- 770 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
-TANRI'YA KARŞI TANTANA EDEREK TAN AĞARMASINI UMMAK-
Sosyal medya kaynaklı sitelerde birçok farklı gruplar, fikir kulüpleri karşımıza çıkmaktadır. Bu gruplar farklı konu başlıkları etrafında organize olabildiği gibi her konu başlığı altında da değişik fikirleri önümüze koyabilmektedir. Şüphesiz doğal bir durumdur. Baktığımız zaman toplum hayatında ve tüm dünyada muhtelif inanç, düşünce ve kültürel sistemler bulunmaktadır. Bunlardan bazısı bizim inanış ve düşünüş biçimimize ters yargılarda sunabilir. Elbette katılmadığımız gibi sorgulayabiliriz. Bu sorgulamalar bizi o fikre ya da inanca bir şekilde yaklaştırabileceği gibi mesafemizde derinleşmemizi de sağlayabilir.
Sözgelimi facebook kanalıyla karşılaştığım böyle bir site öncelikle başlığı itibariyle dikkatimi çekmektedir. “Tanrı’yı Yaratan En Büyük Günahı İşlemiştir.” Açıkçası zihinlere negatif bir yükleme yaptığını düşünürüm.
Öncelikle bu ibarenin kendi içerisinde bazı çelişkiler taşıdığı düşüncesindeyim. Birincisi tanrıtanımaz ya da ateist düşünüş içerisinde günah kavramına yer olmayacağı aşikârdır. Dolayısıyla tanrı yoktur üslubunun tanrıyı yaratan ya da topluma sunan günahkârdır demesindeki anlamsızlık o kadar açık ki. Bu paradoksal yapının bir örneği de Allah’a inanmam diyen bir insanın birine kızdığı zaman Allah cezasını versin şeklinde temennide bulunması olarak verilebilir. Şüphesiz bu tarz çelişik durumları ateist biri ne yapayım insan kültür içerisinde doğar ve yetişir şeklinde izah edebilir. Ancak felsefi doğrultuda imkânsızlığını vurgulamak isterim. Çünkü felsefe alanında temel parametre bir fikri kabul edip etmememizden önce tutarlılık olacaktır.
Diğer bir ele alınacak husussa bizzat “Tanrının varlığı” bahsi etrafında cereyan eder. Dünya üzerinde çok çeşitli tanrı algısı bulunmaktadır. Dinler ve mitolojik sistemler etrafında yüce bir varlığın farklı tanımları karşımıza çıkabilir. Mesela, panteist anlayışta tanrının evrenden ayrı ve bağımsız bir yapısı yoktur. Evrenin bizatihi kendisi tanrı olmaktadır. Dolayısıyla tanrıyı yaratan en büyük günahı işlemiştir yargısı mutlakçı yapısıyla hataya düşmektedir. Ünlü halk şairimiz Âşık Veysel’in bir dizesi de aklımıza gelebilir. “Aynı vardan var olmuşuz” demektedir. Buradaki var kavramının yaratıcılık vasfı taşıdığı, yüceliği gibi özellikler zihnimizde canlanabilir. Ancak bu var motifinin illaki herhangi bir dinsel dayanağa sahip olduğu da söylenebilir mi?
Bir önemli nokta da şu olmaktadır. Tanrıtanımaz inanış veya düşünüşün temel kaygısı tanrı’nın dünyadaki kötülüklere seyirci kaldığı iddiasına dayanmaktadır. O zaman burada yanlışlık tanrı inancında değil bu inancın istismar edilmesinde değil midir? İnsan eliyle yapılan katliamlar, sömürü ve haksızlıklar eğer tanrıya inanıyorum diyerek adeta insanların gözünün içerisine bakarak yapılıyorsa işte olumsuzluk buradadır. Bilakis tanrıya inanıyorum diyen birçok insan ahlaksal değerlere uygun hareket ediyor, adaletli davranıyor, sevgi ve hoşgörü esaslarını tatbik ediyor da olabilir.
