- 493 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
-GAZETECİ OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI-
Birçok toplum da ve kültürde basın, medya ve gazeteciler hakkında olumsuz izlenimler ağırlık kazanabilir. Mesela toplumun acı duyduğu olaylar karşısında acıyı değil de haber yapmayı öne çıkarttıkları düşünülür bazı. Şüphe yok ki, basın ve medya özgürlüğünün toplumda nasıl karşılandığından önce eğitim ve kültür seviyesi önem arz edecektir. Batı toplumlarında bu tip özgürlükler genel olarak daha köklüdür. Şüphesiz aynı batı ülkelerinde basın ve medyanın ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda daha hassas davrandıkları da söylenebilir.
Buna karşın profesyonel bir meslek alanından söz ettiğimizi unutmamalıyız. Ülke ve dünyada gelişen olayları günü gününe takip eden, haber yapan, yorumlayan ve kitlelerin bilgi edinme hakkını karşılayan ve gerekirse bunu en ağır şartlarda yerine getiren bir meslek ve mensuplarından söz ediyoruz.
Hiç şüphesiz basın, medya ve etik başlığının atıldığı durumları da yabana atmamak gerekir. Hatta bu başlığın bizzat bu mesleği ifa eden kurumlar ve kişilerce atıldığı da görülebilir. Demek, aşırılaşan durum ve örneklerde var. Ancak bu tip örneklerin manşete taşınması da her zaman güvenilir olmayabilir. Daha doğrusu bilgi kirliliğine de maruz kalabiliriz.
Prenses Diana’nın ölümünü çoklarımız hatırlar. Kaldıkları otelden ayrılan prenses ve Mısır’lı iş adamı Dodi El Fayed Paparazzi’lerden kurtulmak için mücadele vermektedirler. Bindikleri otomobil Paparazziler tarafından sıkıştırılır. Nihayet bir istinat duvarına çarparak hayatlarını kaybederler. Oysa gerçek çok daha farklı da cereyan etmiş olabilir. İngiliz prensesi Diana, prens Charles’den ayrıldıktan sonra bir Mısır’lı iş adamıyla birlikte olmaktadır. Kim bilir evlenecektir belki de. Peki, bu durum kraliyet ailesi tarafından nasıl karşılanır acaba? Evet, prenses artık saraya mensup bir insan değildir. Ne var ki, prens Charles’den çocukları da vardır. Dolayısıyla, Scotland Yard tarafından olaya el konulmuş olabilir mi? Ne dersiniz?
Demem o ki, olayın bir Paparazzi cinayeti olarak lanse edilmesi yanıltıcı olabilir de. Halbuki, o günlerde dünyanın dört bir yanında basın hürriyeti nereye kadar tartışmalarına dönüştürülmedi mi konu? Hemen sormak gerekir ki, Paparazzilerin ünlü insanları yatak odalarında bile görüntülemesi onları ölümüne takip edip bir tünelin istinat duvarına sıkıştıracakları anlamına gelir mi acaba? Unutmamalı ki, gazeteci de bir insandır. Bir Frankestain değil.
Bu bağlamda konunun ah şu basın mensupları şeklinde kestirilip atılamayacak ölçüde girift özellikler gösterdiği söylenebilir. Elbette bir gazetecinin sevenleri ve sevmiyenleri olabilir. Yazdıkları, söyledikleri ve yaptıkları herkese hitap etmez ki. Daha doğrusu herkeste aynı tınıyla yankılanmayacaktır. Kiminin yüreğini ısıtan bazısını soğutur. Hatta kimi zaman hoşgörü ve düşünce hürriyeti kavramları da kurtarmaz.
Aslında gazetecilerin birbirine bakışaçısı da böyledir. Hepsi tüm gazetecileri sevmeyebilir de. Bakmayın cenazelerdeki taziye ve gözyaşı yoğunluğuna siz. Timsah gözyaşı kavramını nasıl açıklarız? Bu konuda hatırı sayılır misaller verebiliriz.
Ünlü şairlerimizden Ahmet Haşim vefat eder. Düzenlenen anma programında çeşitli konuşmacılar övgülerini sıralarlar. Şairi seven sevenedir. Bir an gelir işitte inanma moduna geçilir. Dönemin genç denemeci yazarı Nurullah Ataç kürsüye çıkar. Beyler der, deminden beri dinlediklerime bakıyorum da; acep ben Ahmet Haşim’i gördüm mü, onunla beraber oldum mu, yoksa büyüklerimden dinlediğim biri miydi? Ataç’ın sorgusu haksız sayılmaz. Tanınmış şairimizin sağlığında her zaman sempati ve sevgi hâleleriyle kuşatılmadığı fıkralara bile konu olur. Haşim büyük bir şair değil miydi? Elbet büyük bir şair ve edebiyatçımızdır. Ancak ünlü bir edebiyatçıya okurların sevgisiyle onun yakın çevresinin, hemen her gün görebildiği insanların bakışı ve yaklaşımı bir değildir ki.
