bu günlere sığan öfkelerle var olma çabasında hâlâ hüküm süren bir öfkenin içindeki titreyişlerle zamana meydan okurcasına sevgiden uzak yaşamış iki eski yürek vurgunları ile yaşamış, el tutuşulmuş bir hayatın vazgeçilmez dostlukları ve düşmanlıkları ile nefes almış iki insan…
Sonu yazılmamış, yaşanmamış bir masal bu içinde var oldukları sandıkları…
Ne dünleri vardı, ne de bu günkü zaman içinde varlıkları ne de yarınlarının var olacağı bir zamanın içinde yaşadıklarını sandılar, sadece birbirlerine tutundukça var olacaklarına inanmışlardı…
Yanıldılar…
Çünkü yaşamın veya içinde var olduklarını sandıkları zamanın bir geçmişi, bir de geleceği vardı…
Geçmişi yaşadıkları için her girdaplarında var oldular…
Oysa gelecek yaşanacak zamanlardı ve onun da iki yüzü vardı, hak edenler için diğeri de riyaya yalana bulaşanlar içindi…
Ve onlar gelecek yaşamlarda var olmaya çalıştıkça, girdabın içinde döne döne yaşama bir birlerine veda bile edemeden ayrı ayrı yaşam şekilleri ile farklı yerlere de nefes almaya başladılar…
Biri diğerine “sen benim geleceğimsin” derken, diğeri yaşanmışlıklara benzer rüyalar görürken hâlâ “aklımdasın” diyordu…
Onlar birbirlerine gelecek yazgılarının birleştiğini sandılar ve ağlaya ağlaya, ayrı ayrı yerlerde düşlerini sayfalara döktüler…
Bazen güldüklerini sandılar, bazen mutlu olduklarını zannettiler, kendilerini avutmak için sessiz seslerle kelimelerle düşünüp çektiklerinin umutları olmadığını yazdılar ve mutluluğu ayrı ayrı zamanlara terk ettiler…
Birbirlerinden uzakta yaşadıkça, tüm umutlarından uzaklaştıkları zamanlarda birbirlerini düşünerek hep mutluluk bizim için çok uzak bir ihtimal bile değilmiş dediler.
Garip hislerle kendi kendime yüzgöz oluyorum…
Aitlik duygumu kaybetmişçesine kendime sorular soruyorum…
Kim kime aitlik hisleri ile bağlıydı?
Sen mi bana aittin, yoksa ben mi sana? Kimin kime ait olduğu kaybolmuş sevgide duygu boşluğu veya başıboşluk olmuşçasına sahipsizlik duygu yoksunluğu ile kendimi öksüzleşmiş hissediyorum…
Yılları içinde eskitmiş bir ömrün bu günlere sarkan kısımlarında hissedilen bir sahipsizlikti bu sanki…
Ve ardından öksüzleşme hisleri ile içine kapanmış düşlerin korkulu nefes almaları…
Ve sen sevgili, ömrümü yaşam cesaretleri ile sahiplenmişken, bu günlere sarkan bu boşluk duygularının bende tek sebebi senin duyarsızlıkla gidişindi…
Ve benim bu gidişinin sonunda aksayarak yaşama tutunmam belki de bir bezmişlik doğuruyordu hayata karşı nefes almalarıma…
Korkusuzluk korkuşlarına yenildim hissi bastırıyor tüm düşlerimde ve düşüncelerimde ki artık korkak nefesleri kesik kesik alıyorum…
Sana karşı olan sevmelerde eksilmelerdi bunlar ve ben bu eksilmelerle artık yaşamda kokak ve temkinli nefesler alıyorum…
Yaşamın heyecanının renkleri değişmişçesine umarsız ve zevksiz bir zaman kavramında var olmaya çalıyorum…
Ve ben senle beraber artık sevmelere eksiliyorum , yavaş yavaş inanıyorum ki sana karşı sadakatım ve sevgine inancım bile eksiliyor sanırım…
Kendime yorgunum bile diyemiyorum. Yapmak istediğim o kadar çok şey var ki hepsi şu anda yanık ve is kokularına bulanmış gibi içimde, aklımda tutuşacak zaman bekliyorum. Ve ben kendime çaresiz kalırken, geçmişin kuru geleceğin yangını olacakmış gibi içim tutuşmayı bekleyen bir fitil sanki tüm karmaşık düşüncelerim…
Ne kadar çok şey varmış bana ait sandığım ve hepsi bu dönemde beni terk etmek için zaman kolluyor…
Ve ben yalnızımsı düşüncelerle kendi kendime boğuluyorum…
Garip bir duygu unutmak hissettiğin ve istediğin çok şey geriye gelip göz diplerinde parlayarak öfkeye dönüşüyor…
Ve ben, artık kendime pişman olurcasına usanç içindeyim ve artık bu düşlerle gerçekten usandım…
Sanki kendime gerekli her şeyden kaçıyordum. Kazanmak veya kaybetmek istediğim neler var ve neleri kırıp döktükten sonra kalanlarla yetineceğim bu muydu hayattan beklediğim…
Bu muydu tüm kendime ait zamanları sollayarak hayatın içindeki bağlardan savrulmamın nedeni?
