- 1052 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HEY GİDİ GÜNLER
’Geçmiş zaman olur ki,
Hayali cihan değer...
Bir an acı duyar insan belki,
Sevmişse biraz eğer,
Anlar ki geçenlerin,
Rüyaymış hepsi meğer...
Rüya olsa bile o günlerin
Hayali cihan değer... ’ Necip Celal ANDEL
Tam da ’Kız sen Ankara’nın neresindensin?’ diyecektim, vaz geçtim. Döndüm kendime : ’ Manyak mısın oğlum? Kız mı o, bir bak hele yüzüne, gözüne. Eskide kaldı o dediklerin, boyunca kızı vardır onun.’ Haklıyım yemin olsun. Bilmem ki, gitsem mi ki? Gitsem bile kaybolurum oralarda. İnsan kendi memleketine yabancı olur mu? Olur. Yıllar önce o memleketin her taşına çocukluğundan beridir ayak basmış birisi vardı. Şimdi turist Ömer gibi gidiyorum, her gitmemde ya dolmuş ya da otobüs durakları değişmiş oluyor.Elimde mesela otobüs kartı var, almışım 2 yıl önce, gidersem lazım olur diye saklamışım. Bir de ne göreyim, kart müzelik olmuş, geçmiyor. Her gitmemde bir şeyler ters gidiyor. Bir de metro, teleferik filan gelmiş. Bilet nereden alınır, metroya nereden binilir, nerede inilir, ücreti ne kadardır? Hiç hatırlamıyorum ki? Ücreti sorarım, garip garip suratıma bakarlar. Bir zamanlar bana da sorarlardı yabancılar. Ama ben onların suratlarına öyle bakmazdım, yol tarifi bile yapardım. Kara düzen iyiydi, bekle durakta, bin dolmuşa, uzat parayı. Şoföre koydur Ferdi Tayfur’un kasetini, offf be, paşa paşa yolculuk yap.
Ankara Yenimahalle’deki eski sokağımıza giderim, tanıdık bir kişi bile göremem Nereye gitmiş bu insanlar? Binalara ne olmuş öyle? Yahu şurada kiracı olarak oturduğumuz eski evimiz vardı, kim ne vakit yıkmış? Kocaman at kestanesi ağacı vardı kapının önünde, kim kesmiş? Sokakta yakan top, saklambaç filan oynardık. Sokak kalmamış ki, oyun olsun. İşte şurada bakkal vardı. Karşısında kasap. Buraya bu gökdeleni kim dikmiş? Bu alt geçit de neyin nesi? Ya daha dün şurada çorba içerdim, yerine villa yapılmış. İşte şurada banka vardı, nereye uçmuş? Bu park da nereden çıktı? Hiç görmedim buralarını.
İşte şuradaki evde bir kız vardı. Onu her gördüğümde kalbime bir bıçak sokulurdu sanki. Heyecandan elim ayağıma dolaşır, ‘’Ne yapsam da dikkatini çeksem? ‘’Diye düşünürken, giyerdim eşofmanlarımı üzerime, dışarı çıkar, ayağımda dişli kramponlarımla kurardım taştan kalemi, geçerdim topun başına. Yoldan geçenlere, ‘’ Hele bana bir şut çekin de kurtarayım.’’ Derdim. Sonra adamlar önlerine attığım topa abanırlar, plastik top havada döne döne kaleye gelir, ben sağıma veya soluma uçar, yakalamak isterdim topu. Yakaladığımda ve gol vuruşlarını kurtardığımda yerdeyken daha, başımı sağa çevirir, penceresine bakardım, ‘’ Gördü mü acaba golü kurtardığımı?’’ diyerek sevinç duyardım. Ya görmediyse? Olsun. Belki birazdan çıkar balkona veya pencereye diye düşünürdüm. Asfalt caddede dizim acırdı, kaç kez de kanamıştır. O akılla nasıl da yatardım koca yola, golü kurtarıp, sevinmek için. Bu gün olsa yine aynı şeyi yaparım. O bana değer vermiş ki balkona çıkmış beni seyretmek için. İçim içime sığmaz, kurardım evlerinin önüne taştan kaleleri, yatardım yerlere.