Şüphesiz bir insana bakışın içtenlikle sergilendiği durumlarda yok değildir. Ünlü Fransız romancı Andre Gide ölüm döşeğindedir. Yine bir başka yazar Francois Mauriac çıkartmakta olduğu gazeteye gelir ve çalışanlara şu sözü söyler. Bugün Andre Gide öğleye kadar ölürse akşam sayfalarımıza iyi bir haber kazanmış oluruz ve Gide’de hayatı boyunca doğru düzgün bir iş yapmış olur. Elbette bu üslup etik açıdan sorgulanabilir. Ancak ardında sakladığı tikleri de göz ardı etmemeliyiz derim. Kim bilir, aralarında yalnız iki romancının bildiği bir kırılma noktası yaşanmıştır belki de. Ancak görünen o ki, Mauriac timsah gözyaşları dökmüyor.
Hemen söylemeliyim ki, bizde çerçeve biraz daha farklıdır. Hayat gibi ölümün karşılanması da apayrı bir muhtevayı önümüze koyar. Böyle zamanlarda toplumumuz sevecendir. Bizim insanımız Fransız insanı, aydınımızda Fransız aydını değildir. Milletleri birbirinden ayıran his ve idrak ögeleri de vardır. Bazı toplumlar konulara daha rasyonel bakarken kimileri biraz daha duygusal yaklaşır. Artı bizde bir de “ölülerinizi hayırla yadedin” sözü ve geleneği vardır. Kimi zaman, iyide ölü bize ters düşen biri, bizim ölümüz değil gibi sözlerin ya da değer yargılarının kurtarmayacağı kanaatindeyim. Açıkça “para ile imanın kimde olduğu bilinmez” Sözü de meşhurlardan değil midir? Öyleyse, hiç kimse hakkında bu tip yorumlar yapmak sağduyuyla bağdaşmaz şeklinde düşünüyorum.
Ancak, ölen tanınmış biriyse sorgulanması ve hatta eleştirilmesi kabul edilemez mi? Hani meşhur düşünür Voltaire’nin deyişiyle “Yaşayan insanlara karşı nazik olmalıyız, ölülere karşı tek borcumuz kalmıştır hakikat” Denilmesinde de bir hisse yok mudur?
Elbette üslubu dairesinde söylenecek sözler de vardır. Ancak tarihin hükmü misali zamana muhtaçtır. Oysa şimdi ölüm yeni, getirdiği acı sıcak ve tazedir. Sevenler ve sevmeyenlerin kendine göre sebepleri vardır da; dikkat edersek hepimizin sempatilerinde ve anti patilerinde ortak bir paydada vardır. O yüzden patilerimizi cilalamadan önce tefekkürü, empatiyi eksik etmemeliyiz derim.
L.T.
YORUMLAR
Gönülden gelen gözyaşlarında bedii duygular ve ilim saklıdır, yüzeysel gözyaşlarında ise, şeytanın bencilliği gibi, menfaat saklıdır, hemen anlaşılır, tebrik eder, esenlikler dilerim.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
farklı bir konu, farklı bir bakış açısı yakalamışsınız yine
paylaşıma teşekkürler Levent Bey
saygı ve selamlar
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Evde vaktim olduğu zaman izlediğim bir program vardır ve o programın içinde benin çok güldüren gözyaşları olmadan hıçkıra hıçkıra ağlayan bir bayan.
Şimdi kusura bakmayın da bu kadar olaylar karşısında millet olarak ne yapıyoruz:
Hıçkıra hıçkıra
"Gözlerimizde yaş hani" DİZİ FİLMLERİ YAYINDAN KALDIRMAKTAN BAŞKA !
N e
Y a p ı y o r u z?
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Gazetecilikle ilgili bildiğim şeyler;
Asparagas
5 N 1 K
Haber atlatma
Hani bir de insan köpeği ısırırsa haberdir olayı var ya,
bunlardan ibaretti.
Samimi yazınızı zevkle okudum.
Dayatmadan öğreten o sıcacık üslubunuzla da bilgilendim.
Teşekkürler...
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...