- 761 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Okumayanın Kimsesizliği
Okuyan, yalnız değildir; asıl, okumayandır kendini kesin bir kimsesizliğe yargılı kılan. Varsıllaşmak, kendini yeterince donatmak, birikimini çoğaltmak için ne yapmak gerektiğini düşündüğümüzde, ilk anda gözlem, deney yapmak; konuşulanları iyi dinlenmek ve iyi anlamak, gösterilenleri izlemek geliyor aklımıza. Ama bir de “okuma” diye bir edim var ki bu, neredeyse onların tümünü sollayıp geçebiliyor. Düşünme, sorunlara doğru, tutarlı çözümler bulma, yaratıcı etkinlik gösterme gücümüzü en çok, okuma ile geliştirebiliyoruz.
Her dakika, her saat, her gün yeni bir varlığı, olayı, olguyu; yeni bir düşünceyi, duyguyu algılama, ayrımsama; kendimize yeni duygu ve düşünce kapılarını aralama olanağını ayağımıza dek getiriyor okumalar. Belleğimizde yeni anlamlar, kavramlar oluşuyor okumalar sonucunda. Gözümüzle gönlümüzle yeni düşünce ve duygu yolculuklarına çıkıyoruz. O yolculuklar ki bir yandan, var olan değerlerimize yeni bir biçim ve öz kazandırıyor; bir yandan da değerlerimize yenilerini ekliyor; insan olma bilincimizi keskinleştiriyor. İnsanlar içinde bir insan; canlı ve cansız tüm varlıklar içinde bir varlık, tüm varlıklar kadar anlamlı ve değerli olduğumuzu kavramamızı sağlıyor.
Bizde tüm varlıklara karşı derin bir saygı uyandıran, bu farkındalıklarımızdır. Bize özgürlüğün sorumluluk olduğunu ve yüceliğini kavratan da; bencilliğin, bir yetişkin için ne denli aşağılık bir olgu olduğunu duyumsatan da; kendimize ve başkalarına karşı sorumluluklarımızı yerine getirebildiğimiz ölçüde insanlaştığımızın farkına vardıran da onlardır.
Bencillik, yalnızca çocukluk döneminin doğal bir tutumudur. Bencil duygulardan ağır ağır arınması için çocuğun toplumsal-ruhsal olgunluk kazanımında yol almasını sağlamak gerekiyor. Çocuğun bencillikten kurtulup özgeciliğe geçiş sağlaması amacıyla uygun toplumsal-ruhsal ortamların hazırlanması sorumluluğu, özelde anne baba (aile) ve öğretmenin (okulun) omuzlarındadır.
Toplumu oluşturan tüm bireylerin insanca bir gelişim gösterip mutlu yaşamalarını sağlamada baş sorumlu ise siyasal erktir. Anne babanın çağdaş düşünceli bir anne baba; öğretmenin çocukları çağdaş eğitimin nimetlerinden yararlandırabilecek donanıma sahip bir öğretmen durumuna gelmesinden sorumlu olan, odur. Aile ve okulun, çocukları tüm anlam ve kapsamı ile yaşamı kucaklayabilen birer yetişkin durumuna getirebilmesi; özgeci değerleri yaşantıya dönüştürmeyi sağlayacak bir toplumsal–ruhsal ortamı hazırlayabilmesi, ancak çağdaş nitelikte bir siyasal erkin varlığı ile olasıdır. Yetişmekte olan kuşaklar, insan olmanın onur ve gururunu, ancak bu yolla kazanabileceklerdir.
Çocukların kendilerini dev aynasında ya da cüceler aynasında görme yerine, düz aynada görebilmeleri için onlara, çağdaş insanlık ve eğitim değerlerini kazandırabilen bir ortamda gelişimlerini tamamlama olanağını yaratmaktan başka bir umar, şimdiye dek bulunamamıştır. Bu yapılmalıdır ki gelecekte bu çocuklar, kendilerini birilerinin ezmesine, şamar oğlanı gibi kullanmasına izin vermesinler; bu yapılmalıdır ki, başkalarını ezmeyi, sömürmeyi akıllarından bile geçirmesinler. Başkalarıyla bir arada, birbirine saygı temelinde bir yaklaşımla yan yana, insanca yaşasınlar.
Ne demiştik başlarda? Okuyan, yalnız değildir; asıl, okumayandır kendini kesin bir kimsesizliğe yargılı kılan. Saydığımız bütün bu olumlu gelişmelerin oluşmasında okumanın yeri, başköşedir. Çünkü okuma, en ucuz; bir o kadar da güçlü etkisi ve olanakları bulunan bir geliştiricidir. Okuma sevgisi kazanmış yetişkinleri çoğaltmaya, o nedenle bitmez tükenmez bir özlem duyuyoruz. Verimli, doyurucu okumalar herkese.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.