Hak etmiş miydi yaşamın bu kısmındaki zamanları bu şekilde yaşamayı veya kendime ait sandığım b ir çok şeyi kaybetmeyi göze almış mıydım veya kabullenebilir miydim?
Detayları çok farklı parçalara ayrılmış bir zaman diliminin içinde var olmanın güçlülüğüydü belki de bu bana seni hatırlatan her şeyi parçalanmış görmem…
Garip bir yaşam programıydı belki de bu anlardaki ben bu çizgilerde kesik kesik çizgilerin arasına nokta bile koyamıyorum…
Sevmenin bedeli bu kadar mı acıydı insan kendi kendine “seni görmek cidden güzel olur” bile diyemiyordu…
Solgun bir gün ve kopuşmuş ışıkların dağıldığı tekrar kararıp, toplandığı, tekrar kararıp toplandığı nerede ise yağmuru özlemiş gibi adımladığım asfalt zifti, sanki yanık kokusu ile burnuma düşüyor...
Ne kadar karmaşık düşüncelerle çarpık adımların önüne arkadan gelen ışık ile gölgem düşüyor…
Az daha gayret etsem basacağım gölgeme bu kararsız adımlarımla bir çıkış yolu olmalı bu sıkıntı nefeslerine sebep olan her ne ise ondan kurtulmanın…
İçimdeki garip duygu ile hissettiğim bir sevinç kırıntısı oluşuyordu ve yarın sanki seni görmek için bir adım atma kararını belki vereceğim bakalım “seni görmek cidden güzel olacak mı” sorusu bile içimde öfkeye uzanan duyguları ortaya çıkarıyor…
Kara bir mizah bu düşünceler, yavaş yavaş dalıp, hızlı düş kurmalara uzanan zaman devrilmesi bu…
Şimdilik kendime hükmedebiliyorum. Sadece gözümün önüne kesit kesit düşen yıllar öncesine ait kareler ve vazgeçtiğim birçok anıdan kesilen kısımların tekrarını yaşamak gibi bir öfke zincirinin halkaları gibi göz göz birleşip, koca bir yaşam kareleri oluşuyor…
İtirazsız, şikâyetsiz, yaşanabilecek düşlerdi bunlar. Sadece geçmiş zamana göre öfke uyandıran, bağışlanmaz hatalar sonrası, zaman zaman kendimden kopasıya, umutlarla yaşama sarılmaya ramak kala ve ardından yeniden ve tekrar yeniden aynı düşleri kurup, aynı öfkeleri tekrar etme mecburiyeti…
Tıpkı seviyorum dediğin günden bu güne o sevgi ile tutsak yaşamanın belki de hazmedilemez zorlukları ile yılların örte örte bu günlere ulaşılmasının bedenimizde bıraktığı çatlaklar ve de boşluk duyguları gibi vaz geçilemez yaşam anlarının tekrar tekrar vaz geçtikçe, bir daha tekrar yaşanır gibi düşünülmesi ile doğan öfke kesitlerinin beden sarsıntılarına yol açması veya sebep olması gibi…
Sanki her gün kendi gölgene basar gibi hislerle devam ediyordu yaşamın an zamanları…
Belki de sadece sanmaktı kurduğun düşlerin ardında bir yaşam varmışçasına…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.