- 698 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İki Vızdan, Bir Bizden
Kadirli’den Doğuya doğru, 20 km giderseniz Karatepe’ye ulaşırsınız. Yol boyunca size müthiş bir doğa güzelliği arkadaşlık eder. Çam ağaçları, kavak ağaçları, incir ve zeytin ağaçları size yarenlik eder. Her rüzgar esmesinde sizi büyük bir saygıyla selamlarlar. Karatepe’ye ulaşana kdar Çiğdemli, Kızyusuflu, Yukarıçıyanlı köylerinin içinden geçersiniz. Tarlalarda, bahçelerde çalışan köylülere rastlarsınız. Yol kenarlarında darı satan, incir satan, kiraz satan çocuklara rastlarsınız. Yol sonunda önünüze büyük bir göl çıkar. İşte burası Karatepe.
Karatepe’de tarih ve doğa iç içedir. Doyumsuz bir güzellik karşılar sizi. Kendinizi cennetin bir bahçesinde hissedersiniz. Yeşillik, mavilik ve tarih… Bütünleşerek bir aile oluşturmuşlar.
Karatepe MÖ 8. yüzyıla ait Geç Hititlerden kalma kalıntıların bulunduğu tarihi bir mekan. 1840’larda keşfedilmiş. Günümüzde Milli Park haline getirilmiş.
Burada taşlar üzerine yazılmış kalıntılar bulunuyor. Bunlar Çift Dilli yazılar. O dönemin hükümdarı Asavitas’ın halkına yaptığı seslenişi yazılı. “Ben, Asavitas’ım. Güneşin kutsadığı adam. Tarhunsas’ın hizmetlisi. Adanavalı Kral Avarikas’ın güçlendirdiği…
Tarhunsas beni Adanavalılara bir ara baba yaptı…”diye uzayıp giden bir konuşma metni. Bu metinde kralın halkına seslenişini, iyilik yaptığını, kötüleri dışarı attığını, kurban adadığını okuyoruz.
Aslında Karatepe Toros eteklerinde kurulmuş, Son Hitit Dönemine ait bir sınır kalesi imiş. (MÖ 700) Akdeniz sahillerine, gemi yapımı için, buradan kereste taşınıyormuş. Çünkü Kadirli hala ağaçlarla kaplı, ormanları bol olan bir bölge..
Burası ilk önce Prof. Halef Çambel adında bir bayan Arkeolog tarafından 1947’de bulunmuş.Yapılan kazılar sayesinde Türk Kültürüne önemli eserler kazandırılmış.
Burası Milli park haline getirilerek açık hava müzesine dönüştürülmüş. Aslantaş Barajı’nın yapılması ile de burası muhteşem bir manzaraya sahip olmuş. Burada su sporlarının da yapıldığını öğreniyoruz.
Alanda geniş bir piknik bölümü var. Burada çocuklar unutulmamış. Onlar için de oyun alanları düzenlenmiş. Parklar yapılmış.
Giriş ücretli. Tabii bizim özel kartımız olduğu için biz ücretsiz geziyoruz. Buranın bir özelliği de kim gelirse gelsin, tercüman olmadan gezdirilmiyormuş. Bu nedenle genç bir arkadaşı yanımıza görevli olarak veriyorlar. Tercüman arkadaş bildiklerini tek tek anlatıyor. O kadar güzel şeyler anlatıyor ki bilgi dağarcığımızı zenginleştiriyoruz. Hititler hakkında muazzam birikim elde ediyoruz.
İlk girişte taş eserler, kalenin bir maketi, yapılan çalışmaların fotoğrafları ve bilgi içeren yazılar bulunuyor. Bunlar hakkında bilgi edindikten sonra yürüyerek kalıntıların olduğu yere; yani kaleye geçiyoruz. Her şey orijinal ve bulunması gereken yerde. Aslıyla korunuyor.
Kale girişinde sağlı sollu taşlar üzerine yontulmuş figürler bulunuyor. Kralın ziyafet sofrası, yanlarda hizmetliler ve masada çeşitli yiyecekler var. Çiğ köfte olduğunu öğreniyoruz. Hizmetliler krala içecek sunuyorlar. Tavşan sunuyorlar. En altta da kralı eğlendirmeye çalışan müzisyenlerin olduğu görülüyor.
Başka bir taş üzerinde bir boğanın kurban edilmesi figürünü görüyoruz. Bu dönemde boğanın kutsal olduğunu öğreniyoruz. Tanrı boğanın üzerine çıkmış kuş ve tavşan tutuyor. Yine avcılık, bu dönemin önemli mesleklerinden. Avcılar, avladıkları avları, krala sunuyorlar.
