ŞİİR ÜZERİNE
Bir şair dostumun şiir sitelerinde yaşanan kelime ve övgüler kirliliğe değinen şiiri üzerien yazdığım yorumu paylaşmak istedim...
Oldum olası şairlerin huysuzluğu çekmiştir dikkatimi. Onların başkalarıyla dayanışan değil, başkalarının acılarını kendi içlerinde, kendi yüreklerinde, hücrelerinde doğrudan duyan vicdanın kaleleri olduğunu anladığımda çözdüm bu sırrı. Meğer boşuna dememiş Pablo Neruda, “Bir şairin hayatı bütün hayatlardır” diye.
“Ne zaman bir köy türküsü dinlesem şairliğimden utanırım “ der şair çünkü onlar şiir bilgisi edinmeyi, şiir yazmaktan daha kolay sanıyorlar” der. Doğrusu ne zaman şiir yazmaya kalksam, karşıma önce bu söz çıkar. Bu nedenle de çoğu kez şiir yazayım derken elimde bir kitap bulurum. Okudukça da bildiklerim değil, bilmediklerim artar, çoğalır. Bir kova okuyup bir damla yazmam ondan.
Kendisini öznel duygusallıktan kurtarıp, toplumsal duygulanıma yaklaştıranlardan söz ediyorum. Ki onlar iç ve dış dünyaların, bilinmeyen, dile getirilemeyen alanlarına ışık saçan şairlerdir. Okura ayak uydurmaz böyleleri. Onları aynı yerde de bırakmazlar kesinlikle. Yanlışa, haksıza karşı yerleşik düzeni sorgulayışlarıyla da ayrılırlar başkalarından
Bu zincirin halkalarını oluşturanların ayırt edici özelliği hiç kuşkusuz, kendi bilinç güçlerinin farkında olmalarıdır. Dünyayı yorumlayan bir kavrayışın değil, onunla birlikte, dünyayı değiştirmenin çabası içindedirler. Sonraya kalıcılıklarının bir nedeni budur. Onları ayrıksı yapansa, hem böyle olmaları hem de yeni bir ses, yeni bir dil yaratırken kendilerini aşmaları ve şiirde politikayı yedeklerine almadan politik şiir de yazabilmeleridir. Gelenekten yararlanırken, geleneği uygarlığa, çağdaşlığa teyellemeleridir. Estetik onlar için önemlidir, öz ve biçim kadar… Şiirde gördükleri gereksiz ağırlıkları attıkları için de pamuk yumuşaklığı verir dizeleri böyle şairlerin; düşündürürken, haz verirken, acıtırken…
Kendi “ben”ini dünyayla, toplumsal “ben”le birleştirip onun içinde eriten şairler gerçek şiire daha yakındırlar doğal olarak. Dışlaştırdığı şeylerse, gerçeğin sınırlarına alınmasını istedikleri düşleridir. Hiçbir şey üstlerinde bir yama gibi durmaz onların. Etkilenirler fakat etkilendikleri şeye damgasını vururlar. İçselleştirir, özümserler.. Çiçekteki bal özünü bala dönüştürürcesine. Acıyı bal eylercesine…İnsana yakındırlar. Umuda ve aşka da öyle…
Bir şairin şiirlerinin toplamı, bana yeni bir dünya, yaşanmamış bir dünya çağrıştırmıyor, beni gidilmemiş kıyılara çıkarmıyor ve şimdiye kadar gördüklerimden öte, yeni bir bakış açısı kazandırmıyorsa, o şairin şiirleri karşımda bir eksiler, yada eksikler yığını gibi durur. Böyle olunca da insanların neden şiir okumadığının yanıtını bulmuş olurum kendimce. Öyle ya insan, bir şairin kendisini anlatmasından bıkıyor. Bir şair, yeniden doğmuyorsa her şiirinde, dışlaştırdığı önce dışlaştırdıklarının tekrarı olmaz mı?
Kısaca yazının sonuna yaklaşırken, duyacağım rahatsızlık şu: Bir şair yalnızca politik şiir mi yazmalıdır sorusuna, bu yazıyı kaleme alan açısından “evet” yanıtının verileceğini sanmak. Hayır değil. Ama bir şair muhaliftir, verili gerçeklikle, verili ahlakla, verili bilgilerle çatışma halindedir. Politiklik bu anlamda ele alınmalıdır. Bilinen tatlarla, tanıdık seslerle seslenmez okura. Onun okumaları, kurduğu dil, yakaladığı bakış açısı rahatsız etmelidir herkesi. İnsan onun şiirinin içinde her yönüyle yer almalıdır. Evrensel boyutta olmalıdır şiiri. Ve bütün zamanları kapsamalıdır. En çok da gelecekle, şimdi arasında köprü olmalı, bizi “sonralara” diye yola çıkarmalıdır.
Ancak mihrak tohumu değil sevgi tohumu ekmelidir.Yunus’un diliyle Mevlana’nın hoş görüsü ile
M.Akif’in duyarlılığı ile…
Duyarlılık ve içtenliktir esas olan şiirde. Böyle şiirlerdir zamanı yenecek olan. Yazıldıkça güzelleşen, yalınlaşan şiir, insanı anlayan şiir… Dildeki bilinçli bozmalardan geleceğe akan şiir. Sonsuza dokunan, sonrayla buluşan şiir…
Söylenmemişi söyleyebildiği ölçüde…
Görünürde olmayanı görünür kıldığı ölçüde…
Sanırım ’yenilgiyi’ haklı çıkarabilecek tek duygu da bu: ’şair’, ’örselenmemek’ uğruna şehir burçlarında tek başına bir ateş yakmak ve bu ateşin ışığında aydınlanmak isteğinde belki de. Yapayalnız. Üstelik yalnızlığının da ayırdında olmadan... Bir öift ela göze yada sütun kollara yazılanlarda işin cabası...
Ateş olmasan duman tüter mi?
İHANET ve küfür dizelerde kol gezince sanat olmamalı adına başka bir lisanla isim takmalı ve buda seçkin şiir olmamalı…