- 703 Okunma
- 7 Yorum
- 3 Beğeni
ECEL ŞERBETİ DİYE BİR ŞERBETİN GERÇEKTE VAR OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?
Öyle zannediyorum ki ‘’Ecel şerbeti’’ diye bir tabiri hayatında hiç duymamış insan yoktur ülkemizde. Evet..Çok bilindik bir ifadedir. Hatta ölen insanlar için kullanırız. ‘’ Ecel şerbetini içti’’ deriz. ‘’Öldü’’ ifadesini biraz daha sevimli hale getirmek için kullandığımız bir ifadedir ‘’Ecel şerbetini içti?’’
Ancak hep manevi bir şey zannettiğimiz ya da sanal bir şerbet sandığımız ecel şerbetinin gerçekte var olan bir şerbet olduğunu biliyor muydunuz? Evet...Ecel şerbeti aynen loğusa şerbeti, ya da ne bileyim bal şerbeti, gelincik şerbeti, kızılcık şerbeti gibi gerçek bir şerbettir.
Tabii ki gerçek bir şerbettir deyince merak edenler olacaktır ‘’ Hocam bu şerbet neyden yapılıyor’’ Diye…İşin doğrusu bu şerbet neyden yapılıyor bilmiyorum. Dahası bunun hiç önemi yok. Tatlı ve buz gibi bir şerbet olduğu kesin.
Peki bir şerbete konacak başka isim bulunamamış da neden ‘’Ecel şerbeti ‘’ Denmiş?
Başka bir isim verilemezdi zira bu şerbeti içen, içtikten bir kaç saat sonra ya ölürdü ya da hayatta kalırdı.
Efendim, Osmanlı Devleti zamanında padişahın ‘’Alın bunu’’ dediği yani idamına hükmettiği özellikle devlet adamları ve siyasi suçlular genelde bu günkü Gülhane Parkının sahile yakın kısmında bulunan Balıkhane Kasrına getirirler ve burada üç gün bekletilirlerdi. Neden üç gün? Zira bu üç günde -Hakkında padişah fermanı olsa bile- Divan-ı Hümayunda görüşme yapılırdı. Çünkü padişahın ani bir öfkeyle idamına karar vermesi söz konusu olabilirdi. Suçsuz günahsız bir kişi boşu boşuna idam edilmesin, padişah bir öfke sonucu böyle bir karar vermiş ise öfkesi yatışsın diye bekletilirdi müstakbel idamlık. Yani zannedildiği gibi padişah ellerini çırpıp ‘’ Bostancıbaşı’’ dediği anda karşısında duran her kimse onun kellesi hemen kütüğe konmazdı. Bu arada gerçekten de suçsuz olduğuna inanılıyorsa araya ricacılar girip padişahın bu karadan dönmesi sağlanabilirdi. Yani Balıkhane kasrına alınan kişi kesinlikle ölecek diye bir şey yoktu.
İşte bu üç günlük bekleme süresinden sonra idam mahkumu adayı şahsın bulunduğu hücreye elinde tepsi, tepsinin üzerinde bir kadeh olduğu halde Bostancıbaşı girer ve bu bostancıbaşı taifesi aslında çok ürkütücü insanlar olsa da o anda oldukça zarif bir şekilde idam mahkumuna tepsi ile birlikte kadehi uzatırdı.
İdam mahkumu adayı için kadehin içindeki şerbetin kızılcık şerbeti mi, gül şerbeti mi olduğunun hiç mi hiç önemi yoktu. Çünkü keramet şerbette değil, şerbetin konduğu kadehteydi.
Kadehin rengi beyaz ise ‘’Haydi yine yırttın’’ Anlamına geliyordu bu. Yok eğer kadeh kırmızı renkli ise ‘’Ruhuna el Fatiha’’ O bakımdan kadehin üstüne konan bez parçası açılıp da kadehin rengi görününceye kadar idam mahkumu adayı bir kaç kez ölüp ölüp dirilirdi zaten.
İşte üç gün boyunca ‘’ Ulan yırttık mı, yoksa gidici miyiz?’’ Diye merakla bekleyen bu kişiye içirilen şerbetin adıdır ‘’Ecel Şerbeti’’
Hemen bir noktanın altını çizelim: Ecel şerbeti kendisine beyaz kadehte sunulan zat her ne kadar kelleyi kurtarsa da genelde sürgüne gönderiliyordu. Yani Balıkhane kasrından hiç hasar almadan çıkmak neredeyse mümkün değildi.