Tercümanımız, burasının o dönemlerde tarihi İpek Yolu’nun bir uzantısı olduğunu; amacın, güvenliği sağlamak olduğunu söylüyor. Kuzeyden gelen vahşi kabile ve hayvanlara karşı güvenlik açısından bir sınır kapısı olduğunu belirtiyor.
Yazıların iki türlü olduğunu öğreniyoruz. Biri Finike yazıları, diğeri Hiyeroğlif yazıları.
Finike yazıları Arapça gibi sağdan sola yazılıyor ve ticaret amaçlı kullanılıyormuş. Hiyeroğlif yazıları ise soldan sağa doğru okunuyor ve günlük olarak kullanılıyormuş.
Burada tüm eserler orijinal biçiminde ve tam bulunduğu yerde sergileniyor. Tam bir görsel şölen. Mutlaka gezilmesi ve görülmesi gereken bir yer. Eğer yolunuz Kadirli’ye düşerse Karatepe’yi ve açık hava müzesini görmeden gitmeyin.
İlerde Fırtına Tanrısı Tavrunsas ve Bâl’ın bir heykeli bulunuyor. Heykelin kafası sonradan restore edilmiş. İki boğa üzerinde ayakta duruyor. Finike yazılarını görebilirsiniz.
Artık yürüyerek çıkış kapısına doğru geliyorsunuz. Sizi burada Kapı ağzı aslanları uğurluyor. Sağlı sollu dizilmişler. Yine burada krala ait Hiyeroğlif yazısı ile yazılmış sözler bulunuyor.
Savaştan dönen gemicilerin resimlerini görebilirsiniz. Boğa ve at üzerinde giden eli baltalı askerler görünüyor. Karşıda hayat ağacını ifade eden bir figür bulunuyor. Bu da ilgi çekici bir yontma taş.
O dönemde kadınların güçlü olduğunu ifade eden figürlere rastlıyoruz. “Kral, benim kadınım güçlüdür. Erkeklerin ulaşamadığı yerde kadınlar, kirmen (İğ) eğirerek geziyor” diyormuş.
Savaş arabaları, Güneş Tanrısı Ra, çocuğunu emziren kadın, Tanrı Dest’in figürü var. Omuzlarında maymunlar bulunuyor. Üremeyi anlatan bir tanrı olarak biliniyormuş. Bereket Tanrısı olarak adlandırılıyormuş.
Bilgi olarak tarihe doyduktan sonra piknik alanına gidiyoruz. Burada mangallarımızı yakıp, göl manzarası güzelliğinde kebaplarımızı yiyoruz.
Bu arada Karatepe ile ilgili fıkralar anlatılyor. Burasının Kadirli halkınca espirili bir bölge niteliğinde olduğunu öğreniyoruz.
Her şeyden önce “Karatepe suyunu içenlerin aklını kaybedeceğini” söylüyorlar. Anlatıyorlar. Kral ile yaveri Karetepe’ye gelmişler. Buz gibi akan pınara rastlayınca kral, “bir su içelim” demiş. Yaverine “önce sen iç” demiş. Yaver “emredersiniz” diyerek sudan içmiş. Kral, “bir bardak da bana ver” demiş. Yaver, krala bakarak “git lan. Senin benden neyin üstün? Gel de kendin iç” demiş.
Başka bir fıkra. İki Karatepeli Kadirli’ye gelmiş. Bakmışlar ki bütün herkes tuz alıyor. Herkes yemeğe tuz atıyor. “O zaman biz de tarlaya tuz ekelim” demişler. Bir tuzcuya gitmişler. Tuzcu gülmüş. Ama bir şey dememiş. Bunlara tohumluk tuz satmış. Karatepeliler gitmişler Karatepe’ye tuz ekmişler. Bir müddet sonra bakmışlar kı tarlada sinekler geziyor. Tuzcuya gidip “tuz bitmedi. Sinekler var” demişler. Tuzcu da “yok. Tuz bitti de sinekler yiyor.” demiş. Bunun üzerine Karatepeliler, sinek avına çıkmışlar. Yakaladıkları sinekleri öldürmeye başlamışlar.
Bir tanesinin alnına iki tane sinek konmuş. Diğerine göstermiş. Diğeri de “dur, sakın kıpırdama” demiş. Elindeki tüfeği adamın alnına doğrultmuş. Ateşlemiş. Sinekler ölmüş. Tabi bu arada Karatepeli de ölmüş. Diğer Karatepeli bozuntuya vermemiş: “İki vızdan, bir bizden”demiş.