Gülen yüzünü dün gibi hatırlarım. O gülerdi, ben de gülerdim. Acaba salaklığıma filan mı ki gülerdi? Olsun, o tek mutlu olsun. Ben onun mutlu olması için yapardım tüm bunları. Sonra o mahalleden taşınmak zorunda kaldık, başka bir semte gittik. Tekrar döndüğümde bulamadım, onlar da taşınmıştı o evden ve nereye gittiklerini hiç öğrenemedim. Öğrensem elime ne geçecekti ki? Hem o yıllarda teknoloji bu kadar gelişmiş değildi. Bilgisayarın sadece adını bilirdik, görmemiştik bile. Cep telefonları o zamanlar dünyada icat edilmiş olsa da, ülkemize gelmemişti. Evimize zar zor bağlattığımız telefonumuz dışında PTT’nin kontörlü telefonları vardı sarı renkli. Sonradan maviye boyandı, kontörlü telefonların yerini kartlı telefonlar aldı.
Hey gidi günler… Daha dün gibi. Yahu bu anlattığım olaylar bayağı mazide kaldı. O vakitler doğan bebekler büyüdüler de evlendiler, torunları bile oldu çoğunun. Vay be. O kadar olmuş mudur? Olmuştur, olmasa neden yazayım ki? Neyse, yaşa filan takılmıyorum, insan hissettiği yaştadır ve ben hala yirmili yaşlardayım. Hatta onsekiz, ondokuz…
Ne zaman Ankara’ya gitsem, eski mahallemize de uğrarım. İçim cız eder. O sokakların dili olsa da konuşsalar. Her bir şey değişmiş şimdi. Vay anasına ya, ben sanki başka bir dünyadan gelmişim.
Vecdi Murat SOYDAN
(Kara Kaplı Defterim)
19/01/2017, Isparta
YORUMLAR
’Geçmiş zaman olur ki,
Hayali cihan değer...
Bir an acı duyar insan belki,
Sevmişse biraz eğer,
Anlar ki geçenlerin,
Rüyaymış hepsi meğer...
Rüya olsa bile o günlerin
Hayali cihan değer... ’ Necip Celal ANDEL
...
40'lı yaşların başında olan ben, anlattığınız yaşanmış hikayenin birçok yönüne o kadar aşinayım ki! İlk aşk sancısı...keşke pencereye çıksa..bana bir baksa...ayakların yönünü şaşırdığı anlar...mahalle arası kırasıya oynanan plastik toplu maçlar...bigisayarın adını yeni duymaya başladığımız ilk gençlik yılları...Mecnuni hallerimizle hatırladığımız ve asla unutamadığımız dün gibi diye hafzalamızda terütaze duran üniversite yıllarımız...
Ne çok hatırayı yığdınız muhayyilemize ne uzun bir zaman diliminde gezdirdiniz beni bir bilseniz...Teşekkürler bu sabah güzelliği için...
Ahhhh mazi ahhhh kanayan yaralar....unutulmuyor yüreğe işleyen hiçbir hatıra...
Sizi iyi ki tanıdım...inşaallah bundan sonra takip etmeye çalışacağım...
Yazınızdan beni en çok etkileyen birkaç bölümle yazıma son vereyim. Selam ve saygılarımla Murat Bey...
...
Eskide kaldı o dediklerin, boyunca kızı vardır onun.
İşte şuradaki evde bir kız vardı. Onu her gördüğümde kalbime bir bıçak sokulurdu sanki. Heyecandan elim ayağıma dolaşır.Belki birazdan çıkar balkona veya pencereye diye düşünürdüm.
Bu gün olsa yine aynı şeyi yaparım. O bana değer vermiş ki balkona çıkmış beni seyretmek için. İçim içime sığmaz, kurardım evlerinin önüne taştan kaleleri, yatardım yerlere. Gülen yüzünü dün gibi hatırlarım. O gülerdi, ben de gülerdim. Acaba salaklığıma filan mı ki gülerdi? Olsun, o tek mutlu olsun. Ben onun mutlu olması için yapardım tüm bunları.
Hey gidi günler… Ne zaman Ankara’ya gitsem, eski mahallemize de uğrarım. İçim cız eder. O sokakların dili olsa da konuşsalar.