- 636 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
CUMA NAMAZI
Ayakkabılarımı yüksek bir yere koymaya çalışıyorum ki cami çıkışı soğuk şakalarla karşılaşmayayım diye. İki üç kez yeni kunduralarımın yerinde yerler esince tedbirli olmaya başlamıştım. Nasıl olmasın ki. İnsanın başına gelmeye görsün herhangi bir musibet. İşte o zaman anlıyor Hanyayı Konyayı. Merkezi yayınla verilen vaaz, dışarıya yankı yapıyor, özellikle vaazları kaçırmamak için Cuma namazları tam vaktinde camide olmaya özen gösteririm. Bazıları düşüncemden olsa gerek yangözle beni süzdüklerini hisseder gibi olurum. Hatta bir defasında biraz geç kalınca sıraların arasına kıvrılmaya çalışırken ” gelmezler gelmez Cuma günü olunca koşarlar, “ paylamasıyla karşılaşınca şaşırmıştım. Neyse hoş görmek lâzım. Hani bir söz var ya: Yaradılanı yaradandan ötürü sev.
Bana yapılan paylamalardan sonra ite uymaktansa çalıyı dolaşmak daha evladır sözüne istinaden, her Cuma başka başka camilerde soluğu alırım. Her zaman olduğu gibi seyyar satıcılar, dilenciler, üç kâğıtcılar, beş kâğıtcılar diyenin hesabı aheste aheste herkes kendi mevkilerinde pusuya yatmaya hazırlanmaktalar. Herhangi bir ihtilaf sonucu doğacak kanlı bıçaklı kaos ortamında hocanın bile duaları işe yaramaz oluyor ne yazık ki. Polisin copu olmasa ortalık toz duman!
Camiye girip halının saf çizgisine bağdaş oturuyorum, diz oturursam namaza başlarken uyuşan bacaklarımdan kan bir türlü hareket etmeyince zorluk çekiyorum, cemaat’a yetişmekte. Telefonumu zaten sessize almışım ama gözüm etraftakilerin üzerlerinde. Bazıları cep telefonların üzerinde parmaklarına sky(!) yaptırıyorlar. Öyleleri var ki diğer rekâta başlama boşluğunda bile iki arada bir derede hesabıyla hareket edip telefonlarına göz gezdirmeyi ihmal etmiyorlar. Hatta bir defasında yanımdaki adamı paylamıştım: Kapat şunu, diye. Hoca efendi, kaç kez uyarı yapmış olsa da tam namazın ortasında kanarya gibi öteni mi ararsın, yoksa arabesk mi dinlersin artık.
Vaaz çok güzel. Şöyle ki:
İnsanın en zayıf tarafı öfkene yenilmeyeceksin. Hani bir söz vardır: Öfkeyle kalkan zararla oturur. Ne karar vereceksen öfkeni yendikten sonra vereceksin. Karşındaki seni öfkelendirmek istiyorsa kendini frenleyeceksin. Ebubekir Efendimize birisi çirkin sözlerle onu kızdırmaya çalışıyor ama O susuyor. Bu birkaç kez devam edince öfkeleniyor ve ona aynı sözlerle karşılık veriyor. Sonrasında Ebubekir Efendimiz diyor ki:
“Rabbim beni neden yalnız bıraktın? “
“ Öfkelenmeden önce seni melekler koruyordu, öfkelenince şeytanlar devreye girdi, sen de şeytana uydun.”
İşte böyle öfkelenince insanın başı dertten kurtulmuyor. Bu aralar evet-hayır furyası var ya. Bazı dar kafalılar insanı öfkelendirmek için olmadık hindlikler düşünmekte.
Ya sabır çekip, hayırda hayır vardır, hayırlı işlerin olsun deyip ince bir ironi ile şeytana uymamaya özen gösteriyorum.
Vaaz devam ediyor:
“ Şaka da olsa yalan söylemeyeceksiniz.“
Öyle ya bazen insan ister istemez yalan söylemekten kendini bir türlü imtina edemiyor. Ademoğluyuz işte; çiğ süt içmişiz. Karımıza, kocamıza, kızımıza,babamıza, sevgilimize hep yalan söylemiyor muyuz. Hangimiz doğruyuz ki. Hani, bir şarkı var ya: Yalan yalan hepsi yalan.
Merkezi vaaz kesiliyor. Cami imamının arkasında namazımızı eda ediyoruz. Cuma hutbesinden sonra dışarıda musalla taşındaki merhume için cenaze namazı kılınacağını duyuruyor. İçeriye girerken gözlerim o mevtaya takılmış, içime bir ürperti girmişti. Herşeyin sonu varmış, ölüm bir gerçekmiş, diye düşünüyorum.
Cami çıkışı, ayakkabılarımı birilerinin gazabına uğramadan sağ salim ayağıma geçirmeye çalışırken dilencilerin yakarışları kakofoni havasına dönüşmüş bile. Oldum olası asla sadaka vermem. Dilenciler ordusunu yarıp, musalla taşına yaklaşıyorum. Tabut, sessizce duruyor karşımda ama mevtanın yakınları olsa gerek, ne ağlayan var ne ah eden. Kendi aralarında sohbete dalmışlar, gülüşüp duruyorlar cemaatı beklerken. İsmini belirten bir kağıt yapıştırmışlar tabuta: Nazire Türker
Nazire’ nin r si yerine f harfi olsa rahmetli anacığımın ismini çağrıştıracaktı diye yıllar öncesine, anılarıma dönüyorum ki sanki sol tarafım paramparça oluyor yine. O’ nun yokluğuna hâlâ alışmış değilim. İçimdeki sızı derinden derine sürüp gitmekte. Kendimi hep yalnız hissetmelerimde anacığım aklıma gelir ki yerini kimseler dolduramaz.
“Yalancı dünyadan gerçek dünyaya göçüp giden merhumeyi nasıl bilirdiniz? “
“İyi bilirdik”
“Hakkınızı helal ettiniz mi? “
“ Helal olsun!”
Bir haftaki cumada başka bir camide buluşmak üzere yalancı dünyanın keşmekeşinde düşünceler sarmalında evin yolunu tutuyorum.