Tam da bu noktada şu itiraz gelebilir. İyi de farklı inanç sistemlerinden birine ait tanrı kavramını benimseyip ahlaklı da olan insanların varlığı tanrıya rağmen dünyada birçok adaletsizliğin olduğu gerçeğini değiştirmez ki. İşte o zaman ünlü şairimiz Necip Fazıl’la beraber “Allah, o tanrının belasını versin” demekten başka çaremiz var mıdır? Elbette şairin demesi izafi bir doğruluk taşır. Tanrıya inanıyorum diyen pek çok insanın samimiyetinin hiçe sayılmasını gerektirmez. Hatta tanrı kavramından evreni yaratan sonsuz bir kuvvet tasavvurunu da anlayabiliriz. Hani islam kültürü dairesinde Allah kavramının tanımlanışı ile tanrı kavramına yüklenen anlamlar felsefi düzlemde ve kelime kökeni bazında farklılaşsa bile pratikte bir şekilde örtüşebilir. Ayrıca insanların telaffuz ettikleri kavramın içini nasıl doldurdukları noktasında saygılı olmak gerektiği uzun boylu tartışmayı gerektirmeyecek kadar açık ve nettir.
Tanrının varlığı alanında dile getirilebilecek önemli bir hususta insan iradesi etrafında cereyan eder. Şunu unutmayalım ki, tanrıya inanmak insana inanmaya engel değildir. İnsanın meziyetlerinin ve çabalarının elbette bir anlamı ve değeri vardır. Şunu sormalıyız. Yeryüzünde ekseriyet ahlak ve adalet düsturlarını benimsiyor ve tatbik ediyor yinede dünya üzerinde haksızlıklar ve kötülükler eksik olmuyor mu? Oysa çok az çaba gösteriyoruz değil mi? Kuran-ı Kerim insana süre tanındığı üzerinde durmaktadır. Dünyanın oluşumundan bu yana beş milyar yıl geçtiği elimizdeki bilimsel veridir. Öyleyse tanrının insana verdiği süre bahsini bir insan ömrüyle ya da insanlık tarihinde arkeolojik düzlemde bilinen zamanlarla mukayese etmek yanılgılı bir yaklaşım olmaz mı acep? Ne dersiniz?
Yine yeryüzündeki kötülüklerden söz ederken insan iradesi dairesinde ele alabileceğimiz bir husus vardır. İkiyüzlülük eğilimi. Sözgelimi inanır görünürken inanmayan insanın halleri karşımıza çıkacaktır.
Kuran-ı Kerim’den bir sure aklıma gelmektedir. Maun Suresi “Dini yalanlayanı gördün mü? İşte, yetime fena muamele eden, yoksulu doyurmak için başkalarını teşvik etmeyen odur. Vay hallerine o namaz kılanlara ki, namazlarından gafildirler. Riyakârlık ederler, zekât vermeyi de men eylerler.” demektedir. Burada geçen dini yalanlayan bahsinin Allah’ı ya da dini açıkça inkâr noktasında kendini gösterdiği söylenebilir. Ne var ki, vay hallerine ibaresiyle başlayan bölümde münafıklık üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır. Nitekim “vay hallerine o namaz kılanlara ki, namazlarından gafildirler” vurgusu da bu sözümüzü teyit etmektedir. Dikkat ederseniz inançlı görünüp ahlaki gerekleri yerine getirmeyen insanlara değinilmektedir. Hz. Muhammed(S.A.V.) in “İslam güzel ahlaktan ibarettir” demesi de manidardır. Yine “Sirke balı bozduğu gibi kötü huylarda insanların ibadetlerini ve işlerini bozar. Güneş karı nasıl eritirse, güzel huy da günahları böylece eritir” Hadis-i üzerinde durabiliriz.
Kısacası “Tanrının varlığı” konu başlığının içerik bazında kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır. Hani derim ki, belirli kıstaslara vurmaksızın, alt başlıkları oluşturmaksızın ya da nuans farklarını es geçerek, tanrıtanımaz vurguyla yapılan sorgulama ve eleştiriler bizi yanılgıya sürükleyecektir.
L.T.
