- 1380 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Agnostik Aşk
Aşk agnostik midir?
Böyle bir soru, bir sürü teorem çıkarılabilecek kurgulardan biri olabiliyor..
Daha karşılıksız ve beklentisizlik durum olurluğu ile iğretiliğinden ve insan tanımına yönelik değerlere yönelme anlamında da, saflaştığı oranda anlamaklığa eriyor...
Anlam, “an” kavramından başlıyor.
Zamanı periyodizal (dönemsel) oluşturucu olarak yaşıyor,
Hani zamanı Tanrı yaşıyor diyenlerin yanlışı var gibi görünüyor.
Zamanı an yaşıyor.
Aşkı insan yaşıyor, aşkı yaşamayı bütünsel ve yerinde yaşamayı yönetebilme oranında yaşıyor.
İnsan,bilinmezden gelip, bilinmeze giderken, aşkı da angaje ediyor.
Yani aşkı, esrikliği ve sekterliği; saygısızlığı ve hoşgörsüzlüğü, kimi zamanda yoğun acılar içinde duyumsayarak.
Birtengri bunun ultra üst üst içinde; Tanrı’yı üst üst- orta, üst ve ultra üst üstlükteki üst konumla anlaşılır kılıyorum.
Akıl dışı ve akıl üzeri fark ve dengesine binaen…
Kişil belirleyeni akıl ve verili değerleri bakımından !
İlahi yönü mü aşkın peki; onu (zaten) hep anlayabiliyorum.
Saflaşıyorlar.. gerçek ve sahte sevgiler ve aşıklar, tutkular, arzular, apış aracılar olarak saflaşıyorlar tekrar..
Buradan süzüntü bir tertemizlik, insani koordinatlara dönme arınma anlatımı ve anlamında da oluyor aşk..
Öyle ki, saflaşıyorlar ve saflaşıyorlar diyebiliyorum.
hem kuvvetlendirici ve hem zıtlayıcı anlamındadır, saflaşmak...
Çocuk ve altın gibi benzetebiliyorum.
İşte saygısız ve saygılı olmakla biri, ötekini diğerileştiriyor.
Kazan-kazan, kaybet kaybet, kaybet kazan, kazan kaybet olasılıklarıyla…
Ama insanın oluşturucuları, içinde iki ayrı tümleyen anlamındaki artıleks ve eksileks (dişil, eril ve kişil birliğinde) kutupların varlığıylaydır.
Biz bunları ya da "senaryo-kurgu" kavram olarak "aşk"ı, eylemci/oyuncular olarak "aşık ve maşuk"a indirgemesiyle eylemli özneleşetiriyoruz...
Ve buna, yani aşkın o haline ve haliyle rol ve model birliği olanı, bütünsel "ins" halden, daha üst ve üstün insan muamelesinde değersellemesiyle görebiliyoruz...
Bunu da anlatabiliyorum.
Ama aşk eşittir, mutlak geçicilik yasası veya bunun kat’iyetindeki göreli bir konumlanma/durumlanmasıyladır.
Sanki hep bu denli kalıcıymış gibi bel bağlamışlık olarak; yani oraya yönelik sordum gibi anlayın yazıdaki soru/nları...
Başka bir soru, bilinmezlik kalıcı mıdır?
Sorgulayışım o ki, sonunu bile bile ve "malum" olarak önceden (nihayetsel) bilineni, yani "aşk"ı.. herşeye rağmen bitmezmiş-daimiliğinde saymak sanallığı, vehmi, tahayyülü..
Artık, ne deseniz işte?
Aşk-ı evvel olan evre bitmiyor.
İnsanın ilk kez karşılaştığı (x) tür olduğu için bu hal tanrısaldır.
İnsanı felç ediyor.
Anısal ve acı duyumsal bağışıklığa hazırlayıcılığıyla kalıcıdır, muhtemelen...
Aşk-ı evvel kısım, agnostik olabiliyor.
Duyumsama gibi çok önemli bir kavramın altını çizmiş olmamak gerekiyor.
Buradan duyumsanacak şeyin (yani aşkın) acısını, yaşanması veya çekilmesi gerekli "asıl" organ/kâlpten alıp, düşünsenen yere (akla-beyne) taşımak gelenekselciliğine varmak gerekiyor
Ve bu türden bir "var", insanın o önemli ve en merkezi bölgesini (organoloeptik-organsal) olarak bozma, falsifiye etmedeki varlığı gibidir.
Tüm aşk tür/evrelerinde genel geçer kural olarak biliniyor.
Aşkın her bir evresi, bir derece azalımıyla koşut giden bir bölümü süreci de oluyor, aynı zamanda...
Dereceyle azalma, içerikte bozulmaya neden oluyor.
Duyumsama ve düşünseme mekaniğini ters kullanmakla sonucun değişeceğini ummak tuhaflığından mucize beklemek gibi, veyahut...
Yazışmayı bölüm bölüm sürdürelim, çünkü benim en iyi "anlatamayan" anlatanlık gibi bir özelliğim veya kötü şöhretim olduğu söylenir.
Aşk-ı evvel, aşk-ı sani, aşk-ı salis ve aşk-ı rabi...
Bu bölüm-evrelerle yazmak istiyorum.
Evrelerden oluşan fasit...
Ahmet Kutlu Ayyüce
02.01.2017