- 375 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çokluk
Neden biz!
Samimiyetsiz bir konuşmanın başında, insanların içinde, yalnızken, her hangi bir durum ve şartta. Çoğu kez istemsizce kendimize ’biz’ diye hitap etmişliğimiz olmuştur. ’Ben’ cilerinde çok olduğu genellemede doğrudur fakat bu sonradan kişinin kendine kabullendirdiği bir şeydir. ’Biz’ sadece bir nezaket, uzaklık, anlatımdaki yoğunluk için kullanılmaz. Vücudumuz, beynimiz her şartta yaşadığı şeyi anlatmak istiyordur. Son zamanlarda insanların Delilik diye sınıflandırdığı, isimlendirdiği şey araştırılıp derine inildiğinde, sinirsel fonksiyonların yıpranmasıyla, beyindeki mikro yapının bozulmasıyla alakalı olduğu görülür. Konuyu neden buraya getirdim; çünkü beynimiz bize kendi içimizde bile yalnız olmadığımızı hatırlatıp duruyor. İnsanların bilinç diye adlandırdığı şey bir bütün olarak görülüyor. Fakat düşünelim, eğer biz parçalı bir bilince sahip değilsek, komple, monte edilmemiş bir bilince sahipsek o zaman neden çelişkiye düşeriz, insan neden düşünmeye gerek duyar. Karar verme dediğimiz şey bizim içimizde yürüttüğümüz bir iş değil midir? Çevreyi düşünmemizi, etrafı gözlemleyip, şartlara ve konuma göre sınıflanmamızı sağlayan tek bir karar mekanizması olamaz. Pişmanlıklar neden oluşur, neden vazgeçeriz, neden ani değişime uğrarız. Misal çok güzel bir yerde yaşıyoruz, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda. Derdimiz tasamız yok, kötülüklerden bihaberiz, saf cehaleti yaşıyoruz. Her şey havadan geliyor gibi geçip gidiyor zaman. Fakat en boş beyin bile bir saniyeline de olsa durup sorgulayacaktır, nereden, nasıl, ne için diye. İşte bu tasasızlıkta dahi sorgu mekanizması nasıl çalışır. Ben buna ’irade’ diyorum. İnsan eğer mükemmel bir dünyada yaşamıyorsa, zaman çizelgesine tâbi olmuşsa kimliği; kendisi de mükemmel değildir. Mükemmel, ölümsüzdür, zarar veremezsin, incitemezsin, yolundan çeviremezsin, sarsamazsın. En önemlisi de mükemmeliyetin iradesi yoktur.
Düşünelim; acıklı bir olaya şahit olduğumuzda içimiz cız eder. Etkilendiğimizde ürpeririz, tüylerimiz diken diken olur. Tebessüm ederiz, güleriz, ağlarız. Bunlar çalışan bir makinenin arızaları gibidir, çünkü her biri zayıflıktır. Manevi anlamda düşünüldüğünde yüzeysel düşünüldüğünü anlarsınız. "Bu adam ne diyor, ne yani benim birini sevmem zayıflık mı? Kötü duruma düşmüş birini düşünmem, acımam zayıflık mı?" Denildiğini duyar gibiyim. Eğer dünya üzerinde insan varlığı mükemmeliyeti kazanacak diyorsanız maalesef evet. Zamana karşı koyması gerekecek, doğa olaylarına karşı koyması gerekecek, kadere karşı gelmesi gerekecek. Yani bizi insan yapan şeyler içimizdeki çokluktur, ’bizler’. Durmadan konuşan irade, işleyen makinenin arızalarıdır. Unutmayalım mükemmeliyetin maneviyatı yoktur. Mükemmeliyetin hissi yoktur.
Bir bakıma insanın mikro mekanizması tam anlamıyla çok doğru işlerse, insan bir hesap makinesine dönüşür. Bizi bozukluklarımız bu bozuk dünyaya ait yapıyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.