1818 yılında padişah II. Mahmut celallenir ve karşısında titreyen zât için ‘’ Bostancı başı’’ Diye el çırpar. Bu kişi kendisinden sonra Osmanlı Devletinin en kudretli ikinci kişisi olan Sadrazamı Mehmet Emin Rauf Paşa’dır.
Zavallı Mehmet Emin Rauf Paşa, padişah üzerinde oldukça etkisi olan ama maalesef padişahı hep yanlış kararlara sürükleyen Nişancı Halet Efendinin yine padişahı doldurması sonucunda en kudretli ikinci şahıs durumundan müstakbel idam mahkumu durumuna düşmüştür.
Halet Efendi aslında nalet bir efendidir. Çeşitli rüşvet, iltimas ve ayak oyunlarıyla nişancı olan bu kişi Fener Rumlarını memnun etmek için padişahın Yunan İsyanına karşı yanlış kararlar almasına, dolayla da bu süreçte Yunan İsyanının büyümesine ve 1829 da Yunanistan’ın bağımsızlık elde etmesine yol açmış, yine bu süreçte akılcı tavsiyelerde bulunan Mehmet Emin Rauf Paşa’yı gözden düşürmüştür. Ayrıca Yine bu Halet Efendi gerek yeniçeri ocağı ile ilgili olarak, gerekse diğer alanlarda padişahın yapmak istediği ıslahatlara karşı olmuştur hep.
Neyse…
İşte bu Halet Efendinin entrikalarıyla padişah II. Mahmut, Sadrazamı Mehmet Emin Rauf Paşa’yı Balıkçılar kasrına gönderir. Orada üç gün bekleyecek ve kendisine sunulacak ecel şerbetini içecektir Paşa.
Mehmet Emin Rauf Paşa üç gün bekledikten sonra nihayet bostancıbaşı elinde tepsi ve kadehle gelir. Kadehin üzeri bir bezle örtülü olduğu için ne renk olduğunu tabii ki göremez paşa. Ama işte bu korku ve heyecanlı bekleyişin stresinden olsa gerek kadehin üzerindeki örtü açılıncaya kadar geçen o süre içinde erkekliğini kaybeder( Rivayet tabii ki)
Gözü kadehin üzerindeki örtüde olan paşa içinden bildiği tüm duaları okurken örtü açılır. Kadehin rengi beyazdır. Yani Mehmet Emin Rauf Paşa kefeni yırtmıştır.
Beyaz kadehteki buz gibi ecel şerbetini kana kana içtikten sonra bostancıbaşı ona padişahın elinden çıkmış bir not uzatır. Notta aynen şunlar yazmaktadır:
‘’ Kallâvî kavuğun böylesine yakıştığı bu başa nasıl kıyılır?’’
Evet...Padişah, oldukça yakışıklı olan ve kafasına taktığı kallavi kavuğu o yakışıklı baş ile oldukça uyumlu olan sadrazamına kıyamamıştır. Lakin daha önce de belirttiğim gibi o kasra girip de hiç bir hasar almadan çıkmak mümkün değildir. Paşa Sakız Adasına sürülür.
Mehmet Emin Rauf Paşa Sakız adasına sürüldükten sonra tam dört kez daha sadrazamlığa ( ya da Baş nazırlığa ) getirilerek bu konuda rekor kırdı.
1833 de II. Mahmut döneminde tekrar sadrazam oldu
1838 yılında yine II. Mahmut döneminde vezirlikler nazırlığa ( bakanlık) dönüştürüldüğünde baş nazır oldu
1840-1841 yılları arasında Padişah Abdülmecit Zamanında yine baş nazır oldu
1842- 1846 yılları arasında 4. Kez baş nazır oldu
1852 de beşinci kez baş nazır olduysa da aynı Yıl Mustafa Reşit Paşa ve yenilik yanlıları tarafından padişaha yapılan baskılar sonucu bu makamdan azledildi. 1860 yılında ise seksen yaşındayken eceli ile öldü.
Eğer 1818 de ecel şerbeti kırmızı kadehle gelmiş olsaydı paşa hayattan 38 yaşında ayrılmış olacaktı. Yani bir kadehin rengi sayesinde kırk iki yıl daha hayat sürdü bu dünyada.
Peki Halet Efendi?