YORUMLAR
tüm inançlar eninde sonunda bir dayatmayı barındırır içinde. ateizm dahi olsa bu böyle. ben insana inanırım. inandıklarını değil. ahmet amcayı, ali osman dayıyı, dudu teyzeyi. mösyö corc'u, madam zaza'yı. falan. ezberlenmiş her kod insanı gün gelir insanlıktan çıkarır. kendimi putlaştırdığımı fark ettiğim anda ezberlerimden vazgeçerim. çünkü bilirim gün gelir, ezberlerimi -inançlarımı- sıkı sıkıya bağlı olursam, bir tercih yapmak zorunda kalacağım, kalemi kırayım mı kırmayayım mı? hiçbir inanç kalemimi kaldırtamaz. bu da benim inancım a.k. (anlamı vesselam olsun şimdilik. ccleyar'a -sanırım mahlasını yanlış yazdım beni affetsin- özendim. sinemaya dair ilginç yazılar kaleme alıyor. ama bukowski yazısını hiç sevmedim.)
levent taner
Hangi görüşle gelirseniz gelin varlığınız başlıbaşına bir kıymettir
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Değerli üstadım, inanmanın ve inanmaya davet etmenin nedeni ve imkanı hiçbir zaman (tektanrılı dinlerden beri) hayatla ve gerçekleriyle çelişmedi ki, şimdi neden inanmayan ve inanmamaya davet eden öznenin hayatı ve gerçekleri kendi algısı bağlamına indirgeyelim ve böylece nesnelliği (ilahi mesajı) onun özgüllüğüne (bencilliğine, kaba maddeciliğine...) koşalım, koşut yapalım!...
Nietszche (Böyle Buyurdu Zerdüşt) 'üst-insan'ı var etmeye çalışırken Hristiyanlığadır yaklaşımı...
Nitekim, Avrupalı Hristiyanlık (misyonerlik) ile gitmiştir sömürgeciliğe...
Ayrıca, Nietszche, soyutlamalarıyla 'üst-insan'ı sömürgeci olarak tasavvur etmemiştir, bence...
Bugün, bu zamanda, bu kaosta Müslümanlığın ilahi mesajının daha somut ve kolay algılanabileceğini düşünebiliriz...
Her şeye, bu bilim ve teknolojiye rağmen kısırdöngüdeki mutsuz insana bakarsak...
Müslüman ve/veya Müslümanlığı bilen ise,"...Tanrıtanımaz inanış veya düşünüşün temel kaygısı tanrı’nın dünyadaki kötülüklere seyirci kaldığı iddiasına..." "Yazık!" der sadece...
Selam ve saygılarımla.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla hocam...
Başlık bir yazıda ağırlıklı unsurdur
Genelde cafcaflı başlık seçmem
Çünkü ilk anda vurur ve etkisi zor geçer
İnanç gibi temel ve hassas bir alanda seçtiğim başlığın spekülatif bir yapıda olmadığı söylenemez
Dikkat çekiciliği yabana atmadığımı söylemeliyim
Yoksa bu yazımla insanların inancını yargılamak maksadı gütmediğimi de
Mehmet Akif Merhumun
"Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı! " Dizeleriyle başlayan şiirini bilirsiniz
Finalde ise
"Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!" Derken koca Akif inançsızlık mı gösteriyor yoksa samimiyetini mi tescil ediyor acaba? Elbette ikincisi derim
Akif İslami anlayış, duyuş, düşünüş alanında özgüvenini de ortaya koymakta kanımca
Buna karşın halk şairlerimizden Aşık Veysel
"Bu âlemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin" Derken dünyadaki adaletsizliklerle Tanrı inancını hangi zeminde mukayese etmekte?
Yine devamında
"Kâinatı sen yarattın
Her şeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar attın
Cömertliğin nerde senin" De der
Gerçi finalde de
"Veysel neden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acaip sır da senin" Demek suretiyle kendisini muhasebeye çeker
İnsanoğlunun gelgitlerini ortaya koymakta Veysel, yoksa muhakkak bir inkâr değil yaklaşımı
Dolayısıyla konu hassas ve birkaç cümleye sığmayacak kadar geniş ve derin
Saygı ve selamlarımla...
