- 749 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
TIRNAK ÇOCUK- 19
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İki kardeş; Celil ve Cesur Ustalar, Cincin Mahallesi’ne yaklaşınca kan-ter içerisinde kaldılar. Kardan dolayı yollar buza çekince en güzeli kızakla gitmek diye kafaya koymuşlardı zaten. Babalarının ayağı kayıp da bir terslik olmasındı. Baba kutsaldı, ataydı, her şeydi onlar için. Anaları da öyleydi ama ne olduysa analarının kafası vitesten atmıştı bir kez. Babaları, analarını gözden çıkarmış olsa da onların gözünde hâlâ bulunmayan som altındı. Hele bir ilkyaz gelsin, soluğu dedelerinin köyünde alıp analarını bağırlarına basacaklar, ayaklarının altına pas pas olacaklardı. Bu dünyada ana gibi yar var mıydı ula. Bunları akıllarından geçirirlerken Celil Usta, kerhanedeki dokuz nolu odadaki sevgilisini anımsadı.
“Ah ulan kızıl saçlı sana çarpılacağıma, Ankara Kalesi’nin taşlarına çarpılsaydım keşke. Her ne kadar anamsız yapamasam da sensiz de hiç yapamıyom.”
Cesur Usta, kızağın urganını omuzlarından karnına bağlamış, ha bre kızağı çekmekle meşguldü. O da kardeşi gibi aynı saplantının içinde debelenip duruyordu.
“ Ulan Şengül, biraz para biriktireyim, hemen seni kaçıracağım. Bu sefer baban denilen o keltoşun ayaklarına kapanmak yok. Ellalemin efendisi ben miyim, Allah Allah! Efendilik yaptık da ne oldu? Kadından anlamayan ayının teki aldı götürdü, ben de avucumu yaladım. Bu sefer yağma yok, sen benim kötü günümde, iyi günümde de karım olacaksın. Anladın mı Şengüll!.. “
O kadar yol gelmişlerdi. Her ne kadar ilk zamanlar üşüyor olsalar da, yavaş yavaş terlediler. Tekel Bayii, levhasını görünce durakladılar. Levha, doksan derece ters dönmüş, aşağıya doğru sallanıyor görüntüsü veriyordu, çaylakların gözünde. İki kardeş, hemen acı fren yapıp durakladılar.
- Geldik mi çocuklar, diye seslendi babaları.
- Yaklaştık.
- E, niye durdunuz ya?
- Baba susadık da.
- Ne susamazı ulan, bu havada insan susar mı?
- Anla baba ya, sen artık çocukluktan çıktın. Bizim yüreğimiz donmuş, şu bakkaldan bi şeyler alıp, içeceğiz.
Hüseyin Usta, şapkasının altından açık kalan tek gözüyle bakkaldan tarafa bakınca durumu çözdü. Tekel Bayii levhasını görünce hemen canlandı, Gülbahar’ı görmüş gibi yüreği kıpır kıpır etti; damarlarındaki kan, bütün hızıyla şırıldamaya başladı.
“ Oğlum, benim arpa mı da almayı unutmayın, ha! ”
İki kardeş, içeri girip selâm verdiler. Bakkal, başıyla karşılık verirken bütün dikkati ve uyanıklılığı ile içeri giren iki kardeşi süzdü. Veresiye isteyen şarapçılardan olabilirlerdi. Canı bağrı yanmıştı böyle parazitlerden. Veresiye veren ile vermeyen esnafı simgeleyen resmi büyütmüş, çerçeveletip herkesin göreceği şekilde duvara asmıştı ya tınlayan kim. Yemin etmişti veresiye vermemeye ama yine de ne yapıp yapıp mat oluyordu veresiyecilere.
- Buyrun!
- Dört şişe kanyak, bir şişe de Diren şarabından, yarım kilo Afyon lokumu, yarım kilo da Çorum leblebisinden.
- Bakkal, raftan şişeleri, kutulardan da diğerlerini alıp poşetledi. Müşterilere poşetleri uzatmadan laf olsun diye gevezelik yaptı:
- Nereye beyler?
- Cinçin’e.
- Hayırdır?
- Hayırlı bir işimiz var da.
- Öyle mi, Allah mesut bahtiyar etsin. Kimin nesi, kimin fesi?
- Valla sadece ismini biliyoruz. Ailesini falan tanımışlığımız yok.
- Adı ne gelin kızımızın?
- Gülbahar!
Adam eşekten düşmüşe döndü ya bozuntuya vermedi. Anasının adı da Gülbahar’d. Analarını isteyecek halleri yoktu ya. Nasıl olsa anaları bu beylere göre çok yaşlıydı. Kafasından bir saniyede Gülbahar ismindeki kızları geçirdi. Kendisinin bildiği öyle birisi yoktu ama hadi hayırlısıydı. Belki de başka isim olabilirdi. Kiraz, Çiçek, Hüsnübahar,Yasemin, Gülpembe kıyamet kadardı.