Padişah onu Balıkhane kasrına göndermedi. Çünkü onun ne kadar zararlı biri olduğunu anladığında Halet Efendi Konya’da bulunuyordu. Ona 1823 yılında sunulan ecel şerbetinin kadehi kırmızı renkliydi. Konya’da kafası kesilerek idam edildi.
------------------------------------------------------
Yarım saat farkla ve bir köstekli saat sayesinde idamdan yırtan paşayı da yazayım mı?
RESİMLER:
1- Halet Efendi… Le Sacre de Napoléon resminde, 1805.
2- Osmanlı’nın sevimsiz adamları cellatlarının mezar taşlarından bir kaçı. ( Görüldüğü gibi ne ad, ne işaret var. Hatta ‘’Ruhuna Fatiha’’ diye bir yazı bile yok. Oysa onlar sadece görevlerini yapan insanlardı.
YORUMLAR
Hocam yazı da seri üretim yapmışsınız. Yetişemedim yemin ederim . Ama hepsini her şeyi okumak istiyorum. Sİzin yazılarınızdan bir şeyler öğrenmeden ayrılmak mümkün olmuyor. Emeklerinize sağlık. Çok zahmet veriyoruz size değerli hocam. Bu yazınız da yine öğretici yönüyle bir numara.
'yarım saat farkla ve bir köstekli saat sayesinde idamdan yırtan paşayı da yazayım mı?'
Kesinlikle yazın ..Ben bekliyorum...
Sevgilerimle...
sami biberoğulları
O paşayı yazdım aslında ama araya başka bir şey girdi o bakımdan onu yarına sakladım. Bu gün için bir başka konu var ki onu da ilginç bulacağından eminim.
Selam ve sevgilerimle.
Sami bey yine farklı bir konuya değinmişsiniz, sayenizde bir şey daha öğrendik.Ben de ecel şerbetinin gerçek olduğunu bilmiyordum.Aslında bilmediklerimiz ne çok.İlgiyle okudum yazınızı yine.Yazılarınızı mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum,hepsinde bir şeyler öğreniyorum çünkü.Bu açıdan da size teşekkür ediyorum.
Saygılarımla
sami biberoğulları
Böyle ilginç konular denk geldikçe sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Bu akşam yayınladığım yazımı da ilginç bulacağınızı zannediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
İstifade ettik, çok teşekkür ederim Sami Bey. Bu deyimin tarihçesini ben de bilmiyordum doğrusu. Anlatım da her zaman olduğu gibi güzeldi
Tebrik ve selam ile.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Valla,
yolu o kasra düşenlerden olmak istemezdim.
Üç günde değil erkekliğin kesilmesi,
kafayı üşütür insan orada.
Paşa erkekliği kaybetmiş ama,
kafayı kurtarmış.(Aklını yitirmemiş yani.)
Yoksa nasıl vezir olurdu sonradan?
Enteresan bir konuydu.
Bir güzelliği daha öğrenmiş olduk.
sami biberoğulları
Öyle sanıyorum ki Ağa kapısında ya da Yedikule'de beklemek de istemezdin ))))))) Orada da durum farklı değildi))))
Selam ve sevgilerimle.
Yaz ağabey sen yaz ki biz de bilgi sahibi olalım.
Her kelimeyi az da olsa kullanırız. Ama bu ecel şerbetini çokça kullanırız, fakat nereden ileri geldiğini bilemeyiz. Kullanırız araştırmayız.
Sayenizde bakın bir bilgiye daha ulaştık.
Teşekkürler ağabey.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Siz böyle merak ve heyecanla okuduğunuz müddetçe ben daha çok yazarım.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam
daha günün yazısını okuyamadım buradan tebrik edeyim
hızınıza yetişemiyorum :)
ecel şerbeti çok güzeldi
zaten sizi okumak hep güzel ki
ecel şerbeti olsa bile okunur yani:)))
saygı ve sevgilerimle değerli Hocam
bu arada sesinizi de duymak çok güzeldi :)
hayırlı geceler
sami biberoğulları
Ben de senin sesini duymaktan son derece memnun oldum. Hız konusuna gelince:
Siteye iki yazı birden asmak mümkün olsa şu anda bir tane de hazırda olan yazım var ))))))
Ahhh ahhhh. Ben aslında fena bir yazar değilim ama kıymetimi bilen pek az ))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Aşkar
buradan yetkililere sesleniyorum
eyyyy yetkililer bizi koruma altına alın önce Sami hocamı sonra beni
-Ezrak Rahel-
ilahi!!!
çok yaşayın ikiniz de e mi!!
:))))