Tanrıtanımaz inanış veya düşünüşün temel kaygısı tanrı’nın dünyadaki kötülüklere seyirci kaldığı iddiasına dayanmaktadır."
Sayın Taner bence bu cümlede yanılıyorsunuz. Bazen annemin bile zulüm içeren görüntüler izlediğinde "Ey Allah'ım bunları görmüyor musun" dediği olur. Belki ateistlerin böyle bir kaygısı vardır ama temel olduğunu sanmıyorum.
“Tanrı’yı Yaratan En Büyük Günahı İşlemiştir.” bence bu başlık tamamen dikkat çekme amaçlı, Allah'ı ti'ye alma amaçlı oluşturulmuş bir başlıktır. Üzerinde çok da felsefe yürütmeye değmez.
"Bilakis tanrıya inanıyorum diyen birçok insan ahlaksal değerlere uygun hareket ediyor, adaletli davranıyor, sevgi ve hoşgörü esaslarını tatbik ediyor da olabilir." Bu cümle bana göre Tanrı'ya inananların insani değerlere uygun yaşıyor olması gerekir, şeklinde olmalı. "Yaşıyor olabilirler" dediğiniz zaman, biri de çıkıp size "farazi konuşuyorsunuz, öyle yaşamıyor da olabilirler" deme fırsatını yakalar. Kati bir hükümle "İnanan insan dosdoğru yaşıyorlar" diyebiliyor muyuz; ne yazık ki hayır. Hatta pek çoğumuz farkında olmadan şirkin içine düşmüşüz, bırakın doğru insan olmayı kendi Allah'ımızı kandırmaya çalışıyoruz. Biz her vakit secdede "Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz" demiyor muyuz? Buna rağmen günlük hayatta onlarca kişiye kul olmuyor muyuz? Bir düşünelim; şu hayatta en çok bir insanı sevindirmek için mi uğraştık yoksa Allah'ın rızasını kazanmak için mi? Ayrıca Allah'a inanmadığı halde adaletli davranan, insanlığa faydalı olmaya çalışan, hiç kimseye zararı olmayan dürüst insanlar var. Böyle insanlar tanıyorum. Bize hep ne öğretildi "Allah'tan korkusu olmayan her kötülüğü yapar" O iş tam da öyle değil işte. Allah korkusu olmayan tereddüt etmeden namaz kılmaz, zina edebilir, içki içebilir, kumar oynayabilir, haram olan bir çok şeyi gönül rahatlığıyla yapabilir. Fakat nasılsa bir Allah yok, şu fitneyi çıkartayım, şu kadar insan doğrayayım, şurayı yakayım diye düşünenlerin sayısı hakkında ancak sizin de yaptığınız gibi farazi olarak konuşabiliriz.
İnsan aklıyla Allah'ı tam manasıyla anlamak bana göre olanaksız. İşin içine iman ve yürek girmese akıl yolda kalır. İman şartsız teslim olmaktır. Fakat düşünmenin, sorgulamanın bizi imanımızdan edeceği hangi ayette yazar? Birinin aklına dinlerle ilgili bir şey takılır, iki dakika geçmeden tövbe istiğfar ile şeytanı başından kovmaya yeltenir. Kimi de yokladığı sınırlardan ölesiye korkar ama sorgulamaya devam eder. Eğer gerçekten Allah var ise, bütün sorguların ve şüphelerin neticesinde ona ulaşırız. Er ya da geç. Bu kaçınılmazdır. Çünkü bütün bir evreni kusursuzca yaratan varlıktan bahsediyoruz. Bütün yolların ona çıkması gerekir. Bu bağlamda sorgulamaktan kaçınanlar inandıkları Allah'tan emin değiller diyebiliriz değil mi? Aksi halde neden korksunlar ki.
Yazıda en çok dikkatimi çeken sürekli inanan insanları savunmak durumunda kalışınız. Demek ki inanmak yolunda yanlış yaptığımız bir şeyler var. "Aslında o öyle değil böyle" tarzı açıklama, aklama yapma gereği duyuyorsak aslında Allah'ın yolundan çok uzaklaştık demektir.