Müşteriler ile sohbete öyle dalmışı ki ne kendisi para istemeyi akıl etti, ne de iki kardeş para vermeyi. Çıkıp gitmişler, kızak yirmi metre kadar uzaklaşmıştı ki koşup yetişti peşlerinden.
- Vay sizin isteyeceğiniz kıza da size de, ula paramı versenize!
- Hele dayı, sen para istedin de biz vermedik mi? Ne kadarsa al paranı.
Bakkal, parayı alınca kendine geldi, içi ısındı.
- Bu soğuk havada amcayı niye çıkardınız evden?
Gülbahar’ı istemeye geldik.
- Kime?
- Babamıza.
- Allah Allah, hiçbir şey anlamış değilim.
- Senin anlayacan, babamın ilk sevgilisi Gülbahar. Gülbahar diye sayıklayıp durmakta. Onu bulmaya geldik.
Bakkalın kafa tamamen karıştı, arap saçına döndü. Babası öldükten sonra anası Hüseyin diye sayıklayıp duruyordu ya, hadi hayırlısı. Babanızın adı neydi?
- Hüseyin. Boyacı Hüseyin derler babama. Sizin Çinçin’de boya yaparken yanmış Gülbahar’a.
Bakkal, kafasını kaşımaya başladı. Babası öldükten sonra anası da Hüseyin diye sayıklamaya başlamış, kedi gibi miyavlamıştı pencere pervazlarına yüzünü yaslayarak. Geriye dönüp bakkala doğru yollanırken, bir kişinin bakkaldan koşarak kaçtığını görünce dellendi.
- Ulan orospu çocukları yine ne çaldınız?
İki kardeş, kanyak şişelerini kafalarına dikiyorlar, lokumdan ağızlarına atıyorlardı. Babaları, şarap şişesini kafaya diktikçe gözlerinin önü açıldı, yitip giden neşesi tekrar geri geldi.
Yarım saat sonra şişede durduğu gibi durmadı içtikleri. Cin çarpmışa döndüler hepsi de. Hüseyin Usta, paltosunu, ceketini çıkardı, boyacı kardeşler de don gömlek kaldılar.
Etraftan manzarayı gören Çinçin bebeleri, mahalleyi ziyaret eden çılgınların peşlerine üşüştüler.
Hüseyin Usta, avazı çıktığı kadar höykürüyordu:
“Gülbaharrr! Gülbaharrrr! Ben geldim Gülbahar! Hangi sıçan deliğindeysen çıkkk!”
Çocuklar, kızağı itmeye, Hüseyin Ustanın yanına sıçrayıp dikilmeye başladılar. İki kardeş, kızağı çekmekten vazgeçip karların üzerinde yuvarlanmaya başladılar. İçlerindeki ateş, alev gibi püskürüyordu Çinçin’in evlerine doğru.
İkisi de ilk sevgililerinin isimlerini sayıklıyorlardı.
- Kızıl saçlımmmmmm
- Şengülümmmm!
(devam edecek)
YORUMLAR
senin yerin edebiyat defterinde bir başka.....bulunduğun her ortamda ayhan sarıkayanın adı bile yetiyor gönlü güzel kardeşim yazın layık olduğu yerde kutluyorum saygılarımla
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılar efendim.
Tekel bayii bakkal olabiliyor mu abi? Hani Tekel'den çıkıp bakkala girdiler de şişeleri başlarına diktilerse durum vahim. Böylesi Texas'ta görülmemiştir :)
Şaka bir yana canı gönülden tebrik ediyorum Ayhan Abi. Senin sadece emeğin bile takdiri hak ediyor.
Selamlar, sevgiler.
Ayhan Sarıkaya
Çok teşekkür ederim Aynur bacım, yorum ve ilgin için.
Çoktandır bitirmeye çalışıyordum bu yazıyı. Bu sefer kararlıyım bitecek.
Selam ve saygılar efendim.
Aynur Engindeniz
Nihayet Hüseyin Gülbahar'ina kavusacak mı bakalim. Anlatım dili güzel.
Tebrik ederim Ayhan bey, selamlar.
Ayhan Sarıkaya
Çok uzun zamandır kayıptın. Umarım sağlığın iyidir. Bu arada yazılarını da çok özledik.
Selam ve saygılar efendim.
kutlarım..severek okudum devamını geciktirmeyin lütfen..gül diyarından selamlar
Ayhan Sarıkaya
Selam ve saygılar efendim.