Saygılarımla.
levent taner
Çok yerinde cümleler buldum değerlendirmenizde
İnanan insanın muhasebesini de buluyorum inceden
Başlık bir yazıda ağırlıklı unsurdur
Genelde cafcaflı başlık seçmem
Çünkü ilk anda vurur ve etkisi zor geçer
İnanç gibi temel ve hassas bir alanda seçtiğim başlığın spekülatif bir yapıda olmadığı söylenemez
Dikkat çekiciliği yabana atmadığımı söylemeliyim
Yoksa bu yazımla insanların inancını yargılamak maksadı gütmediğimi de
Bilakis bazı bölümlerde özellikle sonlara doğru inananlar ya da inanır görünenler ne alemde noktasında da bazı izlenimlerimi paylaştım hatta sorguladım kendimce
Değerli annenizin söylemine uyabilecek bir söyleyiş Mehmet Akif merhuma aittir
"Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı! " Dizeleriyle başlayan şiirini bilirsiniz muhakkak
Finalde ise
"Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!" Derken koca Akif inançsızlık mı gösteriyor yoksa samimiyetini mi tescil ediyor acaba? Elbette ikincisi derim
Akif İslami anlayış, duyuş, düşünüş alanında özgüvenini de ortaya koymakta kanımca
Buna karşın halk şairlerimizden Aşık Veysel
"Bu âlemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin" Derken dünyadaki adaletsizliklerle Tanrı inancını hangi zeminde değerlendiriyor?
Yine devamında
"Kâinatı sen yarattın
Her şeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar attın
Cömertliğin nerde senin" De der
Gerçi finalde de
"Veysel neden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acaip sır da senin" Demek suretiyle kendisini muhasebeye çeker
İnsanoğlunun gelgitlerini ortaya koymakta Veysel, yoksa muhakkak bir inkâr değil yaklaşımı
Kuşkusuz "Belki ateistlerin böyle bir kaygısı vardır ama temel olduğunu sanmıyorum." Dediğinizin farkındayım
Yine değerli tenkidinizin bir bölümünde söyleyiş şeklim babında farazi konuştuğum zannının haklı olarak uyanabileceğini söylüyorsunuz ki, haklısınız uyanabilir elbet, fakat insafla hükmedelim yeryüzündeki milyarlarca ya da ülkemizdeki milyonlarca insanı birebir tanımam mümkün mü? Ben o söyleyişimde gündelik çevremdeki tanıdığım insanları değil insan varlığını kastettim naçizane
"Ayrıca Allah'a inanmadığı halde adaletli davranan, insanlığa faydalı olmaya çalışan, hiç kimseye zararı olmayan dürüst insanlar var." Sözlerinizde ne kadar da haklısınız
Benim gerek kitabi gerekse yüzyüze iletişim babında bu tarz insanlar ve düşünsel yapılarla oldukça münasebetim olmuştur, dolayısıyla o tip insanları hiçe saymak gibi bir münasebetsizliği kabul etmem hiçbir dem
Yine hocam
"İnsan aklıyla Allah'ı tam manasıyla anlamak bana göre olanaksız. İşin içine iman ve yürek girmese akıl yolda kalır. İman şartsız teslim olmaktır. Fakat düşünmenin, sorgulamanın bizi imanımızdan edeceği hangi ayette yazar?" Cümleleriyle söze girdiğiniz finalinizde Eş'ari ve Maturidi anlayışı arasında düşünceyi örmüşsünüz gergefinizde
Ve nihayet iyiki varsınız
Ve ne iyi ettinizde katıldınız
Kim bilir başka kıymetli arkadaşlarında haydi canım sende duygusuyla düşündüklerini, dillendirmişsiniz ahenkle ve muhabbetle
Nakış nakış işlemişsiniz düşünceyi, öyleki bu kış günlerinde ısıttınız bendenizi
Efendim! Yeterli hazırlığı yapmadan engin bir denize açılanın ay ışığında böyle nura gark olması da umulur tabi
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...